> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Nedir ?  > Sizden Gelenler (Tasavvuf)  > Manevi İklim
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Manevi İklim  (Okunma Sayısı 872 defa)
24 Haziran 2011, 15:17:40
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 24 Haziran 2011, 15:17:40 »



                       Manevi İklim

Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:

“Halkın, Kâbe örtüsüne yüz sürdüğünü ve onu öptüğünü görüyorsun. O ipek örtü, zâhiren ipek böceğinin kozasından yapıldığı için şöhret ve îtibar bulmadı. Lâkin bir müddet, mukaddes Kâbe duvarında bulundu da, onun için aziz oldu.”

[Allah katında makbul bir varlığa yakınlık, cansız varlıklara bile bir kıymet kazandırmaktadır. Şüphesiz ki bu kâide, varlıkların en mütekâmili ve şereflisi olan insanoğlu için, çok daha fazla geçerlidir.

Cenâb-ı Hak âyet-i kerîmede:

“Ey îmân edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla beraber olun.” (et-Tevbe 119) buyurmaktadır.

Bütün insanlar, beden olarak birbirlerinin aynısı veya benzeridir. Fakat iç âlemleri; muhabbet, ülfet ve ünsiyet ettikleri kişilerin şahsiyet ve karakterine göre bir mâhiyet kazanır. Sâlih ve sâdıklarla beraber olan bir kimse, istîdâdı nisbetinde onların rûhâniyetinden feyz alır. Kendisi ne kadar kusurlu olursa olsun, samimiyetle sevip yakın olduğu, âidiyet ve mensûbiyet duyguları içinde bulunduğu makbul ve mûteber kimselerden dolayı bir değer kazanır.

Lâkin bunun zıddına; muhabbet ve hayranlık duyulan fâcir ve fâsık kimselerin gafletlerinden de az veya çok, fakat mutlakâ menfî bir pay, beraberinde bulunan kişiye sirâyet eder. Varlıklar ve gönüller arasındaki bu hâl transferi sebebiyle insan, hangi mekânlarda bulunduğuna ve kimlerle beraber olduğuna dikkat etmelidir. Zira buna göre mânen seviye kazanmakta veya kaybetmektedir.

Şeyh Sâdî-i Şîrâzî, hâllerdeki sirâyetin, kişinin mânevî hayatını nasıl değiştirebildiğini şu misalle îzah eder:

“Ashâb-ı Kehf’in köpeği Kıtmîr, sâdıklarla beraber olduğu için büyük bir şeref kazandı; nâmı Kur’ân-ı Kerîm’e (1) geçti. Hazret-i Nûh ve Hazret-i Lût’un hanımları ise fâsıklarla gönül birliği içinde olduklarından, cehenneme dûçâr oldular.(2)”


Unutmamak gerekir ki insanın rûhuna en çok tesir eden iki mühim müessir vardır:

1-Boğazından geçen lokmanın helâliyet derecesi.

2-Beraber bulunduğu kimselerin mânevî keyfiyeti.


Ayrıca takvâ ehli büyükler, -çok mecbur kalmadıkça- haramların ve kerahatlerin irtikâb edildiği mekânların gölgesinde bile yürümeyi uygun görmemişlerdir. Zira oralardan da kalbe kasvet in’ikâs etmesi tehlikesi vardır. Bu hassâsiyeti bütün mâsiyet mekânlarına karşı gösterebilmek, “takvâ”nın bir gereğidir. Zira haramlardan sakınmanın birinci kâidesi, onlara yaklaşmamaktır.

Peygamber Efendimiz (s.a.) Vedâ Haccı’nda Minâ ile Müzdelife arasındaki Muhassir Vâdisi’nden hızlı olarak geçmişlerdi. Sahâbîler hayretle:

“–Ey Allâh’ın Rasûlü! Ne hâl oldu ki süratlendiniz?” diye sorunca Hazret-i Peygamber (s.a.):

“–Cenâb-ı Hak, bu mevkîde Ebâbil kuşlarını göndererek Ebrehe’nin fil ordusunu helâk etmişti. O kahırdan bir hisse gelmesin diye hızlandım...” buyurdular. (Nevevî, Şerhu Müslim, XVIII, 111; İbn-i Kayyım, II, 255-256)

Nitekim hacda, bu mahalde vakfe yapılmamaktadır. Efendimiz (s.a.), daha önce de, Semûd Kavmi’nin helâk edildiği bölgeden geçtikleri Tebük Seferi dönüşünde aynı hassâsiyeti göstermişlerdi.(3)

Görüldüğü üzere rahmet ve kahır tecellîleri, cansız varlıklara ve mekânlara dahî sirâyet etmektedir. Bu yüzden rahmetin tecellî ettiği Kâbe-i Muazzama, mescidler, sâlihlerin meclisleri gibi güzel mekânlardan mânen istifâde edilmelidir. Bunun aksine, günah ve isyanların işlendiği ve dolayısıyla ilâhî kahrın tecellî ettiği mekânlardan da titizlikle kaçınılmalıdır.]

Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:

“İyi günlerinde fakirlerin, gariplerin, muhtaçların gönlünü al. Onların gönlünü almak, başa gelecek belâları defeder. Muhtaç senden hâlini arz ederek bir şey isteyecek olursa, ver. Vermediğin takdirde, bir zâlim çıkar, senden zorla alır.”

[İslâm’da mülk; Allâh’a âittir, kula emânet edilen bir imtihan metâıdır. Fakat îman firâsetinden mahrum olanlar, mülkün bu ilâhî imtihan vasfından gâfildirler. Âyet-i kerîmelerde buyrulur:

“İnsan var ya, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulunduğunda ve bol nîmet verdiğinde (bunun hikmetini düşünmeden) «Rabbim bana ikram etti.» der. Onu imtihan edip rızkını daralttığında ise «Rabbim beni önemsemedi.» der.” (el-Fecr, 15-16)

Dolayısıyla bir mü’min, nîmetlere nâil olduğunda şımarıp azgınlaşmamalı, bilâkis Allah için ikram ve infâk ederek fiilî şükrünü, Allâh’ı zikrederek de kavlî şükrünü îfâ etmelidir. Rızık darlığıyla imtihan edildiğinde de isyan etmemeli; sabır, şükür ve rızâ hâlinde Rabbine yönelerek bu durumdan da mânen kazançlı çıkmayı bilmelidir. Zira Cenâb-ı Hak;

“Sen O’ndan râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön!” (el-Fecr, 28) emr-i celîliyle rızâ hâlindeki kullarını Cennet’ine dâvet etmektedir.

Bilhassa israfın arttığı ve tüketim çılgınlığının had safhada olduğu günümüzde, Allâh’ın lûtfettiği nîmet ve imkânların mes’ûliyetini ve uhrevî hesâbını unutmamak gerekir. Garip, fakir ve muhtaçların, servetler içinde ilâhî tâyinle belirlenmiş bir haklarının olduğu, hatırdan çıkarılmamalıdır. O hakkın, gönüllü infaklarla ödenmediği takdirde, türlü musîbet ve felâketlerle de elden çıkabileceğini düşünmek îcâb eder. Bu sebeple fırsat eldeyken gönül huzûruyla infak ve ikramlarda bulunmak, en akıllıca olan davranıştır. Zira Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Herhangi birinize ölüm gelip de; «Rabbim! Beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip sâlihlerden olsam!» demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan infâk edin. Allah, eceli geldiğinde hiç kimseyi (ölümünü) ertelemez. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” (el-Münâfikûn, 10-11)]

Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:

“Gönül kimi severse güzel odur. İnsan, bir kimseye muhabbet duymaz ve ona sevmeyerek nazar ederse, o, Hazret-i Yûsuf (a.s.) gibi güzel olsa da gözüne çirkin görünür. Lâkin muhabbet nazarıyla bakarsa, şeytan bile gözüne melek gibi görünür.”

[Hazret-i Ebû Bekir (r.a.), Rasûlullah (s.a.) Efendimiz’e öyle bir muhabbet derinliğiyle bakıyordu ki, O’nun en yakınındayken bile O’na büyük bir hasret duyuyor, O’nun gül yüzünü seyretmeye doyamıyordu. Kalbi nefsânî bir öfke ve düşmanlıkla katranlaşmış olan Ebû Cehil ise bu hâlin tam tersi bir vaziyetteydi. Demek ki göz, gönle bir gözlük mesâbesindedir ve asıl gören gönüldür. Görülen şeylerin mânâsı da gönlün mânevî keyfiyetine göre değişmektedir.

Nitekim, devrin hükümdârı Leylâ’yı görünce hayret eder:

“–Mecnûn’un aklını başından alarak onu aşkından çöllere düşüren Leylâ sen misin? Senin diğer hemcinslerinden bir farkın yok ki!..” der.

Leylâ cevap verir:

“–Sen bana Mecnûn’un gönül gözüyle bakmıyorsun ki!..”

Leylâ’ya ancak Mecnûn’un gönül penceresinden bakabilenler, onda tecellî eden güzelliği temâşâ edebilirler. Mecnûn öyle bir muhabbet istîdâdına sahipti ki, Leylâ’yı serâpâ bir güzellik meşheri olarak görmüş ve bu mecâzî güzellik, onu ilâhî aşka yükselten bir basamak hâline gelmişti. Hakîkî güzeli bulabilmek, kâinattaki ilâhî azamet ve kudret tecellîlerini kalbin muhabbet penceresinden, îman heyecanıyla seyredebilmeye bağlıdır.

Cenâb-ı Hakk’ın, muhabbet sâikıyla yarattığı bütün mahlûkat, O’nun güzel isimlerinin tecellîsidir. Güzel isimlerin tecellîsi ise çirkin olamaz. Îmânı aşkla yaşayan muhabbet ehli mü’minler, muhabbetin mutlak menbaı olan Hak Teâlâ’nın her türlü takdîrini seve seve kabul ederler. Onlar nazarında, kâinatta abes ve hikmetsiz bir varlık yoktur. Bu sebeple onlar, her hâlükârda huzur dolu bir gönül dünyasına sahip olurlar.

Nefsânî arzularının esiri olduğu için hakîkî muhabbetten nasipsiz kalan kimseler ise, gerçek güzeli çirkin görür, asıl saâdeti sefâlet zanneder, şikâyet, sızlanma, geçimsizlik ve çatışmalardan kurtulamazlar. Zira bütün huzursuzluklar, hakîkî muhabbet noksanlığındandır.]

Şeyh Sâdî Hazretleri buyurur:

“Dalgıç, nehirde timsahtan veya denizde köpek balığından korkarsa, inci elde edemez.”

[Bir muvaffakıyetin değeri, ona ulaşmak için katlanılan güçlükler nisbetindedir. Hakk’ın rızâsına ermeyi, Cennet ve Cemâlullâh’ı arzulayan bir mü’min de, evvelâ nefsine ve şeytana karşı girişeceği çetin bir mücâdeleyi göze almak zorundadır. Rabbinin rızâsı veya nefsinin arzusu arasında bir tercih mecbûriyetinde kaldığında, büyük bir îman muhabbetiyle nefsinin menfaatini geri plana atabilmelidir. Zira her nîmetin bir bedeli vardır. Îman, en büyük nîmettir ve bedelinin Cenâb-ı Hakk’a ödenmesi zarûrîdir.

Muhabbetin kantarı, fedâkârlıktır. Muhabbetin samimiyeti ve seviyesi, sevilen uğrunda gösterilen fedâkârlık ve gerektiğinde onun için girilen risk ile ölçülür. Allâh’ı her şeyden fazla seven bir mü’min de gerektiğinde Allah için her türlü fedâkârlığı gösterebilmelidir. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.), sahâbe-i kirâm ve selef-i sâlihînin örnek hayatları, bu hakîkatin sayısız tezâhürleriyle doludur.]

Şeyh Sâdî Hazretleri, insanın gönül yapısını üç kategoride değerlendirerek şöyle buyurur:

1-Gönül ehli iki kâmil insan, aralarında bir kılı bile muhafaza eder ve onu koparmazlar.

2-Eğer iki kişiden biri hoyrat, diğeri akl-ı selîm sahibi ise de böyle hareket ederler.

3-Her ikisi de câhilse, aralarında zincir de bulunsa, onu kırıp koparırlar.”


“On adam bir sofrada yemek yer de, iki köpek bir leş üzerinde geçinemez.”

[Kâmil bir mü’minin fârik vasıflarından biri de geçim ehli olmasıdır. Nitekim Efendimiz (s.a.) şöyle buyurmuştur:

“Mü’min, başkalarıyla ülfet eder (hoş geçinir) ve kendisiyle ülfet edilir. Kimseyle ülfet etmeyen ve kendisiyle de ülfet edilmeyen kişide hayır yoktur.” (Ahmed, II, 400, V, 335)

Rabbimiz; mü’minlerin, birbirini yıkayan iki el gibi olmalar...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Manevi İklim
« Posted on: 25 Nisan 2024, 09:29:53 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Manevi İklim rüya tabiri,Manevi İklim mekke canlı, Manevi İklim kabe canlı yayın, Manevi İklim Üç boyutlu kuran oku Manevi İklim kuran ı kerim, Manevi İklim peygamber kıssaları,Manevi İklim ilitam ders soruları, Manevi İklim önlisans arapça,
Logged
21 Ekim 2016, 19:44:17
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 21 Ekim 2016, 19:44:17 »

Esselamu aleykum.Rabbim bizleri imani ile ruhunu bedenini besleyen ve maneviyata ulasip allahin rahmetine kavusan kullardan olalim inşallah Rabbim razi olsun bilgilerden kardesim...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes