๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 10 Ekim 2010, 13:30:25



Konu Başlığı: Engelli sahabeler
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 10 Ekim 2010, 13:30:25
Peygamberimiz zamanında engelli sahabeler var mıydı. Efendimiz (sav) onlara nasıl davranırdı?
(http://www.hanimlar.com/image/yazi_img/peygamber-gulu.jpg)




Peygamber Efendimiz a.s.m döneminde de özürlü sahabi vardı Peygamber Efendimiz’in a.s.m engelli sahabilere özel bir şefkat ve ilgi göstermiştir.

 Peygamber Efendimiz a.s.m döneminde yaşayarak ALLAH Rasûlü’nü gören, O’nun mübarek atmosferine girerek sohbetlerinde bulunan iman ehli kimselere sahabi deniyor malumunuz. Birçoğumuz sahabilerin hikâyelerini dinleyerek ve hayat tarzlarını kendimize örnek alarak büyüdük.

 Peygamber Efendimiz’in a.s.m güneşinden istifade ederek O’ndan aldıkları manevi feyzle, insanlar içinde ALLAH’a manen en yakın olma üstünlüğünü elde eden sahabiler için de bir grup var ki, onlardan çoğumuz haberdar bile değiliz. Bu sahabilerin diğer sahabilerden fiziki olarak farklılıkları ortopedik ve görme engelli olmaları…

 Peygamber Efendimiz a.s.m, engelli sahabelere iltifatta ve ikramda bulunmuş, onlarla şakalaşmış, onların sosyal hayata katılımlarını sağlayan kolaylıklar getirmiş, meslekî anlamda ve istihdam boyutuyla yeni imkânlar sağlamıştır.

 Mesela; Hz. Abdullah’a hem müezzinlik hem de yöneticilik görevi vermiştir. Bacağından sakat olan Hz. Muaz bin Cebel, bizzat Peygamberimiz tarafından Yemen valisi olarak tayin edilmiştir.

 Peygamberimiz’in, toplum içinde hiçbir sosyal statüye sahip olmayan ve horlanan engellileri, şefkatli bir yaklaşım ile bu durumdan kurtarmıştır.

 Mesela; Efendimiz’in bazı bedenî kusurları olduğu için, toplum içinde bulunmaktan tedirgin olan ve bu yüzden çölde yaşamayı tercih eden Zahir isminde bir sahabiye çölden bazı bitkileri toplayıp, Medine pazarında beraberce pazarlamayı önermesi ilginçtir. Pazardaki alışverişlerde Zahir’e yardımcı olan Peygamberimiz etrafına da “Zahir bizim çölümüzdür, biz de onun şehriyiz” diyerek sürekli iltifatlarda bulunmuştur.

 Engelli sahabiden kısa boyu ve ince bacakları ile dikkatleri çeken Hz. Abdullah bin Mesud’un bünyesinin tüm çelimsizliğine rağmen Kureyş müşriklerinin bulunduğu Kâbe’ye gitmiş ve orada alenî olarak Kur’an okumuştur. Büyük işkence gören İbn-i Mes’ud, iyileşir iyileşmez tüm uyarılara rağmen yine aynı kahramanlığı göstermiştir.

 Son nefesine kadar bedenine giren müzmin bir hastalıkla yatalak ve bakıma muhtaç halde 30 yıl yaşayan Hz. İmran bin Hüseyin, “Nasıl dayanıyorsun bu acılara?” diyen arkadaşına, “Benim için sağlık ve hastalıktan hangisi ALLAH’ın hoşuna giderse, benim hoşuma giden de odur! Otuz yıldır kendimde büyük bir huzur buldum.” diyebiliyordu. Bu sabır sayesinde Hz. İmran öyle manevî makamlara erişecekti ki, meleklerin tesbihlerini işitir hâle gelecekti. Melekler de, teselli olsun diye kendisine her gün selam getirecekti.

 Bedenî kusurları yüzünden çölde yaşamayı seçen Zahir isimli sahabi, Medine pazarında Peygamberimiz’i bir köşede beklerken, Peygamberimiz ona arkadan yaklaşır ve gözlerini kapatarak şakalaşır. Peygamberimiz’in o güne kadar hiç kimseye bu denli mesafesiz davranmadığını gören etraftaki Müslümanlar, bu ilginç manzarayı seyrederler. Kâinatın efendisi, bunu fırsat bilerek, çevreye yüksek sesle: “Bir kölem var. Satıyorum. Onu benden kim alır?” diye şakasını sürdürür. Zahir, “Ey ALLAH’ın elçisi, beş para etmez bir sakat köleyi kim satır alır?” deyince şaka bu andan itibaren biter. Peygamberimiz bütün ciddiyetiyle kendilerini sarmış olan kalabalığa seslenerek, şöyle der: “Ya Zahir, and olsun ki ALLAH ve ALLAH’ın Rasûlü katında senin değerin paha biçilmez! Bunun için biz de seni seviyoruz.”

 Nesibe Hanım, Uhud muharebesinde cephe arkası hemşirelik hizmetleri yapan bir sahabiydi. Ama Peygamberimiz’in müşkül durumunu görünce kadın haliyle onu korumaya koşmuş ve müşriklerle çarpışırken birkaç yerinden yara almıştı. Medine’ye döndükten sonra aldığı ağır yaranın tedavisi bir yılda ancak kapatılmış, Peygamberimiz de onu sık sık ziyaret etmiş, ona iltifatta ve özel dualarda bulunmuştur. Nesibe Hanım, Hz. Ebû Bekir zamanında ileri yaşına rağmen Yemame savaşına aktif olarak katılmış, bu kez on iki yerinden yara alarak bir kolunu kaybetmiştir. Ordu Medine’ye döndüğünde, Hz. Ebû Bekir bu kahraman hanımı ziyaret etmiş ve ona beytül maldan maaş ödenmiştir

 Ama olan Abdullah bin Ümmi Mektûm: Hz. Peygamber, Mekke'de ilk iman edenlerden biri olan bu âmâ zatı, Medîne'ye halka Kur'an öğretmesi için göndermiştir. Medîneli Berâ bin Âiz -radıyALLAHu anhuma- diyor ki:

 Bize ilk hicret eden kimseler Mus‘ab bin Umeyr ile İbn-i Ümmi Mektûm'dur. Bunlar (Medîne'de) halka Kur'an öğretiyorlardı.
(Buhârî, Menâkıbu'l-Ensâr, 46)

 Bilal-i Habeşî ile birlikte Hz. Peygamber'in müezzinliğini de yapmış olan İbn-i Ümmi Mektûm (İbn Sa‘d, IV, 207) âmâ oluşu yanında evinin camiye uzaklığını ve kendisini camiye götürecek kimsesinin bulunmayışını da mazeret göstererek, namazı evinde kılabilmek için Hz. Peygamber'den müsaade istemişti.

Rasûlullâh ise:

“– Sen namaz için ezân okunduğunu işitiyor musun?” diye sordu. O:

– Evet, cevabını verdi.

Peygamber -aleyhisselâm-:

“– O halde dâvete icâbet et, cemâate gel” buyurdu. (Müslim, Mesâcid, 255; Ebu Dâvûd, Salât, 46)

 Bu haber cemaatle namazın ne derece önemli olduğuna vurgu yapmakla beraber, Peygamberimizin âmâ bir zatı toplumdan tecrit etmeyerek onu cemaat içinde bulunmaya teşviki de bilhassa dikkat çekicidir.

Bunun yanında Hz. Peygamber değişik vesilelerle Medîne dışına çıktığı zaman, İbn-i Ümmi Mektûm'u yerine cemaate namaz kıldırması için vekil olarak bırakmıştır. Bu görevin kendisine on üç defa verildiği nakledilmektedir. (İbnü'l-Esîr, Üsdü'l-ğâbe, IV, 264)

 Hâsılı Peygamberimiz özürlüleri, âtıl kalmaya mahkum ve zavallı bir kitle olarak görmemiştir. Problemlerini çözmeye yönelik tavsiye ve uygulamalarda bulunmakla birlikte durumlarına göre engelli insanlara vazife vermiş, ayrıca onları dünya ve ahiret saadeti bahşeden müjdeli haberlerle de tesselli etmiştir.



ALINTI