> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Nedir ?  > Sizden Gelenler (Tasavvuf)  > Nefs kuyusundan can Yusuf'u kurtarmak
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Nefs kuyusundan can Yusuf'u kurtarmak  (Okunma Sayısı 1314 defa)
14 Mayıs 2012, 14:44:44
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 14 Mayıs 2012, 14:44:44 »



                     Nefs kuyusundan can Yusuf'u kurtarmak


Dünyada en zor meslek, insanın eğitim ve terbiyesidir. Çünkü insandaki nefs, onun olgunlaşmasının önündeki en büyük engeli teşkil eder. Bu sebepledir ki, Cenâb-ı Hak, en büyük insan terbiyecileri olarak peygamberleri göndermiştir. Tasavvufun ana hedefi de, nefsi ıslâh ederek kalbi onun tasallutundan muhâfaza edebilmektir.

Zîrâ nefsin ıslâhı, yâni onun sertlik ve kabalıklarının yontulup makbul bir hâle getirilmesi, birçok yorucu merhaleden geçmeyi gerektirir. Hamlıktan kurtulmak, çile işidir.

Nefs kuyusundan can Yûsuf’unu kurtarmak, mânevî eğitimin sıkıntı ve ıztıraplarına karşı sabır ve sebatla mümkündür.

Hazret-i Mevlânâ, bir teşbihte bulunarak insanın terbiye neticesinde olgunlaşmasının bir misâlini mecâzî bir üslûpla şöyle anlatır:

“Tenceredeki ham nohuda bak! Ateşte kaynayan sudan canı yanınca nasıl da yukarı doğru sıçramaya başlar, yüzlerce taşkınlık göstermeye koyulur.

(Kendisini pişirip yemek hazırlayacak olan hanıma hâl lisânıyla der ki:)

«–Niçin beni ateşlere salıyorsun? Madem beni satın aldın, ne diye bu hâllere uğratıyor, benim canımı yakıyor, beni horluyorsun?»

Evin hanımı da, nohuda kepçe ile vurarak der ki:

«–Hayır, iyice kayna, adam akıllı piş de, ateşten sıçrayıp kaçmaya kalkışma! Ben seni hor gördüğümden, istemediğimden, sevmediğimden ötürü kaynatmıyorum. Bir tat, bir lezzet elde edesin de gıda hâline gelesin, yenesin, cana karışasın diye kaynatıyorum. Yoksa seni cefâlara salmak, seni horlamak için değil.»”

“–Ey nohut! Sen bostanda su içtin, yeşerdin, tazeleştin. İşte senin o suları içmen, bu ateş (üzerinde kaynayan kızgın tencereye) düşmene sebep oldu. Çünkü o su, bu ateş içindi… Bu sevgi ateşi, sendeki hamlığı (nefsâniyeti) senden gidermek içindir.

Allâh’ın rahmeti, kahrını ve öfkesini aşmıştır. Bu yüzden de, birisini imtihan etmek için belâlara uğratması, rahmetindendir. Çünkü O’nun kahrında gizli bir lütuf vardır.

Nefse eziyet edilmeden, ne­fisle savaşa girişmeden (mânevî bir olgunluk ve) Allâh sevgisi elde edilebilir mi?

İlâhî takdîr gereği sana belâlar, kahırlar gelince, bu kahırlarda gizli lütuflar olduğunu düşün de üzülme. Bu kahırlar yüzünden, dünya sevgisini, zevk duyduğun her şeyi (yani süflî arzularını) Allah yolunda fedâ edersin. Başına gelen kahırdan sonra, onun lütfunu görürsün ve içine girdi­ğin merhamet ırmağında, günahlardan, mânevî kirlerden temizlenerek ilâhî lütuflara kavuşursun. Zîrâ Cenâb-ı Hak: «Elbette zorlukla birlikte bir kolaylık vardır, gerçekten zorluğun yanında bir kolaylık daha vardır.»İnşirah,5 buyurmuştur. Sen de zorlukları hoş gör ki arkadan gelen ferahlığı elde edebilesin.)”

Bu ifadeler çerçevesinde Hazret-i Mevlânâ mânevî olgunluk yolunda sıkıntı, keder ve zahmetleri âdeta bir nîmet olarak görür ve ev sahibi olan hanımı şöyle konuşturur:

“–Ey nohut! Bahar mevsiminde yeryüzüne çıktın, yetiş­tin. Şimdi de zahmet, sana misafir oldu. Misafire ikram et. Sen zahmet misafirini hoş tut da, sana teşekkürler ederek dönsün. Böy­lece hakîkat pâdişahının huzûrunda, senin ikramlarını, ihsanlarını söylesin.

Sonunda nimet yerine, sana o nimetleri veren gelsin (yani müsebbibü’l-esbâba ulaş) ki; dünyadaki bütün nimetler sana gıpta etsin.

Sevgiliden gelen cefâya karşı sakın suratını asma, onu neşe ile karşıla, ona «hoş geldin» de. Gamdan, ıztıraptan daha tatlı, daha mübârek bir şey olamaz. Onun karşılığı sonsuz­dur.”

Bu noktada Hazret-i Mevlânâ nohuttan, yani terbiye edilip olgunlaşmayı dileyen kimseden, Hazret-i İsmail teslîmiyeti ister. Çünkü pişiren, Hazret-i İbrahim gibi mâhir olsa da, pişecek olan, Hazret-i İsmail gibi teslim olmazsa, netice alınamaz. Bu itibarla kadın, nohuda şöyle seslenir:

“–Ey nohut! Ben Halil İbrahim, sen de bıçak karşısında benim oğlumsun. Sıcağın önüne başını koy, çünkü rüyamda seni kurban ettiğimi gördüm. Heyecanlanma, gönlüne korkuyu sokma, kahır bıçağı önüne başını koy da, Hakk’a teslîm olmuş İsmail gibi senin boğazını keseyim. (Lâkin o bıçak, İsmâilleri tanır, onları vuslata erdirir.)

Başını keserim, lâkin bu baş, o baş değildir. Bu baş, kesilmekten, ölmek­ten uzak olan bir baştır. (Zîrâ bu baş, nefsin ve hevânın kesilen başıdır.)

Yani Allâh’ın ezelî dileği, senin başının kesilmesi değildir. Senin (nefsânî arzularını bertaraf etmen ve cemâlî tecellîlere mazhar olarak) O’na teslîm olmandır. Bu sebeple O’na candan teslîm olmanın gayretine gir.

Hâsılı ey nohut, belâlara uğra, kayna (ve olgunlaş) da, benliğinden sıyrıl, fânî varlıklardan kurtul (ki saâdeti bulasın)!

Ekili bulunduğun bostanda, bir müddet ter ü taze durdun, yeşiller gi­yinmiş olarak neşeli neşeli sallanarak güldün. Fakat sen (çektiğin bu çilelerden sonra) şimdi gönül bahçesinin, can bahçesinin nâdide gülü oldun.”

Bu sözlerin ardından mahâretli ve tecrübeli hatun, nohuda, onun kıymet ve değerini hatırlatır. Bu kıymet ve değerinin nasıl artacağını da açıklayarak şöyle der:

“−Ey nohut! Sen su ve çamur bostanından ayrıldın, lokma oldun, dirilere karıştın. Gıdâ oldun, insanların bedenlerine girdin. Böylece kuvvet oldun, düşünce oldun. Yani bitki olarak meydana gelmiştin; şimdi de hayvanî rûh kazanıp güçlen, ormanlarda arslan ol, sonra da bu gücünle insanî rûha hizmet et.

Vallâhi sen önce Hakk’ın sıfatlarından ayrıldın da geldin. Tekrar çevik­çe acele et, yine O’nun (cemâlî) sıfatlarına dön.

Ey nohut! Sen buluttan, yağmurdan, güneşten, gökyüzünden gelen nîmetlerle hayat buldun. Şimdi ise, nefsinle yaptığın savaşlarla ilâhî sıfatlardan feyz aldın, göklere yükseldin.

Sen güneşin, bulutun ve yağmurların bir terkibinden hayat buldun. Sonra piştin, lezzet kazandın ve olgunlaştın. Şimdi ise (sâlih) bir insanın lokması olmakla, ona can oldun, güç oldun, iş oldun, söz ve düşünce oldun (da semâlara çıkıp yüceldin).”

Taş gibi nohudu pişirmekte son derece usta ve mâhir olan bu mübârek hanım, bir bakıma onunla Hak yolcusunu temsil eder. Bu olgunluk yolunda istekli olmanın ve zorlukla değil, muhabbetle hareket etmenin zarûretine bilhassa dikkat çeker. Hazret-i Mevlânâ, mecazdan mecaza geçerek nasihatlerini şöyle sürdürür:

“Durum böyle olunca; ey Hak yolcusu, öbür âleme hoş bir hâlde, (bir şeb-i arûs hâlinde, düğün gecesine gider gibi, yâni kalb-i selîm ile) git, haydutların darağacına gittikleri gibi binbir acı ve pişmanlıklarla, itilerek gitme.

Unutma ki, (eğitilmediği için) avcı olamamış köpeğin tasması yoktur. Çilelerle yoğrulmadığı için olgunlaşmamış, ham bir kişinin arkadaşlığı da ziyanlıktır.”

Bu derin, mânâlı ve iknâ edici hikmetler, ibretler ve mârifetler neticesinde nohut boyun büker. Hamlıktan kurtulup olgunluk yoluna samimiyetle baş koyar. Tıpkı Hazret-i İsmail -aleyhisselâm- gibi teslîm olur. Bütün mesele de zaten budur.

Neticede nohut, kendisini pişiren o mahâretli hanıma cân u gönülden ve minnetle şöyle der:

“–Ey fazîletli hanım! Mâdem ki iş böyledir. Hoşça kaynayayım, bu hususta sen de bana yardım et. Sen bu kaynayışta benim mîrâcım gibisin. Kepçeni kafama vur ki, ıslah olayım!

Ne de güzel vuruyorsun. Yâni ey mürşidim, ben değersiz müridini, ne iyi terbiye ediyorsun. Ben tam mânâsıyla sana teslim oldum.

Böylece kendimi, kaynamaya bırakayım ve mücâhede kucağından hakîkate bir yol bulayım. Aksi hâlde insan, varlıklar denizinde azgınlaşır, rüya görmüş fil gibi azar, kudurur.”

Bunun üzerine o mübârek hanım nohuda, kendisinin de yaşadığı şu gerçeği dile getirir:

“–Ben de bundan önce, senin gibi yeryüzü­nün cüz’lerinden, yâni parça buçuklarından idim. Ateş gibi yakıcı olan nefisle savaşa giriştim. Nefsânî duyguları yenmenin zevkini tadınca, makbûl bir insan oldum, (huzur bulup huzur tevzî ettim).

Bir müddet yeryüzünde coştum, kaynadım; bir zaman da, beden tenceresine girdim, orada piştim, köpürdüm, taştım, insan oldum.

Sen cansızlar âleminde iken, sana hâl lisânı ile derdim ki: «O mertebe­den koş, yüksel ki, insanlık mertebesine gelesin, mânâya mensup sıfatlar elde edesin.» Sen cansızlıktan kurtulup canlı olunca, bir kere de ‘kayna’ dedim, hayvanlıktan da geç, (insanlığa) yüksel.

Bu nükteleri, bu gizli işaretleri yanlış anlayarak ayağının kaymamasını, sapıklığa düşmemeni Allâh’tan iste!..”


Mesnevî Bahçesinden İNSAN DENİLEN MUAMMÂ'dan alıntıdır
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Nefs kuyusundan can Yusuf'u kurtarmak
« Posted on: 25 Nisan 2024, 16:59:57 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Nefs kuyusundan can Yusuf'u kurtarmak rüya tabiri,Nefs kuyusundan can Yusuf'u kurtarmak mekke canlı, Nefs kuyusundan can Yusuf'u kurtarmak kabe canlı yayın, Nefs kuyusundan can Yusuf'u kurtarmak Üç boyutlu kuran oku Nefs kuyusundan can Yusuf'u kurtarmak kuran ı kerim, Nefs kuyusundan can Yusuf'u kurtarmak peygamber kıssaları,Nefs kuyusundan can Yusuf'u kurtarmak ilitam ders soruları, Nefs kuyusundan can Yusuf'u kurtarmak önlisans arapça,
Logged
14 Mayıs 2012, 17:52:08
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« Yanıtla #1 : 14 Mayıs 2012, 17:52:08 »



     Çok güzel bir hikayeyle anlatılmış işin özü..ALLAH razı olsun..Ham olana pişmek gerek,vesselam..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

14 Mayıs 2012, 19:18:32
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« Yanıtla #2 : 14 Mayıs 2012, 19:18:32 »

Nefs kuyusundan can Yûsuf’unu kurtarmak, mânevî eğitimin sıkıntı ve ıztıraplarına karşı sabır ve sebatla mümkündür.
Mevlana'nın nohut örneği çok güzel anlatmış nefsi, nasıl olgunlaşacağını ve nasıl düştğünü, emeğinize sağlık..

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

14 Mayıs 2012, 20:55:10
yağmur40

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 3


« Yanıtla #3 : 14 Mayıs 2012, 20:55:10 »

çok güzel bir hikaye. Allah hamlığımızı  olgunluğa  çevirecek kepçeler ve sevgi ateşleri nasip etsin :)
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
25 Haziran 2012, 09:28:32
Hadice
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 5.945


« Yanıtla #4 : 25 Haziran 2012, 09:28:32 »

Dualarınıza amin ecmaın olsun..

Sevgiliden gelen cefâya karşı sakın suratını asma, onu neşe ile karşıla, ona «hoş geldin» de. Gamdan, ıztıraptan daha tatlı, daha mübârek bir şey olamaz. Onun karşılığı sonsuz­dur.”

Paylaşım için Rabbim razı olsun kardeşim..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes