๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) => Konuyu başlatan: Hadice üzerinde 05 Aralık 2010, 19:49:38



Konu Başlığı: Zina edenler
Gönderen: Hadice üzerinde 05 Aralık 2010, 19:49:38
Zina edenler...


Semüre İbn-i Cündeb radiya'llâhu anh'den şöyle rivâyet edilmiştir. İbn-i Cündeb demiştir ki:
Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem sabah namazını kılınca yüziyle bize döner, ve: Bu gece sizden kim rü'yâ gördü? diye sorar, idi. Birisi rü'yâ görmüşse, rü'yâsını Resûl-i Ekrem'e hikâye ederdi. O Hazret de o kimsenin rü'yâsını tâbir ederdi.
Yine bir gün bize sordu. Ve:
- Sizden rü'yâ gören var mıdır? buyurdu. Biz:
- Hayır, yoktur dedik. Resûl-i Ekrem:
- Lâkin bu gece ben bir rü'yâ, gördüm. buyurdu:
Gördüm ki, iki melek bana geldi. Bunlar iki elimi tutup beni düz bir fezâya çıkardılar. Orada bir kimse oturuyordu, diğer bir adam da ayakta duruyordu. Elinde demirden çatal bir kanca vardı. Ayaktaki adam bu çatal kancayı oturanın ağzının sağ tarafına, tâ kafasına kadar sokuyor ve ağzın bu kısmını parçalıyordu. Sonra bu adam ağzın diğer tarafını da bu sûretle tahrîb ediyordu. Bu sırada ağzın sağ kısmı iyi olmuş bulunuyordu. Bu def'a da buraya dönüyor, yine kancayı sokup parçalıyordu. Bu meleklere ben:
- Bu adam kimdir? Ve bu hal nedir? dedim. Melekler:
- Hiç sorma, ileri yürü! dediler. Birlikte ileri gittik. Nihâyet arkaüstü yatmış bir adamın yanına geldik. Bunun baş ucunda da bir adam oturmuş, elinde yumruk cesâmetinde bir taş. Bununla yatan adamın başını kırıyordu. Taşı başına her vurduğunda, taş yuvarlanıp gidiyordu. O adam da arkasından taşı almağa koşuyordu. O dönüp gelmeden bunun başı iyi oluyor, eski hâline avdet ediyordu. O adam avdet edince yine başına vurup eziyordu. Bu meleklere ben:
- Bu adam kimdir? diye sordum. Melekler:
- Hiç sorma, ileri yürü dediler. İleri gittik. Fırın gibi altı geniş, üstü dar bir deliğe eriştik. Bu deliğin altında ateş yanıyordu. Ateş, alevlenip yükseldikçe içindeki insanlar da yükseliyor, hattâ (delikten) çıkmağa yaklaşıyorlardı. Ateşin alevi sakinleştikçe de aşağı dönüyorlardı. Burada çıplak erkekler, çıplak kadınlar vardı. Bu iki meleğe ben:
- Bunlar kimdir? diye sordum. Melekler bana:
- Hiç sorma, ileri git! dediler. Yürüdük, tâ ki kandan bir nehrin içinde ayakta bir adam dikiliyordu. Bu nehrin kenarında da bir adam duruyordu. Önünde -nar gibi yuvarlak taşlar bulunuyordu. Nehirdeki adam yüzerek sâhile doğru- gelip çıkmak isteyince sâhildeki adam çenesine bir taş atıyor, nehirdekini eski yerine iâde ediyordu. Çıkmak için sâhile doğru gelmeğe her teşebbüs ettikçe, sâhildeki, hemen çenesine bir taş fırlatıyor, onu eski yerine reddediyordu. Bu iki meleğe ben:
- Bu nedir? diye sordum. Melekler:
- Sorma, ileri yürü! dediler. Birlik yürüdük. Yeşil bir bahçeye vardık. Bu bahçede büyük bir ağaç vardı. Bunun dibinde ihtiyar bir adamla birtakım çocuklar bulunuyordu. Bu ağaca yakın bir tarafta da, birisi, önünde ateş yakmakla meşguldü. Melekler benimle bu ağaca çıktılar. Beni bir eve koydular ki, ben bundan güzel bir ev görmedim. Burada ihtiyar, genç birtakım erkekler, kadınlarla çocuklar vardı. Sonra melekler beni buradan çıkardılar. Benimle ağaca yukarı çıktılar ve beni eskisinden daha güzel ve daha kıymetli bir eve koydular. Burada da ihtiyarlar, gençler vardı. Meleklere:
Beni bu gece -iyi- gezdirdiniz. Şimdi bana gördüğüm şeyleri bildiriniz! dedim. Melekler:
Evet (anlatalım) dediler: Hani şu ağzı parçalandığını gördüğün kimse yok mu? Bu bir yalancı idi, o, dünyâda dâimâ yalan söylerdi. Bunun neşrettiği yalan âfâka yayılırdı. İşte bu yalancı kıyâmet gününe kadar bu sûretle azâb olunacaktır.
Hani şu başı ezildiğini gördüğün adam da yok mu: Cenâb-ı Hak bunun Kur'an öğrenmesine hidâyet etmiş de (bu nîmetin kadrini bilmiyerek) bütün gece (Kur'ân okumayıp) uyku uyumuştu, gündüz de Kur'ân ile amel etmemişti. Bu da yevm-i kıyâmete kadar bu sûretle azâb edilecektir.
Hani o delik içinde görüğün çıplaklar yok mu? Bunlar da bir alay zânîlerdir. Nehirde gördüğün de fâiz yiyen haramkârlardır. Ağacın dibindeki ihtiyar, İbrâhim (Halîl aleyhi's-selâm) dır.
İbrâhim'in etrafındaki çocuklar da insan evlâdıdır. O ateş yakan da Cehennem'in bekçisi olan Mâlik tir. Girdiğin birinci ev, bütün mü'minlerin -müşterek- köşküdür. İkinci gördüğün -muhteşem- saray da şühedâ sarayıdır. Ben Cibrîl'im, bu da -kardeşim- Mîkâil'dir. Yâ Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellem, başını yukarı kaldır, -dedi-. Başımı kaldırdım, ne göreyim? Yukarıda beyaz bayrak misâli bir bulut. Melekler: İşte burası senin makâmındır. dediler. Ben: Beni bırakınız, şu makâmıma gideyim! dedim. Melekler: Hayır daha senin tamamlamadığın bâkî ömrün vardır. Onu ne vakit tamamlarsan, o zaman menziline gelirsin! dediler.


ALINTI