> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Nedir ?  > Sizden Gelenler (Tasavvuf)  > Rıza ve tevbe
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Rıza ve tevbe  (Okunma Sayısı 821 defa)
16 Mayıs 2010, 16:58:00
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 16 Mayıs 2010, 16:58:00 »



Rıza ve tevbe



Ey oğul! Kalp kitap ve sünnet ile amel işlerse “kurbiyet”[1] kazanır. Kurbiyet kazanınca da neyin lehine, neyin aleyhine, neyin Allah (CC) için, neyin gayrısı için, neyin hak, neyin bâtıl olduğunu bilir ve görür. Mü’min, nûrâ sâhip olunca onunla bakar. Cenâb-ı Hakk’a (CC) yakınlık kazanmış ve sâdık olan bir mü’minin böyle bir nûru nasıl olmaz ki? İşte bunun içindir ki, Hz. Peygamber (SAV) mü’minin bu nazarından sakındırarak şöyle buyurmuştur: “Mü’minin ferâsetinden sakının; zîrâ o Allah’ın (CC) nûru ile bakar.”[2]

Mukarreb ârife de bir nur ihsan edilir. Ârif de kendisine bahşedilen bu nur ile Rabbine (CC) olan kurbiyetini görür. Ârif kalp cihetinden Rabbinin (CC) yakınlığını görür. Meleklerin, nebîlerin ruhlarını görür. Sıddıkların ruhlarını ve kalplerini görür. Onların hal ve makamlarını seyreder. Bütün bunlar onun kalbinin derinliklerinde ve sırrının safâsında olur. O Rabbi (CC) ile ebedî bir ferahlık içerisindedir. O artık Rabbinden (CC) alan ve O’nun (CC) halkına dağıtan bir vâsıtadır. Bunlardan kimi vardır ki, hem “kalp” hem de “dil” (hitâbet kâbiliyeti) âlimidir. Kimi de vardır ki, yalnızca kalp âlimidir, hitâbet âlimi değildir. Münâfığa gelince, onun hitâbeti süslüdür ama kalp âlimi değildir. Bütün ilmi dilindedir onun. Bundan dolayı Hz. Peygamber (SAV) şöyle buyurmuştur: “Ümmetim için en çok korktuğum şey, dili bilgin münâfıktır.”[3]

Ey oğul! Benim yanıma geldiğinde ilmini ve nefsini görmeyi bir kenara dür. Yanıma hiçbir şey sâhibi olmadan, bir müflis olarak gir. Eğer benim yanıma ilmini ve nefsini görerek gelirsen, işâret ettiğim bu “tasavvuf” işi senden perdelenir. Vah sana ki, bana buğzediyorsun; halbuki ben sâdece gerçeği söylüyorum ve hakîkati dile getiriyorum. Bana ancak Allah’ı (CC) bilmeyen, sözü çok, ameli az câhil buğzeder ve benden câhil kalır. Buna karşılık, Allah’ı (CC) bilen, ameli çok, sözü az kimseler beni sever. Eğer bana muhabbet edersen, bunun menfaati sana döner. Bana buğzedersen bunun zararı da yine sana döner. Ben halkın övmesi veyâ yermesi ile ayakta duran birisi değilim. Yeryüzü üzerinde ne bir insan, ne de bir cin, hiç kimse yoktur ki, ben ondan korkayım, bir şey umayım; ne bir hayvan, ne bir haşere ve ne de mahlûkattan herhangi birisi… Ben sâdece Hakk’tan (CC) korkarım. Ne zaman âciz kalsam “havfim” (korkum) artar. Zîrâ O (CC) “istediğini yapandır”.[4] “O (CC) yaptığından sorumlu tutulmaz, bilakis onlar (insanlar) sorumludur.”[5]

Ey oğul! Kalp elbisen kirli iken kalbinin üzerindeki elbiseyi temizlemekle uğraşma, pis kalbinin üzerindeki elbiseyi bırak, önce kalbini, sonra elbiseni temizle. İki tarafı yıkamayı, temizlemeyi birleştir. Elbiseni pislikten, kalbini de günahlardan temizle. Hiçbir şeye aldırma, zîrâ Rabbin (CC) “istediğini yapan”dır. Bununla ilgili sâlih bir zattan şöyle rivâyet edilmiştir: O bir gün sırf Allah’ın (CC) rızâsı için kardeşlik yaptığı birini ziyâret eder ve şöyle der: “Ey kardeşim! Yaklaş, tâ ki, Allah’ın (CC) bizim hakkımızdaki “ilmine” (hükmüne) ağlayalım!”

Bu sâlih kulun sözü ne kadar da hoş! O ârif-billâhtır. O Hz. Peygamber’in (SAV) şu sözünü işitmiştir: “Sizden biriniz cennet ehlinin amelini işler; tâ ki, onunla cennet arasında bir arşın mesâfe kalır…”[6]

Ey oğul! Eğer bütün kalbin ve himmetinle O’na (CC) döner ve O’nun (CC) rahmet kapısına yapışırsan, kendin ile şehvetler arasına demirden bir set çekersen, kabri ve ölümü baş ve kalp gözünün önüne dikersen, Hakk’ın (CC) seni gördüğü, senin yaptığını bildiği ve senin yanında olduğu şuurunu gözetirsen, fakr ile yetinir, iflâsa râzı olur, hudûd içerisindeki aza kanâat edersen –ki bu, emirlere sarılmak ve nehiylerden kaçınmanın ta kendisidir- ve kaderin getirdiğine sabredersen Allah’ın (CC) senin hakkındaki hükmü senin için ayan beyan olur. Bu hal üzere devam edersen kalbin Rabbin (CC) ile mülâkî olur. Sırrın O’nun (CC) katına girer. İşte o zaman eşyâ sana keşfolunur. Gözün gözünü görürsün. Emîrü’l-mü’minîn Alî b. Ebî Tâlib’in (KV) dediği gibi olursun: “Perde kaldırılsaydı dahi yakînim artmazdı.” Yine, O’na (KV) derler ki: “Rabbini (CC) gördün mü?” Şöyle cevap verir: “Görmediğim Rabbe (CC) kulluk etmem!”

Sâlih bir zâta: “Rabbini (CC) gördün mü?” diye soruldu. Dedi ki: “Eğer O’nu (CC) görmeseydim mekânımı paramparça ederdim.” Birisi: “Nasıl görürsün?” diye sorarsa derim ki: “Halk kulun kalbinden çıkar ve orada Hakk’tan (CC) başka bir şey kalmazsa, işte o zaman O’nu (CC) dilediği gibi görür, dilediği gibi O’na (CC) yakınlaşır. Diğerlerine zâhiren gösterildiği gibi, O’na (CC) da “bâtınen” (iç âleminde) gösterilir. Tıpkı Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (SAV) Mîraç Gecesinde gösterildiği gibi, bu kul da, O’nu (CC) rüyâsında görür, O’na (CC) yakınlaşır, O’nunla (CC) konuşur. Onun kalbi ise yakaza hâlinde O’nun (CC) tarafına cezbedilir; vücut gözlerini kapattığında kalp gözleri ile tıpkı zâhirde olduğu gibi Hakk’ı (CC) görür. Cenâb-ı Hakk (CC) ona başka bir mânâ (meleke) daha verir, o da onunla O’nu (CC) görür. O’nun (CC) sıfatlarını görür. O’nun (CC) “kerâmetlerini” (ikramlarını), fazlını, ihsânını ve zaferini görür. O’nun (CC) iyiliğini ve desteğini görür. Hakk’a (CC) ubûdiyeti, mâbûdiyeti, mârifetullâhı gerçekleştiren kimse “bana görün-görünme, bana ver-verme” gibi laflar etmez. Fânî ve müstağrak olur. Bu makâma ulaşan bir zat şöyle der idi: “Bana senden gelen her şey kabul!” Onun en güzel sözü ise şudur: “Ben O’nun (CC) kölesiyim; kölenin ise efendisine karşı ihtiyârı ve irâdesi olmaz!.”

Adamın biri bir köle satın aldı. Bu köle din ve salah sâhibi idi. Ona: “Ne yemek istersin?” dedi. “Bana yedirdiğini” diye cevap verdi. “Ne giymek istersin?” diye sordu. “Bana giydirdiğini” diye cevap verdi. “Nerede oturmak istersin?” dedi. “Senin beni oturttuğun yerde” diye cevap verdi. “Neyle uğraşmayı seversin?” diye sordu. “Bana neyi emredersen” diye cevap verdi. Adam ağlamaya başladı ve şöyle dedi: “Müjdeler olsun bana! Ne dersin? Keşke senin benimle olduğun gibi ben de kendi sâhibim (Rabbim) (CC) ile olabilseydim.” Köle şöyle karşılık verdi: “Efendim! Kölenin efendisinin irâdesi karşısında irâdesi ve ihtiyarı olur mu?” Adam dedi ki: “Sen Allah (CC) rızâsı için hürsün. Fakat senin benimle berâber kalmanı isterim ki, canımla ve malımla sana hizmet edeyim.” Ârif olanın irâdesi ve ihtiyârı kalmaz. O “Senden gelen her şey hoştur” der. Ne kendi işlerinde, ne de başkalarının işlerinde kader ona zahmet vermez.

Beni dinleyin, ey îtirazcılar, çekişmeciler! Beni dinleyin ey kötü edepliler! Ben peygamberlerin huzûrunda bir münâdîyim, onların tâbilerinden ve aracılarından biriyim. Ben önce Kitap ve Sünnete göre, sonra da kalbime göre hüküm veririm. Mukarreb bir kalbe sâhip olan kimseye benim söylediklerim gizli kalmaz. Allah’ın (CC) kullarından, halka karşı zâhid olan, Kur’ân tilâveti ve Resûlullâh’ın (SAV) sözlerini dinleyerek ünsiyet bulan çok az kimse vardır. Hoş, onlar Hakk (CC) ile ünsiyet, kurbiyet kesbetmiş bir “kalp” de sâhibidirler. Kendi nefislerini de, başkalarınınkini de bu kalp ile görürler. Onların kalpleri sağlamdır. Sizin hiçbir şeyiniz onlara gizli kalmaz. Onlar sizin bâtınlarınız hakkında konuşur, evlerinizde olanı size haber verirler.

Yazık sana! Akıllı ol! Cehâletinle sûfîlerle yarışma. Kitaplardan birşeyler öğrenir öğrenmez, hemen kürsüye çıkıp insanlara konuşuyorsun; oysa elin ve elbisen kapkara! Bu “iş” (tasavvuf) zâhirî ve bâtınî hükümlere birlikte riâyet etmeyi ve sonra da her şeyden fânî olmayı gerektirir.

Ey kendileri hakkında murad edilenden gâfil olanlar! Kıyâmet ânını düşünün! Özel kıyâmeti düşünün! Büyük kıyâmeti düşünün! Özel kıyâmet sizden birisinin ölmesidir. Büyük kıyâmet ise Allah-ü Teâlâ’nın (CC) vaadettiği kıyâmettir. Allah-ü Teâlâ’nın (CC) şu buyruğunu düşünüp hatırlayın: “O gün müttakîleri vefd olarak Rahmân’ın (CC) huzûrunda haşrederiz. Mücrimleri ise vird olarak cehenneme sevkederiz.”[7] “Vefd” cemâat demektir. “Vird” ise susuz demektir. Müttakîler haşredilirler; mücrimler ise sevkedilirler. Allah-ü Teâlâ (CC) o günü dünyâ hayâtında iken düşünmüş olan kuluna acır da, müttakîler arasına katar ve onlar arasında haşreder.

Ey takvâyı terkedenler! Kıyâmet günü müttakîler Rahmân’ın (CC) huzûrunda haşredilirler; onların etrâfında melekler olur. Amelleri sûret kazanır da, onlar o güzîde amellere binerler. Onların asâleti, güzelliği, önderi o gün amelleri olur. Amellerin sûreti vardır; kiminin güzeldir, kiminin çirkindir. Takvânın anahtarı tevbedir. Tevbede sebatkâr olmak ise Allah-ü Teâlâ’ya (CC) yakınlığın anahtarıdır. Her aslî ve fer’î hayrın anahtarı tevbedir. Bu sebepledir ki, sâlihler hiçbir hallerinde tevbeden müstağnî durmazlar.

Ey gühahkârlar, ey isyankârlar! Tevbe ediniz. Rabbinizle (CC) kendi aranızda tevbe vâsıtasıyla barış imzâlayın. Bu kalp, içinde dünyâdan, âhiretten, halktan zerrece bir şey kaldığı müddetçe salah bulamaz, düzelemez. Eğer O’nun (CC) sohbetine, yakınlığına ulaşmak istiyorsanız, dünyâyı da, âhireti de kalbinizden çıkarın. Bu size zarar veremez. Eğer vuslatı gerçekleştiriseniz, siz O’nun (CC) kapısında olduğunuz halde, O (CC) size dünyâyı da, halkı da verir. Bu tercübe edilmiş bir şeydir. Dünyâya zâhid olanlar, vedâ edenler ve onu terketmiş olanlar bunu tecrübe etmişlerdir.

Ey oğul! Namazında, orucunda, haccında, zekâtında ve bütün fiillerinde Allah (CC) rızâsı için ihlaslı ol. O’na (CC) vâsıl olmadan önce O’nun (CC) ahdiyle donan. O’nun(CC) ahdi tevhîddir, ihlastır, sabırdır, şükürdür, tefvîzdir, halkı reddetmektir, O’dan (CC) istemek ve gayrısından yüz çevirmektir, kalbin ve sırrınla O’na (CC) dönmektir. Hoş, O (CC) dünyâda sana bir kurbiyet, herşeye karşı bir zühd, kendisine karşı bir muhabbet bir iştiyak bahşettiği gibi, âhirette de gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve hiçbir beşerin aklına gelmeyecek nîmet ve kendisine yakınlık bağışlar.

Ey oğul! Rabbinin (CC) rahmetine götüren şey...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Rıza ve tevbe
« Posted on: 26 Nisan 2024, 17:56:33 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Rıza ve tevbe rüya tabiri,Rıza ve tevbe mekke canlı, Rıza ve tevbe kabe canlı yayın, Rıza ve tevbe Üç boyutlu kuran oku Rıza ve tevbe kuran ı kerim, Rıza ve tevbe peygamber kıssaları,Rıza ve tevbe ilitam ders soruları, Rıza ve tevbeönlisans arapça,
Logged
04 Mart 2017, 19:59:54
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 04 Mart 2017, 19:59:54 »

Esselamu aleykum.Rizasi allahin rizasi olan ve onun istedigi sekilde yasayip onun rizasini kazanan ve isledigi tum gunahlardan pisman olup tevbe eden ve rahmete ulasan kullardan olalim insallah...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes