๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler (Tasavvuf) => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 14 Şubat 2012, 15:18:54



Konu Başlığı: En Makbul Evliya Kerameti Çok Olan mı?
Gönderen: Ekvan üzerinde 14 Şubat 2012, 15:18:54
                 En Makbul Evliya Kerameti Çok Olan mı?  

Akla şöyle bir soru gelebilir:

“Abdülkadir-i Geylânî hazretlerinden (k.s.) görülen olağanüstü haller ve kerametler o kadar çoktur ki, başka hiç- bir velide bu kadar keramet görülmemiştir. Bu durum onun, diğer bütün evliyadan daha yüksek olduğunu göstermez mi?”

Bu konuda İmâm-i Rabbânî hazretleri şöyle buyurmuş:

“Olağanüstü haller ve kerametlerin çok olması, kişinin daha üstün olmasını gerektirmez. Hiç harıkası görülmeyen bir  veli, harıkaları ve kerametleri çok görülen bir veliden daha üstün olabilir. Şeyhlerin şeyhi imam Sühreverdî hazretleri Avârifü’l-Maârif adlı eserinde, evliyanın harıkalarını ve kerametlerini anlattıktan sonra şöyle buyuruyor:

- Bunların hepsi Allah Teâlâ’nın ihsanlarıdır. Dilediğine ihsan eder. Fakat bunlardan hiçbiri verilmeyen bir veli, bunların hepsinden daha üstün olabilir. Çünkü harıkalar ve kerametler yakını, güveni artırmak içindir. Kendisine yakın ihsan edilmiş olanın kerametlere ihtiyacı  kalmaz. Bu kerametlerin hepsi, kalbin zikre alışması nimetinden daha aşağıdır. Harıkaların çok görünmesini üstünlük bilmek, Hz. Ali’nin (ra) iyi ve üstün hallerini görerek onu Hz. Ebû Bekir’den (ra) daha üstün bilmeye benzer. Çünkü onda bu kadar üstün ve iyi haller görülmemiştir (Allah hepsinden razı olsun).”(29)


Kardeşler!

İmam-i Rabbânî hazretleri şöyle buyurmuş: Harıkalar ve kerametler ikiye ayrılır:

Birincisi Allah Teâlâ’nın zatına, sıfatlarına, işlerine ait olan bilgiler ve marıfetlerdir. Bunlar akıl ve düşünce ile elde edilemez. Allah bunu, seçtiği kullarına ihsan eder. İkincisi ise bütün yaratılmışların şekillerini keşfetmek, madde âlemindeki bilinmeyenleri bulmaktır.

Birinci kerametler, doğru yolda bulunanlara, Allah Teâlâ’nın çok sevdiklerine verilir. İkincisi, doğru yolda ola na da bozuk yolda olana da verilebilir. Çünkü istidraç sahibi olan kâfirlerde de, bu ikinci türden olağanüstü harıkalar görülmektedir.

Buradaki keramatlerin birincisine, Allah Teâlâ şeref ve kıymet vermiştir. Bunları yalnız sevdiklerine ihsan etmiştir. Düşmanlarını bunlara ortak etmemiştir. Cahiller ise bu olağanüstü hallerin ikincisine kıymet vermişlerdir. Onları üstün ve yüksek görmüşlerdir. Bunları kâfirlerde bile görünce, kalın kafalı oldukları için, onlara nerede ise tapınacak olurlar. Onların iyi ve kötü her isteklerine boyun eğerler. Bu ahmaklar, belki de bu olağanüstü hallerin birincisini harıka olarak bile görmezler ve onu keramet de saymazlar. Olağanüstü haller denilince yalnız ikincisini anlarlar. Keramet denilince, yalnız yaratılmışların madde âleminin bilinmesini ve gayblardan haber verilmesini zannederler.

Mahlûkların bilinen veya bilinmeyen hallerinden haber verilmesinin ne kıymeti ve hangi şerefi olabilir ki? Bunların bilinmemesi, bilinmesinden belki daha uygundur. Mahlûkların hallerini, inceliklerini unutmak, belki daha yakışık bir hal alır. Çünkü şerefli ve kıymetli olan ve saygı göstermeye, üstün görmeye en layık olan, ancak Allah Tealalâ’nın marıfetidir. Hâce Abdullah-ı Herevî hazretlerinin Menâzilü’s-Sâirin adlı kitabında ve buna kendi yaptığı  şerhinde şöyle buyuyor:

“Tecrübe ile anladım ki marıfet sahibi olanların ferâseli, Allah Teâlâ’ya yarayan kimselerle, O’na yaramayan kimseleri ayırmak demektir. Bu da Allah Teâlâ’yı zikredenleri ve cem makamına kavuşanları tanımaları demektir. Marıfet sahiplerinin ferâseti işte budur.

Açlıkla ve insanlardan kaçarak çile odasında yalnız yaşamakla nefislerini temizleyip parlatan, ancak Hak Teâla’ya manen yaklaşmayanların ferâseti ise cisimleri, maddeleri keşfetmek ve mahluklarla alakalı gaybî bilgiler vermektir. Bunlar, yalnız mahlûklardan haber verirler. Çünkü Hak Teâlâ ile aralarında perde vardır.

Oysa asıl marıfet sahipleri, Allah Teâlâ’dan kendilerine gelen marıfetlere kavuşmuşlardır. Hep Cenâb-ı Hak’tan haber verirler. insanların çoğu, Hak Teâlâ’dan kesilmiş/uzaklaşmış olduklarından ve hep dünyayı düşündüklerinden, maddeleri keşfedenlere, mahlûklardan bilmediklerini haber verenlere kıymet veriyorlar ve onları büyük biliyorlar. Onları evliya ve Allah Teâlâ’nın seçilmiş kulları zannederler. Hakikatten haber verenlere dönüp bakmazlar. Bunların Cenâb-ı Hak’tan bildirdiklerine inanmazlar ve,

- Bunlar, dedikleri gibi evliya olsalardı, hallerimizden ve mahlûkların hallerinden haber verirlerdi. Mahlûkların hallerini bilmeyen kimse, bundan daha yüksek olan şeyleri nasıl bilir, derler. Bu bozuk ölçüleri ile evliyayı tanımamış olurlar. Doğruyu görmezler ve işitmezler. Allah Teâlâ’nın bu büyükleri, cahillerin gözünden korumuş olduğunu, onları kendisine ayırmış olduğunu, onları kendisinden başkaları ile olmaya bırakmadığını bilemezler. Eğer onlar halkın halleriyle ilgilenen kimselerden olsalardı Hak Teâlâ’ya dost olamazlardı.

Böyle Allah dostlarından birinin, maddelerin/cisimlerin hallerine az bir bakışla (nazarla), başkalarının anlayamadığı şeyleri ferâsetle anladıklarını biz çok defa gördük. Bu evliyanın ferâseti, Hak Teâlâ’ya olan ve O’nun yakınlığına işaret olan ferâsettir.

Nefislerini temizleyen kâfir ve günahkârların yaratılmışlara olan ferâseti, Hak Teâlâ’yı ve O’na yakın olan şeyleri yeterince idrak edemez. Onlarda olan bu ferâset, bazı müslümanlarda olduğu gibi, hıristiyanlarda, yahudilerde ve başka milletlerde de vardır. Oysa Allah Teâlâ buna kıymet vermez. Birinci derecede bu işe uygun olan kimselere/kâmil mürşidlere bu nimeti ikram eder.”(30)


Bugünden Sonra Bizden Menfaat Göremezsin

Gavs-ı Hizânî hazretlerine, intisap etmeden, kâmil velilerin sohbetlerine katılmak faydalı  olur mu, diye sormuşlar. Mübarek, bu soruya,

- Asıl maksat meydana gelmiş sayılmaz, buyurmuş. Mürşidden başka bir insandan bir şeyler beklememek lazımdır. Ben Muhyiddin Sahra hazretlerinin (k.s.) yanında iken, Muhammed  Gavs-ı Meşhedî (k.s.) adıyla meşhur olan türbeyi ziyaret ederdim. Yine bir gün onu ziyaret ederken, manevi bir hal zuhur etti. Ziyaretimi yapmış, türbeden dönmüş bulunuyordum. Muhyiddin Sahra (k.s.) hazretleri,

- Nereye gitmiştin, diye sordu. Ben de,

- Türbeye gittim, dedim. Bana,

- Artık bugünden sonra bizden menfaat göremezsin, dedi.

Gavs-ı Hizânî hazretleri şöyle buyurmuştur:

- Bir mürid, nâfile amelleri mürşidinden izin almadan vapmasın; gerçek faydayı bulmaz. Eğer kâmil bir mürşid bulmaz ise yapsın, istifade etsin!


29) Konu ile ilgili geniş bilgi için bk. Sühreverdi, Avârifü’I-Maârif,: Gerçek Tasawuf (trc. Dilaver Selvi), istanbul: Semerkand Yayınları, 1999, s. 38-39.
30) İmam-i Rabbânî, Mektûbât, 293. Mektup.



Dr. Ahmet Çağıl
Yar ile Şimdi


Konu Başlığı: Ynt: En Makbul Evliya Kerameti Çok Olan mı?
Gönderen: Ceren üzerinde 04 Nisan 2017, 21:55:33
Esselamu aleykum.Rabbim bizleri allah dostlarının yolunda giden onlarin dostu olan kullardan olalim insallah...