> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Peygamberimiz (S.A.V) > Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) > Faslı Gül
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Faslı Gül  (Okunma Sayısı 1280 defa)
06 Eylül 2010, 22:34:30
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 06 Eylül 2010, 22:34:30 »



Fasl-ı Gül

‘Zaman o Gül gibi gül görmedi zaman olalı

Gül’ün güzelliği dillerde dâsitân olalı’


Güllerden bir Gül düştü kâinâtın bahtına. Kalbe sürûr, eflâka nûr ve insanın bahtına bekâ düştü. Âlemler ve ruhlar yokluk karanlıklarına doğru hızla giderken “Elestü bi rabbiküm” suâlinden şaşkın, O Gül’ün ‘Belâ’ nefesiyle nefeslendi her şey ve ademden vücûda çıkarıldı eflâk. Dedi Hakk Teâlâ o vakit: Levlâke levlâke lemâ halak-tül eflâk.

Gelmeden dahi ademden Âdem

Âna derlerdi Nebiy-yül akdem

(Daha âdem aleyhisselâm var edilmeden, O’na nebîlerin öncüsü derlerdi.)


Bir Gülün râyihası ile sermest oldu on sekiz bin âlem, nûru ile ihyâ oldu her mevcûd ve aşk düştü bülbüllerin kalbine. Bizse devr-i âhirde gurbetine düştük Gül’ün.

Hani bir hikâye nakledilir gül-i hamrâ adına. Bülbül öter, bülbül uçar, bülbül yakar yüreğini de, kavuşamaz bir türlü mâşûkuna. Nasıl olursa ama bir gün bülbül nezdine varır onun. Varır varmasına da sebkat kâbil olmaz gül sarayının surlarını. Öyle bir batar ki bağrına diken bülbülün, yine de son sözü olur “Aah Gül’üm!” Andelib çırpınarak düşer “Ah min-el aşk” deyû toprağa… Vuslata erer artık.

Sana Gül diyor âlem Efendim. Gül, şâh-ı ezhârdır (çiçeklerin şâhı) çünki, Sense iki cihânın, seyyidi ve şâhısın. Bizler, ne bülbülün olduğumuzu iddia edebiliriz, ne de şu sönük lisânımızla Sana yakışır, Zâtına lâyık nağmât dizebiliriz. Sen bizi nûruna müştâk pervâneler say.

Ne kadar özlesek Seni, ne kadar varmak istesek menzîline, hicrân dikenleri yaralar hep kalbimizi. Yoksa şu dünya zindanından geçip, ecel kapısını açmadan yok mu kavuşmak bize, Gül Efendim? Gül sultan, vuslat ne zaman?
Senden uzaklaşan her adımımızda biraz daha tattık, yalnızlık ve kimsesizlik elemini.

Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir

Gam sahiplerine sor kim geceler kaç saat (1)


Sana Gül diyor diller Efendim! Yeryüzünde vasıflarına âyine olabilecek en latîf, en nahîf bir cemâl aynası olarak onu görmüş çünki gözler. Onu her gördüğünde Zâtını hatırlamış yaralı gönüller. ‘İlâhi ihtişâmın tezâhürüdür’ dediğin gül çiçeği ki, latîf bir aşk âyinesi. Aşka onun rengi verilmiş, ona aşkın ismi konulmuş. Lâl gülgûn olduğu için sevilmiş bir zaman. Asırlarca hep güzeller onda nâm bulmuş. Gül gibi… denmiş adlarının başında. Ama o güzelliğin aslına varmış sana âyine olmakla. Ne bahtiyâr sana misâl olmakla, adı adınla yâd edilmekle…

Görmedik böyle gül-i rûyu güzel

Ten-i gül-i bûyu güzel, boyu güzel


(Yüzünün gülü böylesine güzel açmış olanı hiç görmedik. Teni böyle gül kokulu olanı da, boyu böyle güzel olanı da.)
Râyihası şerefyâb olmuş mübârek terinle, rengi ise renk bulmuş gözlerinde; mâh-i cemâlinde. O ki bir bahar geldiğinde çâk-i giriban eylemiş, bir de mütebessim gül cemâlini gördüğünde. Sevinçle pârelemiş yakasını. Sen ki ey Gül-i râna bostân-ı cinân ve dünyanın hem gülü, hem bülbülüsün. Dua eyle hep yaptığın gibi bize, o femm-i mübârekinle. Rabbim Seni bize gül-dân eylesin. Sende bitelim, Sende neşv-ü nemâ bulsun tüm hallerimiz..

Gül-i handâna dönüp açsa dehân

Feyz-i nûr eyler idi ol dendân


(O gülen bir gül gibi davranıp mübârek ağzını açacak olsa, o dişlerinden bir nûr feyzi saçılırdı.)

Nasıl anlatalım Seni ey Gül-i rânâ! Hangi kelimelerle söyleyelim evsâfını, nasıl dizelim medhiyeleri Zâtına. ‘Eğer Gül’ün vasıflarının şerhini devamlı, durmadan söylesem, yüzlerce kez kıyamet geçer de o yine bitmez’ deriz biz de Mevlâna gibi. Yine de yüreğimiz yanar, ne dilimiz susmak ister Gül adın anılınca, ne kalem kalemliğini bilir nâmın için yazmayınca.

Gül yüzlüm… Rumeysâ kadar yakın olmak vardı Sana. Ayn-ı hüsn olan o gül yüzündeki birkaç damla şebnemi toplayıp ıtır diye saklamak. Sonra onu ömür boyu koklamak ve en son kefeninde o gül ıtrî terinle huzuruna vâsıl olmak. Ötelere gül kokunla varmak. Bir Gumeysâ (Rumeysâ) olamadık rüyanda cennette gördüğün… Gül-zârındaki andeliblerin…
Bize de gül beyitlerinle avunmak düşüyor artık. Süleyman çelebi gibi :

Terlese güller olurdu her teri

Hoş dererlerdi terinden gülleri

demek bile gül kokunu duyuruyor bize bu cîfe kokan asırda.

Berg-i gül gibi o rûy-ı nîgû

Terlediğince olurdu hoş bû


(Güzellik yaymakta olan o yüz, bir gül yaprağı gibi terlediği zaman çok hoş kokardı)

O gül yüzün ki yere bakardı hep. Toprak doya doya seyreyledi seni semâya nisbeten. Kibir yanına yanaşamadı hiç. Hâlık-ı kâinâtın, adını adının yanına yazması, kâinâta efendi oluşun kaldırmadı mübârek başını hiç semâya. Güzelliğin kemâline varmış, yüz yaprak açmış, ağırlığından yüzü yere bakan bir gül benzeyebilirdi ancak bu latîf hâline.

Bâğ-ı hüsn içre o rûy-ı rengîn

Bir açılmış güle benzerdi hemîn


(O ışıldayan yüz, güzellik bahçesinde hemen açılıvermiş bir güle benzerdi.)

Bir küffâra kalkan o aziz baş, yeterdi kaskatı kalplere korku salmaya. Aziz başındaki gül kırmızısı o damar kâfiydi onları ölmeden öldürmeye.

Yalan yanlış, şu dünyada senden hariç güzellik, doğruluk, erdem adına ne söylenmişse! Beyhûde bir iş, lezzetsiz bir aş.

Gül bağında dikenle uğraş…

Suya versin bağbân gülzârı zahmet çekmesin

Bir gül açılmaz yüzün tek verse bin gülzâra su (2)

 

Sensiz olmuyor efendim, ne saadet, ne rahmet. En büyük nasipsizlik değil mi, hazine-i rahmetin en kıymettâr cevheri dururken, cam şişelere müşteri olmak? Güneş varken mumlarla nursuz kalmak ve ısınamamak, en acı kayıp değil mi?

Sen ki, leyli nehâra çeviren, en zulümatlı geceleri aydınlatan misbâh-ı zücâcesin. Mübârek bir ağaçtan, Hz. İbrâhim’in neslinden tutuşturulup yakılan misbâh-ı zücâce. (3)

 

Nasıl anlatalım seni ey rahmet denizinin incisi. Kelâmın nutku tutuluyor bahis senden olunca. Söylemesek, yakar bizi aşkınla boyanmış sözcüklerin ateşi. Küçük medihlerimiz deryâdan damlalar gibi olsa da bir Niyâzi Mısrî gibi deriz:

Bülbüllere sorma yürü hâlet-i aşkı

Pervâneden al gizlice tenhâ haberin sen

Adını anmadığımız andır bahçeden uzak düştüğümüz an. Yine Mısrî’nin:

Ey garip bülbül diyârun kandedir

Bir haber vir gül-i zârun kandedir

(Ey garip bülbül hangi diyardansın? Haber ver gül bahçen nerde kaldı, hangi yerdedir?)

beyiti bu hâli çok güzel anlatmaz mı?

Efendim, “Gülü târife ne hâcet, ne çiçektir biliriz” sözü meşhur oldu bizde ama bir gül tebessümünü ümit eyleriz sâdece naatlarımızla. Şu küçük gül naatının, şefaatine vesile olmasını bir de…

Sâbit
Fuzûli.
Şifâ-i Şerif / Kadi Iyâz
Diğer beyitler: Hakânî Mehmed Bey/Hilye-i Saadet


Berâ GÜNDOĞAR

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Faslı Gül
« Posted on: 23 Nisan 2024, 19:21:36 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Faslı Gül rüya tabiri,Faslı Gül mekke canlı, Faslı Gül kabe canlı yayın, Faslı Gül Üç boyutlu kuran oku Faslı Gül kuran ı kerim, Faslı Gül peygamber kıssaları,Faslı Gül ilitam ders soruları, Faslı Gül önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes