> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Nedir ?  > Sizden Gelenler (Tasavvuf)  > Hakîkati iman
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hakîkati iman  (Okunma Sayısı 811 defa)
05 Aralık 2010, 11:40:47
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 05 Aralık 2010, 11:40:47 »



HAKÎKAT-İ İMAN


Mehmed Zâhid kotku Rh.A


İnsan hadd-i zâtında çok zayıf ve àciz bir mahlûktur. Her an ölüme mahkûm olduğu halde, kendini bundan kurtarmak için elinden hiçbir şey gelmez. Eğer doğumu ile ölümü arasında geçirdiği hayatı içerisinde Halik-ı Zülcelâl ve Tekaddes Hazretleri'nin ve Rasûl-ü Ekrem SAS Efendimiz'in emirlerine itaat ve yasaklarından korunup kaçınmak suretiyle iyi ahlâklar elde edip, kötü huylardan da uzak kalabildiyse, ne mutlu bu bahtiyar müslümana!

Zîrâ; "Lâ yubliğul abdu hakikatel imani hatta yahzune min lisànihi." buyrulmuştur ki, kulun hakîkat-i imana ulaşması, dilini kötü ve fena şeylerden muhafazasına vabeste olduğu söyleniyor. (Feyzül-Kadîr, 6/9943)

Çünkü dilin aynı zamanda gönlün de tercümanı olması sebebiyle, dilinden Allah ve Rasûlü'nün razı olacağı güzel şeyleri söylemesi ve bilhassa nasihat ve irşad gibi makbul ve memduh ameller işlemesi, o kulun kalbinin temizliğine ve güzelliğine alâmettir. Bunun aksine, Hak Celle ve A'lâ'nın ve Rasûlü SAS Hazretleri'nin emir ve arzularına muhalif, yalan ve faydasız, boş laflarla, dedikodu, mâlâyâni gibi günahı mucib sözlerle meşgul olan kimselerin ise, bu hareketleri ve sözleri, gönüllerinin ve kalblerinin bozukluğuna ve zulmetine alâmet ve işarettir.

Nitekim,

hadis-i şerifinde de açıkca beyan olunduğu gibi, "Kişinin imanının doğruluğu, kemâl-i iman sahibi olması, kalbinin doğru olmasına bağlıdır."

Onun doğruluğu ise;
ile bildirilmiştir ki, "Kalbin doğruluğa da dilin doğruluğuna bağlıdır." demek olur. (Râmûz, 488/3)

Çünkü her kap, içinde ne varsa onu döker. İçinde bal varsa bal, zehir varsa zehir sızıp akacağı cümlenin ma'lûmudur. Gönlü Hak ile ve hakîkatlerle, ma'rifetlerle dolu olan bir kimseden, tabiatiyle uygunsuz ve fena söz çıkmaz.

Diğer a'zâ ve cevârih de dile bağlıdır. Her gün bütün a'zâlar dile yalvarırlar; "Sen doğru oldukça, biz de doğruyuz; sen bozulunca, biz de bozuluruz." derler. Buna binâen, dilin doğruluğu bütün a'zâ ve cevârihin de doğru olmasını intac eder. Cevârihin doğruluğu da, Hak Celle ve A'lâ Hazretleri'nin ve Rasûl-ü Ekrem SAS Hazretleri'nin sünnet-i seniyyelerine inkıyad ile, onlara muhalefetten son derece ictinab etmektir. İşte bu da kalblerinin gayet müstakim olduğuna delâlet eder ve imanın kemâline alâmettir.

Râmûz-u Şerif'in 483. sayfasında şu hadis-i şerif yer alır:

Meâli: "Kul, belki de mahzurludur düşüncesiyle, ilk bakışta kötü bir tarafı görülmeyen şeyleri bile terk edecek kadar titiz davranmadıkça, takvâ ehli olma mertebesine erişemez."

Abdullah ibn-i Ömer RA'ın rivayet ettiği bir hadis-i şerifte bu husus daha açık olarak bildiriliyor:

Meâli: "Kul, imanın hàlis ve sàfîsine erişemez, boş ve faydasız sözleri ve latîfeyi (şakayı) ve bahusus kizbi (yalanı) --velev şaka kabilinden dahi olsa-- terk etmedikçe ve haklı bile olsa münakaşayı bırakmadıkça..." (Râmûz, 483/6)

Çünkü münakaşa, insanları büyük günahlara sokmaya sebep olur. Arkadaşlar arasında ayrılığa, nefrete, hattâ muhàsamaya kadar götürür. Bundan naşi münakaşadan son derece sakınmak lâzımdır. Münakaşa aynı zamanda kibir alâmetidir.

Hazreti Enes RA'ın rivayetinde ise:

buyruluyor ki, bu hadis-i şerif müslümanlar için gayet mühim bir düsturdur. Meâli: "Kulun hakîkat-i imana ulaşması, kendisi için sevdiği her çeşit şeyi diğer insanlar için de sevmesiyle olur. Başkalarının da o nimetlere mazhariyyetini arzu edip istemedikçe hakîkat-i imana nâil olamaz." (Râmûz, 483/5)

Bu nevî hasletin, İslâmiyet, hattâ bütün beşeriyet için en büyük bir düstur olması yakışır. Onun içindir ki, insanların saadet ve selâmetleri el birliğiyle olur. Yoksa bir kısmı mes'ud, diğer bir kısmı da sefil oldukça, fenalıklardan, kötülüklerden, soygunculuktan ve sâireden kurtulması mümkün olmaz. Şu halde insanlığın bütün saadet ve selâmeti, hakîkî kâmil bir imana sahip ve mâlik olmalarına bağlıdır. Bugünkü insanların İslâmiyet'ten kaçmaları, kendi kendilerini ızdıraba sokmalarına ve dolayısıyla dünya ve ahiretlerini mahvederek azab-ı ilâhiye düçar olmalarına sebep olur.

Bir de Buhàrî, Müslim, Ahmed ibn-i Hanbel, Neseî, İbn-i Mâce Hazerâtının Hazret-i Enes RA'den rivayet ettikleri şu hadise bakınız:

Meâli: "Sizden birinizin hakîkat-i imana (kâmil bir imana) sahip ve mâlik olması için, benim ona evlâdından, ana ve babasından ve bütün insanlardan daha ziyade sevgili olmam iktizâ eder. Böyle olmadıkça da, tam mü'min olamaz." (Râmûz, 482/11)

Bunun için ashab-ı kiram hazretleri dâima huzur-u saadetlerinde bulundukça: (Fidâke ebî ve ümmî yâ rasûlallah) "Anam-babam sana feda olsun ey Allah'ın Rasulü!" derlerdi; ve bunu da bilfiil isbat etmişlerdir.

Yine Râmûz'un 485. sayfasında;

buyruluyor. Meâli: "Kul gerçek imanı, Allah için kızıp, Allah için sevmedikçe elde edemez. Her şeyini Allah için yapacak olgunluğa erişince, gerçek imanı elde eder."

Esasen imanın kemâli şunlarla ele geçer: Efendimiz SAS Hazretleri'ni lâyıkı vechile sevmek ve onun sünen-i seniyyesine tam mânâsıyla bağlanmak; dünya zevklerine kat'iyyen iltifat etmeyip zühd ve takvâ sahibi olmak; Efendimiz SAS Hazretleri'ne her gün çok çok salât ü selâm okumak (gerek kitaptan ve gerekse tesbih ile ezberden); mübah, mekruh, müfsid ve haram olan şeylerden son derece sakınmak...

Mübah olan şeylerde her ne kadar günah yoksa da, nefsin arzularına meyletmek hiç bir zaman dervişâna yakışmaz. Zîrâ dervişlik demek, nefse muhalefetle beraber üstazının emrine mutâvaat edip sözünden dışarı çıkmamak, onun arzularını kendi arzuları üzerine daima tercih etmektir. Değil üstazın sözünden dışarı çıkmak, en ufak îtirazların bile câiz olmadığı ve mu'terizlerin kat'iyyen felâh bulamayacakları erbâb-ı hakàyıkın kitaplarında beyan edilmiştir.

Günahlardan son derece korkmak ve kaçmak gerektiği gibi, emânete riâyet ve ahde vefâ ve sadâkat, şeair-i İslâmiyyeden olmakla beraber, bilhassa dervişânın bu hususlara son derece titizlikle dikkat etmeleri, elbette çok yerinde olur. Zîrâ, emânete riâyetsizlik, ahde vefasızlık, hayâsızlık ve sadakatsızlık insanın feyzine ve imanın kemâline mânîdir.

İman 72 cüz olup, bunun 71'i hayâda, biri de sâir kısımlarda olduğu Ebûbekir el-Kettânî Hazretleri'nin Câmius-Senâi Alellah adlı kitabının 51. sayfasında beyan buyrulmuştur.

Bir de:

[Emanete riayeti olmayanın imanı yoktur. Ahdine riayet etmeyenin dini yoktur.] buyrulmuştur. (Râmûz, 463/3)

Hazret-i Enes RA'den rivayet olunan bu hadis-i şerif gibi, İbn-i Ömer RA'dan rivayet olunan diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyruluyor:

Meali: "Emanete ve ahde riayet etmeyenlerin dinleri ve imanları kâmil olmıyacağı gibi, taharetsizlerin namazlarının sahih olmadığı, namazsızın da dini olmadığı, (yâni kâmil olmadığı, eğer hiç kılmıyorsa tabii dini olmadığı)" bildiriliyor. (Râmûz, 463/5)

Çünkü namazın dindeki yeri başın vücuddaki mevkii gibidir. Başsız vücudun yaşaması mümkün olmadığı gibi, namazsız bir dinin de yaşamasına imkân olamayacağı âşikârdır.

Cenâb-ı Feyyaz-ı Mutlak ve Rabbül-Felak Hazretleri cümlemizi ve cümle ümmet-i Muhammed'i (SAS) doğru yolda kılsın... İbadetlerine ve bâhusus namaz ve orucuna, zekât ve hac farizalarına ve sâir sünen-i seniyye, nevâfil ve ferâizi îfâya da muvaffak eylesin... Âmîn, bihürmeti seyyidil-mürselîn...

NEFİSLE MÜCÂHEDE

Deylemî'de, Câbir RA'dan nakledilen şu hadis-i şerifte, düşmanla cihad cihad-ı esğar (küçük muharebe); nefisle mücadele, cihad-ı ekber olarak tavsif ediliyor. (Râmûz, 334/5)

Cihâd-ı ekber (büyük muharebe, meydan muharebesi) yâni nefis ile mücadele edib onun batıl arzularına mani olmağa çalışmak ve kemal-i iman ve İslamiyete engel olacak hareketlerden kurtarmak ve dolayısıyla onu emmarelikten, levvamelikten, mülhimelikten mutamainneliğe daha sonra da raziye, marziyye ve safiyye mertebelerine ulaştırmağa çalışmak elbette pek kolay bir şey değildir.

Bu konuda, gazâ murad eden bir kişiye Muhammed ibn-i Fazl Hazretleri'nin tavsiyelerini derc etmekte fayda mülahaza ettik. Buyurmuşlar ki:

"--Nefis ve arzularını öldür; bu, senin bütün küffarı öldürmenden efdaldır. Zîrâ, küffar seni Allah'tan ayıramaz, velâkin hevâ-yı nefsin seni Allah'tan men edicidir. Onun için onunla mücâdele daha efdaldir."

Ufak veya küçük diye vasıflandırılan bir muharebenin bile, evvelâ bir başa, bir kumandaya, bir sürü malzemeye; sonra da birçok zahmet, meşakkat ve uykusuzluklara ve nihayet bir kısım insanların de şehadetine, bir çok malın ve mülkün mahvolmasına müncer olduğu herkesin bildiği bir şeydir. Küçük muharebe böyle olunca, büyük muharebenin ne demek olduğu pek kolay anlaşılır zannederim.

Evvelâ bu yolun talibine lâzım olan şey, kendini irşad edebilecek hàzık, erbâb bir mürebbî; ilmen, ahlâkan ve edeben temiz ve tekemmül etmiş ve yed-i sahih sahibi bir üstaz-ı kâmil ve irşada mezun olan bir alim-i àmil bulmak şarttır. Rüyâlar vasıtasıyla kendilerine irşad için izin verildiğini iddia eden şeyh taslaklarına, büyüklerimiz tarikat hırsızı diye ad vermişlerdir.

Gerek İmâm-ı Rabbânî'nin eserinde ve gerekse Risâle-i Bahàiyye'de, rüyâ ile amelin câiz olmadığı ayrıca tasrih olunmuştur. (Risâle-i Bahàiyye, s. 97)

Zâten maksad insanın kendisinin olgunlaşması, şehvetin, şeytanın, nefsin elinden paçayı kurtarması; kötü ahlak ve dünyaya meyil ve muhabbeti terk edib zühd ve takvâ sahibi olmasıdır. Nasıl merâtibe riayetle yetişmemiş bir kumandanın muharebe kazanması muhal...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hakîkati iman
« Posted on: 29 Mart 2024, 15:11:13 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hakîkati iman rüya tabiri,Hakîkati iman mekke canlı, Hakîkati iman kabe canlı yayın, Hakîkati iman Üç boyutlu kuran oku Hakîkati iman kuran ı kerim, Hakîkati iman peygamber kıssaları,Hakîkati iman ilitam ders soruları, Hakîkati imanönlisans arapça,
Logged
01 Kasım 2016, 12:09:39
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 01 Kasım 2016, 12:09:39 »

Esselamu aleykum.Allahin yolunda giden ve onun emrine tabi yasayip imani noksansiz olup imanin hakikatlerine kavusan kullardan olalim inşallah...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes