๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 12 Kasım 2010, 02:21:00



Konu Başlığı: Rahmet Peygamberinden hatıralar!
Gönderen: Sefil üzerinde 12 Kasım 2010, 02:21:00

Rahmet Peygamberinden hatıralar!

Sevgili Peygamberimizin amcasının oğlu Abdullah bin Abbas anlatıyor: "Allah Resûlü (sav) babama bir deve hediye etmişti. Babam deveyi küçük buldu. Onu benimle geri gönderdi. Bana: "Oğlum! Bunu Allah Resulü'ne (sav) götür. "Biz kalabalık bir aile ve çalışan kişileriz. Eğer yanında daha büyük bir deve varsa onu bize göndersin!" dediğimi söyle, dedi.

Deveyi alıp yola koyuldum. Evine vardığımda Allah Resûlü (sav) o sırada Mescid-i Nebevî'de bulunuyordu. Deveyi uygun bir yere bağlayıp Mescid'e gittim. Peygamberimiz ashabı ile oturuyordu. Kendisi ile konuşmaya fırsat olmadan akşam ezanı okundu. Kalkıp namaz kıldık. Allah Resûlü (sav) akşam namazından sonra mescitten çıkmayıp yatsıya kadar namaz kılmaya devam etti. Vakit hayli geçtiği halde hâlâ onunla konuşamamıştım.

Namazdan sonra sahabelerin yanından ayrılarak evine yöneldi. Ben de ardından gittim. Ayak sesimi duyunca karanlıkta tanıyamadı.

- Kimsin? diye seslendi.

- Abbas'ın oğluyum.

- Amcamın oğlu? Merhaba! Ey Allah Resulü'nün amcasının oğlu! Niçin geldin?

- Babam gönderdiğiniz deveyi büyük bir deve ile değiştirmenizi istedi. Onu benimle buraya gönderdi.

- Bu saatte mi?

- Daha erken geldim, ancak yanınıza gelemedim.

- Getirdiğin deveyi, zekât develerinin bulunduğu yere bırakıp yanıma gel! Buyurdu.

Deveyi emrettiği yere götürdüm. Yanına dönünce:

- Artık geç oldu. Bu geceyi teyzenin yanında geçirmeye ne dersin? diye sordu. Bu benim için bulunmaz bir fırsattı. Hiç düşünmeden büyük bir sevinçle:

- Olur, dedim.

Yanından ayrılarak eve gittim. Peygamberimizin eşi olan teyzem bana akşam yemeği için sofra hazırladı. Vakit iyice geçmiş, yatma vakti gelmişti. Teyzem yemekten sonra yatmam için hazırlığa başladı. Bir örtüyü dörde katlayıp yere serdi. Yatağım hazırdı. Ancak yastık yoktu. Teyzemin yastık olabilecek bir şey arandığını görünce:

- Başımı sizin yastığınızın bir köşesine koyup yatarım, dedim. Yatarken dediğim gibi başımı onların yastığına koydum. Ancak uyumamaya ayık durmaya çalışıyordum. O sırada içimden kendi kendime:

- Gece uyumayıp, Allah Resulü'nün (sav) ne kadar namaz kıldığını saymalıyım, diyordum. Gecenin bir kısmı geçtikten sonra Allah Resûlü hücre-i saadetlerine teşrif buyurdular. O sırada ben uzanmış yatıyordum. Eşine:

- Ey Meymune! diye seslendi. Teyzem:

- Buyur, dedi. (Oda karanlık olduğu için):

- Kız kardeşinin oğlu geldi mi?

- Evet, işte burada!

- Yanında bir şey var mıydı? Yemesi için ona bir şey verdin mi?

- Söylediğinizi yaptım.

- Yatağını hazırladın mı?

- Evet!

Bundan sonra teyzemin üzerindeki örtünün ucundan tuttu. Onu üzerine örtüp yanına yattı. Allah Resûlü (sav) başını yastığa koyduktan bir süre sonra uyumaya başladı. Uyku sesini duyuyordum. İçimden:

- Ayık değil, uyudu. Gece namaz kılmadan yattı, diye geçiriyordum. Gecenin üçte biri geçince Allah Resûlü (sav) kalkıp misvakını aldı, dişlerini fırçaladı. Yattığım yerden misvakın dişlerine sürerken çıkardığı sesi duyuyordum. Bu sırada "Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece gündüzün birbiri ardından gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde seyreden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü toprağı canlandırdığı suda... bir çok delil vardır." ayetlerini okuyordu...

'Ya Resûlullah! Rengin kaçmış!'

Kızlarına çok değer veren Sevgili Peygamberimiz her zaman onların evlerine gider, hal hatırlarını sorardı. Bir seferden döndüğünde her zaman önce mescide gidip namaz kılardı. Namazdan sonra Fatıma'nın yanına gider, onun hal ve hatırını sorar, daha sonra eşlerinin yanına uğrardı.

Yine bir gün Peygamberimiz seferden dönmüştü. Mescide girdi. İki rekât namaz kıldı. Namazdan sonra Fatıma'nın yanına uğradı. Babasının geldiğini gören Fatıma, onu kapıda karşıladı. Peygamberimiz yaklaşınca ağlayarak koşup babasına sarıldı. Yüzünü, gözünü öpmeye başladı.

Peygamberimiz: "Niçin ağlıyorsun" diye sordu.

- Ya Resûlullah! Rengin solmuş, çok bitkin görünüyorsun. Elbiselerin yıpranmış, toz toprak içinde kalmışsın, dedi.

Peygamberimiz onu teselli ederek: "Ağlama kızım, ağlama! Allah senin babana çok ulvî bir görev verdi. İnsanlar istese de istemese de İslâm bütün yeryüzüne yayılacaktır. Benim görevim bunun için çalışmaktır" buyurdu.