๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) => Konuyu başlatan: Zehibe üzerinde 13 Nisan 2011, 13:41:38



Konu Başlığı: Rıfk ve Tahammül
Gönderen: Zehibe üzerinde 13 Nisan 2011, 13:41:38
Rıfk ve Tahammül

M. Sâmi Ramazanoğlu


ALLAH Teâlâ buyuruyor:

“Affetmeniz takvâya daha yakın bir harekettir. Aranızda lütuf ile muâmeleyi unutmayın. Şüphe yoktur ki ALLAH işlediklerinizi görüyor.” (Bakara suresi, 237)

“Ey iman edenler! Eşleriniz ve çocuklarınızdan size düşmanlık edenler olur, onlardan sakının. Fakat kendilerine afv ile, safh ile muâmele eder, kabahatlerini örter iseniz, bilmiş olun ki ALLAH da sizlere karşı ğafûrdur, rahîmdir.” (Teğabûn suresi, 14)

İslâm, mü’minlere dîne ve dünyaya âit bütün işlerde taassub ve ifrat göstermeyerek tahammüllü olmayı emrediyor.

Hain veyahut muhârib olmamak şartıyla isterse gayr-i müslim olsun herkese karşı rıfk ile muâmeleye teşvikte bulunur.

Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz, halkı yirmi üç yıl dîne dâvet etmişti. O Rasûl-i Muhterem İslâm’a hikmetle, beliğ mevzularla dâvette bulunmak, sonra münâkaşa için en mûtedil tarzı tutmak husûsunda insanlar için en mütekâmil bir nümûne-i imtisâl idi. Şefîk idi, mahzâ rahmet idi.

Kur’ân-ı Kerîm; Rasûl-i zîşân -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ne kadar tahammüllü bulunduklarını ve bütün işlerde ne büyük bir rıfk u incelik, nezaket, lütufkârlık ile hareket buyurduklarını bizlere gösterecek ilâhî emirleri beyân eder.

Âlem-i beşeriyet için en müthiş hüsrân ve mahrûmiyet ocakları kesilen ihtiras, tamâh, buhl gibi çok fenâ huylara alışmaktan İslâmiyet şiddetle nefret eder. Semâhate, kereme, şefkate teşvîk eder. Ve buna sadaka, hak, zekât, birr ü ihsân, sıla, mâun gibi türlü türlü isimler verir. Çünkü isimlerin ve tarzların değişmesiyle buhle mâil olan nefisler biraz daha kolay râzı edilir. İhsana varmayan sıkı eller biraz daha çabuk açılır.

Sonra İslâmiyet birr ü ihsânın sarf cihetini yalnız fukarâ ile bîçarelere hasretmiyor, çok şumûllü, çok umûmî tutuyor. Fukarâ ile bîçârelere ihsânı nasıl teşvîk ediyorsa yetimlere, dullara, yolda kalmışlara, kölelere, câriyelere bezl-i muâvenet (yardım) etmeyi de öylece emrediyor.

Kezâlik anaya, babaya, akrabaya, uzaktaki, yakındaki komşulara, yol arkadaşına iyiliği -velev ki muhtâç olmasınlar- şiddetle emrediyor. Maksat insanlar arasındaki muhabbet, merhamet râbıtalarını kuvvetlendirmek, ruhları birbirine ısındırmak suretiyle yabancılığın ortadan kalkması, münâferet ve ihtilâf hislerinin kalblere yol bulmamasıdır.

Şüphe yoktur ki, birr ü ihsân, rıfk ile muâmele muzır temayülleri fenâ fikirleri defedecek en büyük kuvvetlerdir.

Delil isteyenler varsa âdâb-ı İslâmiye ile yükselmiş asırlardaki müslümanların arasında hükümrân olan o muhabbeti, o sükûn ve selâmeti hatırlayabilirler.

Hadis-i şeriflerde şöyle buyrulmuştur:

* Adamcağızın biri yolda giderken fenâ halde susamış, bir kuyu bulmuş içine inerek içmiş sonra çıkınca bakmış ki bir köpek susuzluktan dili çıkmış toprak yalıyor.

Adam kendi kendine susuzluk nasıl benim canıma yetti ise bunun da öyle canına yetmiş diyerek tekrar kuyuya inmiş pabucunu su ile doldurup ağzı ile tutarak çıkmış köpeği sulamış, ALLAH’a şükretmiş. Bunun üzerine günahları bağışlanmıştır.

Ashâb: “Yâ Rasûlallah! Hayvanlar için de bize ecir var mı?” dediler. Efendimiz (s.a.) de:

“Her ciğeri yaş mahlûkun (zî-hayâtın) yüzünden ecir var.” buyurdular.

* Dullar, bîçâreler için çalışan ALLAH yolunda mücâhede eden gibidir.

(Ramazanoğlu Mahmud Sâmi, Musâhabe-2, s. 140-162)