> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Peygamberimiz (S.A.V) > Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) > Hz. Peygamberi (s.a.v) anlatmak
Sayfa: [1] 2   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hz. Peygamberi (s.a.v) anlatmak  (Okunma Sayısı 10181 defa)
03 Mart 2012, 19:58:05
Sefil
Yeni Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 28.807


« : 03 Mart 2012, 19:58:05 »



Hz. Peygamber’i (s.a.v) anlatmak

Kutlu Doğum Konferansı için davet edildiğim yerlerden birinde protokol konuşması yapan herkes konuşmasını kısa tuttu. “Sözü sahanın uzmanına bırakıyorum.” diyerek topu bana attı. Nihayet kürsüye davet edildim. Besmele’den sonra sözlerime şöyle başladım:

Hakkında çok düşünmüş, çok konuşmuş, çok yazmış hatta bu hususta kitap çıkarmış bir kardeşiniz olarak diyorum ki: Allah Resülü Efendimizi anlatmak ne hakkım, ne de haddim. Ama neyliyeyim Rabbim bu görevi ifa etmem için bu gün benim burada olmamı takdir buyurmuş. Ben de beni buraya gönderen Rahmet-i Sonsuz’dan bu zor işi başarabilmek için bana kolaylıklar ihsan etmesini, engin lütfundan niyaz ediyorum.

Ona benim hamdim kâfi gelmez. Başta Kendi hamdini, sonra bütün peygamberlerin, özellikle bütün hamidlerin sultanı son peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.v) hamdini kendisi’ne takdim ediyorum. Konumuz ve kâinatın konusu olan Sevgili Peygamberimiz’e de sonsuz salat ve selamlarımı arz ediyorum.

 

Hz. Peygamberi anlatmak, gerçekten sanıldığı kadar kolay değil. O’nu en iyi tanıyan ve anlayanlar dahi O’nu anlatmakta aciz kaldıklarını itiraf etmişler. Mesela Hassan b. Sabit: “Ben sözlerimle Hz. Muhammed’i (s.a.v) övemedim; Hz. Muhammed’i (s.a.v) övmekle sözlerime değer ve kıymet kazandırmış oldum.” demiştir.

 

Hassan bin Sabit’in (r.a) bu sözünü, 19. sözünün başına koyan Çağın Büyük Düşünürü, bana göre emsali bulunmayan 19. sözü için: “Bu söz güzeldir. Fakat onu güzelleştiren, güzellerin güzeli olan Hz. Muhammed’in (s.a.v) güzellikleridir.”  diyerek sözündeki güzelliğin sırrını açıklamış, Sözler’ine gelen güzelliğin o güzelden geldiğini ilan etmiştir.

 

Yine çağımızın Hz. Muhammed (s.a.v) Sevdalısı, “Sonsuz Nur” adıyla ortaya koyduğu iki ciltlik eserinde Efendiler Efendisi’ni anlattığı halde kendi kendine soruyor ve: “Beş yaşından beri başını secdeye koyan ve O’nun boynu tasmalı kapısının “kıtmir”i olduğunu söyleyen ben, O’nu tam anlatabildim mi? Hayır. Eğer beşeriyet O’nu tanısaydı, mecnun olur, yollara düşerdi.”  demiştir. Onlar böyle derken Allah Resûlü’nün bendelerinin bendesi olan ben, O’nu nasıl anlatabilirim veya anlatabildim, iddiasında bulunabilirim.

Bir insan düşünün, okyanusa parmağını batırıyor, geri çekiyor. Okyanustan bu insanın parmağına bulaşan ne ise, bizim Efendiler Efendisi hakkındaki anlattıklarımız işte o kadardır.

 

ONU ASIL ANLATILABİLİR Kİ?

 

Hayatında malayanisi olmayan, yani ciddiyetsiz ve lüzumsuz işi bulunmayan, gayr-i meşru eğlencelere tenezzül etmeyen,

Heva ve hevesden konuşmayan, konuşmaları ya vahiy, ya da vahiy kontrollü olan,

Zikirsiz, fikirsiz ve şükürsüz hali olmayan,

Sîreti-sûreti, kalbi-kalıbı, halkı-hulku, içi-dışı, sözü-sohbeti, hali-dili, eli-yolu, adı-yadı, Kitabı ve Dini güzel olan,

Kendisinden önce geçmiş bütün zamanların zulüm ve ahlaksızlık birikimini 23 sene gibi çok kısa zamanda söküp atan,

Bütün peygamberlerin özellik ve güzelliklerinin doruk noktasında bulunan,

Geçmiş ve geleceğe ait ilimlerle donatılan,

Her güzel insanın ve her güzel kitabın ilham kaynağı olan, sözleri ve ahlakıyla kendisinden bahseden her kitabı ve her insanı süsleyen,

Hayatında karanlık kalmış bir noktası dahi bulunmayan, her noktasından güzellikleri görülen, hem Hakk’a, hem de halka karşı görevlerini en güzel yapan, tükenircesine gayret sarfeden, bununla beraber “tam yapamadım Allahım!” diyen, inleyen, affını isteyen, hep mahcup ve mahzun yaşayan,

Duadan, istiğfardan ve niyazdan bir an uzak durmayan,

Yaşamaktan çok yaşatmayı, yemekten çok yedirmeyi, içmekten çok içirmeyi, giymekten çok giydirmeyi seven,

Muhtaçların sıkıntıları için borçlanan, borçluların borcunu üstlenen,

Hiç kimseye hakaret etmeyen, kendisine hakaret edenleri affeden,

Kendisine kan kusturanların düzelmesine, İslam’la tanışmalarına, Allah’la barışmalarına dua eden…

Bedevilere dahi medenice muamele eden,

Şakalarında dahi ders, ibret ve letafet bulunan,

Namazını vaktinde, hem de cemaatle kılan, savaşta dahi olsa bundan taviz vermeyen, namazını kazaya bırakmayan,

İncinen ama incitmeyen, incitenleri affeden,

Hanımlarına, arkadaşlarına, çocuklarına vefalı, şefkatli davranan,

Eşlerin birbirine Allah’ın emaneti olduğunu söyleyen, ihaneti, hiyaneti ve aldatmayı haram kılan,

Çocukların cennet kokusundan olduğunu, kızının saçlarını koklayıp, onların arasından cennetin kokusunu aldığını, üç kızı veya üç kız kadeşi olup onlara iyi davrananlara cennetin vacip olduğunu söyleyen, bunları kız çocuklarının hor görüldüğü, diri diri kumlara gömüldüğü, kuyulara atıldığı devirlerde ifade eden,

Olumlu inkılaplarıyla insanlığın yüzünü güldüren…

 

Kendisinden önce geçen peygamberlerin ve kitapların müjdelediği ve Allah’ın övdüğü

Bir rahmet peygamberini,

Bir haya ve edep peygamberini,

Bir nezaket ve zerafet peygamberini,

Bir ilim ve fazilet peygamberini,

Bir güzel ahlak ve medeniyet peygamberini,

Bir adalet ve hukuk peygamberini,

Bir barış ve kardeşlik peygamberini,

Bir düzen ve disiplin, bir plan ve program peygamberini,

Bir faaliyet ve aksiyon peygamberini,

Bir diyalog ve iletişim peygamberini,

 

Dünya ve ahiret halklarının muhtaç olduğu bir peygamberi elbette anlatmak kolay değil. Bunlardan başka bir de Peygamberi anlatmak için, Onu anlamak, tanımak ve Ona (s.a.v) kara sevda ile sevdalanmak gerekir. Bunu da hepimize lutfetmesini Latif-i Kerîm’den niyaz ediyorum. Allah Teala bizleri affeylesin. Onun (s.a.v) şefaatine layık ve nail eylesin.

 

PROBLEMLERİMİZİN TAMAMI ASLINDA TEK BİR PROBLEMDİR

 

Bir zaman Zonguldak’ta “Problemlerimizin Çözümünde Hz. Peygamber’in Yeri” konulu konferansımda söylediğim bir cümleyi bu gün de söylemek istiyorum: “Problemlerimizin tamamını tek bir probleme indiriyorum. O da: Bütün insanlığın son kitabı olan Kur’an’ı ve onu bize getiren, hayatıyla yaşayan Peygamberimiz Hz.Muhammed’i (s.a.v) tanıyamayışımız ve o ikisine karşı görevlerimizi yapamayışımızdır.”

 

Şahsî hayatımızın, aile hayatımızın, toplum hayatımızın, siyasî hayatımızın, ticaret hayatımızın, eğitim hayatımızın ruhu HZ. MUHAMMED (s.a.v), aklı da KUR’AN’dır. Hangi insanda, hangi ailede, hangi toplumda, hangi siyasette, hangi ticarette, hangi eğitimde bu ikisi, yani Kur’an ve onun uygulayıcısı Hz. Muhammed (s.a.v) yoksa; o insanda, o ailede, o toplumda, o siyasette, o ticarette, o eğitimde kıyamet kopmuştur.

 

Bir kitap düşünün 114 suresinin başında Bismillahirrahmanirrahim bulunsun, rahmetten şefkatten, adaletten ve hikmetten, ihlasdan ve îsardan, insan haklarına ve emanete riayetten bahsetsin, bir insanı öldürmenin bütün insanlığı öldürmek kadar büyük bir cinayet olduğunu söylesin, bir peygamber düşünün, besmelesiz başlanan işlerde rahmet ve bereket olmadığını söylesin, kendisi som rahmet, som adalet, som huzur ve güven, som vefakârlık ve fedakârlık olsun; siz yerdekilere acıyın ki, göktekilerde size acısın, merhamet etsin, buyursun. Böyle bir kitabın ve böyle bir peygamberin müminleri neden problemlerle boğuşur, neden anarşi ve terörden yakasını kurtaramaz, şaşarım.

Ya Kur’an ve Peygamber anlattığımız gibi değil, diyeceğiz, hâşâ! Bunu dememize imkân yok. Bütün dünyayı aydınlatan ve ısıtan güneşi inkâr gibi bir akılsızlık ve nankörlük olur bu. Ya da bizim imanımızda ve teslimiyetimizde problem var diyeceğiz, tevbe istiğfar edeceğiz, yeniden kelime-i şehadet getirip Müslüman olacağız, yeniden kelime-i tevhidi söyleyip imana gireceğiz. Hiç şüphesiz bize gerekli olan ve yakışan da budur. Yani yeniden iman seferberliği başlatmak, ilimli ve ahlaklı müminler topluluğu oluşturmak olacaktır. İşte bunun içindir ki Çağın Büyük Düşünürü: “Ben, mesaimi yalnız iman üzerine teksif etmiş bulunuyorum.” demiştir.

VEHBİ KARAKAŞ

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hz. Peygamberi (s.a.v) anlatmak
« Posted on: 18 Nisan 2024, 12:30:41 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hz. Peygamberi (s.a.v) anlatmak rüya tabiri,Hz. Peygamberi (s.a.v) anlatmak mekke canlı, Hz. Peygamberi (s.a.v) anlatmak kabe canlı yayın, Hz. Peygamberi (s.a.v) anlatmak Üç boyutlu kuran oku Hz. Peygamberi (s.a.v) anlatmak kuran ı kerim, Hz. Peygamberi (s.a.v) anlatmak peygamber kıssaları,Hz. Peygamberi (s.a.v) anlatmak ilitam ders soruları, Hz. Peygamberi (s.a.v) anlatmakönlisans arapça,
Logged
03 Mart 2012, 21:41:15
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« Yanıtla #1 : 03 Mart 2012, 21:41:15 »

ONU ASIL ANLATILABİLİR Kİ?

Hayatında malayanisi olmayan, yani ciddiyetsiz ve lüzumsuz işi bulunmayan, gayr-i meşru eğlencelere tenezzül etmeyen,

Heva ve hevesden konuşmayan, konuşmaları ya vahiy, ya da vahiy kontrollü olan,

Zikirsiz, fikirsiz ve şükürsüz hali olmayan,

Sîreti-sûreti, kalbi-kalıbı, halkı-hulku, içi-dışı, sözü-sohbeti, hali-dili, eli-yolu, adı-yadı, Kitabı ve Dini güzel olan,


O, yürüyen Kur'an, meleklerin bile kendine gıpta ettiği ve salavat ettiği iki cihan sultanı efendimiz. Sen olamasaydın dünyayı yaratmazdım buyuruyor Rabbimiz Efendimize. İşte böyle değerli bir peygamberimiz var. Yazarında belirttiği gibi günümüzdeki problemlerin tek sebebi Efendimiz'i yeterince anlayamamız. Rabbim anlayanlardan eyler inş..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

26 Nisan 2012, 08:40:11
muhsin iyi

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 87


« Yanıtla #2 : 26 Nisan 2012, 08:40:11 »

Hz. Muhammed’in (Peygamberimizin) Üstünlüğü, Âlemlere Rahmet Vesilesi Olması   
Nefsin damarları pek çoktur. Bunlardan bir tanesi, kendisini herkesten üstün görmesidir. Daha doğrusu, nefsin kendisinden daha büyük ve şerefli insanlara tahammül edememesidir.  Maalesef tarih boyunca peygamberlere karşı gelen bütün insanlar, nefsin bu damarıyla hüsrana düşmüşlerdir. Nefsin bu damarı ise herkeste vardır. Bugün peygamberler olmasa da onun misyonunu taşıyan kimseler mevcuttur. Rabbani âlimler (mürşid-i kâmiller), peygamberin varisleridir. Onları inkâr eden, onlara kötü sözler söyleyen kişiler de maalesef bu nefis damarı ile hareket etmektedirler.

   Hz. Muhammed Aleyhisselam hakkında konuşurken bazıları ona salât ve selam getirmeyi gereksiz bulurlar. Nedense salât ve selam getirmek ağırlarına gider. İsminin başına Hazreti unvanını koymayanları da var. Tabii böylelerinin şayet İslam’la yakından ve uzaktan bir ilgileri yoksa insan bunları normal karşılıyor, ama namaz kılıp da davası İslam olanların böyle tavırlarını anlamak gerçekten zordur.

   Kendimi şöyle bir yoklayınca gençliğimde okuduğum bazı kitapların etkisi ile bir dönem peygamberimize (s.a.s) karşı büyük bir saygısızlık içerisinde bulunduğumu hatırladım. Bunun tabii en birinci nedeni içerisinde yer aldığım bir guruptu. İnsan alışkanlıkların iyilerini de kötülerini de genellikle böyle kapıyor. Bir de tabii böyle konuları. Hâlbuki ibadetlerini yapan bir gençtim. Ama peygamberimizi (s.a.s) diğer peygamberlerle (a.s.) aynı, eşit görmek ve tutmak istiyordum. Bakara suresinin son ayetlerinde geçen ‘Peygamberlerinden hiç biri arasında ayrım yapmayız.’ ifadelerine saplanıp kalırdım. O nefis damarım, nedense her peygamberi bir ve eşit görmek düşüncesinde ayak diretir, marifetmiş gibi ilgili ayeti delil gösterip dururdu. Şimdi kendimi biraz tarafsız bir şekilde tahlil edince bu nefis damarının amacının aslında peygamberlere karşı gelmek olduğunu, ama buna gücü yetmeyince, bu çeşit cılız ve zayıf bir yola başvurduğunu aynelyakin anladım. Demek ki, bir peygamberin zamanında yaşasaydık ve bu biçimde bir nefis damarına biraz uysaydık ona direk karşı gelip hidayetten mahrum kalacaktık. Allah korusun. 

   Hâlbuki anne babalar bilirler ki, aileye en son katılan çocuk, diğerlerine göre daha sevgilidir. Anne babalar evlatları arasında ayrım yapmak istemeseler de durum genellikle böyledir. En küçük çocuk sevginin merkezi olmaktan kurtulamaz. Peygamberimiz (s.a.s) peygamberlik zincirinin son halkasını oluşturduğu gibi kendisi üzerinde Allah’ın sevgilisi olma (habibullah) nimeti de tecelli etmiştir. Allah (c.c.) peygamberimizi (s.a.s) bu makama layık görmüştür. Dünya ve ahreti bu sevgi temeli ile yaratmıştır. Dünya ve ahreti bir ağaca benzetirsek peygamberimiz (s.a.s) bu varlık ağacının meyvesi gibidir, yani yaratılış amacıdır.  Onun için bir kutsi hadis-i şerifte yüce Allah ‘Sen olmasaydın, Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım.’ diye peygamberimizin (s.a.s) şanında bu sevgisini ifade etmiştir.

   Kuşkusuz yüce Allah sınırsız sayıda evrenlerin yaratıcısıdır. O’nun dünya dışında başka gezegenlerde de bizler gibi imtihana tabi tutulan varlıklar yaratması şanına uygun düşer. Şanını yüceltir. O’nun yaratıcılığını sadece bu evrenle sınırlı tutmak da doğru değildir. Yüce Allah’ın yaratıcılığına bir son ve sınır koymak zulümlerin ve günahların en büyüğüdür. Yüce Allah (c.c.) nasıl dünya üzerinde tarih boyunca her kavme (bir hadis-i şerife göre toplam 124.000) peygamber göndermişse, evrendeki yaşam olan, yani bizler gibi akıllı varlıkları olup da imtihan edilen her gezegene de peygamberler göndermiştir. Muhakkak ki onların son peygamberi de bizim peygamberimiz gibi sevgili unvanına mazhar olmuştur. Yukarıdaki ‘Sen olmasaydın, Sen olmasaydın âlemleri yaratmazdım.’ hadis-i şerifi onlar için de ayrı ayrı varit olmuştur.

   Peygamberimiz (s.a.s) daha dünyaya gelmeden önce ruhlar âleminde de diğer peygamberlerin imreneceği bir şana sahipti. Her peygamber, peygamberimizin (s.a.s) yerinde olmak istiyordu. Barnabas İncilinin muhtelif yerlerinde Hz. İsa Aleyhisselam, peygamberimizin (s.a.s) şanı için onun ayakkabısının bağını bağlama şerefine nail olmayı dilemektedir.

   İmam-ı Rabbani Hazretleri (k.s.) Mektubat’ında şu bilgileri vermektedir: Rivayete göre ruhlar âleminde her peygamber, peygamberimizin (s.a.s) ümmeti olmak için dua etmiş, yalnız Hz. İsa’nın (a.s.) duası kabul görmüştür. O kıyamete yakın Hz. Mehdi Aleyhisselam’a tabi olmak üzere gelecektir. Aslında resuller arası olan bin yıllık süre sadece bizim peygamberimiz (s.as.) için uzatılmış,  Hz. İsa Aleyhisselam’ın kalan dünyalık ömrü gibi 500 yıllık risalet ömrü de bizim peygamberimizin (s.a.s) risalet ömrüne eklenmiştir. 

   Kuşkusuz kıyametin ne zaman kopacağını bilemiyoruz. Zaten bir kişi öldüğünde kıyameti de kopmuş demektir. Bu konuda meraklı olmak da doğru değildir. Çünkü Allah (c.c.) bir hikmete göre bunun gizli kalmasını istemiştir. Bir Müslüman’ın da Allah’ın gizli kalmasını istediği şeylere karşı meraklı olması da her şeyden önce edebe aykırıdır. Şimdi hicri 1433 yılını yaşıyoruz. Bilmiyorum ama sona yaklaştık gibiyiz. Çünkü 1500’lü yıllara az kaldı. Hz. Mehdi Aleyhisselam ile Hz. İsa Aleyhisselam’ın zamanları yaklaşmış gibi. Hadis-i şeriflere göre onların vaktinde pek çok Hıristiyan ülkenin insanlarının İslam’la tanışacağı, insanların akın akın Allah’ın dinine gireceği, kırk yıl gibi bir zamanda dünyanın savaştan uzak, bolluk ve bereket ile dolacağı belirtilmektedir. Bu konudaki yüzlerce senedi sahih hadis-i şerifi inkâr etmek, görmezlikten gelmek, tevil etmek mümkün değildir. Ama bir kenara da çekilip Hz. Mehdi Aleyhisselam ile Hz. İsa Aleyhisselam’ı beklemek gibi pasif bir tavra da karşıyız. Bir Müslüman’ın her devirde her an yapacağı önemli, etkin işleri vardır. Ama kuşkusuz bu haberler yani ilgili hadis-i şerifler, Müslümanların ümitlerini canlı tutmakta, onlara bir güven duygusu da vermektedirler. Moral olarak bunlara da muhtaç durumdayız. Çünkü insanları ayakta tutan şeyler ideallerdir, ümittir.

   Hz. Mehdi Aleyhisselam’ın peygamberimizin (s.a.s) soyundan olması, Hz. İsa’nın (a.s.) Hz. Mehdi Aleyhisselam’a tabi olması peygamberimizin (s.a.s) şanını yüceltmektedir, yükseltmektedir.

   Dünya kurulalı beri 313 resul gelmiştir. Resul yeni şeriat getiren peygamber demektir. Yani kitaplı peygamberdir. Her resul arasının bin yıl olduğunu belirtmiştik. 124.000 tane de nebi görevlendirilmiştir. Nebi bir resula tabi olup da kendisine şeriat ve kitap verilmeyen peygamberdir. Her resulun onlarca nebisi olmuştur. Bunlar kavimlerini bağlı oldukları bir resulun şeriatine göre uyarmışlar, hak yola davet etmişlerdir. Eski zamanlarda pek çok kişi Allah’ın dinine uymak, bir peygambere bağlanmak için kavim kavim dolaşırlardı. Peygamber ararlardı.

Peygamberimize (s.a.s) tabi nebiler olmamıştır. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.s) son resul ve nebidir. Onun nebilerinin olmamasının hikmetleri vardır. Bu bir eksiklik değildir. Peygamberimizin (s.a.s) şanını yükselten bir şeydir. Demek ki peygamberimizin (s.a.s) şanı o kadar büyük ki, Allah geçmiş zamanlarda bin yıl süre içerisinde resullere yardımcı olarak gönderdiği nebileri peygamberimiz (s.a.s) için gerekli görmemiştir. Yani ampul büyük ve güçlü olunca mumlara hacet kalmamıştır. 

   Hadis-i şeriflere göre peygamberimiz (s.a.s), âlimleri varisleri olarak ilan etmiştir. Tabii bu âlimler kafaları bilgi yüklü olup da yaşantısı İslam’dan uzak kişiler değillerdir. Bunlar Rabbani âlimlerdir. Yaşantıları, ahlakları tıpkı peygamberimizi (s.a.s) andırır. Bunlara mürşid-i kâmiller de denir. Bir kişi can u gönülden böyle bir mürşid-i kâmili ararsa, bu kişi tıpkı eski devirlerde kavim kavim dolaşıp da peygamber arayan kimse gibidir. Böyle bir kişi Rabbani âlimi yani mürşid-i kâmili bulursa Allah gerçek mürşid-i kâmile ait pek çok işareti ve kerameti de ona gösterir. En azından nisbet kokusu dediğimiz, uhrevi hoş bir kokuyu koklamayı ona nasip ederek ilgili kişinin peygamber varisi olduğu yönünde kalpleri mutmain kılar. Yeter ki kişi ihlâsla arasın, bu konuda niyeti temiz olsun. Bu öyle hafif bir koku değildir. Yani belli belirsiz hissedilmez. Halkın tabiriyle burnun direklerini kırarcasına hiçbir şüpheye yer kalmayacak şekilde net ve açık olduğu kadar, yoğun olarak da kendisini belli eder. Bu genellikle pek çok kez de tekrar eder. Her haliyle cennet kokusu olduğu kuşkuya mahal bırakmaksızın açıktır. Çünkü dünya kokularından ayrılan belirgin farklılıklara sahiptir. Sahabelerin Hz. Resul’den geldiğini söylediği koku ile Hz. Yakup’un (a.s.) uzaktan kokusunu aldığı Hz. Yusuf’un (a.s.) gömleği de bunlardandır. Haddizatında her peygamberin, velinin kendine mahsus cennet kaynaklı hoş bir kokusu vardır. Bu konuda manevi olarak bu kokuyu her zaman alma nimetine ulaşmış ve bu özelliği gelişmiş kişiler bunu çok iyi bilirler. Tabii gerçek bir mürşid-i kâmilin elini tuttuğu halde böyle bir kokuyu alamayanlar da vardır. Bu yolda sabır gösterirlerse mürşid-i kâmilleri başka işaretler ve kerametler ile onların bağlılıklarını sağlamlaştıracaktır. Aslında işaret ve keramet bağlılıkları zayıf olanlara gelir. Güçlü olanların bu gibi şeylere ihtiyaçları yoktur. Belki de bu yüzden bazı sofiler böyle işaret ve kerametlere hiç şahit olamazlar.

   Peygamber varisi olan Rabbani âlimler, yani mürşid-i kâmiller her çeşit kerameti bağlılarına gösterebilirler. Dolayısıyla bütün bunlar da peygamberimizin (s.a.s) şanını yükseltmektedirler. Çünkü mürşid-i kâmiller gerek ahlakları gerekse yaşayışları ile peygamberimizi (s.a.s) örnek alırlar. Aslında onlardan zuhur eden keşif ve kerametler peygamberimizden (s.a.s) kaynağını alır.

   Peygamberimiz (s.a.s) devrinde yaşamadığımız için büyük bir üzüntü duymaktayız. Ama peygamberimiz ölmemiştir. Hatta hayattakinden daha canlı ve etkin bir şekilde yaşamaktadır, ümmetinden de her kişiden haberdardır. Onunla iletişim kurmanın en güzel yolu ona ç...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
18 Ocak 2015, 18:17:03
Gülbahar Aktay
Öğrenci Grubu
***
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 581



« Yanıtla #3 : 18 Ocak 2015, 18:17:03 »

Hayatında malayanisi olmayan, yani ciddiyetsiz ve lüzumsuz işi bulunmayan, gayr-i meşru eğlencelere tenezzül etmeyen,

Heva ve hevesden konuşmayan, konuşmaları ya vahiy, ya da vahiy kontrollü olan,

Zikirsiz, fikirsiz ve şükürsüz hali olmayan,

Sîreti-sûreti, kalbi-kalıbı, halkı-hulku, içi-dışı, sözü-sohbeti, hali-dili, eli-yolu, adı-yadı, Kitabı ve Dini güzel olan,

O, yürüyen Kur'an, meleklerin bile kendine gıpta ettiği ve salavat ettiği iki cihan sultanı efendimiz. Sen olamasaydın dünyayı yaratmazdım buyuruyor Rabbimiz Efendimize. İşte böyle değerli bir peygamberimiz var. Yazarında belirttiği gibi günümüzdeki problemlerin tek sebebi Efendimiz'i yeterince anlayamamız. Rabbim anlayanlardan eyler inşaallah..AMİİN..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Kainatta en yüksek hakikat imandır, imandan sonra namazdır.
04 Şubat 2015, 14:51:39
Ramazan.
Forum Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 6.353



« Yanıtla #4 : 04 Şubat 2015, 14:51:39 »

Peygamber Efendimiz ki bizlere bütün insanlığa ışık tutan , Peygamber Efendimiz ki bizlere doğru yolu gösteren. Efendimiz 2 cümleyle anlatılmaz . Kalın bir kitaba dahi sığmaz onun güzellikleri ki bizim ne haddimize Efendimizi anlatmak ama biz sadece bildiğimiz yönlerini anlatabiliriz . Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)'i ve onun tebliğ ettiği kitabı yani Kur'an-ı Kerim'i iyice anlamaya çalışmalıyız düşünmeliyiz.Şüphesiz ki ALLAH Kur'an-ı Kerimde okuyup düşünüp ders almamızı emretmiştir.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1] 2   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes