> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Peygamberimiz (S.A.V) > Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) > Hz. Peygamber in s.a.s fesâhati
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hz. Peygamber in s.a.s fesâhati  (Okunma Sayısı 726 defa)
17 Ekim 2010, 11:21:25
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 17 Ekim 2010, 11:21:25 »



Hz. Peygamber'in (s.a.s) Fesâhati


Allah O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) diline öyle bir güç ihsan etmişti ki, O’nu dinleme bahtiyarlığına erenler, ifadeleri en özlü, beyanları en çarpıcı bir Söz Sultanı’nın huzurunda bulunma mehâbetiyle âdeta dilleri tutulur ve büyülenirlerdi..

Fesâhat sözün açık ve kusursuz olması demektir. Hem söze hem de söyleyene ait bir vasıf olan bu terim; belagat, bir ilim olarak teşekkül etmeden evvel “güzel ve etkili söz” anlamında beyân, berâ’at ve belâgat terimleriyle eşanlamlı olarak kullanılıyordu. (Mustafa Çuhadar, “Fesâhat” mad., DİA, XII, 423)
Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) risaletle serfiraz kılındığı dönemde fesâhat ve belâgat Arapların çarşı ve pazarlarında en fazla rağbet gören bir metâ’, beyân ise sözlerinin efendisiydi. Bu toplumda dil melekesi öylesine gelişmişti ki insanlar güzel ve çirkin sözü zevk-i selîmleri ile ayırt etmekte, kim söylerse söylesin fasîh ve belîğ söze kulak kesilmekteydiler. Fesâhat, onlar için bir gurur kaynağı olabildiği gibi, dil hataları ve fesâhate muhalif tasarruflar da bir utanç sebebiydi.

Tarihî süreç içinde tekâmül eden Arap dili yoğrula yoğrula öyle bir seviyeye ulaşmıştı ki âdeta dil o dönemde ifade gücünün zirvesini yakalamıştı. Allah (celle celâluhu) dilin işte böyle zirvede olduğu bir zamanda Kur’ân’ı indirmiş ve muradını en belîğ ve fasîh ifadelerle bildirmiştir.

Belâgatiyle Mucize Kur’ân

Allah Teâlâ, dilleriyle övünen Araplara Kur’ân ile meydan okumuş, onlara kendi dilleriyle Arapça bir kitap göndermiş ve Hz. Muhammed’i (sas) bu kitabı açıklamakla görevlendirmişti. Kur’ân’da “Biz her peygamberi, kendi milletinin lisanı ile gönderdik, ta ki onlara hakikatleri iyice açıklasın.” (İbrâhîm (14), 4) buyrularak Hz. Peygamber’in Arapların diliyle gönderildiği ve kendisine indirilen hakikatleri açıklamakla görevli olduğuna işaret edilmiştir. Hz. Peygamber’in risaletine karşı çıkan ve her fırsatta dilleriyle iftihar eden Araplar, Kur’ân’ın “Bir benzerini getirin!” meydan okumasına karşı çıkamamış ve en zahmetli yolu yani mallarını ve canlarını kaybetme pahasına da olsa savaşmayı seçmişlerdi. Bu ise çok açık bir şekilde Kur’ân’ın fesâhat ve belâgatini göstermesinin yanında Arapların onun meydan okumasına karşı duramadıklarını ortaya koyar. Kur’ân’ın nazmına muaraza etmekten âciz kalınca onur ve itibarlarını kurtarmak için savaşı tercih ettiler.

Kur’ân, fesâhat ve belâgatin zirvesini temsil eden mucize bir kitaptır. En çetin düşmanları dahi onu dinlemekten kendilerini alamamış, onun fesahat ve belâgati karşısında secdeye kapanmışlardır. İbn İshâk’tan gelen bir rivayete göre Mekke’nin ileri gelenlerinden Ebû Cehil, Ebû Süfyân ve el-Ahnes b. Şurayk, Hz. Peygamber’i geceleyin namaz kılarken gizlice dinlemek üzere birbirlerinden habersiz olarak evlerinden çıkarlar. Hiçbiri diğerinin yerini bilmeden tan yeri ağarıncaya kadar Hz. Peygamber’in evinin etrafında Kur’ân’ı hayranlıkla dinlerler. Sabah olup evlerine dönerlerken yolda birbirleri ile karşılaşır, durumu anlarlar ve birbirlerini ayıplarlar. Böyle bir şeyi tekrarlamamaları ve insanların bu durumu duydukları takdirde içlerine şüphe gireceği konusunda birbirlerini uyarırlar. Bu durum birkaç gece tekrar eder ve en sonunda bir daha Kur’ân dinlemeye gelmemek üzere sözleşirler. (İbn İshâk, Sîret, s. 169) İşte önde gelen müşriklerin birbirlerini uyarmaları ve bir daha gelmemek üzere birbirlerine söz vermeleri elbette Kur’ân’ın diğer insanlar üzerinde tesir edeceği endişelerinden kaynaklanmaktaydı.

Efendimiz’in (sas) Belâgati

Belâgatiyle bir cazibe merkezi olan Kur’ân’a tercüman olmak vazifesiyle görevlendirilen Peygamber Efendimiz’in fesahat ve belâgati Kur’ân’dan sonra zirvedir. Zîrâ O (sallallahü aleyhi ve sellem), hem yetiştiği çevre hem de Allah’ın lütfu sayesinde üstün bir dil melekesine sahipti. Lehçeler içinde en fasih kabul edilen Kureyş lehçesini en güzel şekilde konuşuyordu. Hayat-ı seniyyesine baktığımızda O’nun (sallallahü aleyhi ve sellem) en fasih Arap kabileleri içinde hayat sürdüğünü görürüz. Kureyş’in bir kolu olan Benî Hâşim içinde doğmuş, fesâhati ile meşhûr Benî Sa’d içinde süt emmiş, kabileler içinde en fasih kabul edilen Kureyş içinde büyümüş, Benî Esed’den evlenmiş ve Benî ‘Amr’a (Evs ve Hazrec) hicret etmiştir. Bu yüzden “Ben Arapların en fasihiyim, zira ben Kureyş’tenim ve Benî Sa’d b. Bekr’de büyüdüm.” (Suyûti, el-Muzhir, I, 210) buyurmuşlardır.

Allah Rasûlü (sallallahü aleyhi ve sellem) bu sözü bütün Araplara hitaben söylemiştir. Buna rağmen O’na (sallallahü aleyhi ve sellem) kimse karşı çıkamamış ve O’nun tenkit edilecek bir tek sözünü bulamamışlardır. Eğer içlerinde daha fasih biri olsaydı onu alıp karşısına dikilecek ve muaraza edeceklerdi. Fakat onlar Allah Rasûlü’nde (sas) mükemmel bir fesahatten başka bir şey bulamamışlardı. Allah (celle celâluhu) O’na (sas) öyle bir dil ve vicdan enginliği bahşetmiş ki gönlünün ilhamlarını muhatabına rahatça aktarabilmekte ve arzu ettiği mânâyı kolaylıkla ifade edebilmekteydi. Arapçanın bütün lehçelerini yeri geldiğinde çok güzel bir şekilde kullanıyordu. O’nun (sas) ağzından hoşa gitmeyen bir anlam, dilinden kusurlu bir kelime çıkmamıştır. O (sas), fasih kabul edilen insanların dahi düştükleri ibare zayıflığı, anlam kapalılığı, söyleyiş güçlüğü gibi kusurlardan uzaktır. Eğer O’ndan (sas) fesahat adına bir kusur sâdır olsaydı, muhalifleri mal bulmuş mağribî gibi ona sarılacak, allayıp pullayıp meclislerinde bahis mevzuu yapacak, her tarafa yayacak ve risaletine gölge düşürmek için onu kullanacaklardı. Çünkü muhatabı olan toplum dile ehemmiyet veren bir toplumdu ve ancak kendilerinden daha fasih olan birine kulak verirlerdi. Özellikle bu durum İslâm’ın zuhur ettiği ilk dönemlerde daha bir önem arz etmekteydi. Zira muhalifleri, Allah Rasûlü’nü (sallallahü aleyhi ve sellem) gözden düşürmek, getirdiği hakikatlere karşı insanların ilgisini kesmek için en ufak bahaneleri dahi değerlendirmekten geri durmamış hatta iftira ederek O’nu (sas) şairlik ve delilikle suçlamışlardır. Tarih bizlere, Allah Rasûlü’nün (sas) fesahatine gölge düşürecek en küçük bir itirazın dahi vâki olmadığını nakletmektedir. Bilakis O (sas), “Ben peygamberim, bunda yalan yok! Ben Abdulmuttalib’in oğluyum! Ben Araplar içinde beyanı en fasih olanım! Ben Kureyş’in çocuğuyum ve Benî Sa’d b. Bekr içinde büyüdüm. Bana lahn (hatalı konuşma) nereden/nasıl bulaşacak!” (Taberânî, el-Mu’cemu’l-Kebîr, VI, 35) diyerek kendisinin her türlü hatalı konuşmadan, fesahat ve beyan ayıplarından uzak olduğunu ifade etmiştir.


Dile Hâkimiyeti


Evet, O (sallallahü aleyhi ve sellem), en üstün bir dile sahipti. Muhatapları O’nun (sas) etkili beyanı karşısında hayranlıklarını gizleyemiyor ve bunu her fırsatta dile getiriyorlardı. O’nun (sas) farklı kabilelerden gelen insanlar karşısında dilin bütün zenginlikleriyle konuşmasını hayranlıkla dinleyen ashaptan biri bir gün O’na (sas) “Ey Allah’ın Resûlü, ne kadar da fasih konuşuyorsun! Meramını senden daha güzel ifade eden birini görmedik” dediğinde Allah Rasulü (sas): “Bu benim hakkımdır zira Kur’ân bana apaçık bir Arapça ile indirilmiştir.” (Beyhakî, Şu’abu’l-Îmân, III, 33) buyurmuştur.

Allah Rasûlü (sas) dile ait özellikleri ve lehçe farklarını çok iyi biliyordu. Her kavme kendi lehçesi ile hitap ediyor, bununla kalmayıp o lehçeyi en güzel ve en fasih şekilde konuşuyordu. Bu durum Efendimiz’in (sas) dışında başka biri için söz konusu değildir. Zîrâ böyle biri olsaydı Araplar onu nakleder ve her tarafa duyururlardı. Böyle birinin olması ancak hayatını sırf bu gayeye adayan, ömrünü kabileler arasında veya onlara yakın bölgelerde geçiren, nesiller boyu aktarılan rivayetleri toplayan biri için söz konusu olabilirdi. Biz biliyoruz ki Allah Resûlü (sas) değişik vesilelerle Mekke’nin dışına çıkmış olsa da farklı kabilelerin lehçelerini öğrenmek için özel bir çaba göstermemiş ve farklı kabilelerden gelecek heyetler için, onların dil ve lehçe hususiyetlerine vâkıf olmak gibi bir gayrete girmemiştir. O (sas), diğer pek çok şeyde olduğu gibi Allah’ın talimiyle öğrenmiş ve konuşmuştur. Bir rivayete göre Benî Nehd kabilesinden gelen bir heyete, orada hazır bulunan ashabın anlamadığı bir dil ile hitap eden Allah Resûlü’ne (sas): “Ey Allah’ın Rasûlü! Biz aynı anne ve babanın çocuklarıyız ve Benî Sa’d içinde büyüdük, ama söylediklerinizden bir şey anlamadım” diyen Hz. Ali’ye cevaben: أَدَّبَنِي رَبِّي فَأَحْسَنَ تَأْدِيبِي diyerek, edebi/edebiyatı Rabbinden öğrendiğini, hem de çok güzel öğrendiğini ifade etmiştir. (Suyûtî, Câmi’u’l-Ehâdîs, I, 133; Hindî, Kenzu’l-‘Ummâl, XI, 431) Ayrıca Zu’l-Miş’âr el-Hemdânî, Tıhfete’n-Nehdî, el-Eş’as b. Kays (ö.40/661), Vâil b. Hucr el-Kindî (ö.50/670) gibi Hadramevt ve Yemen hükümdarlarına gönderdiği mektuplarında veya kendisine gelen heyetlerle yaptığı görüşmelerde onların lehçelerini kullanmış, onlara uygun en güzel üslûpla hitap etmiştir. Örneğin Zu’l-Miş’âr bir heyetle Allah Rasûlü’ne geldiğinde Hemdân halkına hitaben bir mektup yazmış ve şu cümlelere yer vermiştir:

إِنَّ لَكُمْ فِرَاعَهَا، وَوِهَاطَهَا، وَعَزَازَهَا، تَأْكُلُونَ عِلاَفَهَا، وَتَرْعَوْنَ عَفَاءَهَا، لَنَا مِنْ دفْئِهِمْ، وَصِرَامِهِمْ مَا سَلَّمُوا بِالمِْيثَاقِ، وَالْأَمَانَةِ، وَلَهُمْ مِنَ الصَّدَقَةِ الثِّلْبُ، وَالنَّابُ، وَالفَصِيلُ، وَالفَارِضُ، وَالدَّاجِنُ، وَالكَبْشُ الحَوَارِيُّ، وَعَلَيْهِمْ فيِهَا الصَّالِغُ، وَالقَارِحُ

“Şüphesiz (o bölgenin) yüksek ve alçak toprakla...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hz. Peygamber in s.a.s fesâhati
« Posted on: 25 Nisan 2024, 08:37:21 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hz. Peygamber in s.a.s fesâhati rüya tabiri,Hz. Peygamber in s.a.s fesâhati mekke canlı, Hz. Peygamber in s.a.s fesâhati kabe canlı yayın, Hz. Peygamber in s.a.s fesâhati Üç boyutlu kuran oku Hz. Peygamber in s.a.s fesâhati kuran ı kerim, Hz. Peygamber in s.a.s fesâhati peygamber kıssaları,Hz. Peygamber in s.a.s fesâhati ilitam ders soruları, Hz. Peygamber in s.a.s fesâhati önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes