๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler (Tasavvuf) => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 21 Kasım 2010, 16:33:00



Konu Başlığı: İstivanın tasavvufi manası
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 21 Kasım 2010, 16:33:00
İstivanin Tasavvufi Manası


İstivâ'dan Murad


Allâhü Teâlâ hazretleri kendisine selâmet versin (ve rahmet etsin) Şeyh'im allâme (k.s.) hazretleri buyurdular:
Sonra, arş üzerine istiva buyurdu." (sözü edilen) bu istivâ'dan murad, noksan sıfatlardan münezzeh olan ALLAH subhânehû ve Teâlâ hazretlerinin istivâsı'dir....
Lakin bu istiva, nefsi itibariyle değildir. Zira Allâhü Teâlâ hazretlerinin zâtı, zâlimlerin söylediği şeylerden çok büyük ve çok yüce'dir... (Bu istiva) belki, (daha doğrusu), icat etme emri itibariyledir. Ve Kur'ân-i kerimde kendisinden "Hak" diye tabir edilen Ahadiyet tecellisi itibariyledir...
Arşın üzerine iradî ve icâdî emrin istiva etmesi; şer-i şerifte teklîfî ve irşâdî emrin istivası menzilesindedir... Sanki her iki emirden biri diğerinin kalbi ve aksidir... Onun aksi seviyeyi istivâ'dir...
Arş ve şeriattan her biri diğerinin kalbidir. Onun aksi seviyeyi müstevâ'dır... "
ihtisar ile sözleri bitti.


Te'vilât-i Necmiyyeden



Allâhü Teâlâ hazretleri, altı çeşit kâinatı yaratmayı tamamladığı zaman, Arşı istiva etti. Onu yaratmaktan fariğ olduktan sonra âlem'de tasarruf etme istivâsıyla istiva etti. Bunda Arş'tan Süreyya'ya kadar olanların işlerinin tedbiri vardır...
Burada Arş istiva için tahsis edildi. Çünkü Arş, Rahmânî feyzi kabul etmeye kabiliyeti olan latîf cisimlerin mebdei (ve başlangıcadır...
Bu istiva, Allâhü Teâlâ hazretlerinin sıfatlarından bir sıfattır. Mahlûkatın istivasına (bir yere yerleşmesine) asla benzemez. (Meselâ) ilim gibi... Allâhü Teâlâ hazretlerinin sıfatlarından bir sıfatı olan ilim sıfatı, kulların ilmine ve bilmelerine asla benzemez.
Zira,O'nun misli, benzeri bir şey yoktur ve 0 öyle semî, öyle basîr'dir.

Eğen sen Hakka olan hilâfetinin hususiyetine iyice nazar edip derinlemesine bakacak olursan; o zaman elbette nefsini tanırsın ve hemen sonra Rabbini tanırsın...
Bu şundandır; Allâhü Teâlâ hazretleri, (annenin) rahmine emânet edilen nutfenden senin şahsını yaratmayı murad ettiğinde; senin ruhunu kendi hil'atinde istimal etti ki, hami günlerinde nutfede tasarruf etsin diye.... Onu büyük âleme münâsip olarak küçük âlem yaptı.
Böylece insanın;
Bedeni, arz (yeryüzü) mesabesindedir.
Başı, gök mesabesindedir.
Kalbi, arş mesabesindedir.
Sırrı, kürsi mesabesindedir.
Bunların hepsi de "Ruh"un tedbiriyle olmaktadırlar.
Onun tasarrufu ise Rabbinden "Hilâfet" iledir...
Sonra ruh, kâmil şahıstan fariğ olduktan sonra mekânı olarak
Kalb arşını istiva etti.
Belki bu istiva, ruhun, şahsın bütün cüzlerinde (bedenin her
zerresinde) tasarruf etmek içindir.
Feyzinin kalbin üzerine atılmasıyla onun işlerini tedbir etmek içindir.
Zira, muhakkak ki Hak Teâlâ hazretlerinin feyzini bütün mahlûkatına
kabul eden ve aktaran kalbtir.
Yine kalb, ruh'un feyzini kalıbın hepsine ganimet bilip ulaştırandır.
Eğer sen bu misâl'de çok iyi düşünerek (derdine ve aradıklarına) şifâ olacak bir teemmül (tefekkür) ile düşünecek olursan; istivâ'yı, Allâhü Teâlâ hazretlerinin mukaddes ve münezzeh sıfatlarından teşbihin nefyini kâfî derecede bulurdun. Ve o zaman;
Kim nefsini tanırsa; hakîkaten Rabbini tanır.
İnşALLAHü Teâlâ.
Sonra, Allâhü Teâlâ hazretleri, arşın üzerine istivâ'sını zikretti, sonra haber verdi. Emirlerini haber vermesiyle onun arasına tedbirini koydu. Ve istiva yoluyla buyurdu

ALINTI