> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Nedir ?  > Sizden Gelenler (Tasavvuf)  > Hak Dostlarının Örnek Ahlakından -Tebessüm-
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hak Dostlarının Örnek Ahlakından -Tebessüm-  (Okunma Sayısı 1067 defa)
30 Haziran 2009, 15:14:34
imam hatiplim

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 363


« : 30 Haziran 2009, 15:14:34 »



Dünyâ hayatı, kâh sevinç kâh hüzün, binbir med-cezirler içinde devam edip gider. Gönül öyle bir misafirhânedir ki, orada yaşanan elem ve ıztıraplar da, sevinç ve mutluluklar da birer misafir hükmündedir. Hiçbiri dâimî ve kalıcı değildir. Bu yüzden mü’minin hâdiseler karşısında aşırı sevinç veya aşırı hüzne kapılarak fânî hayatın huzur ve îtidâlini gereksiz yere bozmaması îcâb eder.


Mükemmel bir örnek şahsiyet olarak insanlığa armağan edilen Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayatı, çileler ve ıztıraplar manzûmesidir. Nitekim kendisi bu hâlini; “…Allah yolunda hiç kimsenin görmediği eziyetlere mâruz kaldım…” buyurarak ifâde etmiştir. (Tirmizî, Kıyâmet, 34/2472)

Ancak çektiği çilelerin hiçbiri, Allah Rasûlü’nün metânetini ve muvâzenesini bozamadı. O, bütün bunları büyük bir olgunluk ve rızâ hâliyle karşıladı. Gönlü nice acılarla dağlanmasına rağmen, gül yüzünden tebessüm hiç eksik olmadı. O’nu hiç kimse, hiçbir zaman asık bir yüzle, çatık kaşla ve abus bir çehre ile görmedi. Zîrâ O, Hak Teâlâ ile berâberliğin neşe ve huzuru içinde dâimâ tebessüm hâlinde bulunur, her hâlükârda İslâm’ın güler yüzünü aksettirirdi.

Kendilerini Rasûlullah’ta fânî kılan ashâb-ı kirâm ve evliyâullâh’ın da iç dünyâlarının güzellikleri sîmâlarına aksetmiş, dâimâ tebessüm hâlinde olmuşlardır. Nitekim Ümmü’d-Derdâ -radıyallâhu anhâ- şöyle anlatır:

“Ebu’d-Derdâ, bir söz söylediğinde muhakkak tebessüm ederdi. Birgün ona:

«–İnsanların senin bu hâlini tuhaf karşılamasından endişe ediyorum!» dedim. O ise bana:

«–Allah Rasûlü bir söz söylediğinde muhakkak tebessüm ederdi.» dedi.” (Ahmed, V, 198, 199)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Allah yolundaki gayretleri, mübârek yüzünde bir gül gibi açan dâimî tebessümleri, O’nun Allah Teâlâ ile huzur verici beraberliğinin en güzel misâliydi.

Her insan sevinmekten haz duyar. Ancak her şeyin olduğu gibi sevinmenin de bir ölçüsü, hadd-i lâyığı vardır. Başa gelen musîbetler sebebiyle kendini mahvedercesine eleme gark olmak nasıl hatalı ise, sevinç ve mutluluk veren hâdiseler karşısında kendini kaybedercesine kahkahalar atmak gibi taşkınlıklar da insanlık haysiyet ve şahsiyetini zedeleyici hâllerdir.

Mü’min, dâimâ rakik, ince, hassas bir kalbe sahip olmalı, sîmâsından da tatlı bir tebessümü eksik etmemelidir. Tebessüm, taşkınca gülmenin hafifliğine karşı mü’minin vakârı, diğer taraftan asık suratın iticiliğine karşı da mü’minin câzibesidir.

Hazret-i Mevlânâ, gülmek gibi sıradan görülen bir davranışın bile kişinin karakterini ele verdiğinden hareketle ince bir îkazda bulunur:

“İnsanın nasıl güldüğünden edebini, neye güldüğünden aklını anlarım.”

Haddinden fazla ve taşkınca gülüp neşelenmek, kimi zaman insanı gaflete sevk ederek ona bu âlemde imtihana tâbî bir kul olduğu hakîkatini unutturuverir. Asıl ve ebedî saâdetin âhirette olduğunu unutmak ise, gönlün fânî hazlara esâretiyle neticelenir. Bunun uzun müddet devâmı hâlinde, şen-şakrak kahkahalar rûha zehir saçar, kalpler kasvete bürünür, katılaşır, hassâsiyetlerini yitirir.

Fazla ve taşkınca gülmenin, kişiyi mânen hangi handikaplara sürükleyebileceği husûsunda Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh-’ın şu îkazı çok ibretlidir:

“Gülmesi çoğalanın heybeti azalır. Fazla şaka yapan, eğlenceye alınır. Bir şeyi çok yapan, onunla tanınır. Çok konuşan, çok hatâ yapar. Çok hatâ yapanın hayâsı azalır. Hayâsı azalan kimse şüpheli şeylerden az kaçınır. Şüpheli şeylerden az kaçınanın da kalbi ölür!” (İhyâ, III, 288)

En mühim mânevî hastalık olan gaflet, insana içinde bulunduğu mes’ûd hâli kalıcı gibi göstererek onu aldatır. Önündeki ölüm, diriliş, hesap, sırat gibi zor menzilleri unutturarak onu asıl meselelerinden gâfil kılar. İnsanoğlunun bu umûmî vasfı Kur’ân-ı Kerîm’de:

“Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz! Ve siz, gaflet içinde oyalanmaktasınız.” (en-Necm, 60-61) âyetleriyle ifâde buyrulur.

Bu meyanda Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“Siz benim bildiklerimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız.” buyurmuşlardır. (Buhârî, Tefsîr, 5/12)

Hazret-i Mevlânâ, bu hakîkatlerin îzâhı mâhiyetinde şu nasihatte bulunur:

“Akıllılar önceden ağlar; sonunda tebessümlere gark olurlar. Ahmaklarsa, önceden kahkahalara boğulur, sonra da başlarını taşlara vurarak ağlarlar. Ey kişi! Firâsetli olup işin sonunu başlangıçta iken gör de cezâ gününde pişmanlık ateşiyle yanıp tutuşma!..”

İmam Gazâlî Hazretleri de şöyle bir kıssa nakleder:

Adamın biri, taşkınca gülmekte olan kardeşine:

“–Cehennemden kurtulacağına dâir bir haber mi aldın?” diye sorar. Kardeşinden; “–Hayır.” cevabını alınca da:

“–O hâlde nasıl (böyle) gülebiliyorsun!” der. (İhyâ, III, 288)

Zîrâ peygamberlerin dışında hiçbir kul, cennetle teminat altında değildir.

Vehb bin Verd -rahmetullâhi aleyh-, halkın bayram günü aşırı güldüklerini görünce onlara şu nasihatte bulunur:

“Eğer günahlarınız bağışlandıysa bu hâl, şükredenlerin hâli değildir. Eğer günahlarınız bağışlanmadıysa bu, (ilâhî azaptan) korkanların hâli değildir!” (İhyâ, III, 288)

Muhammed bin Vasi’ -rahmetullâhi aleyh- de şöyle der:

“Cennette duran bir adamın ağlaması ne kadar garip ise, dünyada henüz gideceği yeri(n cennet mi, cehennem mi olacağını) bilmeyen kimsenin aşırı gülmesi de o nisbette şaşılacak şeydir.” (İhyâ, III, 289)

Bu hâl, İslâm ahlâkının mü’mine kazandırdığı şahsiyet ile ilgili olarak çok mühim bir ölçü ihtivâ etmektedir. Demek ki mü’min, iç âleminde ebedî ve muazzam endişelerin volkanları kaynamasına rağmen, yüzünde sâkin bir liman gibi sükûnet tevzî edebilmelidir. Ne aşırı sevince kapılıp gevşemeli, ne de aşırı hüzne kapılıp bedbin olmalıdır.

Mü’min, “havf ve recâ” arasında bir kalbî kıvam oluşturmalıdır. Havf; yaptığı amellerden şımarmayıp Cenâb-ı Hakk’a azâbından korkarak dâimî bir ilticâ hâlinde bulunmak, recâ ise, Allâh’ın rahmetinden dâimâ ümitvar olmak ve bu ümitle bedbinliğe düşmemektir.

Hâlid-i Bağdâdî -kuddise sirruh- talebesine yazdığı bir mektupta şöyle der:

“Bak oğlum, şimdiye kadar yaptığım hiçbir ibâdete güvenmiyorum. Yalnız Rabbimin rahmetini diliyorum. Ne olursun, hocanın hüsn-i hâtimesi için duâ et.”

İşte mü’minin tabiat-ı asliyesi olan tebessüm, bir bakıma bu îtidal kıvâmını da ifâde eder. Fakat tebessüm gibi güzel bir davranışın da bir âfeti vardır ki, o da yanlış bir niyetle yapılmasıdır. Gurur, kibir, istihzâ, din kardeşini hor görme, mü’minlerle alay etme gibi kötü niyetlerle yapılan ve pek de önemsenmeyip geçilen bu tip tebessümler, aslında pek çetin bir âhiret vebâli olacaktır. Nitekim İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ-:

“…Vay hâlimize! derler, bu nasıl kitapmış! Küçük-büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!..” (el-Kehf, 49) âyetinin tefsîrinde “sağîre/küçük günah” hakkında, mü’min ile istihzâ ederken yapılan tebessümdür; “kebîre/büyük günah” hakkında da, bu arada atılan kahkahalardır, demiştir. (İhyâ, III, 294)

Mü’minin Tebessümü Yüzünde,

Hüznü ise Kalbindedir…

Bütün bu hakîkatlere göre, mü’minin gönül kıvâmında belli miktarda hüzün ve endişeye de ihtiyaç vardır. Bununla birlikte gönül mahzun ve mağmum iken, yüzün tatlı bir tebessümle aydınlanması îcâb eder. Zîrâ Hazret-i Ali

-radıyallâhu anh-’ın buyurduğu gibi:

“Mü’minin tebessümü yüzünde, hüznü ise kalbindedir.”

Yâni kâmil mü’minlerin hüznü ve gözyaşları, kendi kulluklarındaki hata ve noksanlıklarını düşünmeleri sebebiyle tenhâlarda, yalnızlıkta ve bilhassa seherlerdedir. Onların bu enfüsî muhâsebe hâlleri ve kendi kusurlarını tefekkür edip gönül aynalarını gözyaşı ile yıkamaları, aynı zamanda yüzlerine akseden nûrun da kaynağını teşkil eder.

Mevlânâ Hazretleri, Hak dostlarının yüzlerindeki nûrun hikmetini ne güzel îzah buyurur:

“Ben kendi yüzümü görmem de senin yüzünü görürüm. Sen de kendi yüzünü görmez, benim yüzümü görürsün. Kendi yüzünü görebilen kişinin nûru, halkın nûrundan fazladır.”

Yâni yüzdeki nûrun bir sebebi de, kişinin kendi hâline dikkatle bakabilmesi, başkalarının kusurlarından önce kendi noksanlıklarını görebilmesidir. “Nefsini bilen, Rabbini de bilir.” hikmetine eren âriflerin yüzlerindeki nûrun menbaı da budur. Bunun içindir ki; “Kişi noksânını bilmek gibi irfân olmaz!” buyrulmuştur.

Abdülkâdir Geylânî Hazretleri buyurur ki:

“Mü’min, insanlara karşı yüzüyle sevinçli olduğunu gösterir. Fakat kendi mahzundur… Mü’minin tefekkürü, düşünmesi, ağlaması çok; gülmesi azdır. Tebessümü ile kalbindeki hüznü gizler. Dışarıda geçimini temin etmekle uğraşıyor görünür, hâlbuki kalbi Rabbini anmakla meşguldür. Çoluk-çocuğu ile uğraşıyor görünür, fakat kalbi Rabbi iledir.

…Hırsı, şımarıklığı, azgınlığı ve dünyâya düşkünlüğü bırak! Sevincini ve neşeni biraz azalt! Biraz hüzünlü ol! Bil ki Peygamber Efendimiz, başkalarının kalbini ferahlandırmak için tebessüm buyururlardı...”

İnsanın taşkınca gülmesi, bir ifrat hâlidir. Somurtup surat asması da bir tefrit hâlidir. Her iki hâl de, mü’min gönüller için mânevî âfetlerdendir. Bunun îtidâli ve en makbûl olan kıvâmı ise tebessümdür.

Peygamber Efendimiz’in Tebessüm Hâli

Tebessüm, fazla ses çıkarmadan, en fazla dişlerin görülebileceği şekilde olan gülmektir. Rasûl-i Ekrem Efendimiz de böyle gülerdi. Gülmesinde kahkaha gibi aşırılık olmazdı. Nitekim Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-şöyle buyurur:

“Hazret-i Peygamber’in küçük dili görünecek şekilde kahkahayla güldüğünü hiç görmedim. O sâdece tebessüm ederdi.” (Buhârî, Edeb, 68; Müslim, İstiska, 16)

Birçok sahâbînin rivâyetine göre, Efendimiz

-aleyhissalâtü vesselâm- insanların en güzel huylusu olup en nâzi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hak Dostlarının Örnek Ahlakından -Tebessüm-
« Posted on: 20 Nisan 2024, 00:20:19 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hak Dostlarının Örnek Ahlakından -Tebessüm- rüya tabiri,Hak Dostlarının Örnek Ahlakından -Tebessüm- mekke canlı, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından -Tebessüm- kabe canlı yayın, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından -Tebessüm- Üç boyutlu kuran oku Hak Dostlarının Örnek Ahlakından -Tebessüm- kuran ı kerim, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından -Tebessüm- peygamber kıssaları,Hak Dostlarının Örnek Ahlakından -Tebessüm- ilitam ders soruları, Hak Dostlarının Örnek Ahlakından -Tebessüm-önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes