Konu Başlığı: El ibriz 2 Gönderen: Sümeyye üzerinde 23 Temmuz 2010, 14:44:09 El-İbriz 2 11. Şeyh kadının rahmindeki çocuğu görür yalanı. (S.213) Yine A. Debbağ Haz.leri buyurdu ki: Cenab-ı Hak bir veliyi velilik mertebesine çıkardı mı, o velinin böyle şehvet sinirlerini söker, atar da artık o velinin gözünde ha bir kadın, ha şu taş birdir. Hiç kötü bir şey duymaz. Keşfi açılan velilere nitekim kadınların rahmindeki çocuk bile görünür 12. Şeyh ruhlar alemine bakarak ilerde neler olacağını biliyor yalanı. (S.224) Baskıda eksik SAYFALAR MEVCUT DEĞİL 13. Resulullah 5 şeyi bildiği gibi tasarruf eden veli bu bilinmeyen 5 şeyi bilerek tasarruf eder yalanı. (S.242-43) Bu âyet-i kerimede (Gaybi Allah bilir, gaybine kimseyi muttali etmez. Ancak razı olduğu Resulüne bildirir) diyor. Bununla peygamberlere bildireceği anlaşılıyor ama yine muaraza baki? A. Debbağ(r.a.) buyurdu ki: - Resul deyince velîler hariç kalıyor. Fakat veli de Resulün içinde dahildir, buna şöyle bir misal verelim: Meselâ filân Ağa çiftliğine bakmağa, kontrole gidiyor. Fakat oraya yalnız girmez, bazı adamlarını da yanına alır. Çiftliğe varıp gördüğü zaman arkadaşları da aynı şeyleri görür, aynı bilgiyi edinirler, îşte Resul de böyledir. O da daima ashabını beraber götürür. Şimdi Resul gaybe muttali olursa onun ümmetinin asfiyasından velhiler bir şeye muttali olmazlar mı? Ben yine dedim ki: - Efendim, zahir ulemâsı, Resulullah Efendimizde de, âyet-i kerimedeki beş şeyi bilir miydi, bilemez miydi, diye ihtilâfa düşmüşler. Ne dersiniz? A. Debbağ Hz.leri buyurdu ki: - Bizim ulemamız büyükleri bilsin de, Resulullah Efendimiz bu beş şeyi bilesin, bu nasıl olur? Tasarruf ehli olan bir kimse, ancak bu beş şeyi bilerek tasarruf eder. Yoksa nasıl tasarruf edebilir. 14. Debbağ ben ölsem, kazık gibi olsam Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilirim iddiası. (S.243-44) Şeyn Hz.lerine Leyle-i Kadir'in marifeti hususunda da ulemânın ihtilâfını sordum: - Bazı ulemâ, Resulullah(s.a.s.)'de bunu bilemediği için Leyle-i Kadir'i Ramazan'ın 25, 27, 29. gecelerinde arayın buyurmuş diyorlar. Siz ne dersiniz? dedim. Abdülaziz Debbağ Hz.leri kızdı, Sübhanallah dedi ve buyurdu ki: - Yemin ederim ki, Leyle-i Kadir gelse, ben de ölmüş olsam, kazık gibi olsam, muhakkak Leyle-i Kadiri bilirim! Ben o halde olduğum halde bilir de Seyyid-i vücud olan Resulullah(s.a.s.) Efendimiz'e bu nasıl gizli kalır!Olacak şey mi? 15. Babamın ve annemin dölsuyunda hasıl olan meleklerin sayısı 366’dır yalanı. (S.269-71) Yine A. Debbağ Hz.lerinden işittim, buyurdu ki: - Allah-u Teâlâ livatayı haram kıldı. Çünkü erkeğin menisinden nutfesiyle beraber melekler de iner. O nutfe ile melekler beraber oldukları için, ekin mahalli olmayan bir dübüre, makata düştüğünde hem melekler ölür, hem tohumlar ölür. Meselâ bir güvercinin yavrusu yuvasından yere bir taş üzerine düşerse ondan eser kalır mı, yaşayabilir mi? Ölür. İşte erkeğin tohumu ekin mahalli olan kadının fercine düşerse orada o nutfe meleklerle beraber ya-şar. Bu babanın ye annenin nutfesinden hasıl olan melek-ler 366 dır. Yarı yarıyadır. Ancak Adem(a.s.), Havva validemizden evvel yaratıldığı için erkeğin meleği on fazla-dır. Allah o nutfenin evlâd olmasını hükmetmiş ise o za-man o meni tanesi bir kan pıhtısı olur. Sonra bir çiğnem et olur. Ondan sonra da boyuna tavırları değişir, büyür. Me-leklerin de her birisi böyle nüma bulur, büyür. Evlâd do-ğup dünyaya çıkınca kendisiyle beraber yetişen melekler de beraber çıkarlar. O melekler onun zatını muhafaza ederler. Bu meleklerin en büyüğü de onun sağındaki hafız melektir. Çocuk nasıl ana ile baba arasında büyüyüp yetişirse, melekler de böyle babanın ve annenin melekleri arasında yetişiyorlar. Fakat Cenab-ı Hak o nutfenin boşa gitmesini, ondan çocuk olmamasını hüküm etmiş ise o nutfe ile beraber melekler rahme inerler ve ölürler. Bun-dan kula zarar gelmez. Çünkü o mahalline atılan tohum-ların ölümünde kendi dahil, tesiri yoktur, bu hal yanan kandildeki yağın damlayan katrelerine benzer. O damla-lar yanarak iner, yere erişmeden yanar söner, îşte bu se-bepten meniyi rahimden dışarı döküp telef etmek caiz ol-maz. Çünkü bu çıkan meniden Cenab-ı Hak çocuk murad etti mi, etmedi mi bilemeyiz. Onun için dışan atılan meni ile bir çok melâikenin helakine telef olmasına biz sebep olmuş oluruz. Fakat rahimde ölmelerinde bizim bir kusu-rumuz yoktur, işte Cenab-ı Hak zinayı bunun için haram kıldı. Zina da büyük fesad vardır. Zinanın haram olmasının sebebi meleklerin sebebiyle değil, nesebin kesilmesi cihetinden haramdır. Çünkü kıyamet gününde insanların nesebde büyük faydası vardır. Nesebin sübutu bakımın-dan Resulullah(s.a.s.) Efendimiz nikâhı emretti. Zina ise gizlice yapılır. Çünkü zinayı açıktan yapsa ceza terettüp eder. Zina nesebin kesilmesine saiktir, nesebi karıştırır. Allah bunlardan bizi muhafaza buyursun. 16. Divan ehli ölüler öldüğünde kendi cenazelerini kendileri yıkar yalanı. (S.308-9) A. Debbağ Hz.lerinin işittim. Buyurdu ki: - Ahmak kimse fâni olan dünyaya bağlanmış kimsedir. İnsanların en akıllısı da, baki olan Allahü Teâlâya bağlanan kimsedir. Fâni olan bir insan diğer fâni olan bir insana güvenir ona bağlanırsa, ikisi de fâni olduğundan birbirine fayda veremezler. Helake maruzdurlar. Fakat fâni olan bir insan baki olan Allah'a yapışırsa, o zaman fâni olan insan baki olur. insanlar ölümün ilâcı yoktur, di-yorlar. Halbuki ölüm, onun ilâcı, devasıdır. Bunun devası da bu zikrettiğimizdir. Yani bakiye yapışmaktır. Ölümün bundan başka ilâcı yoktur. Bundan sonra A. Debbağ Hz.leri Allah'a yemin etti ve yemini te'kit etti. Tekrar tekrar vallahi, vallahi, vallahi diye yemin ederek buyurdu ki: - Bir kul Allahü Teâlâya yapışırsa yani zahir ve bâtını ile Allah'a sarılırsa o kimse fâni olmaz ve insanların bildiği şekilde de olmaz. Ehli divan olan velilerin çoğu öl-düğü vakit kendi ölüsünü kendi yıkar, teneşirde nâşını görürsün, bakarsın nâşında da bir gassal var, yıkıyor, îkisi de aynı kimsedir. Vallahü teâlâ âlem. 17. Divana kadınlar da iştirak eder yalanı. (S.319-320) Bu bâb Sâlihler divanının zikrine dairdir. Abdülaziz-i Debbağ Hz.lerinden işittim. Buyurdu ki: - Divan, Peygamberimiz (s.a.s.)'in bi'setten önce gi-dip ibaret ettiği, günlerce kaldığı Hıra Dağı'nda kurulur, Gavs mağaranın dışında oturur. Mekke sol omuzunun arkasında kalır. Dört kutuplar sağındadır. Bunlar da imamı Malik'in mezhebindendirler. Üç kutup da sol tarafındadırlar. Bu üç kutbun her biri diğer üç mezheptendirler. Vekili önünde oturur. Bu vekile Divan Kadısı derler. Bugün için Divan Kadısı Maliki mezhebindendir. Basra nahiye sinde Halid-i Katinin kabilesine mensuptur. İsmi de Sey-yid Muhammed İbni Abdülkerim'i Basravî'dir. Gavs vekil ile konuşur. Burnun için vekil dendi. Çünki vekil divanda bulunan herkesin sözde naibi dendi. Çünkü vekil divan-da bulunan herkesin sözde naibi olur. Yedi Kutbun tasar-rufu Gavs'in emri üzerine olur. Bu 7 kutuptan her birinin maiyetinde hususi velîler vardır ki, onun altında tasarruf ederler. Vekilin arkasında 6 saf vardır. Bu safların dairesi, 4 kutuptan sonra soldaki 3 kutba kadar daire kurulur. 7 kutup dairenin etrafındadırlar. İşte birinci saf budur. Bu-nun arkasında 2. ci saf vardır. Aynı daire ve sıfat üzere-dir. Böylece 3. cü, 4. cü, 5. ci, 6. cı, saf kurulur. Kadınlar-dan da divana iştirak edenler bulunur. Bunların adedi az-dır ve 3 saftır. Bu 3 saf da soldaki 3 kutup taramdadır. Gavs ile 3 kutup arasındaki boşlukta kadınların safı bulu-nur. Ölülerden de bazı salih kullar bu divana iştirak eder-ler ve saflara dirilerle beraber karışırlar. Ancak hangi veli ölüdür, hangisi diridir, bunları 3 vasfı ile ayırırız: 1) Ölü velilerin kılığı hiç değişmez. Diriler ise her gelişinde başka bir şekilde gelirler. Çünkü diri veliler ba-zen saçı sakalı uzamış, bazen traş olmuş olarak gelirler. Fakat ölü velilerin hâli tebeddül etmez. Bu divanda bir ki-şiyi gördün ki, hiç kıyafeti şekli değişmiyor, her zaman aynı şekilde geliyorsa bil ki, o ölü velilerdendir. Bil ki, o tarzda ölmüştür ve şekli hiç bozulmaz. 18. Divana kadınlar da iştirak eder ; divana katılan gölgesiz ölü veli yalanı. (S.321) Ölü veliler, dirilerin işlerine ait müşavereye ka-rışmazlar. Çünkü ölü velilerin dirilere ait işlerde tasarrufu yoktur. Onlar diğer bir Demete intikal etmişlerdir. Âhiret âlemi diriler âleminin tamamen zıddıdır. Hiç münasebeti yoktur. Ölü veliler ancak ölülere ait işlere, âhiret âleminde dair işlerin müşaveresine karışırlar, rey beyan ederler. Kabirler ziyaret etmenin edeblerindendir ki, kabir sahibi için dua etmek istediği vakitte, davete icabet edil-mesi için Allah'ın velilerinden bir veli ile Allah'a tevessül eder, onu vasıta kılarsa, o kabir sahibi için ölmüş bir veli ile tevessül etsin. Çünkü duasının kabul olunması için en iyi çâre budur. Ölünün gölgesi yoktur. Divanın salihine iştirak eden velî, seninle güneş arasına düştü de baktın gölgesi yoksa o zaman bil ki, o ölü velidir. Çünkü o ruhu ile hazır olmuştur. Yoksa toprak olan fâni vücudu ile değil. Ruh vücudu hafiftir, ağır değildir. Şeffaftır, kesif değildir. Onun için gölgesi düşmez. 19. Divana melekler ve cinler de iştirak eder ; Divana Resulüllah Efendimiz de teşrif buyururlar yalanı. (S.321-22) Yine A. Debbağ Hz.leri buyurdu ki: - Çok kerre bu divanı salihine gittim, veliler top-lantılarına iştirak ettim. Güneş doğmuştu. Beni uzaktan karşıladılar. Baş gözümle gördüm ki, bazısının gölgesi düşüyor, bazısınınki düşmüyordu. Divanda hazır olan ölü veliler, berzahtan Divan'a ruhun uçuşu ile kuş gibi uçarak, Divan mevziine yakın yere kadar gelirler ve o za man yere konarlar. Oradan itibaren, diri velîlere edeben ve havfen ayaklarıyla yürüyerek gelirler. Ricali gayb de böyledir. Bu diyara salihine melekler de gelirler. Onlar da ruhanilerdir ve bütün safların arkasında dururlar. Fakat cinler, azdır, tam bir sah dolduramazlar. Cinlerle melekle-rin orada bulunmalarının faydası, o divanı salihdeki velîler bazı işler vardır ki, bizzat kendileri yaparlar. Bir kı-sım işler de vardır ki, kendileri insan olarak yapamaz ve takat getiremezler, o zaman melek ve cinlerden imdad alırlar, onlara yaptırırlar. Divan'a zamanlarda Rasulul-lah(s.a.s.) Efendimiz de teşrif eder. O, divan'ın başı olan Gavs'ın yerine oturur. Gavs da vekil mevkiine, vekil de daha aşağı safa iner. Resulullah efendimiz geldiği vakit bütün nurlanyla beraber gelir ki, o nurlara takat getirile-mez. O nurlar insanı yakar, feryat ettirir. Resulullah Efen-dimizin bu nurları mehabet, celâlet ve azamet nurlarıdır. Cenab-ı Hak orada bulunan velîlere, Resulullah Efendi-miz'in nuruna dayanmak kuvvetini vermiştir. 20. Divana diğer peygamberler de iştirak eder yalanı. (S.326-7) A. Debbağ Hz.lerine sordum: - Bu Divan'ı Salihine diğer peygamberler de gelirler mi? Meselâ, ibrahim, Musa (a.s.) ve diğer mürsel peygamberler de gelirler mi? Buyurdu ki: Senede ancak bir gece gelirler. Hangi gecede gelirler? diye tekrar sordum. Kadir gecesinde teşrif ederler, buyurdu. Kadir gecesinde Peygamberler ve veliler hepsi hazır bulunurlar.Mele-i Âlâ'dan mukarreb melekler ve diğerleri de hazır olurlar. Resulullah (s.a.s.) Efendimiz de teşrif eder. Onunla beraber ezvacı tahirat radıyallahü anhüma validelerimiz de teşrif ederler. Büyük sahabeler de bulunurlar. Yine sordum ki: - Hadis ulemâsı, Hz. Hatice (r.a.) mı efdal, Hz. Ayşe (r.a.) mi efdaldir, diye ihtilâf etmişlerdir. Hangisi efdaldir? Buyurdu ki: - Kadir gecesi Divanı salihinde Resulullah Efendimizle beraber Hz. Hatice ve Hz. Ayşe validelerimizi degördük de Hz. Ayşe'nin nuru, Hz. Hatice'nin nurundan ziyade idi. 21. Kadir gecesi Adem (A.S.) yaratılmadan önce vardı yalanı. (S.327-28) Ondan sonra Şeyh Hz.leri Kadir Gecesi'nin sebebini bize anlattı ve buyurdu ki: - Güneşin diriminde nuru yaratılmadan önce âlem karanlık idi. Yer ve göğü melekler imar ediyorlardı. Mağaralarda, dağlarda, inlerde, ovalarda hep melekler sakindi. Vakta ki, Cenab-ı Hak güneşe nur verdi ve âlemi güneş ile ışıklandırdı. Yer ve gök melekleri âleminin harab olmasından korktular da gök melekleri yere indiler. Güneşin ışığından gölgelere, gecenin karanlığına kaçtılar. Çünkü o zamana kadar güneş nuru nedir bilmezler, hep karanlığa alışmışlardı. Bunun için korkarak Allah'a iltica ettiler. Zannettiler ki, Cenab-ı Hak bu kâinatı artık dürecek, helak edecektir. Bu suretle korktukları her an başlarına gelecek diye titrediler ve Allah'a niyaz ve tazarruda toplandılar. Güneş geceyi takip ettikçe onlar da devamlı dünyayı tavaf etmeğe başladılar. Baktılar ki, hiçbir tehlike yok, böylece devredip duruyor, o zaman kendilerine emniyet geldi. Tekrar arz ve semadaki merkezlerine döndüler. Ondan sonra her sene bir gecede melekler toplanmağa başladılar, îşte Kadir Gecesi'nin sebebi budur. - Efendim, dedim. O halde Leyle-i Kadir, daha Âdem (a.s.) yaratılmadan önce vardı. Söylediğinizden böyle anlaşılıyor. Halbuki Hadis-i Şerifte Leyle-i Kadir'in bu ümmeti Mufeammede has olduğu anlaşılıyor? diye sordum. Buyurdu ki: - Kadir Gecesi Âdem Aleyhisselam yaratılmazdan önce mevcud idi. Fakat Leyle-i Kadir'in ecri sevabı bu ümmeti Muhammede has olarak verildi. Resulullah Efendimizin bereketiyle has olarak verildi. Resulullah Efendimizin bereketiyle Leyle-i Kadir'i bilmek marifeti hasıl oldu. Fakat bizden önceki milletler nasıl ki, Cuma saatini bilemedikleri gibi Leyle-i Kadir'i de bilemediler. Leyle-i Kadir Yahudilere teklif edildiyse de onlar Cumartesi'ni seçtiler. Hristiyanlar da Pazar gününü seçtiler. Allahü Teâlâ keremiyle Leyle-i Kadir'e bizi muvaffak kıldı. Vallahü âlem. 22. Divana iştirak eden velilerin bir kısmı levh-i mahfuzu görebilir yalanı. (S.334) Divan-ı Evliyaya iştirak eden velilerin hepsinin Levh-ı Mahfuzu görmüş olması şart değildir. O velilerin ancak bir kısmı Levh-i Mahfuzu görebilirler, bir kısmı g öremezler. Ancak basiret gözüyle Levh-ı Mahfuza teveccüh ederler. Fakat onun muhteviyatını, münderecatırını bilemezler, bir kısmı ise Levh-i Mahfuza teveccüh dahi ede-mezler. Çünkü o dereceye gelmediğini, onun ehli olmadığım kendi de bilir. Levh-i Mahfuz hilâl gibidir. Herkesin onu görüşü başka başkadır. Divan-ı Evliya'da veliler top-landığı vakit bu velilerin bazısı bazısına yardım ederler. Bakarsın daha büyük bir veliden, yanındaki küçük veliye nur girer, yardım görür. O Divan'dan ayrıldıkları vakit de nurları ziyadeleşmiş olarak ayrılırlar. Divan-ı Evliya'da, küçük veliler zatı ile hazır olurlar. Fakat büyük velilerde bu mecburiyet yoktur. Çünkü küçük veli Divan'a geldiği vakit, memleketinden kaybolur, asla orada duramaz. Zira Divan'a mevcudu ile iştirak eder. Fakat büyük veliler baş-kaları ile işi tedvir ederler. Divan'da bulunur ama memle-ketinden de ayrılmaz. Çünkü büyük veliler dilediği şekle, tavır değiştirmeğe kadirdir. Ruhunun kemalinden ötürü isterse 366 zate girer, 366 yerde bulunur. 23. Divan bazen Abdulaziz Debbağ’ın göğsünde kurulur yalanı . (S.335) Bir kerre Abdülaziz Debbağ Hz.lerinden işittim. Fas'ın Habeş kapısında beraberdik. Buyurdu ki: - Divan dediğin nedir? Orada Divan'ı kuran velilerin hepsi benim göğsümdedir. Yine bir kerre de: - Divan-ı Evliya benim bu göğsümde kuruluyor,buyurdu. Bir kerre de: - Gökler yerler bana nisbetle ovaya atılmış bir serpinti gibidir, buyurdu. 24. Divana gavs gelmediği zaman Resulüllah teşrif eder yalanı. (S.337-38) Yine sordum: -Divan-ı Evliya'da başkanlık eden Gavs, bazen gelmiyor, kayıp oluyor. Bu nedendir? Buyurdu ki: -Bunun iki sebebi vardır. Gavs o gün o saatte Cenab-ı Hakk'm müşahedesinde kendinden fânî olmuştur. O zaman Divan'da hazır olamaz. Yahut da daha yeni tâyin olunmuştur. Kendinden evvelki Gavs yeni ölmüş-tür. O koca Divan-ı Evliya'ya birden çıkıp reislik yapmak kolay iş değildir. Yavaş yavaş alışacaktır. Onun için ilk defada gelmez. Gavs'ın gelmediği vakitte çok vakit Resu-lullah (s.a.s.) Efendimiz teşrif eder. O zaman Divan ehline büyük bir havf hasıl olur ki, acaba bizden bir hatâ olur mu? diye çok korkarlar. Resulullah Efendimiz böyle uzun zaman Divan'a gelse bütün âlemler yıkılır, onun satvetine dayanamaz. Gavs'ın gelmediği vakitlerde Resulullah Efendimiz beraberinde Hz. Ebubekir (r.a.), Hz. Ömer (r.a.), Hz. Osman(r.a.), Hz. Ali (r.a.), Hz. Hasan (r.a.), Hz. Hüseyin (r.a.) ile Fatımetüzzehra (r.a.) validemizle birlikte gelirler. Fatımatüzzehra (R.ah.) validemiz teşrif ettiklerin-de, erkekler içinde oturmaz, Divan'ın kadın velilerinin ba-şında oturur. Bir kere Hz. Fatımatüzzehra validemizden işittim, baktım, babasına salâvat-ı şerife okuyor. Tam lâfzı ile değil de mânâ olarak şu salâvat-ı şerifeyi okuyordu: Allahümme Salli Âlâ men nıhuhü mihrabil ervah vel melâike velkevn, Allahümme salli âla men hüve imamül enbiya vel mürselin, allahümme salli âla men hüve imamı ehlil cenne ibadullahil mü 'minin. 25. Hiçbir veli divanda kutba muhalefet ettiği için alt dudağını oynatamaz; bütün alemleri divan ehli yönetir yalanı. (S.338-339) Yine Şeyh Hz.lerine sordum: - Gavs Divan'a gelip riyaset ettiği vakit diğer velîler ona muhalefet etmeğe kadir olabilirler mi? -Hiçbir velî, Gavs'a muhalefet için alt dudağım bile hareket ettiremez. Gavs^ı muhalefet etseler, imanlarının selbinden korkarlar. Yine A. Debbağ HzJeri buyurdu ki: - Divan ehli toplandığı vakit, o vakitten, yarınki vakte kadar olacakları ittifak ederlerse, gelecekte Allahü Teâlâ'nın kazası hakkında konuşurlar. Ondan sonra gelecek kaza hakkında konuşurlar. Bu velîler süflî ve ulvî bütün âlemlerde tasarruf ederler. Hattâ yetmiş yerde gerisine, üstüne de onun ehlinde de tasarruf ederler. Onların kalplerinde, hatıralarında da tasarruf ederler. Bu tasarruf ehlinin izni olmadan kimsenin havatınna bir şey gelemez. Bu yetmiş perdenin üstünde olan Rık'a âlemi arşın üstündedir. Buralara tasarruf edebilenlerin başka âlemlere tasarrufu hakkında ne diyebilirsin, evlâbittarik ederler. 26. a)Dünyada kediler fareyi yakalayıp yemesi benim iznime bağlıdır yalanı. (S.339) b)Divan bazen Hira mağarasında toplandığı gibi, başka yerlerde de kurulabilir yalanı. (S.340) c)Divan meczupların eline geçerse insanlar helak olur yalanı. (S.341) d)Meczuplara tasarruf selahiyeti verilirse Deccal ortaya çıkar iftirası . (S.341) Ahmed Ibni Mübarek diyor ki: Benim eshabımdan birinin evlâdını polis yakalamış, babası korkusundan ba-na geldi. Ben de gittim Şeyh Hz.lerine sordum: Ne buyurursunuz, dedim. Şeyh Hz. leri buyurdu ki: - Kedi fareyi benim iznim olmaksızın yiyebilir mi?O halde sen başka şey ne düşünebiliyorsun? Git babasına söyle, hatırını hoş tutsun, hiç tehlike yok, gitsin çocuğunu istesin, verirler, dedi ve dediği gibi oldu. Hıra Dağı'ndan başka yerde de Divan kurulur mu? Evet, buyurdu. Bir sene başka bir yerde de toplandı. Bir kere Esa tekkesinde toplandı. Sudan'ın garbi ile Sus arzı arasındadır. Sudan velîleri hazır oldular. Başka yerlerde de toplandığı olur mu, diye sordum. Evet, onu geçmemek üzere kısım kısım toplandığı oldu. Fakat ondan fazlasına başka yerler dayanamaz. Çoğu muhakkak Hıra Dağı'nda toplanırlar, dedi. Meczublar da Divan-ı Evliya'ya girerler mi? Girseler de diğer evliya gibi tasarruf ederler mi, diye sordum. Abdülaziz Debbağ Hz.leri buyurdu ki: Meczublar Divan'a giremezler ve ellerinde de tasarruf yoktur. Meczublara tasarruf etmek selâhiyeti verilirse insanlar helak olurlar. Peki ne zaman bunlara tasarruf etmek selâhiyeti verilir, ne zaman tasarrufta bulunurlar? Allah lanet etsin o Deccal yok mu, Onun çıktığı vakitte iş meczublann eline geçer. O zaman bunlara tasarruf selâhiyeti verilir. Divan'm ekseriyeti meczub velilerden olur. Meczublarda temyiz kudreti yoktur. Onun için yaptıkları işler eksik olur. Deccal de bu yüzden çıkar. 27. Bir meczup çıldırmış şekilde eğlenip oynuyorsa hurileri görmüş ve kendini kaybetmiştir. (S.343-44) A. Debbağ Hz.leri buyurdu ki: - Meczub olan kimsenin zahiri, gördüğünden müteessir olur. Ne görse aynen çalar, onu yapar. Elinde değildir. Keşfi açılan kimselere Cenab-ı Hak Mele-i Âlâ'dan asaibinden keyfiyeti beyan edilemeyecek haller gösterir. Eğer meczub ise, basiret gözüyle gördüğü bu hallere zahiriyle tâbi olur. Basiretiyle gördükleri de haddi hesaba gelmez. Onun için meczubların halinde bir zaptı rabt, bir disiplin olmaz. Bir meczubu neşelenmiş, çıldırmış bir halde oynuyor görürsen anlaşılır ki, hurileri görmüş ve ken dini kaybetmiştir. Hurilerin hareketlerini kendisi de gösteriyordur. Fakat o kimse muntazam sülük görmüş, sâlik velî ise zahiri gördüğünden müteessir olmaz. Gördüklerinden hiçbir şeyi dışanya aksettirmez. Bunlar sanki defo olmuş bir denizdir. Onun için sâlikler, meczublardan daha mükemmel ve kamildirler. Bunların ecri sevabı, meczub velîlerden üçte bir fazladır. Çünkü sâlik velî Resulullah Efendimizin yolundadır. Resulullah Efendimiz'in zahiri gördüklerinden hiç müteessir olmazdı. Onun için sülük görmüş velileri akıllı görürsün. Meczublarda ise ekseriya akıl yoktur. 28. Allah seni niçin Gavs yarattı yalanı. (S.344-45) Yine buyurdu ki: - Divan-ı Evliya'da, bir sâlik büyük evliyanın bir de küçük çocuğu varmış. Biliyor ki, kendisinin varisi bu çocuktur ve celhi olacaktır. Fakat onun ilerde meczub mu, yoksa sâliklerden mi, olacağını bilemiyor. Bir gün çocuğu ile beraber Divan'a geldi ve yerine oturdu. Hattâ diğer veliler bu çocuğu niye getirdin, diye çıkıştılar. O zaman o beni affedin, kusura bakmayın dedi ve Gavs'a giderek: Efendim, şu muhterem cemiyetin hakkı için ve Resulullah hürmetine bu evlâdımın âtisi ne olacak, meczub mu, sâlik mi olacak? diye sordu. Gavs: Bu bilinmez bir şeydir. Çünkü sâlikteki iman nuru aynen meczubda da vardır. Yine marifetullah sülük görende de vardır, meczubda da vardır. Arasında fark hasenat ve derecattadır. Bu ise gaybdır, biz bilemeyiz. Bu olacak iş değildir dedi. O velî tekrar ısrarla Gavs'a dedi ki: Efendim, Allah niçin seni Gavs yarattı. Sen bunları fazlasıyla bilirsin. Çocuğu-mun halini peygamberimiz hürmetine bana bildir. Onun üzerine Gavs Hz.leri bana bir bıçak ile bir tahta so-pa getirin, dedi. Getirdiler. Gavs çocuğu karşısına alarak bıçakla o ağacı yontmağa başladı. Çocuk da bakıyordu. Gavs ağacı yontarken çocuğa göstererek bir kerre dilini ısırdı, bir kere de dudağını ısırdı. Çocuk da aynı şeyleri yapıyordu. O zaman dedi ki: Al evlâdını, bu ileride mec-zub olacak, çocuğun zahiri gördüğünden müteessir oluyor. 29. Salik bir veli, meczube bir veli ile evlenemez yalanı. (S.345) Yine A. Debbağ Hz.leri buyurdu ki: Sâlikler meczublardan kaçınırlar. Meselâ, sâlik olan bir velî meczub ile yemek yemez. Çünkü meczub olan diline ne gelse söyler. Sâlik ise bundan kaçınır. Yine aynı sebepten dolayı sâlik velî meczub ile yolculuğa çıkmaz. Yine sâlik velî meczub velînin elbisesini giymez. Çünkü meczub pislikten sakınmaz. Onun elbisesi ile namaz kılamaz. Yine sâlik bir velî, meczube bir velî ile evlenemez. Aksi de böyledir. Meczub sâlikin üzerine Şeyh olabilir. Nitekim çocuk misalinde olduğu gibi. Bazı kere sâlik meczuba Şeyh olabilir. 30. Veliler, başkalarının üzerinde Allah’ın fiillerini görürler yalanı. (S.346-7) A. Debbağ Hz.leri cevaben buyurdu ki: - Velîler ve onlar gibi Allah'ın keşif ihsar ettiği zevat başkalarında Allahü Teâlâ'mn fiilini müşahede ederler. Fakat hiç bir mahlûkat kendi fiilini de Allahü Tâlâ'nın yaptığını bilmez, ister velî olsun, ister olmasın. Çünkü kendinden çıkan fiilleri Allah'ın yaptığını kendi bizzat görürse zatı, vücudu dayanamaz, erir. îşte bunun için Cenab-ı Hak vasıtalar halketti. Melekler safi nurdan yaratılmış olduktan için buna dayanırlar. Toprak unsuru onlarda yoktur. Meleklerden başkasında bu hususiyet bulunmaz. Şayet sana Allah keşfi nasib eder ise o zaman göreceksin ki, hiçbir mekân yoktur ki, melek bulunmasın. Melekleri hicabta, arşta, onun üstünde, altında, cennete de, cehennemde de, gökte de, yerde de, denizlerde, mağaralarda, her yerde görürsün, tşte melekler daima böyle mahlûkat ile Allah arasına girdiği için, meleklere iman farz oldu. 31. Allah, Peygambere ne gibi mucizeler vermişse ondan fazlasını velilere vermiştir iftirası. 347-8) Ahmed ibni Mübarek Hz.leri anlatıyor: - Bir gün Abdülaziz Debbağ Hz.leri ile beraber konuşuyorduk. Hz. Süleyman (a.s.)'a Cenab-ı Hak insanları,şeytanları, cinleri, rüzgârları musahhar kılmıştı. Onun babası Davud Aleyhisselâm'a d. demiri yumuşatmak mucizesi vermişti de elinde sert demir bir hamur haline gelirdi. İsa (a.s.) yada dilsizleri söyletmek, cüzzamlıları iyileştirmek, ölüleri diriltmek gibi mucizeler vermişti, dedim.Resulullah Efendimiz ise bütün bu peygamberlerin hepsinden üstündür. Niçin Cenab-ı Hak böyle mucizeleri Resulullah Efendimiz elinde ishar etmedi de başka suretlerlemucizeler verdi, diye sordum. Abdülaziz Debbağ Hz.leri cevap verdi. Buyurdu ki: - Cenab-ı Hak, gerek Süleyman (a.s.), İsa (a.s.), Davud (a.s.) ve diğer peygamberlere ne gibi mucizeler vermişse ondan fazlasını, ümmeti Muhammedin velîlerine vermiştir, değil Resulullah Efendimize. Onun velîlerine Cenab-ı Hak cinleri de, şeytanlan da, rüzgarı da, melekleri de, hatta bu alemlerde ne görüyorsan hepsini onlann emrine verdi ve yine bu ümmetin velileri dilsizi de konuşturur, cüzzamı da tedavi eder, ölüleri de diriltirler. Fa-kat bu veliler bunları halka izhar etmezler; gayb işidir. Çünkü halka gösterseler, halk bunlara bağlanır, adeta onlara Allah'tık pâyedi verirler. Neuzübillah Allah'ı unuturlar. Bu velîler Resulullah Efendimiz bereketiyle bu tasar-rufları çok yaparlar.Hepsi Resulullah Efendimizin muci-zesidir, küvet oradan gelir. Şeyh Hz.leri bundan sonra bu bahiste öyle esrar söyledi ki, akıllar dayanamaz. Onun için yazmıyorum. (v.â.) 32. Veli, bir anda bütün kafirlerin hepsini ortadan kaldırmaya kadirdir yalanı. (S.348-9) Yine bir gün A. Debbağ HzJerine sordum. Dedim ki: - Tasarruf ehli velîlerin kâfirleri helak etmeğe güçleri yeterken niye yapmıyorlar? Halbuki bu Allah'sızlan katletmek farzdır. Âyetler var! Abdülaziz Debbağ Hz.leri yüzünü bir kerre arkaya çevirdi ve sonra tekrar döndükten sonra: - Velî, şu anda bütün kâfirlerin hepsini mahve kadirdir. Bununla beraber bir sur vardır ki, onlara dokunmaz. Ancak kâfirlerle harb eden müslümanlar arasında bulunursa diğer müslümanlann harp vasıtasıyle harp eder. Çünkü peygamberimiz de böyle yapmıştır. Bir kere düşman gemileriyle müslüman gemileri harbe tutuşmuş lardı. Müslüman sefinesinde, biri yeni olmuş küçük velî,diğeri kamil büyük velî olmak üzere iki velî de harbe iştirak etmişti. Küçük velî gayrete geldi ve tasarruf kuvvetiyle kâfir gemisini yaktı. Bu tasarrufuna da bir sebep perdesiyle gizleyemedi. Kâfir gemisi bilâ sebep yandı. O zaman büyük velî, küçük velînin yaptığı bu tasarruftan dolayı ceza olarak tasarruf kudretini ondan soydu, aldı. Allah o kâfirleri kahretsin, onlar üzerinde böyle tasarruf caiz değildir. Belki idame-i hayatları hususunda, (Nasıl ki onlara doğuşlarından ölümlerine kadar hafaze melekleri hizmet ediyorlarsa) ancak bu yolda yardım ve tasarruf etmelidirler. 33. Hristiyan kızında konuşan orada Hızır olan velilerin ruhaniyetleriydi yalanı. (S.349-350) Bir Hristiyan kızı Ay'a bakarak babasına dedi ki: "Baba bunu kim yarattı?" Babası evde bir köşedeki istav-rozu göstererek "Bu yaptı" dedi. O zaman çocuk gidip haç'ı alıp boyuna kadar kaldırıp bırakıverince haç yere düştü. O zaman çocuk, "Baba, dedi. Senin gösterdiğin bu haç benim boyum kadar bir havada dahi duramadı, yere düştü. Nasıl o yüksekteki kocaman Ay'ı orada tuta-bilir?" Babası çocuğa sövdü. Ben Şeyhime sordum: “Kız müslüman mı idi?” “Hayır.”” “Peki bu sözden sonra yoksa hidayet mi geldi?” “Hayır.” -O halde bu kadar bir çocuk, bu kadar haklı bir itirazda nasıl bulundu? -O kız o sözü söylediği vakit bazı hakikat ehli velilerin ruhaniyeti orada hazır idi. O çocuğa baktı ve nüfuz etti. Çocuktan konuşan odur, buyurdu. 34. Veliler kedi, köpek, yılan şekline girebilirler yalanı. (S.351-52) Ben yine sordum: -Bu kedi, köpek gibi hayvanlar şeklinde olabilir mi? -Evet, dedi. Şeytanlar zulmettendir, bâtıldandır. Velîler ise hak ve nurdandır. Zulmet ile nur iki ordudur. Mukadder olanı meydana getirmek için bu zikredilen hayvanlar şeklinde bu ordular tasavvur eder. Meselâ, Zeyd adındaki bir şahsı zehirleyerek öldürmesini Cenab-ı Hak emretmiş ise o velînin ruhu o hane (hayvan) suretine girer, tâ ki, kaderi ilâhi infaz olunur. Ben dedim ki: - Velinin ruhunda zehir yok ki, onu nasıl zehirliyor? Buyurdu ki: - Zehir dediğin nedir ki? Zehir dediğin velînin himmeti, azimesidir. Velînin himmeti azimesinden bütün eşya müteesir olur. Yine Abdülaziz Debbağ Hz.lerine sordum: -Velînin ruhu vücudundan çıkınca vücut ne halde kahr? Vücut ruhsuz kahr, buyurdu. Eğer velî küçük velilerden ise ruhu gitti mi, vücudu öyle mephut bir torba gibi yığılır, kalır. Vücut bu şey konuşsa ne dediği anlaşılmaz. Büyük velîlerde ise ruhu başka şekle geçse bile vücudu, sanki ruhu mevcutmuş gibi eski hali üzere durur; güler, konuşur, nasihat eder 35. Bir velinin ruhu vücudundan 17 gün ayrılarak tekrar vücuduna geri döner yalanı. (S.352-3) Yine sordum: -Bir kimsenin ruhu çıkınca vücut ölür. Nasıl olur da böyle bir kısmında yığılmış gibi, bir kısmında canlı gibi kahr? Bu mümkün mü? -Ruh çıktığı vakit ruhun eserleri vücutta kahr. Hararet ve bunun gibi eserleri. Ruhun eserleri kaldığı müddetçe de o vücut diridir, ruhun eserleri ancak yirmi dört saat sona tamamen çıkar. Her kimin ruhu böyle 24 saat geçmeden vücuduna dönerse hayat baki kalır. Fakat bu 24 saati geçirirse artık bir daha vücuda dönemez. O zaman ölür. Nice velîler vardır ki, bu şekilde denememiş ve ruhu kabzedilmiştir. Bu halde ruhu kabzedilen velîlere Allah'ın büyük inayeti vardır. -Efendim, dedim. Biz öyle istiyoruz ki, bazı velîlerin ruhu üç gün vücudundan ayrılıyor, sonra yine vücuduna dönüyorlarmış. Bu anlattığınıza muhalif olu-yor! A. Debbağ Hz.leri buyurdu ki: - Evet, işittiğin doğrudur. Onyedi gün ve daha fazla da kalabilir. Fakat o ruh bedenini bütün bütün unutmaz. Arasıra ona teveccüh eder. Onun için hayatı devam eder, soğumaz ve ölmez. (Bundan sonra bir misal anlattı): Bir kimse tasavvur edin ki, yırtıcı hayvanlar olan bir vadiye girdi. Karıştığı yartıcı hayvanlardan kaçmak için hemen soyunur, kendini oradaki göle atar. Fakat ara sıra oradan elbisesini yoklar, durur, yerinde mi diye. Ruh da böyledir, 36. Bir veli elini istediği bir kimsenin cebine sokar ve oradan istediği parayı alabilir yalanı. (S.353-54) Yine Abdülaziz Debbağ Hz.lerinden işittim. Buyurdu: -Tasarruf sahibi velî, elini istediği kimsenin cebine sokar, oradan dilediği kadar para alır, cep sahibi bilmez. Çünkü o velînin eli batınıdir, zahiri değildir. Bir adam komşusunun karısına 5 miskal para emanet bırakarak başka memlekete gitti ve deki ki: "Eğer ben ölmez gelirsem parayı alırım. Şayet ölürsem bu parayı evlâdıma ver." Bir müddet sonra kadın ölüm döşeğinde bu parayı kocasına emanet ederek öldü. Sonra para sahibi avdet edip parayı isteyince kadının kocası emaneti inkâr etti. Emaneti veren de velhilerdendi. Bir şey demedi. Münkir adam bir zaman sonra cebine 5 mıskal para koyarak. Abdülkadiri Tusi ismindeki bir zatın türbesini ziyarete gidiyor. Bu parayı ,da orada mum vesaire harcamak niyetindedir. Giderken parası inkâr edilen velî tasarrufu ile onun cebinden 5 miskal parayı alıyor ve ondan önce türbeye gidiyor. Kadının kocası türbeye varınca o kişiyi orada görür görmez hemen elini cebine atıyor, bakıyor ki, paralan yoktur. Telaşlanıyor. O velî ise gülmekten yerlere yıkılıyor. (İbni Mübarek Hz.leri diyor ki, o emaneti bırakan ve sonra tasarrufu ile cebinden alan velî diye Şeyhimin bahsettiği kimse Şeyhim A. Debbağ Hz.leri idi Nitekim buna benzer bir hadise de Seyyid Ahmed Meccavi ile cemaat huzurunda da vâki oldu.) Yine A. Debbağ Hz.leri buyurdu ki: - Bir velînin alışı ile hırsızın alışı arasında fark nedir? Fark, perde oluşu ve olmayışındadır. Velî Allah'ın emrini görüyor, onun tarafından memur ediliyor, kulun cebinden alıp hayra sarf ettiriyor |