> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Nedir ?  > Sizden Gelenler (Tasavvuf)  > İhsân ve murâkabe
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İhsân ve murâkabe  (Okunma Sayısı 1214 defa)
31 Ekim 2010, 15:45:38
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 31 Ekim 2010, 15:45:38 »



İhsân ve Murâkabe


Tasavvuf; kulun her zaman ve mekânda Cenâb-ı Hakk’ın mânevî huzûrunda bulunmakta olduğu şuurunu hatırında ve gönlünde dâimâ canlı ve zinde tutmasıdır. Çünkü ancak bu şuur içinde olan has kullar, ibâdet, muâmelât, hissiyât velhâsıl bir ömrü kuşatan bütün davranışlarına îtinâ ederler. Her nefes:

“…Biz ona (insana) şah damarından daha yakınız.” (el-Kâf, 16) âyetinin muhtevâsı içinde yaşarlar.

İşte bu, ihsân ve murâkabe hâlidir ki, kulun her an Cenâb-ı Hakk’ın nezâretinde ve her hâlinin O’nun tarafından bilinmekte olduğu şuurunu hiçbir zaman kaybetmemesidir. Bu hâl, günahlara karşı sağlam bir zırh gibidir. Zîrâ insan, kendini ilâhî huzurda bilmekteyken ve kalbi: “Yâ Rabbî!” diyerek Hak ile berâberken nasıl günah işleyebilir?

Günlük hayatımızda bir çift gözün kendisini gördüğünü sezen bir insan, yapacağı nice yanlışlardan el çekiyor, üstelik bu, kendisine cezâ veremeyecek bir çift âciz göz bile olsa… Bu insan, ihsân duygusuna sâhip olup Yaratıcı’sının murâkabesini hakkıyle idrâk etse, o ilâhî kudretin hilâfına bir iş yapabilir mi? Aslâ! İşte asr-ı saâdetten bu hâle muhteşem bir misâl:

Bir gece vakti Halîfe Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, mûtâdı olduğu üzere Medîne sokaklarını gezmekteydi ki, ansızın durakladı. Önünden geçmekte olduğu evden dışarıya kadar taşan bir ana ile kızının tartışması dikkatini çekmişti. Ana, kızına:

“–Kızım, yarın satacağımız süte biraz su karıştır!” demekteydi. Kız ise:

“–Anacığım, halîfe süte su karıştırılmasını yasak etmedi mi?” dedi. Ana, kızının sözlerine sert çıkarak:

“–Kızım, gecenin bu saatinde halîfenin süte su kattığımızdan nasıl haberi olacak?!.” dedi. Ancak gönlü Allâh sevgisi ve korkusu ile diri olan kız, anasının süte su katma hîlesini yine kabûllenmedi ve:

“–Anacığım! Halîfe görmüyor diyelim, Allâh da mı görmüyor? Bu hîleyi insanlardan gizlemek kolay, ama her şeyi görüp bilen kâinâtın Hâlık’ı Allâh’tan gizlemek mümkün mü?..” dedi.

Rabbânî hakîkatlerle dolu temiz bir vicdan ve diri bir kalbe sâhip olan bu nezîhe kızın, derûnî bir Allâh korkusu içinde annesine verdiği cevap, Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ı son derece duygulandırdı. Onu, gönlündeki takvâsı ile müstesnâ bir nasip bildi ve oğluna gelin olarak aldı. Beşinci halîfe olarak zikredilen meşhur Ömer bin Abdülazîz, işte bu temiz silsileden doğdu.

Bu îtibarla bütün mesele, Cenâb-ı Hakk’ın murâkabesi altında olduğumuzu bilerek yaşayabilmektir. Âyet-i kerîmede buyrulur:

“...Ne re de olur sa nız olun, O si zin le berâberdir...” (el-Ha did, 4)

Yine Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-, hilâfeti devrinde Hazret-i Muâz’ı, Kilâboğulları aşîretine gönderdi. Devlet hazinesinden ödenmesi gereken paraları ödeyecek, verilmesi ge reken malları verecek, zenginlerden alınan zekâtları, fakirlere dağıtacaktı.

Muâz -radıyallâhu anh-, üzerine aldığı vazîfeyi en güzel şekilde yapar, gönüller fethederek tatlı hâtıralarla geri dönerdi. Geri döndüğünde ise dünya malı olarak sâdece boynunu toz ve güneşten korumak için kullandığı atkısı olurdu. Bu atkı zaten, giderken de üzerinde var olan bir atkıydı.

Hanımı dayanamadı, sordu:

“–Böyle bir vazîfe üstlenenler, belli bir ücret alırlar, evlerine de hediye getirirler. Hani hediye nerede?”

Muâz -radıyallâhu anh- cevap verdi:

“–Benimle birlikte hiç yanımdan ayrılmayan bir murâkıp vardı. Her alıp verdiğimi hesap ediyordu.”

Hanımı kızdı:

“–Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- her hususta sana güvenirdi. Ebû Bekir de öyle. Ömer geldi; seninle birlikte murâkıp mı gönderiyor? Her yaptığını tâkip mi ettiriyor?”

Söz, Hazret-i Ömer’in hanımına, ondan da Hazret-i Ömer’e ulaştı. Hazret-i Ömer, Hazret-i Muâz’ı çağırıp sitemle sordu:

“–Ben senin ardından böyle bir murâkıp göndermediğim hâlde duyduklarım nedir yâ Muâz? Benim sana îtimâdım yok mu zannediyorsun?”

Hazret-i Muâz’ın cevâbı pek mânidardı:

“–Ey Mü’minlerin Emîri! Hanıma özür olarak öne sürebilecek ancak bunu bulabildim. Hem murâkıp dediğim, sizin murâkıbınız değil, Allâh’ın murâkabesi idi. Bu sebeple yaptığım hizmetin ecrini zâyi etmemek için câiz bile olsa nefsime âit hiçbir şey alamam…”

Hazret-i Ömer, onun bu sözlerle ne kasdettiğini anlamıştı. Zîrâ Muâz -radıyallâhu anh- nefsine ve dünyâya âit her şeyden müstağnî idi. Halîfe, onu taltif ederek kendinden bir miktar hediye verdi ve:

“–Git bununla âilenin gönlünü al!” dedi.

Bu hâdiseden alınacak hisse; dâimâ nazar-ı ilâhînin müşâhedesi altında olduğumuzun şuuruyla yaşamak, yâni ihsân ve murâkabe hâlinde olmaktır. Yoksa bütün işi sırf bir hizmet müessesesinde çalışmak olan kimselerin, yaptıklarının mukâbili olarak rızıklarını temin için ücret almaları tabiîdir. Hazret-i Muâz’ın hâli ise üstün bir fazîlet ve îsârdır. Hizmet müesseselerinde çalışanların da, aldıkları ücretin karşılığı olan mesâîlerinin dışında da hizmetlerini fî-sebîlillâh devam ettirmek sûretiyle bu îsâr ve fazîleti göstermeleri mümkündür.

Bu bakımdan nefsânî arzuları berta râf için, insanın zaman zaman kendini murâkabe etmesi lâzım geldiği husû sundaki:

“ •”

“İlâhî mahkemede hesâba çekilmeden evvel, nefsinizi hesaba çekiniz.” îkâ zını hatırdan uzak tutmamalıdır.

Her an zikrullâh ve murâkabe şuuru içinde bulunmanın lüzûmunu ifâde eden şu hadîs-i şerîf de câlib-i dikkattir:

“Allâh’ı unutarak lüzumsuz konuşmalara dalmayın. Çünkü Allâh’ı unutarak yapılan çok konuşmalar kalbi katılaştırır. Allâh’tan en uzak olan kimse ise kalbi katı olandır.” (Tirmizî, Zühd, 62)

Bu yüzden, bilhassa seher vakitlerinin feyizli demlerini günümüzün her ânına yaygınlaştırmalıyız. Seherin o müstesnâ anları, günümüz için bir model niteliği taşımalıdır. Seherini ve gününü böyle düzenleyen bir kul, Hak Teâlâ’nın râzı olduğu bir hâl içindedir ki bu, “merdıyye” makâmıdır. Bu makamda güneşin güçlü şuâlarının bir merceğin altındaki çer-çöpü yakması gibi kalbde kötü huylar yok olmuş, cemâlî sıfatlar tecellî ederek güzel huylar inkişâf etmiştir. Öyle ki, Yaratan’dan ötürü yaratılan lara şefkat, merhamet, sevgi, cömertlik, affedicilik, nezâket ve hassâsiyet bir lezzet hâlindedir. O, nefsini en güzel şekilde muhâ sebe ve murâkabe eder. Her nefeste yaratılış gâyesini gözeterek nefs ve şeytanın hîlelerine karşı gaflete düşmekten sakınır. Zîrâ kalbi, Rabbi ile beraberdir. Âyet-i kerîmede:

“...Bilin ki Allâh, kişi ile onun kalbi arasına girer...” (el-Enfal, 24) buyrulur.

Bu âyetin şümûlüne giren kul, dostluğun safâsına, îmânın gerçek lezzetine nâil olur. Rabbi, onu vâsıtasız ilme vâris kılar. Kâinat sahîfelerini okumağa başlar. Hikmet ve sırlara nâil olur.

Âyet-i kerîmede buyrulur:

“...Allâh’tan korkun (takvâ üzere olun! Bilin ki) Allâh (size bilmediğinizi) öğretir!..” (el-Bakara, 282)

Yûsuf -aleyhisselâm-’ı güzellik, şöhret ve servet sahibi bir kadının: «Gelsene bana!» diyerek dâvet ettiği çirkin tuzak ve fitneden kurtaran, kalbinin dâimî murâkabe hâli ve gönlündeki ihsân duygusu olmuştur. O, çok büyük bir vartayı murâkabe ve ihsân hâli ile atlatabilmiştir.

Onun için ihsân duygusu, kalbde sâbitleşerek amellere yansımalı ki, vuslata mecrâ olsun. Yoksa murâkabe hâlini veya ihsân duygusunu yalnız dil ile ifâde etmek, gönle bir şey kazandırmaz. Bu yüzden muhabbetin fânîlerden Bâkî olana, yâni Rabb’e dönmesi zarûrîdir. Muhabbet Allâh’a râm olunca, kulda zühd hâli başlar. Zühd hâli başlayınca da nefse âid olarak mal gözden düşer, ancak Allâh’a âid olarak, yâni infak ile değer kazanır, asıl mecrâsına yerleşmiş olur. Çünkü gönül, artık Hakk’a olan muhabbeti amel-i sâlih kevseri ile besler. Artık sevdiğinin sevdiği ameller rûhuna haz verir.

Nasıl ki bir nehrin, denize karıştıktan sonra kendine âit bir akışı ve rengi kalmaz; artık ona denizin renk ve âhengi hâkim olur, ihsân da böyledir. Yâni ihsân, Hak’ta fânî olarak O’nun cemâlî tecellîlerine mazhariyettir.

O hâlde diyebiliriz ki ihsân, îmânın özü ve cevheridir. Bütün ibâdetlerde ve sâlih amellerde arzu edilen huşû, ihlâs ve takvâ gibi irfan meyveleri, ancak ihsân ile elde edilebilir. Zîrâ Hakk’ı görüyormuşçasına yapılan her amel-i sâlih ile, ihlâs dalları filizlenir, takvâ çiçekleri açar ve huşû meyvelerini verir. Beşer nazarlarından uzak mahallerde bile günahlardan sakınıp istikâmet üzere olmak, ancak “Rabbim beni görüyor” şuuru içerisinde olmakla mümkündür. Onun için tasavvuf, bütün usûl ve erkânında gönlü bu hâle kavuşturmayı hedefler. Hak dostları da, bir ömür hep bu hâlin tahsîlinde talebe olmuşlardır.

Nitekim, birgün annesi Veysel Kârânî Hazretleri’ne sordu:

“–Oğlum bütün bir gece sabaha kadar nasıl ibâdet edebiliyorsun? Buna nasıl dayanıyorsun?”

Cevap verdi:

“–Ey güzel annem! İbâdetimi özene bezene yapıyorum. Kalbim huşû ile öyle genişliyor ki, yorulmak nedir bilmediğim gibi, yeryüzü ve her türlü bedenî hislerle alâkam kesiliyor. Bir de bakıyorum ki, sabah oluvermiş!..”

“–Nedir bu huşû hâli ey Üveys?”

“–Huşû, bir bedene mızrak saplansa, canın haberi olmayışıdır.”

Yine İslâm târihinde meşhur bir hâdisedir: Bir muhârebede Hazret-i Ali’nin ayağına mızrak saplanmıştı. Iztırâbından dolayı çıkaramadılar. Nihâyet Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:

“–Ben namaza durayım da öyle çıkarın!” dedi.

Dediği gibi yaptılar. Hiçbir zorluk çekilmeden mızrak kolayca çıkarıldı. Hazret-i Ali selâm verince sordu:

“–Ne yaptınız?”

“–Mızrağı çıkardık!” dediler.

Zîrâ Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-’ın vücûdu, namazın huşûu ve mânevî hazzı ile âdetâ erimiş, dünyâdan t...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İhsân ve murâkabe
« Posted on: 26 Nisan 2024, 00:54:25 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İhsân ve murâkabe rüya tabiri,İhsân ve murâkabe mekke canlı, İhsân ve murâkabe kabe canlı yayın, İhsân ve murâkabe Üç boyutlu kuran oku İhsân ve murâkabe kuran ı kerim, İhsân ve murâkabe peygamber kıssaları,İhsân ve murâkabe ilitam ders soruları, İhsân ve murâkabeönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes