> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Peygamberimiz (S.A.V) > Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) > Seni Anlatabilmek Kolay Değil!
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Seni Anlatabilmek Kolay Değil!  (Okunma Sayısı 565 defa)
19 Kasım 2010, 20:34:50
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 19 Kasım 2010, 20:34:50 »



Seni Anlatabilmek Kolay Değil!

Ayşegül Genç

“Resullullah, ben ve Hz. Ömer bir hasırın üzerinde sohbet ederken içeriye Hz.Aişe girdi…”

Keşke böyle başlayabilseydim anlatmaya. Ah efendim keşke böyle başlayabilseydim anlatmaya. Ah canlar keşke onu anlatmaya bu cümlelerle başlayabilseydim. Anlattıkça coşsaydım nehirler gibi. Her anıyla, her ayrıntısıyla, her zerresiyle anlatabilseydim. Anlattıkça anlatsam, siz anladıkça ben bir buz parçası gibi erisem, siz tam bir şekilde anlayınca ben yok olsaydım keşke. Önce gözlerinden, o mübarek ellerinden, öpülmeye layık ayaklarından bahsetsem, sonra ağzından çıkan her kelimeyi zerrelerime hücrelerime kaydedip aktarabilseydim bu çağa. Ah dostlar böyle başlamak için sözlerime neler vermezdim.

Dağlarda yeşeren bir ot demeti dağı nasıl anlatır, deryalar üzerinde salınan bir çöp parçası deryayı nasıl dile getirir, küre-i arz da debelenen bir karınca cihanı nasıl tahayyül edebilir? Kalemi mi kırmalı benim gibi bir acize hizmet ettiği için, ellerimi mi kırmalı kaleme en muazzam şekilde yön veremediği için; düşüncelerimi mi zincire vurmalı O’nu hakkıyla anlamlandıramadığı için; beni zindanlara mı atmalı O’nun gibi bir Resulü zişanı anlatmaya talip olabildiğim için?

Söyleyin canlar düşüncelerimiz ondan başkasına esir olabiliyorsa, bedenimiz onun yolunda tozlu bir kilim gibi serilemiyorsa, dillerimiz onun sözlerinden beri, hallerimiz ondan gayrı olduktan sonra bizim gibi cürüm sahipleri onu yazmaya değil, defalarca, kerelerce dinlemeye mahkûm edilmeli…

Seni biz değil ya Resullallah seni en güzel sahabelerin anlatır yine, ancak onlar bu manaya erişirler.

“Hz. Peygamber, insanların densizliklerine karşı halkın en sabırlısıydı” diyor bir sahaben. Kirlerin ummanların içinde eriyip kaybolduğu gibi, nice çılgınlık, nice kırgınlık, nice haksız ve yersiz söz, uygunsuz davranış; senin sabrında eriyip yok olmadı mı? Hangi hakaretin, istihzanın, işkencenin intikamını aldın?

Yine ashabından bir gençle anlaşma yapmıştın da üç gün sonra gencin aklına gelmişti verdiği söz. Sabah geldiğinde seni söz verdiğin yerde bulmuştu. Ona dedin ki “Delikanlı beni sıkıntıda koydun, üç gündür seni bekliyorum”. Ah vefa! Ah ahde vefa onun çağında manan tam anlamıyla kâmil oldu. Uğrama çağımıza vefa, uğrarsan konaklayacak ne bir gönül, ne de bir ruh bulabilirsin.

Diyor ki bir sahaben; “Resullullah hayır yapmakta esmek için engel tanımayan bereketli rüzgârlardan daha cömert davranırdı”. Cömertliğini misal edinmiş de nasıl dökülür yağmur taneleri. Ulaşır gözü görmeyen tohumlara, yetim büyüyen filizlere, öksüz yapraklara, her bir tane billur berraklığı ile seni yâd ediyor efendim.

“Resullullahtan bir şey istensin de o yok desin bu asla vaki ve varid değildir” diyor Cabir’in. Yok, yok sesleriyle inliyor sanki dünya, evren sanki yok seslerinin ritmiyle yok oluyor yavaş yavaş. Senin neyin vardı ya Resullallah istesen etrafındaki dağlar altından olacaktı. O mütevazı hanende ne olsa verecektin. Toprak gibi almadan veren ellerine hayran olunmaz mı? Hem şefkatiyle sıcak hem ayı parçalayacak kadar kudretli ellerine çağlar ötesinden methiyeler yazılmaz mı? Dili yokla mühürlenmiş bu mücrim ümmetin yine seni bu dille nasıl anlatsın efendim.

Sen ki “Allah’ım kavmimi doğru yola ilet, onlar bilmiyorlar” sözünle kalbinin fezalar kadar geniş olduğunu haykırdın asırlar öncesinden. Senin merhametin büyüdükçe bizler küçüldük efendim.

Nasılda anlatıyor Aişen seni dudağında açan güllerle: “Resulullah herhangi bir işte hoş olmayan bir hale muttali olduğu zaman filana ne oluyor ki şöyle diyor demezdi, bazılarına ne oluyor ki şöyle diyor derdi”. Ahlakın güzelliklerini tamamlamak üzere gönderilmiş olduğunu bildiren “Beni rabbim terbiye etti, terbiyemi ne güzel etti” buyuran efendim. Ashabın senden bahsederken sanki toz kanatlı bir kelebeğin kanat çırpışları gibi ruhumuza dokunuyor ve diyor ki; “Nebi vaaz ve nasihat etmek için bize usanç gelmesin diye halimize bakıp uygun zamanı kollardı”. Yine ashabından bir diğeri; “Resullullah sakinken de kızgınken de haktan başka bir şey söylemezdi” diyor ve Hz. Aişe bu sözü tamamlarcasına; “Resullullahın en çok öfkelendiği şey halkın yalan söylemesiydi” buyuruyor. Ne gariptir ki, ne zulümdür ki benim efendim Kureyş müşrikleri tarafından en çok öfkelendiğin yalancılıkla itham olunup üzüntüden bir yaprak gibi titremedin mi?

Sözü ve özü bir efendim, sen dağların üzerine geleceğini bilsen ve arzın ikiye katlanacağını bilsen yine yalan söylemezsin. Ne hatır için haktan ayrılırsın, ne de tehditle doğrudan…

Müşriklerin başı Ebu Cehil bile itiraf etmekten geri kalmıyor ve “Yemin ederim ki o ömründe yalan söylememiştir” diyorsa, riya senin önünde bükülebilir ancak, yalan sana tövbe elbisesiyle yaklaşabilir ve doğruyu şeytan bile söylese kabul eden bir hidayet rehberisin sen efendim.

Senin ağzından dökülen incilerle etekleri doluverir dünyanın, dişlerinden sızan nurla eriyiverir küfür; Ömer, Faruk ismiyle taçlanıverir, Asiye Cemile olur, göğsünde kızgın kayayla yatan bir köle, müezzinin oluverir efendim.

Sahabelerin susunca sana şahit ülken, sana şahit cihan, sana şahit zaman ve mekân…

Uhud dağı eteklerinde sen telaşla gezinirken nasıl ruhsuz bir taş yığınından ibaret olabilir?

Bedir sen müşriklerle vuruşup koştururken dile gelip, ele gelip ardından koşmak, yanında vuruşmak istememiş olabilir mi?

Taif her taşı, toprağının her zerresiyle seni hakkıyla misafir edememenin burukluğu ile kavrulup “hüznün toprağıma düşeceğine, ben senin ellerine düşseydim efendim” deyip saçını yolmaz mıydı? Ardından ağlayıp “beni de götür, senin şehrin olayım” diye yalvarmaz mıydı?

Bir anlatabilseydi kamer “Senin ellerinle ikiye değil binler zerreye bölünmeye razıyım ey göklerin Mahmudu” demez miydi?

Şems sana yaklaşınca dünyadaki tüm mahlûkatı kavurmayacağını bilse karşında boyun büküp el pençe durmaz mıydı?

Bastığın yerler dile gelse efendim. Dokunduğun taşlar ilahi emrin dışına çıkmamak için şebnemlere, leylaklara durmadı efendim.

Hurma kütüğün anlatıverse efendim, yedi iklimin dört mevsimin anlatsa, pak alnın üstüne her değişinde şereflerin en büyüğüne mazhar olan seccaden toprak anlatsa…

Dört büyük kitap, kutsal kelimeler ve üstüne and içilen harfler anlatsa. Seni ben değil yedi kat yer ve gök anlatsa efendim. Kokunla şereflenen çöl her bir tanesi ile dile gelip salavatlarla anlatsa ve umman ve feza ve cibal anlatsa heybetini efendim. Şefkatini kardelen yaprakları anlatsa, öğütlerini yıldız yıldız gece anlatsa efendim.

Tüm lisan-ı haller sussa ve sessizlik sesini, zamansızlık baki nebiliğini, mekânsızlık Ahmetliğini anlatıverse bir çırpıda… ve yokluk anlatıverse varlığını…

Seni gölgeleyen bulutundan dinlemeli, gözleri görmeyen çocukların gözleri ile tahayyül etmeli, okşadığın kuzulardan, öptüğün hacerül esvetten dinlemeli efendim.

Seni rükûların secdelerin izinden sormalı, Yusuf’un kuyusundan, Yunus’un zindanından dinlemeli efendim.

Her şey seni anlatır, sen her şeyi anlatırsın. Kullar senin müsebbibi olduğun bir sonucu bekler.

Balık denizi anlatabilir mi, bulut gökleri, arz fezayı anlatabilir mi? Her şeyi sen olan bizler seni anlatabilir miyiz?

Ayakuçlarının dokunduğu topraklara köle olalım, senin adının geçmediği sözlerimizin boynunu vuralım, halinle hallenemezsek katran zindanlarda sabahlayalım efendim.

Efendim varlık senin varlığının delilidir, sözler adının etrafında yer almak için pervane olur, duygular sana âşık olmak için konuldu yüreklerimize. Ey sevgili! Ey ruhumun ve maddemin peygamberi! Senin fiilini reddeden azalar tutmaz olsun, senin sözünü beğenmeyen diller konuşmaz olsun, seni anlamak istemeyen cihanda zelil olsun!

Yoksa yoksa efendim. Biz senin Taifte dua ettiğin “Allah’ım onlara gazap etme, belki soylarından iman edenler gelir” dediğin taiflilerin soyundan mı geliyoruz ki, böyle bir yanımız isyankâr, bir yanımız zelil.

Efendim Taiflileri affettiğin gibi bizleri de affet

Ya Rabbi bizleri bu affa mazhar olarak, haşr et

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Seni Anlatabilmek Kolay Değil!
« Posted on: 29 Mart 2024, 18:14:06 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Seni Anlatabilmek Kolay Değil! rüya tabiri,Seni Anlatabilmek Kolay Değil! mekke canlı, Seni Anlatabilmek Kolay Değil! kabe canlı yayın, Seni Anlatabilmek Kolay Değil! Üç boyutlu kuran oku Seni Anlatabilmek Kolay Değil! kuran ı kerim, Seni Anlatabilmek Kolay Değil! peygamber kıssaları,Seni Anlatabilmek Kolay Değil! ilitam ders soruları, Seni Anlatabilmek Kolay Değil!önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes