๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 09 Ekim 2010, 16:04:41



Konu Başlığı: O'nun Kuran okuyuşu
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 09 Ekim 2010, 16:04:41
O'nun Kur'an Okuyuşu



Kur’ân’ın ilk muhatabı olan Efendimiz, her konuda olduğu gibi Kur’ân okuma, onu anlama ve onun hükümlerini hayata geçirme konusunda da bizlere en güzel örnekliği sunmuştur. Biz burada maddeler halinde Hz. Peygamberin Kur’ân okuyuşunu ve Kur’ân anlayışını okuyucularımıza sunmayı uygun bulduk. Zira Kur’ân’a muhatap olan o eşsiz insanın Kur’ân okuyuş ve anlayışı, bu konunun ilk ve en önemli referansıdır.

a) Hz. Peygamber, Kur’ân’ın İlk Muhatabıdır. O, Kur’ân’ın ilk emri “Yaratan Rabbinin adıyla oku!” emrinin de ilk muhatabıdır. İlk muhatap olarak O, Kur’ân’ı okumak, ezberlemek ve anlamak için büyük gayret göstermiştir. O, Kur’ân okumaya ve onu ezberlemeye son derece düşkündü. O, bu konuda uyarılacak kadar çaba göstermiş, kendisine inmekte olan Kur’ân’dan bir şeyler kaçırma endişesi taşımıştır. Bu konuda Kur’ân’da şu ayetler yer almıştır:
“Gerçek hükümdar olan Allâh, çok yücedir. Sana vahyedilmesi henüz tamamlanmadan unutma endişesi ile Kur’ân’ı okumada acele etme ve: ‘Ya Rabbî! Benim ilmimi artır.’ de!” (Tâ hâ, 20/114)
“Sana vahyedileni unutmamak için tekrarlarken, hemen anında bellemek için dilini kımıldatma! Çünkü vahyi senin kalbinde toplamak ve onu okutmak Bize ait bir iştir. O halde Biz Kur’ân’ı okuduğumuzda, Sen de onun okunuşunu izle! Ayrıca onu açıklamak da bize ait bir iştir.” (Kıyamet, 75/16-19)
“Bundan böyle sana Kur’ân okutacağız da sen unutmayacaksın.” (A’lâ, 87/6)
“Bir de o kâfirler dediler ki: ‘Bu Kur’ân ona toptan, bir defada indirilmeli değil miydi?’ Halbuki Biz vahiyle senin kalbini pekiştirmek için böyle ara ara indirdik ve onu parça parça okuduk.” (Furkan, 25/32)

b) O, Kur’ân’ı tane tane, ağır ağır, üzerinde dura dura, düşüne düşüne ve ağlaya ağlaya okurdu.
Rahmet ayetine gelince, ALLAH’ın rahmetini ister; azap ayetine gelince de ondan ALLAH’a sığınırdı. Bu şekildeki bir okuyuş bizzat Kur’ân’ın emri idi:
“Kur’ân’ı tertîl ile, düşünerek oku.” (Müzzemmil, 73/3)âyeti, tane tane, ağır ağır okumak; düşüne düşüne, açıklayarak, tefsîr ederek oku, şeklinde anlaşılmıştır.1
ALLAH Teâlâ’nın “Hem o vahyi, insanların zihinlerine sindire sindire okuman için zaman zaman gelen Kur’ân dersleri halinde indirdik.” (İsra, 17/106) emrini yerine getiren Hz. Peygamber (sallALLAHu aleyhi ve sellem)’in okuyuşu “kıraat-i müfessere” denilen ağır ağır, üstünde dura dura, anlaya anlaya olan bir okuyuştu.2
Ümmü Seleme, ALLAH Resûlü’nün kıraatini nitelerken şöyle demiştir: “O’nun okuyuşu açık bir şekilde ve harf harf / tane tane idi.”3
“Okurken bir korku ayetine geldiklerinde ALLAH’a sığınır, bir rahmet ayetine geldiklerinde ALLAH’tan rahmet diler, ALLAH’ı tenzih eden bir ayete geldiklerinde O’nu tesbih ederdi.”4
Peygamber Efendimiz, okuduğu ayetlerin mesajını çok iyi anlıyor ve onları yerine getirme konusunda sorumluluğunun bilinci içerisinde bulunuyordu. “Beni Hûd suresi ve kardeşleri (Vâkıa, Hâkka, Mürselat, Nebe’, Tekvîr, Ğâşiye) ihtiyarlattı.”5 buyururken bunu açıkça ifade ediyordu. Bu sûrelerde gerçekleri yalanlayan, ALLAH’a ve elçilerine başkaldıran geçmiş kavimlerin nasıl helak edildiklerini, kıyametin dehşetli anlarını tasvir eden, diriliş ve hesap günü ile cennet ve cehennemi tasvir eden ayetler yer almaktadır. Nitekim İbn Abbas, Peygamberimize “Emr olunduğun üzere dosdoğru ol..” (Hud, 11/112) ayetinden daha zorlu bir ayet inmediğini, bu yüzden Peygamberimiz’in “Beni Hûd sûresi ihtiyarlattı” dediğini bildirir.6
ALLAH Resulü (s.a.s.), peygamber olmadan önce de doğru ve sağlıklı düşünen, temiz ve selim akıl sahibi bir insandı. O nübüvvetinden evvelde de bir nebi gibi tertemiz bir hayat yaşamıştı. Ama Kur’ân ile o, her bakımdan daha da mükemmelleşti. Kur’ân ayetleri onun düşünce ve davranışlarını şekillendirdi. O, Kur’ân sayesinde Yüce ALLAH’a, kendisine ve insanlara karşı sorumluluklarını en kestirme yoldan ve en doğru bir biçimde öğrendi.

c) Efendimiz Hem Gündüz Hem de Gece Kur’ân Okumaya Özel Bir Zaman Ayırırdı.
O, her gün Kur’ân’dan bir hizib7 okumayı kendisine vazife edinmişti.8 Bu konuda O, Kur’ân’ın şu ayetine muhatap olmuştu:
“Ey örtüsüne bürünen Resûlüm! Geceleyin kalk da, az bir kısmı hariç geceyi ibadetle geçir. Duruma göre gecenin yarısında veya bundan biraz daha azında veya fazlasında ibadet etmen de yeterlidir. Kur’ân’ı tertîl ile, düşünerek oku..” (Müzzemmil, 73/1-4)

d) Hz. Peygamber, her fırsatta, her yerde ve çokça Kur’ân’ı okuyan; Kur’ân ise düşünce, inanç, ahlak ve eylem planında Hz. Peygamber’i dokuyan bir mesajdır. O, Kur’ân okumaktan hiç bıkmaz, yorulmaz, ondan hiç ayrılmaz ve uzun uzun Kur’ân okurdu. Evde, panayırda, sohbette, namazda hep Kur’ân okurdu. Gece sabahlara kadar Kur’ân’dan bir ayetle sabahladığı bile olurdu. Kur’ân, O’nun menbaı, melcei, dilinden düşürmediği dua ve virdi idi.
O’nun davetinin temelini Kur’ân ayetleri oluştururdu, O, Kur’ân merkezli konuşurdu. Kur’ân ayetleri, onun tesbih ve virdi olmuştu. O’nun günü Kur’ân ile başlar, Kur’ân ile sona ererdi. Sabah namazından sonra Haşr suresinin son ayetlerini, yatsıdan sonra Bakara suresinin son ayetlerini okur ve okunmasını tavsiye ederdi. Bunun yanında O’nun günlük hayatında sürekli okuduğu Kur’ânî virdler vardı. Geceleyin Âl-i İmran’ın son ayetleri, Ayetel-Kürsî, Muavvizât (İhlas, Felak, Nâs sûreleri) gibi sûreleri okurdu.
Hz. Aişe’nin bildirdiğine göre Peygamberimiz bir gece Âl-i İmran suresinin son on ayetini gözyaşları içerisinde okur ve “Bu ayetleri okuyup derin derin düşünmeyen kimseye yazıklar olsun!” buyurdu. Yine Ebu Hüreyre’den gelen bir rivayette, Peygamberimiz’in her gece bu son on ayeti okuduğu haber verilmiştir.9
Huzeyfetü’l-Yeman, bir defasında onun gece namazının bir rekatında Fatiha, Bakara, Âl-i İmran ve Nisâ surelerini (yüz sayfadan fazla) okuduğunu anlatır.10
Rivayet edildiğine göre Peygamberimiz, bir gece, şu bir ayeti sabaha kadar tekrarlayıp durmuştur:11 “Eğer onlara azab edersen, şüphesiz onlar senin kullarındır. Onları bağışlarsan, şüphesiz Sen aziz ve hakimsin!” (Maide, 5/118)

e) O, kendisine verilmiş engin hikmet ve fetanet ile okuduğu ayetleri, murad-ı ilahi doğrultusunda anlıyor ve yeri geldikçe de insanlara açıklıyordu. Onun açıklamaları gerektiği kadar, son derece kısa ve özlü idi.12

f) Kendisine yöneltilen sorular, O’nun dilinde Kur’ân ayetleriyle cevap bulurdu.
Efendimiz’e sorulan sorulara en güzel cevaplar Kur’ân’ da vardı ve O Kur’ân’dan cevaplar veriyordu.13 Peygamber Efendimiz’in rahle-i tedrisinde bulunan seçkin sahabi Abdullah b. Mes’ud bu hususta şöyle buyurmuştur: “Geçmiş ve gelecektekilerin ilmini isteyen Kur’ân’ı harmanlasın, hallac etsin.”14 Rivayette geçen, “deşelesin, harmanlasın, araştırıp tahlil etsin” anlamına gelen “Esîru, felyüsevvir” kelimelerinin seçilmiş olması oldukça dikkat çekicidir. Bu kelimelerin türetildiği “svr” kökü, yeri ziraat için eşmek, deşelemek, sürmek anlamına gelir.15 Buna göre ilim elde etmek isteyen Kur’ân tarlasını sürecek, başka bir deyişle onun altını üstüne getirerek onu işleyecek ve o tarlanın içerisinden ürünleri devşirecektir.

g) Peygamber Efendimiz, okuyup anladığı Kur’ân’ı yaşıyordu. İlahi Kelam, O’nda hayat buluyor, adeta O’nun şahsında insanlaşıyordu. Kur’ân, Hz. Peygamberin şahsında en doğru bir biçimde anlaşıldı ve uygulamaya kondu. O, söz ve davranışlarıyla Kur’ân’ı açıklamış ve bu konuda en güzel örnekliği sunmuştur. Peygamberin hayatı, Kur’ân’ın somutlaşmış, ete kemiğe bürünmüş şekliydi. Peygamberin ahlakı/hayatı bütünüyle Kur’ân ahlakı yani ilahî ahlak idi.16 Cündüb b. Abdillah’ın şu tesbiti son derece ilginçtir: “Biz gençler, Peygamber’le beraber olduk. Biz Kur’ân’ı öğrenmezden önce imanı öğrendik, sonra Kur’ân’ı öğrendik. Kur’ân sayesinde de bizim imanımız daha da arttı.”17
h) Başkasından Kur’ân dinlemek Efendimiz’in çok hoşuna giderdi.
Bir gün Abdullah b. Mesud’a şöyle demişti: “Oku, bana Kur’ân oku!.. Zira ben başkasından Kur’ân dinlemeyi seviyorum.”18

ı) Rabbinden Cibril vasıtasıyla Kur’ân’ı alırken de, daha sonra onu okurken de O, derin bir hudû ve huşû içerisinde olur, ilahi kelama saygısı her halinden belli olurdu.
İsteği üzere Peygamberimize Nisa suresinden okumaya başladım, diyen İbn Mesud, “Her ümmete bir şahid, seni de bunlara şahit getirdiğimizde durumları nasıl olacak?” (Nisa, 4/41) ayetine geldiğimde Hz. Peygamber (s.a.s.)’in gözlerinden yaşlar boşaldığını gördüğünü anlatır.19

k) Kur’ân’ın tesbiti için gerekli ilk önlemleri O almış ve sağlığında Kur’ân tesbit edilmişti.
Bunun için onun her vesileyle okunmasını istemiş, kâriler yetiştirmiş, vahiy katipleri ihdas etmiş, okuma yazma seferberlikleriyle herkesin Kur’ân okuyup yazmasını istemiştir.
Ramazan ayı içerisinde Peygamberimiz, Cebrail ile birlikte o zamana kadar inmiş Kur’ân ayetlerini karşılıklı olarak okurlardı. (Mukabele). Vefat etmeden önceki son Ramazan’da bu iş iki kere tekrarlanmıştı. (arza-i ahîre)20
Kur’ân’ı okumayan, anlamayan ve gereği ile amel etmeyen kimselerin, aşağıdaki âyette belirtildiği üzere Peygamberin ALLAH’a şikâyet edeceği kimselerden sayılacağı, haber verilmiştir: “O gün Peygamber: ‘Ya Rabbî, halkım bu Kur’ân’ı terk edip ondan uzaklaştılar!’ der.”21
O, pek çok hadisinde, insanları Kur’ân okumaya yönlendirmişti. Onun bu konudaki yönlendirmelerinden bir kaçı şöyledir:
“Öncekilerin ve sonrakilerin ilmini isteyen Kur’ân’ı iyice harmanlasın.”22
“Kur’ân (okuyup gereklerini yerine getirirsen) lehine yahut (okumaz ve gereklerini yerine getirmezsen) aleyhine delildir.”23
Peygamberimiz’e en çok sevilen amelin ne olduğu soruldu, O şöyle cevap verdi: “Yolculuğu bitirince tekrar yolculuğa başlayan kimsenin yaptığı iştir.” O kimsenin yaptığı iş nedir diye sorulunca, şöyle buyurdu: “O kimse, Kur’ân’ı başından sonuna kadar okur, bitirince tekrar başa döner.”24
“Kur’ân’ı okuyup gereğini yerine getiren kimseye ahirette şöyle denir: ‘Oku ve yüksel. Dünyada nasıl ağır ağır okuduysan öyle oku. Çünkü senin makamın, okuyacağın en son ayetin yanıdır.”25
“Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir.”26
“Doğrusu Kur’ân şefaatçi ve şefaati makbul olandır. Yine o, savunucu ve savunması makbul olandır. Onu önder kabul edeni o, cennete götürür. Onu arkasına atanı ise cehenneme sürükler.”27
“Oruç ve Kur’ân kula şefaat ederler. Oruç der ki: ‘Rabbim, ben bunu gün boyu yemeden içmeden alıkoydum, beni ona şafaatçi kıl.’ Kur’ân da şöyle der: ‘Rabbim, ben onu geceleri uykusuz bıraktım, ne olur beni ona şefaatçi kıl’. Sonunda ikisi de sahiplerine şefeat ederler.”28
“Kur’ân’ı, seni yasaklarından alıkoyduğu sürece oku. Aksi takdirde O’nu okumuş olmazsın.”29
“Kur’ân’ı okuyun ve O’nunla amel edin. O’ndan yüz çevirmeyin. Yanlış yorumlarla taşkınlık yapmayın. O’nu karın doyurmaya / ticarete alet etmeyin. O’nunla zenginleşmeye kalkmayın.”30
Kur’ân’ı en iyi okuyanı ve bileni yönetici/imam tayin ederdi.31 Uhud şehidlerini defnederken bile Kur’ân bilgisi fazla olana öncelik tanımıştı.32

l) Kur’ân, O’nun için anlaşılmaz, yaşanmaz ve sıkıntıya uğrayacağı bir kitap değildi.
“Andolsun biz, Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?” (Kamer, 54/17, 22, 32, 40)
“Tâ hâ. Biz bu Kur’ân’ı sana güçlük çekesin diye indirmedik. Ancak (ALLAH’tan) korkanlara bir öğüt (olarak indirdik).” (Tâ hâ, 20/1/3)
Doğru tespit edilsin ve iyice anlaşılsın diye harfleri tane tane okuyan Hz. Peygamber, üç günden daha az bir zamanda okunan hatimden sahibinin hiçbir şey anlayamayacağını33 söylerken de Kur’ân okumaktan asıl maksadın onu anlamak olduğunu vurgulamıştır. Bir başka hadislerinde yine O, “Sizden biriniz gece kalktığında, uykudan dolayı ne dediğini bilmeyecek şekilde Kur’ân okumak onun diline ağır gelirse, okumayı bırakıp birazcık uzanıversin”,34 buyurarak Kur’ân’ı, ona yabancı kalmadan okumanın gereğine dikkat çekmiştir.
Şimdi bu maddelerden bizlerin çıkaracağı dersleri sıralayalım:
Bizler de Kur’ân’ın muhataplarıyız, onu okumak, anlamak ve gereklerini yerine getirmekle yükümlüyüz.
Her fırsatta biz de Kur’ân okumalı, Kur’ân ile dolmalıyız ki Kur’ân doğrultusunda düşünüp yaşayabilelim. Gündemini Kur’ân ilkeleri belirlemeyenler, başka gündemlerin esaretinden beyin ve gönüllerini kurtaramazlar. Kur’ân’a göre hayatlarını tanzim etmeyenler başka düşüncelerin esaretinden kendilerini kurtaramazlar.
Kur’ân’ı ağır ağır, düşüne düşüne ve anlayarak okumalıyız. Her Kur’ân okuyuşumuz bize yeni şeyler kazandırmalı, bizi bezemeli, inşa etmeli ve dokumalıdır.
Kur’ân’ı anlarken, düşüncelerimizi Kur’ân’a söyletme yaklaşımından uzak olmalı; Kur’ân merkezli okumalı ve düşünmeliyiz. Bu konuda Peygamberimiz başta olmak üzere, ilk dönemden günümüze kadarki tefsîr birikiminden de yararlanmalıyız.
Kur’ân’ı okuyup anlarken, onun ALLAH kelamı olduğunun bilinci içerisinde onu manen ve maddeten temiz yer ve zamanlarda okumalı; onun kitabına ve okunuşuna saygı duymalıyız.
Kur’ân okuma anlama gayretini, onu başkalarından dinleme ve onu bilenlerle birlikte mütalaa ve müzakere ederek zenginleştirmeliyiz. Zira bazen tek başına okurken kaçırdıklarımızı, başkalarından dinlerken yahut birlikte gerçekleştireceğimiz okumalarla elde edebiliriz.
Kur’ân’ı, Kur’ân tilaveti için özel vakit ayırarak zinde olduğumuz zamanlarda okumalıyız ki okuduğumuz Kur’ân ayetleri gönlümüzü, beynimizi, söylem ve eylemlerimizi inşa ve ihya etsin.


-Doç.Dr.Ali AKPINAR-