Konu Başlığı: Rukiye annemizin imtihanı Gönderen: Hadice üzerinde 06 Aralık 2010, 18:43:35 Rukiye annemizin imtihanı Rukiye annemiz, Efendimiz (s.a.v) ile Hz. Hatice validemizin ikinci kızı olarak Mekke’de dünyayı şereflendirir. Rukiye annemiz, ablası Hz. Zeynep’in evliliğinden sonra ev hizmetlerinde müşfik annesinin başyardımcısı olur. Maharet ve güzel ahlakıyla kısa sürede akrabalarının dikkatini çeker. Büyük amcaları Ebu Talib önderliğinde, Kureyşli bir heyet onu Ebu Leheb’in oğluna istemek için Efendimiz’in evine doğru yola çıkar. Henüz Efendimiz’e ilk vahyin gelmediği günlerdir. Ebu Cehil, kardeşinin oğlu ve “emin” sıfatıyla insanların güven ve saygısını kazanmış, gönüllere sevgisi nakşedilmiş Efendimiz’le dünür olmayı çok arzu eder. Hane-i saadete gelen bu heyetle biraz sohbetten sonra Ebu Talib sebeb-i ziyaretlerini açıklar. Efendimiz’e, “Yeğenim, Zeynep’i Ebul As’a verdin. O, gerçekten şerefli bir hısımdır. Rukiye ile Ümmü Gülsüm’ü de amcan Ebu Leheb’in oğulları Rukiye ve Uteybe’ye istemeye geldik. Şeref ve soy bakımından onlar da geri değillerdir. Vermeyeceğini zannetmem” diyerek söze başlar. Efendimiz küçük yaşlarından itibaren kendisini himaye eden, öz babası gibi koruyup gözeten amcasını kırmayarak, karar için kendilerine biraz mühlet verilmesini ister. Bu sırada yanlarında bulunan ve henüz küçük olan Fatıma annemiz, koşar adımlarla ablalarına gelip içeride olan biteni bir solukta anlatır. Heyet evden ayrılınca Efendimiz gelenlerin maksadını eşi Hz. Hatice’ye açar. Hatice validemiz (r.a) ise kızlarıyla konuşur. Ancak bazı endişeleri vardır. Çünkü Ebu Leheb'in hanımı Ümmü Cemile'yi çok iyi tanır. O da eşi gibi geçimsiz, katı kalpli, yıkıcı söz ve tavırlarıyla meşhurdur. Bir takım endişelerle de olsa iki kız kardeşin, iki kardeşle evlenmesine karar verilir. Hz. Rukiye ile Utbe bin Ebu Leheb’in sözleri kesilir ve bir nevi düğün akdi yapılır. (Ümmü Gülsüm de (r.a) Ebu Leheb’in diğer oğlu Uteybe’ye nişanlanır.) Kureyş’in nişan bozma intikamı Karar aşamasındaki bu günlerden birinde, Mekke semalarında bir nur görünür. O güne kadar “Muhammedü’l-Emin” diye herkesin güvendiği, her şeyini rahatlıkla emanet bıraktığı Efendimiz, şimdi “Muhammedün Rasulullah” yani “Allah’ın elçisi”dir. Allah (c.c) onu kendisine resul seçmiştir. Efendimiz’i ilk tasdik eden de eşi Hz. Hatice ve biricik kızlarıdır. Kureyşliler bu duruma oldukça öfkelenmiş ve birkaç gün önce çok emin oldukları Muhammed’e (s.a.v) karşı, şimdi adeta kin kusar olmuşlardı. Efendimiz için “Muhammed’i yeni görevinde kendi başına serbest bıraktınız. Onu işinden alıkoymak isterseniz, kızlarını geri verin. Onlarla meşgul olsun da bu meşgale onu ıstıraba sürüklesin” düşüncesini uygulayacak kadar da küstahlaşırlar. Önce Hz. Zeynep’i boşaması için eşi Ebul As’a baskı yaparlar fakat muvaffak olamazlar. Ebul As, Hz. Zeynep’i boşamaz. Ebu Leheb çocuklarına, “Eğer Muhammed’in kızlarını boşamazsanız başım başınıza haram olsun. Sizinle bir daha yüz yüze gelmeyeyim” diye tehdit savurunca, Utbe Rukiye’den, Uteybe de Ümmü Gülsüm’den nişanlarını bozarak ayrılırlar. Allah merhametiyle, peygamberinin kızlarını, daha sonra nazil olan ayette “odun hamalı” olarak nitelendirilecek bu karı kocanın tuzağından, cimri ve uğursuz yaşayışından kurtarmıştı. Ebu Leheb Azgınlık ve sapkınlıkta o kadar ileri gitmişti ki onun ve karısının hakkında elim bir azabı haber veren “Tebbet Suresi” nazil olmuştu. Ebu Lehep ve eşi hakkında, “Boynunda bükülmüş hurma liflerinden bir ip olduğu halde sırtında odun taşıyarak karısı da o ateşe girecektir” (Tebbet, 4-5) denmişti. Anneciği Hz. Hatice’nin vefatını göremez Her geçen gün artan Islam’la şereflenenlerin arasına, Efendimiz’in damadı olacak ve dört halife arasında yer alacak olan iyi huylu, yumuşak kalpli ve yardımseverliğiyle tanınan Hz. Osman da katılmış; varını yoğunu bu yolun hizmetine sunmuştu. Kısa bir süre sonra Efendimiz’in ikinci kızı Hz. Rukiye ile evlenerek Rasulullah’a damat olmakla şereflenmişti. Efendimiz ashabının çektiği sıkıntıları gördükçe üzülüyordu. Bir müddet sonra Müslümanlara Habeşistan’a hicret imkanı doğdu. Ilk hicret kafilesinde Efendimiz’in müşfik damadı Hz. Osman ile sevgili kızı Rukiye de vardı. Efendimiz onlarla vedalaşırken, “Allah onların yardımcısı olsun. Osman Allah yolunda, Lut Peygamber’den (a.s) sonra ailesiyle hicret edenlerin ilkidir” diye buyurur. Ilk çocuğuna hamile olan Hz. Rukiye’nin Habeşistan yolculuğunda sağlığı bozulur. Nazik bedeni daha fazla çocuğunu taşıyamaz ve yavrusunu kaybeder. Hz. Osman (r.a.), eşine daima ilgili, sevgi dolu ve yardımcı bir tavır gösterir. Hayat arkadaşına gözü gibi bakar. Hz. Rukiye’nin üzüntüsüne ortak olur. Derken Mekke'den muhacirleri sevindirecek haberler gelmeğe başlar. Orada Müslümanlara eskisi kadar işkence yapılmadığı söylenir ve Mekke'ye geri dönüşler başlar. Hz. Osman ile Rukiye de (r.a) yola çıkanlar arasındadır. Mekke’ye vardıklarında durumun hiç de söylendiği gibi olmadığını, işkencelerin devam ettiğini görürler. Ancak himaye altında Mekke’ye girerler. Rukiye (r.a) baba evine geldiğinde, kız kardeşleriyle hasret ve muhabbetle kucaklaşır. Kavuştukları için şükrederler. Fakat Hz. Rukiye (r.a) anneciğini orada göremez. Kardeşlerine soran gözlerle baktığında, yüreğini yakan hıçkırıklar ve gözyaşlarıyla karşılaşır. Bu manzara ona cevap olur. Efendimiz, Hz. Osman’a hasta eşine refakat etmesini söyler Hz. Rukiye ve eşi Hz. Osman’ın (r.a), Mekke'de kalmaları uzun sürmedi. Medineliler Allah Rasulü’ne kucak açmış, hicreti tasdik etmişlerdi. Onlar da ikinci hicret yurduna yönelmişlerdi. Menzilleri Medine’ydi. Hz. Rukiye (r.a) Medine’de oğlu Abdullah'ı dünyaya getirdi. Onun doğumuyla, ilk çocuğunu kaybetmenin acısını unutmaya çalıştı. Allah Rasulü de teşrif ettikten sonra Medine sokakları başka bir huzur içindeydi. Torun Abdullah gün geçtikçe büyüyor ve annesinin kucağında etrafa gülücükler saçıyordu. Hz. Rukiye’nin (r.a) imtihanı büyüktü. Bir gün hiç beklenmedik bir olayla karşılaştı. Abdullah’ın yüzünü bir horoz gagalamış, aldığı derin yaralar yüzünden küçücük bedeni dayanamamış ve ruhunu teslim etmişti. Hz. Rukiye ikinci bir evlat acısıyla hayli sarsıldı. Sağlığı gün geçtikçe kötüye gidiyordu. Üzüntüleri ateşinin yükselmesine ve hummaya yakalanmasına yol açtı. Bu arada Müslümanlar Bedir Savaşı’na hazırlanmaktaydı. Cihat çağrıları yapılmaktaydı. Hz. Osman da (r.a) Bedir’e katılmak istiyordu fakat biricik eşi Rukiye’nin (r.a) rahatsızlığı oldukça ciddiydi. Ateşi ve acıları gün geçtikçe artmaktaydı. Efendimiz (s.a.v), Hz. Osman'a orduya katılmamasını, eşinin yanında kalmasını işaret buyurdu. Onun iyileşmesi için elinden gelen gayreti gösteren Hz. Osman (r.a), eşinin gözünden gözünü ayırmıyordu. Fakat Allah Rasulü’nün emaneti olan sevgili eşinin, her geçen gün sağlığı kötüye gidiyordu. Ruhu nazenin bedenden ayrıldığı sıralarda, Medine semalarında Bedir zaferinin sevinci yükseliyordu. Kabrinin başında Rukiye annemizin cenazesini Ümmü Eymen (r.a) yıkamış, kabre ise Hz. Osman yerleştirmişti. Bedir’den dönen Efendimiz (s.a.v), biricik kızı Hz. Rukiye’nin kabrinin başına gelip dua ve niyazda bulundu. Ağlamaktan bitap düşen küçük kızı Fatıma annemizin gözyaşlarını sildi. Oradan Hz. Osman’ın (r.a) evine giderek onu da teselli etti. Bu sırada kadınların gözyaşları içerisinde ağladığını gören Hz. Ömer (r.a), müdahale etmek isteyince alemlere rahmet Efendimiz, “Bırak ağlasınlar. Ölüye karşı duygular göz ve kalple ifade edilirse, bu Allah’tandır. O’nun merhametindendir. El ve dil ile yapılırsa bu da şeytandandır” buyurarak bir nevi kendi üzüntülerini de dile getirmişti. Hz. Rukiye annemiz, Peygamberimiz’in (s.a.v) ilk vefat eden kızıydı. Bu cihana gözlerini yumduğunda henüz 22 yaşlarındaydı. ALINTI |