> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Nedir ?  > Sizden Gelenler (Tasavvuf)  > Hosgörünün adresi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hosgörünün adresi  (Okunma Sayısı 829 defa)
18 Mayıs 2010, 16:33:13
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 18 Mayıs 2010, 16:33:13 »



Hosgörünün Adresi




Her bir insanin, hayat yolculugu içinde yüz yüze geldigi en can alici sorulardan biri, belki de birincisi, hayatini hangi eksende yasayacagidir. Hayatinin mihverinde ne olacaktir? Kime göre, neyi esas alarak, nasil yasayacaktir? Hangi temelde düsünecek, tutum ve davranislarini neye göre belirleyecektir?

Her insan gibi, iç dünyasinda bu soruyla hemhal olmus olan Resul-i Ekrem’in (a.s.m.) cevabinin kisa ama olabildigine kapsamli ve net oldugu görülür. Insanin varolus amaciyla ve su dünyadaki konumuyla dogrudan ilintili bir cevaptir bu: “Allah’in ahlâkiyla ahlâklanin.”

‘Allah’in ahlâkiyla ahlâklanma’nin nasil olacagini ise, Rabbimiz, Resulüne atifla bildirir. Onun hepimiz için ‘güzel bir örnek’ oldugunu; eger Allah’in sevgisine erismek istiyorsak O’nun Habibine tâbi olmamiz gerektigini bildirir ve ‘Resul’e itaat’ etmemizi emreder.

Iste bu noktada, Kelâm-i Ezelî olarak Kur’ân devreye girer. Zira, her mü’minin örnek edinmesi gereken o sanli Resul’ün ‘Allah’in ahlâki’yla nasil ahlâklandigini anlamanin yolu, Kur’ân’a muhatap olmaktan geçer. Hz. Âise’nin belirttigi gibi, “Onun ahlâki Kur’ân’di” çünkü.1

Allah, Kelâmullah ve Resûlullah... Iman hakikatlarinin temeli, esasi, sacayagi, onlardir. Bu üç iman esasindan yalnizca biri aradan çekilecek veya ikinci plana atilacak olsa, ilahî ve semavî bir din olarak Islâm’in, rahatlikla dünyevî ve arzî bir ‘ideoloji’ mesabesine indirgenmesi tehlikesi vardir. Kitab’i ve Resul’ü reddedip yalnizca Allah’in varligini kabul etmek, insani bir mü’min ve müslim yapmaz; olsa olsa, kendi aklinca bir ‘dogal teoloji’ icad eden deistler zümresine dahil eder. Kelâmullah olarak Kur’ân’a, Allah’a inanmadan iman etmek de, tanim geregi, mümkün degildir. Yine Kur’ân’i, onun ‘elçisi’ olan ve ihtiva ettigi hakikatlerin nasil yasanacagini hayatiyla gösteren Resul-i Ekrem’i (a.s.m.) görmezden gelerek düsünmenin, tanim geregi, imkâni yoktur. Resûlullah olarak Muhammed-i Arabî’yi (a.s.m.) Allah’i unutarak düsünmek de tanim geregi imkânsizdir. Resul-i Ekrem’i, elçisi oldugu Kur’ân’dan sarfinazar ederek düsünmenin de imkâni yoktur.

Bu bakimdan, aslinda su zamanin tüm insanlari, ama hususan ehl-i din açisindan en kritik meselelerin belki de basinda, Allah’i ne sekilde tanidiklari, O’nun kelâmi olarak Kur’ân’a ve O’nun Resûlüne ne sekilde muhatap olduklari meselesi gelmektedir.

‘Esmâ-i Hüsnâ’nin önemi

Kur’ân’in en temel vurgusu, elbette, uluhiyet ve tevhid hakikatidir. Bastan sona, tüm âyetler bize bir Rabbin varligini ve birligini bildirir; diger tüm hakikatler, bu hakikatin bir yansimasi olarak ifadesini bulur. Melekler, Kitab, peygamberler, kiyamet, hasir, âhiret, insanin varolus amaci, ubudiyet, amel-i salih, emir ve yasaklar, cennet ve cehennem.. kisacasi Kur’ân’in beyan ettigi tüm hakikatlerin merkezinde uluhiyet hakikati yer almaktadir.

Peki, bize öncelikle ve özellikle Allah’i tanitan Kur’ân, O’nu nasil tanitmaktadir?

Kur’ân’a muhatap olan hemen her insan için, bunun cevabini vermek sanirim zor degildir. Kur’ân, daha ‘Besmele’den baslayarak, tüm âyetleriyle, Allah’i ‘isimleriyle’ tanitir. Birçok âyet, Rabbimizin ayri ayri isimlerine atifla son bulur. Tâhâ sûresinin 8. âyeti gibi bazi âyetler de, en güzel isimlerin, yani esmâ-i hüsnânin ona ait oldugunu bildirir. “O Allah ki, O’ndan baska ilah yoktur. En güzel isimler O’nundur.”

Allah’i ‘lehul esmâul husnâ’ diyerek tanitan, O’nu ’esmâ-i hüsnâ’si ile tarif eden âyetlerden, su dersi çikarmak mümkün, hatta elzemdir: Allah’i gerçekten taniyor olabilmek için, O’nu bütün isimleriyle taniyor olmak gerekir. Ve ancak bu takdirde, insan, O’ndan baska ilah olmadigini hakkiyla kavramis olur.2

Risale-i Nur’un ‘esmâ-i hüsnâ’ üzerindeki o yogun israri, bu bakimdan, son derece anlamlidir. Esmâ-i hüsnâ üzerindeki bir yogunlasma, kimilerinin anladigi sekilde ‘fazladan bir fantazi’ degil; durmaksizin ilahî isimlere atifta bulunan ve Allah’i ‘en güzel isimler O’nun olan’ diye tarif eden Kur’ân’in öngördügü sahih bir imana erismenin olmazsa olmaz sartidir. Yoksa, Allah’i yalniz ‘Yaratici’ olma vasfiyla, yani Hâlik ismiyle taniyor olmak, ‘lehul esmaul husna’ vasfini tasiyan bir Rabbi taniyor sayilmak için yeterli degildir.

Bu konuda, birçok risaleden önemli atiflar çikarmak mümkündür. Ama, Tâhâ sûresinin 8. âyetiyle baslayan ve bu âyetin bir tefsiri mahiyetinde olan “Yirmidördüncü Söz,” meseleyi bir baska risaleye ihtiyaç birakmayacak kadar vuzuhla ortaya koyu-yor olsa gerektir. Bes ‘dal’dan olusan bu risalenin dallari arasinda dolasirken, insan, her dala asil rengini sözkonusu âyetin verdigini görür. En basta birinci dal, tüm ilahî isimlerin içiçeligini, birbirine bakiyor ve birbirini gerektiriyor olusunu bir ‘Sultân’ temsiliyle açiklar. Bu bahsin açikça gösterdigi üzere, ‘isimler birbiri içinde görünmekte; suunat birbirine bakmakta; ve unvanlar birbirini ihsas etmekte’dir. O yüzden, “elbette gerektir ki, Cenab-i Hakki bir isim, bir unvan ile, bir rububiyetle ve hakeza.. tanisa, baska unvanlari, rububiyetleri, se’nleri içinde inkâr etmesin.” Yani, bir isim, baska isimleri gölgelemesin. Meselâ, yalniz Hâlik ismiyle görmekle, Allah’i hakkiyla tanidigini zannetmesin. O ismi diger isimleri görmeyi engelleyen bir ‘perde’ degil; diger isimleri gösteren bir ‘ayna’ kilsin. Ya böyle olmazsa? “Her bir ismin cilvesinden sair esmaya intikal etmezse, zarar eder. Meselâ, Kadîr ve Hâlik isminin eserini görse, Alîm ismini görmezse, gaflet ve tabiat dalâletine düsebilir.”

Nitekim, Ibn Sina gibi feylesoflarin ayaginin kaydigi bir nokta, ilm-i ilahînin herseye nüfuzunu görememeleri; yani Allah’i Alîm olarak, mutlak ve sonsuz ilim sahibi olarak taniyamamalaridir. “Cüz’iyata ilm–i ilahî taalluk etmiyor” hükmü, Alîm ismini kavramadaki bir zaafin sonucudur. Öte yandan, Cebriye ve Mu’tezile gibi düsünce okullarinin çizgiden saptigi noktalarda, belli bazi isimleri kavrama probleminin yattigini görmek pekâlâ mümkündür. Pek çok ‘firâk-i dâlle’nin, içinde bir ‘dâne-i hakikat’ barindirdigi halde niye saptigini, ‘esmâ-i hüsnâ’ eksenli bir yaklasimla analiz etmek bu çalismanin hacmini asmakla birlikte, ‘esmâ-i hüsnâ’nin anlamini ve önemini idrak etme açisindan elzem olsa gerektir. Böylesi kritik bir konuya himmet edecek bir tahkik ehlinin zuhuru, rahmet-i Rahman’dan yaptigimiz talepler arasindadir.

Celâl ve cemal bütünlügü

Islâm tefekküründe, esmâ-i hüsnânin, celâlî ve cemâlî olarak iki kolda mütalaa edildigi görülür. Meselâ ‘cemalî’ özelliklere örnek olarak, güzellik, kerem, ihsan, lütuf, rezzakiyet, rahmet, sefkat ve sevgi; ‘celâlî’ özelliklere örnek olarak kahr, izzet, azamet, kibriya, cebr ve kudret gösterilir. Allah, hem celâlî, hem de cemalî sifatlarin sahibidir; hem zülcelâl, hem de zülcemâldir. Bir yanda Rahman, Rahîm, Rezzak, Kerîm, Muhsin, Mün’im, Latîf, Cemîl, Hannan, Mennan, Hakîm, Halîm, Vedûd gibi cemalî isimleri; diger yanda Azîz, Hâkim, Kadîr, Cebbar, Kahhar, Azîm ve Zü’ntikâm gibi celâlî isimleri vardir. Onu ‘en güzel isimler O’nun olan’ olarak tanimak, iste tüm bu isim ve sifatlariyla; yani, hem celâlî, hem de cemalî isim ve sifatlariyla birden tanimakla mümkün olmaktadir.

Aslinda, kâinatin da, bize durmaksizin hatirlattigi bir gerçektir bu. Bir dag, ilk anda azamet ile çikar karsimiza. Ama, insana korku ve ürperti veren o azametli dag, ayni zamanda yeryüzü için ‘hazineli direkler’ hükmündedir. Insana ilk anda ürperti vermesi; sel, çig, sarp kayalar, dik bayirlar, erisilmez tepeler ile ilk anda nazarimiza ilismesi ile birlikte; sularin içinde depolaniyor olusundan topragi tutmasina, içinde sakli madenlerden hava akimiyla olan ilgisine.. uzanan nice hikmetler ve güzellikler de tasimaktadir. Ki, insan, tüm bunlari bilmiyor olsa bile, dagin o ürpertici görüntüsünün, ayni zamanda göze çok güzel göründügünü de kolaylikla farkedecektir. Öyle olmasa, sira sira daglarin, essiz bir simetri içinde ve bir renk uyumuyla siralandigi dag manzaralarini seyretmek ‘doyumsuz’ olarak tarif edilmezdi elbette.

Aynisini, deniz sözkonusu oldugunda da görürüz. Adi ilk anildiginda insana ürperti verir deniz. Çünkü, içine dalan insani yutabilir; üstünde seyreden gemiler batabilir. Ama ayni deniz, bilhassa gündogumu ve batimi esnasindaki güzelim manzarasinin, günesli bir yaz gününde yanip sönen kabarciklarla sergiledigi benzersiz sehrayinin ötesinde, dag gibi gemilerle binlerce ton yükün zahmetsizce tasinmasi, içindeki binbir balik çesidinin insan için rizk olmasi, sularin aktigi ve buharlasip temiz-lendigi bir kab hükmünde olmasi.. gibi sayisiz hikmetler ve güzellikler de tasimaktadir. Denizle birlikte muhakkak hatirlanan dalgada da ayni sirri bulmak mümkündür. Bir yanda koca gemileri bile devirip yutmasi ile insana ürperti veren dalgalar, diger yandan denizin akcigeri hükmündedirler ve kiyiya vurduklarinda çikardiklari sesler insanin cemalî duygularina tarifsiz hazlar yasatmaktadir.

‘Celâl’ ve ‘azamet’in öne çiktigi mevcudlar ayni zamanda bir ‘cemal’ boyutu tasidigi gibi; ‘cemal’ boyutu öne çikan mevcudlarda da bir ‘celâl’ yönü görülür. Meselâ, kar tanelerinin ya da yagmur damlalarinin inisi, insanin güzele tutkun duygularini oksar. Her bir kar tanesi, bir digerinin aynisi olmayan altigen nakislar yüklüdür, ama ele geldiginde eriyecek kadar da nahif ve latiftir. Fakat, o incecik, küçücük kar taneleri yagar, birikir ve insanoglunu tüm teknolojisiyle birlikte acze düsüren bir celâl tablosu sergiler. Yollarin kapandigi, çiglarin indigi bu celâl tablosu, ayni zamanda, son derece güzeldir de... Pencere camlarina, yapraklara, su yüzüne degisini seyre doyamadigimiz yagmur damlalari ise, suya muhtaç biçimde yaratilmis sayisiz canliyi sevindirdigi gibi, sel misali celâl tablolari da içermektedir.

Kisacasi, celâl içinde cemal, cemal içinde celâl vardir. Meselâ daglar ve deniz-l...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hosgörünün adresi
« Posted on: 29 Mart 2024, 01:30:37 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hosgörünün adresi rüya tabiri,Hosgörünün adresi mekke canlı, Hosgörünün adresi kabe canlı yayın, Hosgörünün adresi Üç boyutlu kuran oku Hosgörünün adresi kuran ı kerim, Hosgörünün adresi peygamber kıssaları,Hosgörünün adresi ilitam ders soruları, Hosgörünün adresiönlisans arapça,
Logged
01 Nisan 2017, 21:12:45
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 01 Nisan 2017, 21:12:45 »

Esselamu aleykum.Rabbim bizlere merhamet rahmet ve hosgoru nasip etsin.Guzel ahlak ile hosgoru icinde onun yarattigi kullarla dostluk kuran kullardan olalim...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

01 Nisan 2017, 21:13:56
Selma yrc 9

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 45


« Yanıtla #2 : 01 Nisan 2017, 21:13:56 »

Allah razı olsun insan herr zmn hoş görülü olmalıdr
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes