Yüce Peygamberimiz ve Biz
Bu yazımda siz değerli okurlarımızla Peygamber Efendimizin (S.A.V) hayatımızda ne kadar yer ettiğinden, daha doğrusu hayatımızda yer edemediğinden bahsetmek istiyorum. Başlıktan da anlaşıldığı üzere başta gençlik olmak üzere Peygamber Efendimizin hayatından, sünnetinden ne kadar da uzak bir hayat yaşadığımızı üzülerek görüyorum. Gençlik evet gençlik; bir ülkenin en büyük yatırımı en büyük sevdası, en özge varlığı… Kimi zaman da en büyük düşmanı, adeta kafasına dayadığı silah, gençlik. Ve bizim gençliğimiz; bazen rezilliğinden yüzümüz kızarıyor bazen de onun kudret ve ihtişamından göğsümüz kabarıyor.
Başta genç nesiller olmak üzere bizler hala ve ne yazık ki aynı cehaletin pençesinde kıvranıyor, Peygamber Efendimizin ( S.A.V) hayatını, yaşamını okumaktan öğrenmekten ve ne yazık ki bunu hayatımıza tatbik etmekten aciz varlıklar olarak bihaber yaşayıp gidiyoruz. Ve sonuçta en ufak zorlukta pes eden hayata yenilen bir nesil ortaya çıkıyor. Oysa Yüce İnsan böyle miydi? O hayatı boyunca dünya zevki tatmamış, küfrün en şiddetli olduğu bir zamanda yaratıcıdan gelen tek bir emirle bütün cihana meydan okumuştur. Öyle ki 5-6 kişiyle başladığı bu davada taşa tutulmuş üzerine işkembeler atılmış, yollarına dikenler serilmişti. Fakat O bunların hiçbirinden yılmadı, mübarek ayaklarını esirgemeden küfre meydan okurcasına dikenlere parçalattı. Mekke ayaklarının altına serildi ama O dönüp bakmadan “ Vallahi bir elime güneşi bir elime ayı verseniz davamdan dönmem” diyerek ahde vefasını gösteriyordu. Şimdiki nesile baktığımızda yukarda belirttiğim üzere bırakın herhangi bir davayı gütmeyi en ufak bir zorlukta tırsan bir nesil var. Heyhat…
Şimdiki leş süren hayatlara bakıyorum da ALLAH'ın gazabının hafife alındığı Resul'ü Ekrem'in dünyayı şereflendirdiği günlerin unutulup noel kutlamalarına bir hafta öncesinden başlanıp şampanya partilerinin düzenlendiği günümüzde bırakın o nebiler sultanının bir örneğini görmeyi Onu kendisine örnek alan yaşamları görmek bile çok zor. Ona ahde vefayı görmek için fazla geriye gitmeye gerek yok aslında. O yüce insanın övgüsüne mazhar olmak için gençliklerinin baharında İstanbul surları önünde kaynar sular altında can veren şanlı ecdada ve Fatih'e işte bunu yaptıran peygamber aşkıydı. Ya görmediği halde delice sevdalanan Veysel Karani'nin aşkı sanırsam bize Onu hatırlamamız ve nasıl sevmemiz gerektiğini göstermektedir. Bunlara bakıp bir de O mübarek Muhammed isminin önüne Hz.sıfatını koyamayan aydın bozuntularına, gençliğimize bakıp bu faciayı artık görelim.
Kesindir ki ALLAH (c.c) nurunu tamamlaya- cak, nebinin ismi layık olduğu yere gelecektir. Bunu da mutlaka şanlı bir nesil yapacaktır. Bu neslinde bizim neslimiz olması için karşılıksız gayretlere artık başlayalım. Unutmayalım ki biz de öyle veya böyle Hakka döneceğiz ama bu bir tasma veya prangayla olmasın. Orada yegâne umudumuz şefaatçimiz Nebiler Sultanı Hz. Muhammed (S.A.V) olacaktır. Öğrendiğimiz hadisleri yaşadığımız sünnetleri olacaktır. Allah ( C.C ) zor günde bizleri kâinat sultanın önünde ümmeti olmaya layık kılsın ve şafaatinden mahrum bırakmasın. Selam ve dua ile…Okan ÇELİK[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın