> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Peygamberimiz (S.A.V) > Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) > Rüyalarımızın Gülü
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Rüyalarımızın Gülü  (Okunma Sayısı 665 defa)
17 Mayıs 2010, 15:29:28
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 17 Mayıs 2010, 15:29:28 »



Gönüller sultanı, Fahr-i Âlem (aleyhisselatu vesselam) Efendimiz kendisine teveccüh eden herkesin başını okşamış, yine hep ter u tazeliğiyle isteyenlere yol göstermiş ve daraldığımız, bunaldığımız yerlerde de imdadımıza yetişmiştir. Çünkü Onun (s.a.s) âlemlere rahmet olarak gönderilişi sadece asrına mahsus değildir; kendinden evvel ve sonraki asırlarda da bütün insanlığı kucaklama ve âlem şümûl şemsiyesinin altına alma ve sahip çıkma, kıyamete kadar da bunu devam ettirme hassası, Yüce Yaratıcının beyanları cümlesindendir. Çünkü O, âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir... (Enbiya Suresi, 107)

Malumdur ki, Resul-i Ekrem Efendimizin, ümmetine sahip çıkması bazen açık, bazen kapalı, bazen özel, bazen de genelde tahakkuk etmiştir. Kimi zaman uyanıkken, kimi zaman işaretle ve kimi zaman rüyalarımızı teşrif ederek ....

Rüyalarda görülmesi o kadar çoktur ki, bunlar sayılamaz. Milyonlarca insanın Onun (s.a.s) iklimine rüyada girdiği gün ve gecenin sevinç ve mutluluğu tariflere sığmayacak kadar büyük ve bir o kadar da heyecan vericidir; bunun yanında şöyle bir gerçek daha vardır ki, bunu tespit etmek de asla kolay değildir. İnsanın, kendi ruh dünyasında yaşadığı bu güzellikler başkalarına göre sübjektif olabilir ama, bu olayı yaşayan insana göre görülen böylesi rüyalar hem gerçek hem de objektiftir. Zaten Efendimizin görüldüğü rüyalarda mutlak bir hakikat payı vardır. Şartlarına riayet edilerek görülen bu rüyalar kadimden beri olagelmiş ve her birinde büyük hakikatlerin, büyük müjdelerin ve derin mânâların gizli olduğu görülmüştür. Biz bu yazımızda bunlara birer misal vermeye çalışacağız.

Meselâ rivayet edilir ki, Divan edebiyatımızın meşhur şairlerinden Nâbi, devrinin paşalarından birinin iltifatına mazhar olur ve beraber hacca giderler. O devrin yolculuğu deve iledir ve paşa ile Nâbi de yolculuklarını bu vasıta ile yaparlar, nihayet bir seher vakti Medine topraklarına girerler. Şair Nâbi, Peygamber aşkıyla yanıp tutuşan bir şairdir, zaten yolculuğundan önce Peygamberimize ve Onun beldesi Medinede emsalsiz bir methiye yazmış, fakat henüz bunu ilan edip duyurmamış, dolayısıyla yazdığı methiyeyi kimsenin bilmediğinde şüphesi yok. Ancak konakladıkları yerde bir akşam vakti yolculuk arkadaşı paşanın uyuduğunu sanan Nâbi yazdığı şiirine kendisini kaptırarak yanık yanık:


Sakın terk-i edepten kûy-i mahbûb-i Hudâdır bu
Nazargâh-i ilahidir makâm-i Mustafâdır bu...
.....
Müâat-i edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha,
Metâf-i kudsiyândır, cilvegâh-i enbiyâdır bu.



beyitlerini mırıldanırken paşa ne okuduğunu sorar. Nâbi durumu artık saklayamaz ve Peygamber Efendimize bir şiir yazdığını, bunu kendisine (Efendimize) arz etmeden önce henüz kimseye göstermediğini söyler. Paşa ile Nâbi kalkar abdest alır ve Medine sokaklarından Mescid-i Nebevîye doğru yürümeye başlarlar. Tam bu sırada bakarlar ki, Mescid-i Nebevî'in minaresinden bir ses yükselir, sese kulak verince bu şiirin okunduğunu farkederler. Paşa, hayretle Nâbiye sorar:

Nâbi bu hal nedir?

Nâbi:
Vallahi bilmiyorum efendim, der. Her ikisi de hayret içerisinde sükût eder ve minarenin kapısına doğru yürür, müezzinin minareden inmesini beklerler. Müezzin inince selamlaşır ve:

Biraz önce minarede okuduğunuz ne idi? diye sorarlar, fakat müezzin söylemek istemez; çok ısrar ederler. Hatta Nâbi müezzine der ki:

 Bunlar benim şiirim; onları ben söyledim, ve benden başka da bu şiiri bilen kimse yoktu, onun için "lütfen söyler misiniz bunları nerden öğrendiniz?" bu söz üzerine müezzin:

Sizin isminiz Nâbi mi? diye sorar, Nâbi: "Evet." cevabını verince müezzin Nâbi�in ellerine kapanır ve gece gördüğü rüyayı anlatır:

Akşamleyin abdestli olarak yatmıştım, Rüyamda Peygamber Efendimizi gördüm. Bana: "Ya müezzin! Kalk, yatma. Âşıklarımdan birisi kabrimi ziyarete geliyor. Şu cümlelerle minareden onu karşıla!" dedi. Ben de hemen kalktım, abdest aldım, minareye koştum ve Peygamberimizin öğrettiği şeyleri okudum. Bu âşık acaba kimdir diye? Hem gıpta ediyor, hem de minareden inerken kendi kendime acaba Peygamber âşığını görebilecek miyim, diye düşünüyordum, çünkü Peygamberimiz adınızı da bildirmişti. Bundan dolayı sizin Nâbi olduğunuzu tahmin ettim.

Hayattan ümidini kesen her mağdur ve mazlumun gözyaşlarını O siliyor. Düşmanı karşısında bitip tükenme noktasına gelen her asker ve kumandan kurtuluşu yine O�un elinde görüyor ve inanıyor. Zulüm gören ve hayata elveda etmek üzere olan insan da ana kucağı gibi kendisini Onun kucağına atıyor ve Onun "artık gelsene" demesiyle ölümü gülerek ve iştiyak duyarak karşılıyor.

Bunların her birine bir misâl vermek istiyorum. Onuru kırılan ve gururu çiğnenenlerin elinden tutması ve onların gözyaşlarını silmesi, aynı zamanda rüyaların da sultanı olan zata ait bir keyfiyet olduğunu söylemiştik. İşte bir misal: Ezvâc-ı tâhirâttan Hz. Safiyyein durumu. Safiye Hayber yahudilerinden Huyey b. Ahtabın kızı ve Hayber Kalesi komutanın da hanımıydı. Bir gün rüyasında ay ve güneşin kucağına düştüğünü görmüş, bunu kocasına anlatmıştı. Kocası: "Sen Medinenin emirine eş olacaksın ve kale de düşecek." diyerek rüyasını tabir etmiş ve bu arada da Safiyeyi tokatlamış, gururunu kırmıştı ve yüzünü gözünü mosmor etmişti.

Milâdî 628 yılında Peygamberimiz Hayber kalesini fethetmişti. Esirler toplanırken onlar arasında Safiyeyi görmüş, yüzüne ne olduğunu sormuştu. Safiye de gördüğü rüyasını kocasına anlatınca kocasının kendisini dövdüğünü ve "Peygambere eş olacaksın" şeklinde tabir ettiğini söylemişti. Peygamber Efendimiz de "Doğrudur söylediklerin." diyerek onu zevceliğe kabul etmişti. Böylece rüyasında gördüğüyle onun hem gönlü hem de gözü aydın olmuş, rüya da tabir edildiği gibi tahakkuk etmişti. Bu konu ile alâkalı ayrıca başka bir rivayet daha nakletmek istiyorum:

İbni Ömer (r.a.)an Safiye (r.anha)yın gözlerinde morartı vardı, Resulullah: bu morartılar nedir?diye sordu. Safiye (Radiyallahu anha): hocama rüyamda bir ay gördüğümü ve bunun kucağıma düştüğünü söylemiştim, O vurdu, bu sözünle Yesrip Melikini mi kasd ediyorsun,diye çıkıştı." dedi. Safiye (r.a) sonra şöyle devam etti:- Resulullahın babamı ve kocamı öldürtmesi kadar beni kızdıran hiçbir şey yoktu. Bu kızgınlık benden gidinceye kadar Resulullah, safiye baban Arapları toplayarak aleyhime kışkırttı ve bize böyle böyle yaptı." diye özür diledi.

Yine sahabeden birisiyle alâkalı bir rüya daha nakletmek istiyorum. Halid b. Said, Kureyşin zengin ve ileri gelenlerinden Ebu Uhayha Saidin oğluydu. İbn Saidin rivayetine göre Halid b. Said bir gece rüyasında cehennemin kenarında dururken babası Saidin ittirip kendisini cehenneme düşürmek istediğini ve Resulullahın ise tam bu esnada belinden tutarak onu cehenneme düşmekten koruduğunu görmüş ve feryat ederek uyanmıştı. Kendi kendine: "Vallahi bu rüya gerçektir." diyerek hemen Ebu Bekire koşarak rüyasını ona anlattı. Hz. Ebu Bekir: Hakkında hayırlı olmasını dilerim. Rüyada gördüğün gibi seni Resulullah kurtaracaktır, hemen Ona (s.a.s) git tâbi ol, İslâm dinini kabul et ve Onunla birlikte bulun. O da seni rüyanda gördüğün gibi cehenneme düşmekten koruyacaktır. Baban ise cehenneme gidecektir." diye tabir etti. Halid de Ciyad mevkiinde Peygamberimizi buldu ve kelime-i şahadet getirerek Müslüman oldu, kendisinin Müslüman olmasıyla hanımı Ümeyne de Müslüman oldu, böylece rüyanın tabiri hem kendisi hem de hanımı için tahakkuk etti.

Bir başka rüyayı da yakın tarihimizin önemli olan hadiselerinden seçmek istiyorum:

Çanakkale Savaşları, hem dünya tarihinde hem de tarihimizde eşine az rastlanan savaşlardan biridir. Millî şairimiz Akifin

Şu boğaz harbi nedir var mı ki, dünyada eşi
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi


sözleriyle işaret ettigi gibi büyük bir savaştır. Bu büyüklüğü birazcık anlamak için müttefik orduları başkomutanı General Jean Hamiltonın şu sözünü iyi anlamak lâzım:

"..Evet, insan ruhunu yenmek mümkün olmuyor. Dünyada hiçbir ordu bu kadar sürekli ayakta kalamaz. Sadece bu gün 1800 şarapnel attık. Aylardan beri gece gündüz savaş gemilerimiz mevzilerini bombalıyor. Son derece hırpalanmış Türkleri, koruyup gözeten Yüce Allahından ayırmak için başka ne yapılabilir!..."

Müttefik orduları adına Başkomutan acziyetini bu şekilde ifade ederken, diğer taraftan da bizim ordumuzla beraber savaşan Beşinci Osmanlı Ordusu Kumandanı Mareşal Liman Von Sanders Paşa ise aynı orduya duyduğu hayranlığını şu sözlerle ifade etmeye çalışıyor: "Biz askerler için mutluluk denen bir şey varsa, Türklerle omuz omuza savaşmaktır, diyebilirim. Fakir insanlardı; buğday kırıntılarından yapılmış çorba en önemli yemekleriydi; sağlıksız su içerlerdi; çamur barınaklarda yatarlardı; fakat en modern silâh ve araçlarla donanmış düşmanlarına karşı aslanlar gibi savaşırlardı... Bu insanların kalplerinde sadece ve sadece ulvî bir vatan sevgisi vardır. Ölüme onlar kadar gülümseyerek giden bir millet ferdi daha görmedim."

O günün şartlarında dünyanın en modern donanması olarak kabul edilen düşman zırhlıları, akın akın gelip Çanakkale boğazına dayanmışlardı. Her şeyleri tamamdı, mağrur müttefik orduları komutanları, çok mühimsemeseler de kendilerine tek engel olarak yine de Çanakkale boğazını görüyorlardı. Bütün güçlerini bir araya getirmişlerdi. Bunlar arasında dünyanın en mükemmel silâh ve cihazlarıyla donatılmış gemilerinden Fransız zırhlısı Bouvet, Queen Elizabeth zırhlısı, Ocean zırhlısı ile Goulois, İnflexibl ve İrresistibl gibi mükemmel zırhlı gemilerle boğazı geçmeye karar veren Amiral De Robeckın emrinde hazır bekliyorlardı. Amiral De Robeck, boğazı geçmeden önce boğazın girişindeki karanlık limanda günlerce mayın arama, tarama ve imha faaliyetlerini sürdürür; bunun sonucunda gemilerine hareket ve ateş emri verir.

Mayın arama, tarama işlemi bittikten ve hareket emri verildikten bir gü...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Rüyalarımızın Gülü
« Posted on: 18 Nisan 2024, 06:13:26 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Rüyalarımızın Gülü rüya tabiri,Rüyalarımızın Gülü mekke canlı, Rüyalarımızın Gülü kabe canlı yayın, Rüyalarımızın Gülü Üç boyutlu kuran oku Rüyalarımızın Gülü kuran ı kerim, Rüyalarımızın Gülü peygamber kıssaları,Rüyalarımızın Gülü ilitam ders soruları, Rüyalarımızın Gülüönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes