> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Nedir ?  > Sizden Gelenler (Tasavvuf)  > İlimde İsraf
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İlimde İsraf  (Okunma Sayısı 1162 defa)
30 Haziran 2009, 15:06:45
imam hatiplim

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 363


« : 30 Haziran 2009, 15:06:45 »



Hayâtın; rûhâniyet, zarâfet, nezâket ve mânâ kazanıp güzelleşmesi, israf ve emsâli menfîliklerden uzak durmayı gerektirir. Zîrâ israf; fertte, âilede ve toplumda felâketin habercisidir.

İnsana bahşedilen bütün nîmetler birer emânettir. Bu emânetler, gerçek teslim mahallini bulamayıp nefsânî arzuların sultasında israf edilirse, Allâh -celle celâlühû- bereketi alır.

İsraf, sadece mal ve mülkü hebâ etmek olarak anlaşılmamalıdır. Çünkü o, hayatın bütün safhalarıyla alâkalıdır. Bilmeliyiz ki, ömrü boş geçirmek bir israftır, faydasız ilimle meşgul olmak ve ilmi, menfaatlerine âlet etmek sûretiyle yanlış yerlerde kullanmak da büyük bir israftır.

İlimde İsraf

İlim, insanda yaratılıştan gelen tecessüs, yâni öğrenme meylini tatmîn eden ulvî bir faâliyettir. İnsanlık haysiyetinin zirvesini teşkil eden ilim; mü’mini, Cenâb-ı Hakk’ı yakından tanıma ve O’nu ibâdetlerle tekrîm etmenin kemâline ulaştırır.

İlimlerin en fazîletlisi “mârifetullâh”tır. Yâni Cenâb-ı Hakk’ı kalbde tanıyabilmektir. Bir imtihan dershanesi olan fânî cihanda, kulu bu netîceye ulaştıramayan, hikmete intikal ettiremeyen ve onu kalben Hakk’a vâsıl etmeyen bütün ilmî faâliyetler, insanın tabiatında var olan öğrenme meylinin isrâfını teşkil eder.

Kur’ân-ı Kerîm’de ilim tâbiri, kişiyi Allâh karşısında takvâ ve haşyet duygularına sevkeden bir vasıfta zikredilmektedir. Nitekim âyet-i kerîmede:

“Yoksa geceleyin secde ederek ve kıyamda durarak ibâdet eden, âhiret azâbından sakınan ve Rabbinin rahmetini dileyen kimse (o inkârcı gibi) midir? (Rasûlüm!) De ki: «HİÇ BİLENLERLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?» Ancak akl-ı selîm sahipleri ibret ve öğüt alır.” (ez-Zümer, 9) buyrulmaktadır.

Bu âyet-i kerîme, sibak ve siyâkı, yâni öncesi ve sonrası ile birlikte tahlil edildiğinde bizlere, Allâh katında ilim ve cehâletin ne mânâya geldiğini çok açık bir sûrette beyân etmektedir. Buna göre gerçek mânâda sır, hikmet ve hakîkati “bilenler” zümresine dâhil olabilmek için dikkat edilecek başlıca hususlar şunlardır:

1. Geceleri secde ve kıyâm hâlinde olarak Cenâb-ı Hak’la kalbî berâberliği temin edebilmek,

2. Her an, her hâl ve her davranışımızda âhiretteki hesabın endişesi içinde olabilmek,

3. Rabbimizin merhametini ümîd ederek dâimâ O’na duâ ve ilticâ hâlinde olabilmek,

4. Takvâ üzere, yâni Rabbe yakınlaştırıcı bir hayat istikâmetinde yaşamak, iç âlemi Cenâb-ı Hak’tan uzaklaştırıcı menfî vasıflardan korumak ve üzerimizde cemâlî sıfatların tecellîsinin gayreti içinde olabilmek,

5. İhsân ehli olmak; cömert, güzel ahlâk sâhibi ve her an ilâhî müşâhedenin, yâni ilâhî kameraların altında bulunduğunun şuuru içinde olabilmek,

6. Kalbin ihtiraslardan muhâfazası için gereken her türlü gayreti göstermek,

7. Dînin yaşanması ve teblîği husûsunda karşılaşılan sıkıntı ve zorluklara sabretmek.

“Bilmeyenler”in belli başlı vasıfları ise şöyledir:

1. Küfür ve nankörlük,

2. Sadece başı dara düştüğü zaman Allâh’a yalvarmak, rahata erdiği zaman kulluk ve yakarışı terk etmek,

3. Nefsânî arzulara râm olarak insanları Allâh’ın yolundan saptırmak için O’na ortaklar koşmak. Nitekim âyet-i kerîmede; “Hevâ ve hevesini ilâh hâline getirenleri gördün mü?..” (el-Furkân, 43) buyrulur.

Bütün ilimler, Allâh Teâlâ’nın varlıklara ve hâdiselere koyduğu kâide ve kânunların tespit ve keşfinden ibârettir. İlimlerin terakkîsi de bu keşiflerin artırılması ile mümkündür. Lâkin sâdece Allâh Teâlâ’nın kâinattaki varlık ve hâdiselere koyduğu kâide ve kânunları tesbit etmek, kulu yaratılış hikmetine ulaştıran hakîkî mânâdaki “bilmek” değildir. Bilmek, sırf seyretmek de değildir.

Makbûl olan bilmek, dünyâya geliş ve gidişin sebebini kavramaktır, varlıkların hâl lisânından anlamaktır, hikmete âşinâ olarak bir sırrı çözebilmektir.

Bilmek, ilâhî ihtişam ve kudret akışlarına âşinâ olup ilâhî feyz ve tecellîlerden kalben nasîb alabilmektir.

Bilmek, ihtiyâca cevap vereni bulmaktır. İhtiyaç ise, âyet-i kerîmede bildirildiği üzere “müslüman olarak can verebilmek”1tir.

Bilmek, ölmeden evvel nefsin esâretinden kurtularak hakîkat sabâhına uyanabilmektir. Bilmek, ilâhî hesâba çekilmeden evvel, kendini hesâba çekebilmektir.

İlmî hakîkatlerde derinleşerek mârifetullâh deryâsına dalan Mevlânâ Hazretleri, zâhirî ilimlerin zirvesinde olduğu fakat henüz Hakk’a yakınlığın lezzetini lâyıkıyla tadamadığı devresini “HAMDIM”, ilâhî hazza nâil olduğu devreyi “PİŞTİM”, kâinattaki esrar tecellîlerinin kendisine bir kitap gibi açılıp ayân olduğu devreyi de “YANDIM” sözleriyle hülâsa etmiştir.

Hakîkaten, ilimde derinleşen bir insanın rikkat ve hassâsiyeti artar. Gerçek bir ilim, insanı hayret vâdilerinin seyyâhı eyler. İnsan, kâinattaki hikmet ve hakîkatlere vukuf kazandıkça, acziyetini, haddini bilir ve hiçliğini idrâk eder. Yâni nefsini bilir. Nefsini bilen de, Rabbini bilir.

Bilen, mahlûkâtın ve mülkün gerçek sâhibini tanır, Yaratan’dan ötürü yaratılanlara karşı engin bir şefkat ve merhamet kucağı olur.

Bilen, affeder; bilen, sabreder; bilen, sever. Bilen, Rabbinin rızâsını ve yakınlığını arar, onun için fedâkârlık bir lezzet hâline gelir.

Bilen, incitmez, incinmez. Onun lisânı, rahmet tevzî eder.

Bilen, dünyâ ile âhiret, yâni kul rızâsı ile Hak rızâsı arasında tercih yapmak mecbûriyetinde kaldığında, Hak rızâsına râm olur.

Bilen, ayakta iken, otururken, yanı üzerindeyken2, yâni her an “Bir” olan Rabbi ile beraber olmanın gayreti içinde olur.

Bilen, azamet-i ilâhiyye ve kâinattaki ilâhî kudret akışları karşısında dâimâ tefekkür hâlindedir. Nezâket, zarâfet ve hassâsiyet onda bir tabiat-i asliye olmuştur.

Bilen, gönül insanıdır.

Bilen, her yerde ve her ahvâlde huzur ve saâdeti bulur.

Bilen, kendini toplumdan mes’ûl hissedendir.

Bilen, vatanın, milletin, bayrağın emânet olduğunun idrâki içindedir. Zîrâ îmânın, ırzın, nâmusun, malın, canın muhâfazası; vatan ve milletin muhâfazası ile olur.

Bilen, “nefsin esâreti”nden kurtulmak için rûhânî bir hayat yaşama gayreti içinde bulunur.

Bilen, fânî dünyânın aldatıcı oyuncaklarıyla meşgul olmaktan kurtulmuştur. Kendine âit fânî mülkiyeti de kalbinin dışında taşır.

Bilen, kalbinin kasa olmasından, şöhret ve şehvetin şerrinden kurtulandır.

Bilen, servet, şehvet ve şöhretin “heyte lek” (gelsene bana) sûretindeki câzip dâvetlerine karşı “maâzallâh” (Allâh’a sığınırım)3 diyebilecek gönül kıvâmına sâhiptir.

Bilen, ilm-i ilâhînin azameti karşısında hiçliğini idrâk eder. Bilen, bilmediğini bilendir.

Bilen, ahmaklığı bertarâf ederek neyi bilmesi gerektiğinin şuuru içinde olandır.

Bilen, îmânın halâvetine nâil olduğu için îmânın meyvesi olan merhamet, hizmet ve tevâzû onda bir lezzet hâlindedir.

Bilen, “seyr-i bedâyî” yâni kâinattaki ilâhî sanat hârikalarının câzibesine hayranlık duyar. Bilen, cihânın dilinden anlar. Çünkü bilenle her şey konuşur.

Bilen, akıl ve kalb duyuşlarının âhengi içindedir.

Bilen, îmânın aşk ve vecdinin heyecânı içindedir.

Bilen, irfanla nasiplenir.

Bilen, sebepten Müsebbib’e, eserden Müessir’e, sanattan Sâni-i Mutlak’a ulaşır.

Rabbini kalbde tanıyıp bilen, her şeyi bilir, O’nu bilmeyen hiçbir şey bilemez. Zîrâ ahmaklaşmış, kalbi âmâ kesilmiştir.

Rabbini bilenlerin zirvesi Fahr-i Kâinât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz buyuruyor:

“Benim bildiğimi siz bilseydiniz, az güler çok ağlardınız... Sahrâlara dökülüp Allâh’a yüksek sesle (heyecan ve duygu derinliği içinde) yakarışta bulunurdunuz.” (İbn-i Mâce, Zühd, 19)

Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- vefât ettiğinde, Abdullâh bin Mes’ûd -radıyallâhu anh-:

“–İlmin onda dokuzu gitti.” buyurdu.

Bunun üzerine sahâbe-i kirâm kendisine:

“–Daha içimizde âlimler var!” dediler.

İbn-i Mes’ûd -radıyallâhu anh- ise:

“–Ben mârifet ilminden bahsediyorum.” cevâbını verdi.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“…Allâh’tan, kulları içinde ancak ilim sâhibi olanlar (gereğince) korkar…” (Fâtır, 28)

Bu ilâhî beyândan da anlaşılacağı üzere kalbde Allâh’a karşı haşyet ve takvâ hisleri uyandırmayan bir ilim, Allâh katında makbûl sayılan, âyet ve hadislerde fazîletinden bahsedilen bir ilim değildir. Hal böyleyken bir de ilim tahsilinde birtakım bahânelerin arkasına sığınarak Allâh’ın emir ve nehiylerinden tâviz vermek, bâzı mânevî zaaflara kapı aralamak ve bunları mâzur ve meşrû görmek, ne müthiş bir aldanıştır!

Şüphesiz ki yerinde ve doğru olarak kullanıldığı takdirde dünyevî ilimler de gereklidir. Zîrâ dünyevî ilimler de, kaydettikleri terakkî ile beşer idrâkine azamet-i ilâhiyyeden yeni yeni deliller sunmaktadır. Böylece ilâhî sanatın ihtişâmı ve hârika tecellîleri daha derin bir vukûfiyetle kavranmaktadır. Bu meyanda zamânımızdaki fezâ çalışmalarından genetik ilminin kaydettiği terakkîlere ve teknolojik hârikalara kadar bütün ilmî faâliyetler de ilâhî kudret akışlarını, açık bir şekilde insanların müşâhedesine arz etmektedir.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur’ân’ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şâhid olması, yetmez mi?” (Fussilet, 53)

Gerçek ilimden murâd, fizik ve metafizik âlemde meknûz olan ilâhî sırlara vâkıf olarak “mârifetullâh”a nâil olabilmektir. Yâni Yüce Yaratıcı’nın varlık hakîkatiyle birlikte, ilâhî kudret akışları ve azamet tecellîlerine intikal ederek, bunlardan kalben nasip alabilmektir. Lâkin bütün ilmî terakkî ve keşiflere rağmen hâlâ ilâhî sanata intikâl edemeyecek derecede gafletle mâlül kalblere ne yazık!

İlm...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İlimde İsraf
« Posted on: 29 Mart 2024, 05:29:16 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İlimde İsraf rüya tabiri,İlimde İsraf mekke canlı, İlimde İsraf kabe canlı yayın, İlimde İsraf Üç boyutlu kuran oku İlimde İsraf kuran ı kerim, İlimde İsraf peygamber kıssaları,İlimde İsraf ilitam ders soruları, İlimde İsraf önlisans arapça,
Logged
25 Haziran 2017, 18:08:51
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 25 Haziran 2017, 18:08:51 »

Esselamu aleykum. Rabbim bizleri ilim ile islam ile yasayan ve onun rahmetine kavusan kullardan olalim insallah....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes