> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Peygamberimiz (S.A.V) > Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) > Hüznün Nebi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hüznün Nebi  (Okunma Sayısı 1378 defa)
20 Eylül 2010, 18:42:01
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 20 Eylül 2010, 18:42:01 »



HÜZNÜ’N-NEBÎ

Efendimiz (sav)'in hayatına baktığımızda devamlı mahzun olduğunu müşahede ediyoruz. Bunun her zaman çevresindeki hadiselerden kaynaklanmadığı da bilinmektedir. Yani Efendimiz'in hüzünlü hali, kendinin mübarek sözlerinde ifadesini bulan: "Kur'ân hüzünle indi. Ya ağlayarak okuyun veya ağlamaya çalışın" hakikatinin pratik şeklidir. Bizlere ruhî eğitim dersi veren böyle bir hâl vasıtasıyla biz, almamız gerekli dersi alıyor ve akıbetinden emin olmayan insanların sevinmeye -hakiki mânâsıyla- hakları olmadığını anlıyoruz. Yaradılış itibariyle mahzun olan, fakat hüznü çevresindekileri sıkacak kadar olmayan, sevincini de kendini ve Rabb'ini unutmayacak ölçüler içinde sergileyen Hz. Peygamber Efendimiz'in hangi hallerde hüzünlendiği bu yazının konusunu teşkil etmektedir. Efendimiz'in hayatı ve şahsiyetinden bahseden kitaplarda bölüm halinde yer almayan bu konuyu efkar-ı âmmeye ilk defa takdim etmenin mutluluğunu siz okuyucularla paylaşmak istiyoruz.

Sâde bir insanın manevî ve derûnî hayatını anlatmak bile -kişiye özelliği dolayısıyla- oldukça zordur. Tüm dünyalıların mürşid ve muallimi olan bir peygamberin, Peygamber Efendimiz'in derûnî hayatına müteallik tesbit ve açıklamalarda bulunmak ise, evrensel örnekler ihtivâ ettiği için fevkalâde güçtür. O'nu bize gerek sîret gerekse sûret olarak tanıtmaya çalışanlar, beşüş ve mütebessim bir yüze, mahzûn bir görünüşe sahip olduğunu ısrarla belirtmektedirler. Aynı anda mütebessim ve mahzûn olmak herhalde sadece Hz. Peygamber'e has bir meziyet olmalıdır. Bu da O'nun ruhî ve manevî dünyasından söz etmenin hiç de kolay olmadığı anlamına gelmektedir. İşte bu sebepledir ki. Peygamber Efendimiz hakkında kaleme alınmış eserler arasında derûnî hayatı ile ilgili olanlar pek azdır. Selahaddin el-Müneccid'in "Mu'cemu ma Üllife an Resûlillah" adlı çalışması bu söylediğimizin -sadece kitap isimleri seviyesinde de olsa- açık delilidir (1).

Ben yazımda, bahis konusu eserde herhangi bir çalışma yapıldığına dair işâret bulunmayan bir konudan, hüznü'n-Nebî'den söz etmek istiyorum. Eş-Şifâ, Zâdu'l-Meâd ve el-Mevahibu'l-Leduniyye gibi Resûlullah'ı mevzu edinen klasiklerde de ''Hüznü'n-Nebî" ile ilgili herhangi bir başlık bulunmamaktadır. Oysa O'nun üzüntü duyduğu konu ve olaylar, O'nun manevî ve rûhî dünyasını anlamak ve tahlil etmekte büyük önemi hâizdir.

Örnek kul ve son Resûl Hz. Muhammed, hiç şüphesiz hüznü ve elemi ile de ümmetine ve insanlığa örnektir. Her şeyin en seviyelisini, en kalitelisini, insan yapısına en uygun olanını, fıtrata yakışanını örneklendiren Hz. Peygamber, insan yaratılışının tabiî bir yanı olan üzüntü ve elem duygularının kullanımına da örneklik etmiştir. Eğitim de bir anlamda duygu ve davranışların geliştirilmesi değil midir?

Bir insan olarak, bir baba olarak, bir dost, bir eş olarak duyduğu üzüntüler ile bir ümmet önderi, bir hidâyet elçisi, bir mürşid ve muallim, bir muslih ve bir devlet reisi olarak yaşadığı hüzün halleri elbette birbirinden farklı düzey ve boyutta olmuştur. Ancak bunları her olayda kolayca tefrik etmek mümkün değildir. Bu sebeple biz, daha mantıkî gibi gözükse de O'nun hüznünü "beşer ve peygamber olarak" diye iki kısma ayırmadan bir bütün olarak takdime gayret edecek, böylece mü'minin hüzün ve elemine ölçü getirecek Muhammedî örneklerden bir demeti sunmaya çalışacağız.

Öncelikle şuna işâret edelim ki, peygamberler hüzün ve elemlerini kaideten sadece ALLAH'a arzederler. Bu, Hz. Yakub'un dilinden yüce kitabımızda: "Ben üzüntü ve elemimi yalnız ALLAH'a arzederim." şeklinde tesbit ve ilan edilmiştir. Hz. Peygamber de Taif dönüşünde:

"ALLAHım, güçsüz ve çâresiz kaldığımı, halk nazarında horlandığımı ancak sana arz ve şikâyet ederim...

ALLAHım, Aldırmam çektiklerime; yeter ki uğradığım senin gazabın olmasın. Fakat bana bunları göstermeyecek kadar engindir Senin affın, merhametin..." (3) diye başlayan ve devam eden sözleriyle ALLAH'a açmıştır. Bu sadece bir olayda görülen bir arz değildir. Sürekliliği olan bir uygulamadır.

Öte yandan Peygamber Efendimiz, Hicret esnasında Hira mağarasında gizlenmeye çalıştıkları sırada dostu Hz. Ebu Bekr'in endişe ve üzüntüsünü: "Hüzünlenme, ALLAH bizimledir" (4) diye giderirken, nasıl bir itmi'nân içinde olduğunu dile getirmiştir (5). "ALLAH seni insanların verecekleri zararlardan koruyacaktır" (6) ilâhî garantisi, O'nun dilinde böylece ifâdesini buluyordu. İnsanların kendisine verebilecekleri herhangi bir zararın endişe ve hüznünü yaşamıyordu. O, ümmetini, müslümanları hatta insanlığı kucaklayan bir hüznü ve elemi yaşıyordu. "Sizin güçlüğe uğramanız ona çok ağır gelir" (7) âyeti, bu gerçeğin müslümanlara ait yönünü ifadelendirmektedir. Şefkati, merhameti, insanların kurtuluşuna olan arzu ve hırsı O'nu rahat bırakmıyordu: "Onlar inanmayacaklar diye nerede ise canına kıyacaksın" ( 8 ) âyeti de bu hususu dile getirmektedir. Bir keresinde Hz. Peygamber kendisine gelip bazı sorular soranlara "size yarın cevap vereceğim" demiş, fakat vahy gelmediği için cevap verememişti. Vahy'in gecikmesi karşısında derin bir hüzün yaşamış, daha sonra vereceği cevaplara onların inanmayacakları endişesine kapılmıştı. Kehf sûresi, sorulan soruların cevabını getirmiş bu arada Hz. Peygamberin psikolojik durumunu da: "Bu söze inanmayanların ardından üzülerek nerede ise kendini mahvedeceksin" (9) âyetiyle açıklamıştı.

Bu âyetler, O'nun hidâyet elçisi olarak insanlığın kurtuluşuna yönelik elem ve kederinin derecesini anlatmaktadır. Bizce Hüznü'n-Nebi, bu noktadadır. İman eksenlidir, hidâyet merkezlidir. "Ey Peygamber küfre koşanlar seni üzmesin" (10). "Onların söylediklerinin seni hüzünlendireceğini elbette biliyoruz; doğrusu onlar seni yalancı saymıyorlar fakat zalimler ALLAHın âyetlerini bile bile inkar ediyorlar" (11). "İnkârcının inkarı seni hüzünlendirmesin..." (12) âyetleri hep bu gerçeğin Kur'anî delilleridir. Bu yüzden O'nun hüznü yüce idi, yegâneydi. Öte yandan Hz. Peygamber, melek değildi. Elbette bir beşerden beklenen tavır ve davranışların O'nda görülmesi kadar tabiî bir şey olamazdı, Ancak O, evrensel boyutta imtisal nümûnesi bir hayatı yaşadığından duygular ve akislerinde de aynı çizgi elbette en mutedil şekilde görülecektir.

Takdir edersiniz ki, hüznü ve elemi ya da tasa ve kaygısı yaşanmayan davaya hizmet edilemez. Bir başka deyişle, hüzün ve elem uyandıracak kadar duygulara etkili olamamış bir dava, insanlığın davası olamayacağı gibi, böyle bir insan da dava adamı ya da davasının adamı olamaz.

Kadı Iyaz (544/1149) merhumun Hz. Ali'den naklen kaydettiği beyanlar arasına Hz. Peygamber: "Hüzn, ayrılmaz arkadaşımdır, gam ve kederim ise, ümmetime yöneliktir." buyurmaktadır (13). Merhum Süleyman Çelebi:

"Ummetümdür kaygum u gussam hemîn
Yimezem ümmetten ayruğun gamın"


beytiyle O'nun bu özelliğini dile getirmek istemiştir (14). Bu sebeple O'nu vasfedenler de "hüznünün sürekli, düşüncesinin daimî olduğu" tesbitine yer vermekte; (Kane mutevâsıle'l-ahzân, dâime'l-fikre) demektedirler (15). Böylece O'nun yüksek duygu ve heyecanlarla tefekkürü birleştirdiğini belirtmektedirler.

İnsanlığın derdini, yüreğinde taşıyan bir insanın düşünceli ve daha çok hüzünlü görülmesi, hayatın her zaman değil, ancak bazen tatlı olduğu, olayların gerisinde ümit kadar endişeyi de gerekli kılan gerçeklerin bulunduğunu göstermektedir, Hz. Peygamber sevincini tebessümle (16), hüznünü bazen ılık ılık akıttığı göz yaşları, bazen birkaç kez tekrarladığı cümleleri, nadiren de aleyhte duaları ile ifadelendirirdi. Zira hüznün bir ifadesi göz yaşı ise, bir başka ifadesi de bedduadır.

Dârımî'nin naklettiğine göre bir müslümanın cahiliyye döneminde kızını kuyuya nasıl attığını ve yavrucağın "babacığım, babacığım" diye yalvarışının kulaklarında nasıl hâlâ çınlayıp durduğunu anlatması, Resûlullah'ın göz yaşlarının mübarek sakalının üzerinde hüzün taneleri olarak dizilivermesine sebep olmuştur. Orada bulunan bir başka müslüman, olayı anlatana:

-"Resûlullah'ı üzdün", diye çıkışmış. Hz. Peygamber ise,

-"Dokunma, adam kendisine derd olmuş bir konuyu araştırıyor" buyurmuş sonra da o kişiye;

-"ALLAH, câhiliyyede işlenenleri bağışlamıştır. Sen şimdi müslümanca yaşamaya bak." tavsiyesinde bulunmuştur.

Bu olay göstermektedir ki Hz. Peygamber’de hüzün, geçmişe, geleceğe yani tüm zamanlara ve bütün insanlığı yöneliktir.

DOST VE AKRABA OLARAK
Öte yandan Hz. Peygamber, hayata küsmek anlamına gelecek tarzda asla yas tutmamıştır. Ama sevdiklerini kaybetmek, her insan gibi O'nu da hüzünlendirmiştir. Eşi Hz. Hatice, amcası ve hâmisi Ebu Tâlib'in vefat ettiği yıl, başta Hz. Peygamber olmak üzere müslümanlar için hüzün yılı (âmü'l-hüzn) olmuştur.

Bilinen bir gerçektir ki, O'nun asla unutamadığı acıları da olmuştur. Uhud Savaşında şehid edilen ve kendisine İnsanlığa asla sığmayan müsle yapılan amcası Hz. Hamza'nın azîz na'şı başında O hüznünü şöyle dile getirmiştir: "Bugüne dek senin kaybın gibi bir musibetle asla karşılaşmadım. Şu halden daha fazla beni üzen ve öfkelendiren bir halde de bulunmadım" (18). "ALLAH sana rahmet eylesin, iyi biliyorum ki sen, akrabalık bağlarını gözetir, daima hayırlı işler işlerdin" (19). "Eğer yas tutmak gerekseydi, sana yas tutardım. Vallahi, senin yerine müşriklerden yetmişinin cesedini bu hale getirecek, onlara müsle yaptıracağım" (20).

Medine'ye dönüşte Abdüleşheloğulları, kadınlarının kendi şehidlerine yaktıkları ağıtları duymuş, gözleri yaşarmış, ağlamış ve sonra da "fakat Hamza'ya ağlayan yok!" diye elem ve üzüntüsünü bir kere daha dile getirmiştir (21).

Hz. Hamza'nın kâtili Vahşî, yıllar sonra müslüman olarak huzuruna geldiği zaman kendisine, "gözüme fazla gözükme, (zira ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 20 Eylül 2010, 19:48:52 Gönderen: ezelinur »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hüznün Nebi
« Posted on: 24 Nisan 2024, 02:09:03 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hüznün Nebi rüya tabiri,Hüznün Nebi mekke canlı, Hüznün Nebi kabe canlı yayın, Hüznün Nebi Üç boyutlu kuran oku Hüznün Nebi kuran ı kerim, Hüznün Nebi peygamber kıssaları,Hüznün Nebi ilitam ders soruları, Hüznün Nebiönlisans arapça,
Logged
28 Eylül 2015, 12:57:48
Rüveyha
Forum Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 6.764


« Yanıtla #1 : 28 Eylül 2015, 12:57:48 »

Esselamu aleykum ve rahmetullah..Ya Nebi bizler sana ümmet olmakla şereflendik.Mevlam bizleri sana lâyık ümmet eylesin...Rabbim İslam yolundan ayırmasın İnşaAllah
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes