Konu Başlığı: Tepkileri Efendimiz onaylamış mıdır? Gönderen: Sefil üzerinde 28 Eylül 2012, 19:01:51 Süleyman Sargın Tepkileri Efendimiz onaylamış mıdır? Sözümona "ifade hürriyeti" adına Efendimiz'e dil uzatan film, İslam dünyasında büyü tepki topladı. Tepki vermemek Allah Resûlü'ne (sallallahu aleyhi ve sellem) ciddi bir vefasızlık olurdu. Bundan sonra da benzer provokatif hareketler, filmler, karikatürler olacaktır. Müslümanlar buna en etkili tepkiyi de vermelidirler. Ancak böyle olaylarda tepkimiz Müslümanca ve Müslümanlığa yakışır bir şekilde olmuyor. Maalesef son olayda İslâm'ı kılıç dini gibi gösteren, şiddetin dışında bir yola izin vermeyen bir manzara oluştu. Konuyla hiç alakası olmayan insanlar öldürüldü. Binalar yakıldı, yıkıldı. Bütün bunlar Efendimiz'e olan bağlılıktan(!) ötürü yapıldı. Oysa bundan herhalde en çok Resûl-i Kibriyâ Efendimiz'in mübarek ruhları incinmiştir. Çünkü O (sallallahu aleyhi ve sellem), düşmanlarıyla mücadele ederken İslâm'ın getirdiği prensiplerden kıl kadar inhiraf etmemişti. Peki bu prensipler neydi? Kısaca özetleyecek olursak, evvela İslâm bir millet veya ferdin, kendi varlığını tehdit eden güce karşı, nefis müdafaasını, karşı koymayı meşru kılar hatta bazı durumlarda bunu emreder. Meselâ, hasım bir ülke, aradaki sınırları ihlal ederek topraklarımıza girse veya kendi içimizdeki bazı kimseleri yılan-çıyan haline getirip üzerimize saldırtsa ne yapmak gerekir? Elbette bu durumlarda muhataba anlayacağı dilden bir cevabı vermek şarttır. Burada savaş kaçınılmazdır. İşte, bu noktadan hareketle, Allah Resûlü tam 14 asır evvel kuvvet kullanmayı da bir disiplin olarak kabul etmiştir. Müslüman'ın Müslümanca yaşayabilmesi için, hikmetin yanında kuvvetin, irşadın yanında caydırıcı gücün bulunması zaruretine de parmak basmıştır. Bu şekilde bize onurlu ve haysiyetli yaşama yollarını göstermiştir. İkinci olarak; İslâm'da, mazlumun, mağdurun, mahkûmun, sahipsiz ve garibin imdadına koşmak için harp meşru kılınmıştır. Mü'minin vazifelerinden biri de budur. Allah bizi yeryüzünde hakkı yerine koymakla vazifelendirmiştir. O noktayı tutmayı varlığımızın gayesi bilmeli ve elde etmeye çalışmalıyız. Dünyanın neresinde olursa olsun mazlumun iniltisini dindirecek, ihtiyaçlarını giderecek bir güçte ve konumda olmalıyız. Üçüncü bir husus da şudur: İslâm, hak ve hakîkati, doğruluk ve istikameti neşretme hürriyetinin birileri tarafından engellenmesi durumunda, o hürriyeti muhafaza etmek ve sağlama almak için harbe izin vermiştir. Burada şu ayrıntıyı kaçırmamak gerekiyor; hak ve hakîkati neşretmek için muharebe yapılmaz! Hak ve hakîkati neşretme hürriyeti engelleniyorsa onun için muharebe yapılır. Dünyanın dört bir yanında İslâm'ı anlatma, güzellikleri insanlara taşıma faaliyeti birileri tarafından engelleniyorsa o engelleri kaldırmak adına devrin şartlarına göre mücadeleye izin verilmiştir. Müslümanlar düşünce hürriyetini korumak ve muhafaza etmek için çalışacak ve sertliklerin, karşı koymaların bertaraf edildiği ölçüde dinlerini neşredeceklerdir. Bunu yaparken de insanlık şeref ve haysiyetini rencide etmeyeceklerdir. Çoluk-çocuğa, kadınlara, yaşlılara ve mâbedlere çekilip kendisini ibadet ü taate veren insanlara zarar vermeyeceklerdir. Meselenin esas muhatabıyla ve o muhatabın muharip gücüyle savaşacaklardır. Konuyla hiçbir alakası olmayan insanları öldürmenin, elçilikleri işgal edip yakıp yıkmanın bu prensipler arasında bir dayanağı yoktur. Günümüzde sözde medeni dünyanın bu noktanın neresinde olduğu da hepimizin malumudur ama bu bizi aynı yanlışı yapmaya sevk etmemelidir. Bir diğer önemli husus da, İslâm'da savaş ve silahlı mücadele kararının bir devlet otoritesi tarafından verilmesidir. Kişiler, gruplar, örgütler din adına da başka gayeler adına da savaş ve öldürme kararları veremez. Ancak bir devlet, yukarıda özetle bahsettiğimiz sebeplerden ötürü savaş kararı alır ve uygular. Bunun dışındaki kararların ve uygulamaların bir meşruiyeti yoktur. Bugünkü halimiz maalesef her meselede olduğu gibi bu konuda da İslâm'dan ne kadar bîhaber ve uzak olduğumuzu gösteriyor. Her halife ve tabii başta Allah Resûlü (sallallahu aleyhi ve sellem) etrafa asker gönderirken; "Yaşlılara, kadınlara, çocuklara, kendisini ibadet ü taate vermiş ruhbanlara ve mabedlere ilişmeyiniz! Ağaçları yakmayınız! Hayvanlara dokunmayınız! Ve servetleri heder etmeyiniz." diye emirler veriyorlardı. İnsafsız bir kısım art niyet sahiplerinin tarif ettiği gibi, Müslümanlık asla bir kılıç ve kan dini değildir. Vâkıa Efendimiz kılıç kullanmıştır. O'nun bu hususiyeti önceki peygamberler tarafından da haber verilmiştir. İncil O'nu anlatırken, "O'nun elinde kılıcı vardır." diye tarif eder. İcabında hak edenlerle yaka paça olacak ve savaşacaktır. Bu şartlar altında Allah Resûlü, cihada memur edilmişti ve hasımlarıyla da yukarıdaki şartlar altında hesaplaştı. Bugün başta Fransız İhtilali olmak üzere bir kısım özgürlükçü (!) hareketlerde kaç bin insanın can verdiğini biliyoruz. Her iki dünya savaşında, milyonlarca insan öldürüldü. Komünizm, yerleştiği coğrafyalarda kan seylapları oluşturdu. Şimdilerde dünyanın değişik yerlerine özgürlük ve barış götürme iddiasıyla ortaya çıkanların aldıkları canın hadd ü hesabı yok. Bütün bunlar ortadayken İslâm'ı bir savaş dini, Müslümanları da terör elemanı olarak gösteren zihniyetin iyi niyetinden söz edemeyiz. Edemeyiz ama Müslümanların da basiretli olup bu yaygaralara malzeme oluşturacak tavır ve duruşlardan uzak durmaları gerekiyor. Konu Başlığı: Ynt: Tepkileri Efendimiz onaylamış mıdır? Gönderen: Ceren üzerinde 06 Şubat 2017, 21:11:31 Esselamu aleykum.Rabbim bizleri peygamber efendimizin yolunda giden ve onun sunnetine tabi kalan kullardan olalım inşallah...
|