๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ => Diğer Yazılar => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 20 Ekim 2011, 21:38:40



Konu Başlığı: İdrak ve Kemalât
Gönderen: Zehibe üzerinde 20 Ekim 2011, 21:38:40
İdrak ve Kemalât


Şubat 2005 - 74.sayı

Mehmet ILDIRAR kaleme aldı, DİĞER YAZILAR bölümünde yayınlandı.

Cenab-ı Allah'ın ilâhi bürhanlarından herkes nasibini idraki derecesinde alır. İdrak ise imana bağlıdır. Bunun böyle olduğunun delili meydanda: Hz. Peygamber s.a.v. Efendimiz'e nazil olan Kur'an-ı Hakim'i Sahabe-i Güzin dinlediler, onlardan sonra gelenler dinlediler, daha sonra gelen evliya- yı izam dinlediler. Her birinin Allah'a yaklaşma dereceleri değişik oldu. Neden böyle? Çünkü idrakleri farklıydı. Şu halde, ilâhi hükümler Hz. Rasul -i Ekrem s.a.v. Efendimiz'den itibaren bugüne kadar değişmiş değil.

Niçin artık insanlar yüzünü Allah'a döndürmüyorlar? Bu hastalığın sebebi nedir? Hangi sebeplerle biz yüzümüzü Allah Tealâ'nın azametine çeviremiyoruz? Şundan ki, hüküm ezeli ve ebedi olarak aynı olduğu halde, idrakimiz değiştiği için böyle oldu.

İdrakimizin olgunluğu aklımızın derecesine göre değil, imanın derecesine, onun kemalâtına tabidir. Üstad efendilerimizden, ulema- yı izamın sahih haberlerinden öğrendiğimize göre, iman cihetiyle bir mümin ile bir velî aynıdır. Bir çoban ile evliya aynıdır. İmanda değişiklik olmaz. İmanın azı çoğu olmaz; ya vardır, ya yoktur. Çünkü iman şek ve şüphe götürmez, tereddüt kabul etmez. Peki, idrake de yansıyan büyük fark nerededir? Aradaki fark kemalâttadır . Nasıl bir padişah ile onun sarayındaki bir hizmetkârın insan olma hasebiyle aralarında bir fark olmadığı halde, riyaset, kemalât ve mertebe itibarıyla farklılarsa, imanda fark yok, fakat imanın kemalâtında fark vardır. Mertebelerinde, marifetullah ve muhabbet-i ilâhide fark vardır.

Şu halde; öncelikle noksanlık idrakten gelir. Bunun için insan insana kızdığı zaman “ey idraksiz insan!” der. Yani “niçin aklını inkişaf ettirmedin, niçin izanını geliştirmedin?” Bu geriliğin elbette fıtratımızla da alakası var. Hz. Adem a.s.' dan günümüze kadar olan insanlık tarihine baktığımız zaman, insanoğlu kemalâta da yozlaşmaya müsaittir. Eğer insanoğlu melek gibi Allah'ın dinine Rasulullah'ın sîretine muhabbetle mensup olsalardı, ilk insan bir peygamber olduğuna göre, son insan olarak bizlerin de onun evladı olmak hasebiyle, aramızda miskal zerre fark olmaması lazım gelirdi.

Demek ki ilk insan bir peygamber olduktan sonra, ikaz ve irşad için Şit a.s ., Lût a.s., Nuh a.s. gibi 124 bin peygamberin gelmesi, Hz. Adem a.s.' ın evlatlarında meydana gelen değişmeden dolayıdır. Nefsinin ve şeytanın kandırması, dünya cazibesiyle yozlaşması sebebiyledir.

İnsanlar üzüm suyu gibidir. Sirke de olur, şarap da olur, pekmez de olur. Şu halde insan ıslah edilirse, üzüm suyu misali, pekmez olur. İnsan ıslah edilmezse, kendi haline bırakılırsa şarap olur.

Hocaların “ey insanoğlu, niye şarap oldunuz” demeye hakları vardır, ama şarap olmaya müsaade ettiklerinden, daha doğrusu ıslah etmeye daha lâyık hizmet edemediklerinden bir derece mes'uliyetleri de vardır.

İnsanın ilk ölümü hasetten meydana gelmiştir. Ayrıca ilk insanın Allah Azimüşşan'ın nimetlerinden uzaklaşmasının sebebi de hırsı yüzündendir. İnsanın bir nefsi vardır. Rasul -i Kibriya s.a.v. Efendimiz'in beyan buyurduğu üzere: “Mümin, şu beş çetin şeyle karşı karşıyadır: Kendisini kıskanan mümin, kendisinden nefret eden münafık, kendisiyle çarpışıp savaşan kâfir, devamlı çekiştiği nefs ve kendisini saptırmak için can atan şeytan .. ”

Şu halde nefsi vardır azdırır, şeytanı vardır baştan çıkarır. İnsan beş düşmanı arasında, beş yol ortasında kalmış garip bir yolcu misalidir ki; bu beş düşman ile istikameti bulması zorlaşır. Onun için insanın irşada ihtiyacı vardır, ikaza ihtiyacı vardır, terbiyeye ihtiyacı vardır. Ne zaman bu terbiye ortadan kalkarsa, ne zaman bu irşad eksiltilirse, insan üzüm suyu misali iken şarap olabilir. Ne zaman da irşad devam ederse, bu devam eden irşadın himayesi sürerse, o insan pekmez olabilir.

İlk cinayet hasetten oldu. Azrail a.s.' ın ilk kabzettiği ruh katil sebebiyle bedenden ayrıldı. Şu halde insanların nefsinin cibilliyeti olan kötü haller, irşada müsait bir kâmil insan tarafından terbiye edilmeye muhtaçtır ki, Hakk'ın yolundan şaşmasın.