> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Nedir ?  > Sizden Gelenler (Tasavvuf)  > Saâdet Çağından Hâtıralar: Tebük
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Saâdet Çağından Hâtıralar: Tebük  (Okunma Sayısı 795 defa)
30 Haziran 2009, 15:04:38
imam hatiplim

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 363


« : 30 Haziran 2009, 15:04:38 »



Dünyâ misâfirhânesine gelen her fânî, kaçınılmaz ve mutlak bir hakîkat olan “ölüm”ü tatmak mecbûriyetindedir. Ölüm, fânî günlere vedâ ve ebedî âleme, yâni mahşer sabâhına intikâlin birleştiği noktadır. Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz:

“Kabir, dünyâ konaklarının sonuncusu, âhiret menzillerinin ilkidir.” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, I, 63) buyurmuştur.

Her insan, uykudan uyanır gibi ölümü tadacaktır. Ölüm, kişinin yaşadığı hayatın keyfiyetine uygun bir mâhiyette karşısına çıkacaktır: Kimine bir bayram sabahı mutluluğu, kimine de kâbuslarla dolu bir azap yolculuğu…

Bu bakımdan, selîm bir akıl ve gönül âlemine sâhip olanlar, birgün ölümün gayr-i irâdî ve zarûrî dâvetine muhâtab olmadan evvel, irâdî ve ihtiyârî olarak fânî varlıklarından soyunarak, ebedî hakîkat âlemine seferberlik hazırlığında bulunurlar. Onlar;

• “Ölmeden evvel ölünüz.” sırrına gönül vererek ham insandan kâmil insan hüviyetine kavuşmaya çalışırlar. Yine onlar, bu dünyâda nefsin çirkin hâllerini bertarâf etme dirâyetiyle “ölümü güzelleştirme”nin numûneleri olan mâneviyat rehberleridir.

Mânen bu olgunluğa ulaşan mü’minin, Hâlık ile arasındaki gaflet perdeleri aralanır. Rûh, Rabbe vuslatın ebedî hazzını tatmaya başladığından, onların nazarında fânî lezzetler ehemmiyetini kaybeder. Dünyâya âit -başta can ve mal olmak üzere- bütün nîmetler, Hakk’a vuslata nâil olup ebedî saâdet ve selâmete kavuşmak için bir vâsıta hükmüne girer. Hak yolunda fedâkârlık, îman lezzeti hâline gelir.

Fedâkârlık, kâmil bir müslümanın kalbinde hiç sönmeyen bir ateştir. Fedâkârlık, kulu kalben Rabbine yönlendiren en mûtenâ insanlık cevheridir.

İnsanlığın ahlâkı, Kur’ân ile kemâle ermiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de, Allâh’ın rızâsına nâil olabilmemiz için ihlâslı bir fedâkârlıkta bulunmamız emredilmektedir. Fedâkâr bir mü’min, bütün güzel sıfatları kendisinde cem eder. Fedâkâr bir mü’min; cömert, merhametli, mütevâzî, hizmet ehli ve ruhlara ebedî hayat aşısı yapan bir gönül doktorudur. Fedâkâr bir mü’min, îsar sâhibidir, yâni kendisi de muhtâc olduğu hâlde, mü’min kardeşlerini kendisine tercih ederek elindeki imkânı onlara devredebilme fazîletini gösterebilen kimsedir. Yine fedâkâr bir mü’min, Allâh yolundaki her hizmeti muhabbet ve şefkatle îfâ eden ümit ve îman menbaıdır. O, ruhlara huzur bahşeden her gayretin ön safında bulunur. Yine o, sözleriyle, davranışlarıyla, örnek ahlâkı ile dâimâ Allâh’ın rızâsını talep hâlindedir. O, dertlinin, muzdaribin yanında, kimsesizlerin ve ümitsizlerin baş ucundadır. Zîrâ bir mü’minde îmânın ilk meyvesi rahmet, merhamet ve fedâkârlıktır.

Yine Kur’ân-ı Kerîm’de karşımıza çıkan ilk

sıfât-ı ilâhiyye “Rahmân” ve “Rahîm”dir. Rabbimiz, yüce zâtını, “merhametlilerin en merhametlisi” olarak müjdeler ve kuluna kendisinin ahlâkıyla ahlâklanmasını emir buyurur. Dolayısıyla Hakk’a muhabbetle dolu bir mü’min yüreğinin, Rabb’in bütün mahlûkâtını şefkat ve merhametle kuşatması, bu uğurda fedâkârlıklara katlanması îcâb eder.

Rabb’i sevmenin alâmeti, O’nun mahlûkâtına muhabbet, merhamet ve fedâkârlıkla yönelmektir. Zîrâ seven, sevdiği uğruna sevgisi ölçüsünde fedâkârlık yapar ve bunu bir zevk ve vazîfe olarak telakkî eder. Allâh’ın mahlûkâtına yapılan fedâkârlıklar, Allâh ve Rasûlü’ne duyulan muhabbetin en bâriz göstergesidir.

Fedâkârlığın zirvesi, îman şerefiyle maddî izâfetlerin esâretinden kurtulan “cân”ı, her şeyin mutlak sâhibi olan Hak Teâlâ’ya vuslat için, O’nun rızâsı yolunda fedâ edebilmektir. Mal ve candan yapılan fedâkârlıklar, samîmiyetle ve gönülden yapıldığında, tıpkı Hazret-i İbrâhîm ve İsmâîl

-aleyhimesselâm-’ın Rabbi’ne olan teslîmiyet ve sadâkati gibi, taraf-ı ilâhîden hüsn-i kabûle mazhar olur.

Allâh için yapılan fedâkârlıklar vesîlesiyle Hakk’a yaklaşabilmenin en muhteşem tezâhürlerini Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve O’nun güzîde sahâbîlerinin hayatında müşâhede etmekteyiz. Bu meyandaki sayısız misaller ummânından bir katre takdîm etmek kabîlinden “Zorlu Sefer Tebük”te yaşanan birkaç hâtıra şöyledir:

Sefere çıkılacağı zaman Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ordunun ihtiyaçları için ashâbını önce infak seferberliğine çağırmıştı. Hâlbuki o sırada Medîne’de büyük bir kıtlık yaşanıyordu. Buna rağmen ashâb-ı kirâm, yüksek bir azim ve îman vecdi içinde dünyânın bütün fânî menfaat düşüncelerini bertarâf edip büyük bir in­fak ve fedâkârlık yarışına girdiler.

Hazret-i Ebû Bekir -radıyallâhu anh- malının tamâmını getirdi. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in:

“Ebû Bekr’in malından istifâde ettiğim kadar başka hiçbir kimsenin malından fayda­lanmadım...” ifâdesi karşısında, gözyaşları içinde:

“–Ben ve malım, yalnızca Sen’in için değil miyiz yâ Rasûlallâh?!” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 11) demek sûretiyle kendisini her şeyiyle beraber Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e adadığını ve O’nda fânî olduğunu te’yîd etti.

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in:

“–Çoluk çocuğuna ne bıraktın yâ Ebâ Bekr?” suâline de büyük bir îman vecdiyle:

“–Allâh ve Rasûlü’nü (bıraktım yâ Rasûlallâh)!..” şeklinde cevap verdi. (Tirmizî, Menâkıb, 16)

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, malının yarısını getirmişti. Bu sefer Hazret-i Ebû Bekr’i geçeceğini düşünmüştü. Ama yine yetişememişti.

Hazret-i Osmân -radıyallâhu anh- da, 300 deveyi tam teşkilatlı bir şekilde hazırlaya­rak orduya hibe etti ve ayrıca 1000 dinar bağışta bulundu. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, onun için de:

“Osmân’a (bu fedâkârâne infâkı sebebiyle) bundan sonra yapacağı hiçbir şey zarar vermez!” (Tirmizî, Menâkıb, 18/3700; Ahmed, V, 63) buyurarak, büyük bir muhabbetle onu iltifât-ı nebevîsine mazhar kıldılar.

Ayrıca Hazret-i Osman -radıyallâhu anh-’ın âilesi de, bütün mücevherlerini Allâh yolunda infâk etti.

Bütün hanım sahâbîler de, ne kadar takıları ve ziynet eşyâları varsa, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in önüne getirdiler. On bir yaşında küçük bir mü’mine kız da, ufakken kulağına takılan küpeleri çıkaramayınca, heyecanından onları kulağını yırtarak çıkarttı. Bu kanlı küpeleri Allâh Rasûlü’nün önüne koydu.

İnfâk edecek bir şey bulamayan fakir sahâbîler bile mal ve candan fedâkârlık yapabilmenin heyecânı içindeydiler. Bunlardan Ebû Âkil -radıyallâhu anh-, bütün bir gece çalışarak iki ölçek hurma kazanmıştı. Bir ölçeğini ev halkına, bir ölçeğini de orduya bağışladı. (Taberî, Tefsîr, X, 251)

`

Tebük Seferi’ne hazırlıkların yapıldığı esnâda ashâb-ı kirâm, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-ile Allâh yolunda canlarını fedâ edebilme seferberliğine çıkmanın ulvî heyecânına kapılmıştı. Ancak ashâb-ı kirâmın fakirlerinden yedi kişi, sefere iştirâk etmek için binek hayvanı bulamamışlardı. Çoğunlukla iki askere hattâ bâzen üç askere bir deve düşüyordu ve deveye sırayla bineceklerdi. Fakat sefere iştirâk etmeyi ve her an Allâh Rasûlü ile berâber olmayı cân u gönülden arzu ettikleri hâlde, nöbetleşe de olsa binecek bir deve bulamayan fakir sahâbîler vardı. Onlar da, Allâh Rasûlü’ne gelerek hâllerini arz ettiler. Bunun üzerine fakirlerin harbe iştirâk mecbûriyetinden muaf olduklarını bildiren şu âyet-i kerîme nâzil oldu:

“(Ey Rasûlüm!) Kendilerine binek sağlaman için Sana geldiklerinde (Sen): «Sizi bindirecek bir binek bulamıyorum.» deyince, harcayacak bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözyaşı döke döke dönen kimselere (herhangi bir mes’ûliyet yoktur)!” (et-Tevbe, 92)

Âyet-i kerîmede, Hakk’ın rızâsına kavuşmak ve Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ile birlikte olabilmek için teessürlerinden gözyaşı döktüklerinden bahsedilen bu güzîde sahâbîlerin ihtiyaçlarını, İbn-i Yâmin, Hazret-i Abbâs ve Hazret-i Osmân

-radıyallâhu anhüm- tedârik ettiler. Bir kısmına da daha sonra Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-binek temin etti. (Buhârî, Megâzî, 78) Seferden muâf oldukları hâlde Allâh Rasûlü’nden ayrı kalmak kendilerine giran gelen ve kalbleri Cenâb-ı Hakk’ın muhabbetiyle dolu olan bu sahâbîler, bu canhıraş iştiyak ve muhabbetlerinin mukâbilinde sefere katılma nîmet ve şerefine nâil oldular. (İbn-i Hişâm, IV, 172; Vâkıdî, III, 994)

İşte bu hâl, ashâb-ı kirâmın malıyla ve canıyla Hak yolunda nasıl fedâkârlıkta bulunduklarını ve onların gönül yapısını sergileyen sayısız misâllerden biridir.

`

Tebük’ten ibret dolu diğer bir hâtırayı, Vâsile bin Eska -radıyallâhu anh- şöyle anlatıyor:

Tebük Seferi’ne çıkılacağı günlerde Medîne’de şöyle nidâ ettim:

“–Ganîmet hissemi vermem karşılığında kim beni bineğine bindirir?!”

Ensâr’dan yaşlı bir zât, münâvebe ile (sırayla) binmek üzere beni savaşa götürebileceğini bildirdi. Ben hemen: “Anlaştık!” deyince:

“–Öyleyse Allâh’ın bereketi üzere yürü!” dedi. Böylece hayırlı bir arkadaşla yola çıktım. Allâh ganîmet de nasîb etti; hisseme bir miktar deve isâbet etti. Bunları sürüp (Ensârî’ye) getirdim. O bana:

“–Develerini al götür.” dedi.

“–Başta yaptığımız anlaşmaya göre bunlar senin.” dedim. Ama Ensârî:

“–Ey kardeşim! Ganîmetini al, ben senin bu maddî payını istememiştim. (Ben sevâbına, yâni mânevî kazancına iştirâk etmeyi düşünmüştüm).” dedi. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 113/2676)

Bu ibretli seferde, canları ve malları âhiret sermâyesine dönüştürerek cenneti satın ala­bilme heyecânı had safhada yaşanıyor, kıyâ­mete kadar ümmete numûne olacak manzaralar sergileniyordu. Ashâb-ı kirâm, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in etrâfında hizmet için âdeta pervâne kesiliyor, Allâh yolunda her şeyleriyle gösterdikleri fedâkârlıklarını: “Anam, babam, canım Sana fedâ olsun yâ Rasûlallâh!” nidâlarıyla dile getiriyorlardı.

`

Sefere çıkılmış, bir hayli yol...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Saâdet Çağından Hâtıralar: Tebük
« Posted on: 26 Nisan 2024, 05:59:59 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Saâdet Çağından Hâtıralar: Tebük rüya tabiri,Saâdet Çağından Hâtıralar: Tebük mekke canlı, Saâdet Çağından Hâtıralar: Tebük kabe canlı yayın, Saâdet Çağından Hâtıralar: Tebük Üç boyutlu kuran oku Saâdet Çağından Hâtıralar: Tebük kuran ı kerim, Saâdet Çağından Hâtıralar: Tebük peygamber kıssaları,Saâdet Çağından Hâtıralar: Tebük ilitam ders soruları, Saâdet Çağından Hâtıralar: Tebükönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes