> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Nedir ?  > Sizden Gelenler (Tasavvuf)  > Nefsi mutmainne
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Nefsi mutmainne  (Okunma Sayısı 1803 defa)
19 Kasım 2010, 19:29:38
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 19 Kasım 2010, 19:29:38 »



NEFS-İ MUTMAİNNE


Dördüncü nefis mertebesi nefs-i mutmainnedir. Altı güzel sıfatı vardır:

1.Amel,
2. Tevekkül,
3. Açlık,
4. Riyazet,
5. İbâdet,
6. Tefekkür.


Bunlar, sıfat-ı kâmiledirler, yâni olgunluk alâmetidirler.

Bu altı huy sayesinde insanoğlu orta bir kemâle erişmiş olur ki, rahat ve sükûneti ancak bu nefs-i mutmainneye eriştikten sonra bulabilir.

Bundan evvelki lâflar hep boşadır; duvara atılan top gibi geri gelir, aksi tesir yapar. Onun için tasavvuf ilmine ehemmiyet verip gösterdiği yol üzerinde yürümeye çalışmak ve gayretli olmak elbette her müslümana hem farz, hem sünnet, hem de borçtur.

Cenâb-ı Peygamber’in davet ettiği cihad-ı ekber hangi cihaddır? Düşmanla muharebeye cihad-ı asgar (küçük harp) buyurdular. Çünkü düşmanla mücadele pek mühim değil, herkes elbirliği ile düğün bayram yaparak gider. Fakat nefisle mücâhede yalnız başına olduğu için elbette pek kolay değildir. Bu yüzdendir ki, nefisle cihada cihad-ı ekber diye ad verilmiştir.

İşte bu cihadda muvaffakiyet insanı süflî mertebe olan emmârelikten ulvî mertebe olan mutmainneliğe ulaştırır ki, rahat, huzur ancak bu mertebede bulunur.

İnsan maddeten çok zengin olabilir, fakat hakikî rahat ve huzuru kat’iyyen bulamaz, paraların hesabı daima onu rahatsız eder. Amma mutmainnelikte olan zenginlik ise böyle değildir. Maddî zenginliğin varlığı ile yokluğu indinde müsavi olur ve o paraları hemen Hak yolunda harcamaya bakar; gönlünde servetinin zerre kadar tesiri kalmaz. Zira nefs-i mutmainne sahibinin gönlü zikrullah ile dolu olduğundan, oraya başka bir nesne koymaya imkân olmaz. Bu ise öyle lâflarla ezberlenmiş tasavvuf sözlerini tekerlemekle kat’iyyen olacak bir iş değildir. Bu bir haldir ki, onu Allah Teàlâ Hazretleri ancak sevdiği kullarına ihsan eder. Öyle günahlarla mülevves kişilere elbette nasip olmaz. Bugün, bu günahlardan kendini koruyabilen bahtiyarlara doğrusu gıpta olunur.

Fakat nefs-i emmârenin sıfatlarından olan şehvet öyle korkunç bir âfettir ki, onu zabtetmek çok zordur. Bu ancak Râbiatü’l-Adeviye gibi meczuplara veya İbrahim Edhem gibi tâc ve tahtını terk edip bir hırka bir lokmaya tenezzül ve kanaat ederek, bir erbâb-ı kemâle hizmetle kendisini tam mânâsıyla Hakk’a veren bahtiyarlara mahsustur.

Şehvet bir ateştir, onu ancak evlilik söndürebilir. Ondan dolayı olsa gerektir ki, Cenâb-ı Peygamber Efendimiz sallu tıleyhi ve sellem Hazretleri “Eşrârüküm uzzâbüküm” buyurmuş; yâni “Sizlerin en şerlisi bekârlarınızdır”. Bazı târihler buna ilâveten, “O bekâr her ne kadar sâlih kimse dahi olsa...” demişlerdir. Tabiî bu şerli bekârlar, şartlar elverdiği takdirde evlenmeyenlerdir. Gerek sıhhat bakımından ve gerekse fakirlik sebebiyle “evlenmeyenler müstesna olsa gerektir. Yine bu şehvetin afatı dolayısıyla olsa gerektir ki, Cenâb-ı Hak İmkân ve ihtiyaç sahiplerine dört kadınla evlenmeye izin vermiştir. Çünkü genç, kudretli kimselerin şehvetin âfetinden başka türlü kurtulmasına imkân yoktur.

Bunları yazmakta iken Bangladeş denilen İslâm memleketinden beş kişilik bir grup geldi. Birisi âlim bir zat, güzel Arapça biliyor. Selâmdan sonra, ziyaret sebebi olarak “dua talebine geldik” dediler. Biz de memleketlerinin halinden sorduk. “Çok güzeldir, herkes namaz kılar ve müslümanlığın ahkâmını tatbik eder. İçki yasaktır. Hanımlar mesturedirler. Senede bir gün, büyük bir sahrada, her taraftan gelen müslümanlar toplanır, sayıları hemen iki milyonu bulur. Bunlar cemiyet tarafından idare olunur. O sahraya seyyar havuzlar yapılır, yemekler yenir. Büyük bir cemaatle namaz kılınır ve buradan tebliğ cemaati için binlerce kişi ayrılır” dedi. Dünyadaki İslâm ve Hıristiyan memleketlerinde İslâm’ı anlatan bu tebliğ cemaatinin güzel nasihatlerde bulunup pek çok faydalar elde ettiklerini anlattı. Daha sonra, “Kaç seferdir Rusya’ya giderdik. İlk devirlerde müslümanların vaziyeti çok müşkül idi. Fakat şimdi, elhamdülillah çok gelişme olmuş. Yalnız Taşkent’te yedi adet yeni cami yapılmış, eskileri de tamir olunmuş” dedi. Bu Ramazan bayramında (1979 Ağustos) on bin kişinin bulunduğu bir mabedde bayram namazı kıldıklarını, mektep ve medreselerin açıldığını, birçok talebenin dinî tedrisat yaptıklarını söyleyince, doğrusu çok sevindik. İnş sonları da hayırlı olur.

Sonra sözü bize intikal ettirerek, namaz kılanların maalesef pek az olduğunu, buna mukabil haram ve günahların serbestçe işlendiğini söyledi. Kadınların çıplaklığından ve bahusus yalanın haram olduğu halde bol bol söylendiğinden de ayrıca şikâyette bulundu. İdarecilerin iyi kimselerden olabilmesi için, halkın evvelemirde kendilerinin iyi olmasının şart olduğunu Peygamberimiz sallu aleyhi ve sellemin “Yüvellî aleyküm kemâ tekûnû” hadisiyle söyleyiverdi. Bizim de herhalde evlâtlarımızı müslümanca yetiştiremeyişimizin cezasını çektiğimizi açıklayıverdi. Tabiî haklı olduğundan hiçbir şey diyemedik. “İçilen içkiler, oynanan kumar vesaire sefahet yerlerinde harcanan paralara yazık değil mi? Bu günah, israf değil mi? Allah Teàlâ da müsrifleri, haddi tecâvüz edenleri sevmez değil mi? Öyle ise bunlara karşı, sizler ne yapıyorsunuz?” deyince, susakaldık. Hakikaten Bengladeş denilen memleketten kalkıp İslâm’ı tebliğ maksadıyla âdeta dünya turuna çıkmışlar. Bahusus bu vazife Rusya ve Çin gibi memleketlerde ne kadar müşküldür. Fakat bu bahtiyar müslümanlar, bunun da yolunu bulmuşlar. Müslüman kisvesiyle gezip selâmlaşan ve bulundukları mahalde ibadetlerini yapan bu tebliğ cemaati gövde gösterisinde bulunmak suretiyle büyük fâideler kazanıyorlar. Nitekim Rusya’ya eski gittikleri günlerle şimdiki arasındaki fark, bunu açıkça ispat etmektedir.

Din nasihatle kaim olduğuna göre, herhalde nasihatler faideden hâlî olamaz. Tekrarında da ayrıca fâideler vardır. Onun için işin peşini bırakmamak lâzımdır.

Eğer sen hayatında rahat ve huzur istiyorsan, nefs-i emmâre, levvâme ve mülhimenin elinden yakayı kurtarmaya bak. Yalnız şu kadar var ki, bazı kimselerin görülen rüyalara itibar edip, “Mâşâ, haydi şimdi sen şu nefistesin, zikrin de şu olsun” diye atlatmalarına kulak asma. Sen kendi nefsinin hâkimi ol, onu bütün kötü yollardan ve kötü işlerden uzak eyle ve günah işlere meyi ve muhabbet bırakma, kendini de kat’iyyen beğenme. Evvelin yâni ilk hilkatin neden idi, sonra da neye munkalib olacaksın? Bakalım ind-i İlâhi’deki halimiz nasıl olacak? Akıbet meçhuldür.

Allah Teàlâ’ya yalvarıp yakarmaktan başka çaremiz yoktur. İnsanı kendi kendisi veya etrafındaki dalkavuklar ve yardakçıları uçururlar da uçururlar, kutub yaparlar, kutbu’l-aktab yaparlar. Eğer o zatın ind-i İlâhî’de bir kıymeti yoksa, halkın uçurmasından ona ne fâide olur? Belki dünyasında şöhreti artar ve bazı nimetlere nail olabilir. Amma neticede hüsrana duçar olur.

Ey muhterem kardeşim, biz herkese hüsn-i zan eder, kimsenin aleyhinde bulunmayı sevmeyiz. Rahmetli babamdan aldığım ders şudur: “Oğlum, ‘herkes iyi, ben yaman; herkes buğday, ben saman’ de ve öylece kabul et” diye bizlere nasihat eder ve böylece kibir, gurur, ucûb ve kendimizi beğenmekten bizleri korumuş oluyordu.

İşte nefs-i emmâre ve levvâme sıfatları olan kibir, gurur ve ucûbten, hattâ hased, gazab, şehvet, hırs ve kinden kendimizi ve etrafımızdakileri ve bahusus çoluk ve çocuğumuzu korumak, hıfz ve himaye etmek boynumuza borçtur. Buna da daha çocukluk devresinden başlanır.

Hidâyet ve tevfîk daima ve her zaman, her yerde ve her işte Allah Teàlâ’dandır. onun tevfiki olmazsa ne kadar uğraşsanız neticede muvaffak olamazsınız. Onun için mü’minin yegâne şiarı, Allah Teàlâ Hazretleri’ne tam mânâsıyla sığınmak ve ona ilticadır. Allah Teàlâ Hazretleri lütf u keremiyle bizleri de kapısından ayırmasın. Âmin...

Nefs-i mutmainnenin birinci alâmeti bilgisiyle ameldir. Yâni ilmi de vardır, ameli de vardır. Bizim gibi değillerdir. Nefs-i mülhimede ilim var, fakat amel olmadığı için makbul sayılmamıştır, bu sebeple de nefse huzur ve rahat gelmemiştir. Peygamber sallu aleyhi ve sellem Hazretleri de, “Ya Rabbi, fâide vermeyen ilimden sana sığınırım” buyurmamış mı idi?

Bugün ilim var, çeneler kuvvetli, edebiyat, fesahat, belagat istediğin kadar bol; lâkin ne yazık ki, ameller çok az!

Halkımızın birçoğu, din mesleğinde vazifeli olmadıkları halde sakal bırakmakta, sarık sarmakta; cübbe, uzun paltolar giymektedirler. Buna karşılık din adamlarımızın kıyafeti bugün görüldüğü gibi hiç de müslümanlığa uygun değildir. Ekserisi sakaldan mahrum, medeniyet kisvesi diyerek giydikleri o hıristiyan adat ve an’anesi olan frenk işi ceket-pantollar, gömlekler, kolalı yakalıklar... Bir de üstüne canım kıravat (!) yok mu ya; ne kadar dinimizle taban tabana zıd. Aman Allah’ım, sen bizlere hidâyet ihsan buyur. Âmin...

Bu ilmiyle amel mes’elesi o kadar basit bir şey zannedilmesin. Zira çok mühimdir. İlmin içerisinde o kadar amel vardır ki, onları tamamiyle yapmaya ancak kâmil insanlar muvaffak olabilir.

Zira farzlar, vâcibler, sünnetler, bir de müstehablar vardır ki, hepsi birbirinden üstün ve âlâdır. Farzlar terk olunamadığı gibi, ehl-i hakikat ne sünnetleri ve ne de müstehabları terk edebilir. Sünnet ve müstehablar, onların indinde farzlar gibidir. Meselâ, gece namazları sünnet olmakla beraber kat’iyyen terk etmedikleri gibi, sabah namazından sonra işrâk vaktine kadar ve ikindi namazından sonra da akşam namazı vaktine kadar olan vakitleri kat’iyyen zâyi etmezler. Hele akşamdan sonra evvâbîn namazını pek çok kılarlar ve rekâtlarda uzun sûreler okurlar, hem okur, hem de ağlarlar. Biner rekât kılanların sayısı çok olmakla beraber, Cüneyd-i Bağdadî rahmetullahi aleyh, erbâb-ı ticaretten olduğu halde, dört yüz ve bazen de altı yüz rekât namaz kılma...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Nefsi mutmainne
« Posted on: 26 Nisan 2024, 17:15:24 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Nefsi mutmainne rüya tabiri,Nefsi mutmainne mekke canlı, Nefsi mutmainne kabe canlı yayın, Nefsi mutmainne Üç boyutlu kuran oku Nefsi mutmainne kuran ı kerim, Nefsi mutmainne peygamber kıssaları,Nefsi mutmainne ilitam ders soruları, Nefsi mutmainneönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes