> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Peygamberimiz (S.A.V) > Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) > Emsâlsiz örnek şahsiyetten Yüce ahlâk ölçüleri 2
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Emsâlsiz örnek şahsiyetten Yüce ahlâk ölçüleri 2  (Okunma Sayısı 459 defa)
01 Kasım 2010, 18:03:26
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 01 Kasım 2010, 18:03:26 »



Emsâlsiz Örnek Şahsiyetten Yüce Ahlâk Ölçüleri -2-


Bir varlığa duyulan muhabbet, o muhabbete vesîle olan veya ona nisbeti bulunan her şeye sirâyet eder. Meselâ mü’minler için, binlerce dağ arasında Uhud Dağı’nı farklı ve müstesnâ kılan, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ona olan husûsî muhabbetidir. Yine hicretten evvel sıradan bir şehir olan “Yesrib”i daha sonra “Medîne-i Münevvere” hâline getirip bütün ümmete sevdiren husus da, onun, Gönüller Sultânı Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın muhabbetiyle sırılsıklam yıkanmış mübârek bir mekân oluşudur. Gerçekten “Medîne-i Münevvere”nin, mü’minlerin gönlünde hiçbir şehirle kıyaslanmayacak derecede bir muhabbete mazhar olması, onun zikredildiği her an Peygamber Efendimiz’i hatırlatmasındandır.

İşte bunun gibi Allâh’ı sevmek de, O’nun en çok sevdiği Peygamber Efendimiz’i sevmeyi ve O’na tâbî olmayı gerektirir. Nitekim Cenâb-ı Hak:

“(Rasûlüm!) De ki, siz gerçekten Allâh’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki, Allâh da sizi sevsin…” (Âl-i İmrân, 31) buyurmuştur.

Yâni Allah Rasûlü’ne tâbî olma husûsunda gayret göstermek, kişiyi Allah tarafından sevilen kullardan olma şerefine nâil eder. Allah ve Rasûlü’ne muhabbet ve itaat netîcesinde mü’minde; Yaratan’dan ötürü yaratılanlara şefkat, merhamet, kendi imkânlarını din kardeşleriyle paylaşabilme, affedebilme, Hâlık’ın nazarıyla mahlûkâta bakabilme gibi güzel hasletler, rûhânî bir zevk ve lezzet hâline gelir.

Nitekim ashâb-ı kirâm, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hakîkatine yaklaşabilmek için, O’nun rûhâniyeti etrâfında âdeta pervâne olup O’nda fânî olmayı dünyânın en büyük nîmeti bilmiş ve bu sûretle ilâhî lutuflara nâil olmuşlardır. Târih boyunca Peygamber Efendimiz’in üsve-i hasenesinden, yâni örnek şahsiyetinden lâyıkıyla nasîb alan mü’minler de, fıtratlarındaki ilâhî neşveleri olgunlaştırarak îman ve ahlâk bakımından zirveleşmişler, insanlığa hidâyet meş’aleleri olmuşlardır.

Hasta ve gâfil kalblerin en müessir dermânı, Rasûlullâh’a olan muhabbet ve O yüksek karaktere hayranlık netîcesinde meydana gelen “sünnete ittibâ”dır.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, çok sevdiği ümmetiyle cennette de berâber olmayı arzuladığından, Cenâb-ı Hakk’ın emrettiği her husûsa ümmetinin de dikkatle riâyet etmesini isterdi. Rabbimiz, âyet-i kerîmede, Rasûlü’nün ümmetine olan düşkünlüğünü şöyle beyan buyurmaktadır:

“Şânım hakkı için size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz O’na çok ağır gelir, O size çok düşkündür, üstünüze titrer, mü’minlere gayet merhametli ve şefkatlidir.” (et-Tevbe, 128)

Biz ümmetine böylesine düşkün olan Efendimiz’le Kevser Havuzu’nun başında buluşabilmek için O’nun tavsiyelerine cân u gönülden kulak vermemiz îcâb etmektedir. İşte Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın titizlikle icâbet etmemizi istediği mühim tavsiyelerinden birkaçı:

a. Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:

Rabbim bana susma hâlimin tefekkür olmasını emretti, (ben de size tavsiye ederim.)1

Cenâb-ı Hak, bütün mahlûkâta onların husûsiyetlerine göre bir tefekkür hâli ihsân etmiştir. İnsanların ve cinlerin dışındaki mahlûkâtın tefekkürüne “sevk-i tabiî” denir. O tefekkür, bedenî hayatın devâmı içindir. Hayvana, karnını doyurması, kendini koruması ve teselsülü gibi hususlarda yardımcı olur. İnsana ise tefekkür, rûhânî yapısını güçlendirip Cenâb-ı Hakk’a yakın ve güzel bir kul olabilmesi için lutfedilmiştir. Hâl böyleyken, insanın tefekkür nîmetini dünyevî ve nefsânî menfaatleri uğrunda ziyân etmesi ne fecî bir hüsrandır!

İnsan, hayatı boyunca tefekkür ve duygu derinliğinde ne kadar yükselir ve dirâyet kazanırsa, ilâhî muhabbetten o kadar nasip alabilir ve ölüm ötesindeki saâdeti de o nisbette artar.

Tefekkür, insanoğlunu beşerî kemâlâtta zirvelere götürecek en büyük vâsıtalardan biridir. Hidâyet rehberimiz Kur’ân-ı Kerîm, insanı ilk âyetinden son âyetine kadar derin derin tefekküre dâvet ederek insanın yaratılışındaki hikmetleri, kâinattaki hârikulâde nizâmı ve Kur’ân-ı Kerîm’in eşsiz bir beyan mûcizesi olduğunu düşünmeye sevk eder. “Akıl etmiyor musunuz?”, “Tefekkür etmez misiniz?”, “İbret almaz mısınız?” gibi ifâdelerle insanları îkâz eder. Dolayısıyla insanlık haysiyetine lâyık bir şekilde yaşamak isteyen herkes, Kur’ân-ı Kerîm’in rehberliğinde bir tefekkür iklîmine girmeye muhtaçtır.

Cenâb-ı Hak şöyle buyurur:

“Onlar, Allâh’ın, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında bulunan her şeyi, ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre için yarattığını, hiç kendi kendilerine tefekkür etmediler mi?..” (er-Rûm, 8)

“Biz ilk yaratmada âcizlik mi gösterdik? Hayır! Doğrusu onlar, yeniden yaratılış (ölümden sonra dirilme) husûsunda şüphe içindedirler. Andolsun ki insanı Biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf, 15-16)

Allâh Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem-, nübüvvetine yakın zamanlarda uzlete çekilmeyi çok arzu ederdi. O’nun bu uzletlerindeki ibâdeti; tefekkür etmek, atası İbrâhîm -aleyhisselâm- gibi göklerin ve yerin melekûtundan ibret almak ve Kâbe’yi seyretmek şeklindeydi.2

O günlerde varlıklar âlemi ve onun hikmet sâhibi Yaratıcı’sı hakkında sık sık tefekkür eden Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, daha sonraki hayatında da dâimâ düşünceli ve tefekkür hâlinde idi. Zarûret olmaksızın konuşmazdı. Sükûnet hâli uzun sürerdi. Bir söze başlayınca, onu yarım bırakmaz, tamamlardı. Birçok mânâları birkaç kelimede toplar, kısa ve öz ifâde buyururdu.3 Ümmetini de her fırsatta Allâh’ın yarattıkları üzerinde tefekküre dâvet eder4, tefekkürün müstesnâ bir ibâdet olduğunu ifâde buyururdu.5

Âişe -radıyallâhu anhâ-, Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in kalbî rikkatine ve tefekkür ufkuna dâir bir misâli şöyle nakleder:

“Bir gece Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bana:


«–Ey Âişe! İzin verirsen bu geceyi Rabbime ibâdet ederek geçireyim.» dedi. Ben de:

«–Vallâhi Sen’inle berâber olmayı çok severim, ancak Sen’i sevindiren şeyi daha çok severim.» dedim.

Sonra kalktı, güzelce abdest aldı ve namaza durdu. Ağlıyordu… O kadar ağladı ki, elbisesi, mübârek sakalları, hattâ secde ettiği yer sırılsıklam ıslandı. O, bu hâldeyken Bilâl namaza çağırmaya geldi. Ağladığını görünce:

«–Yâ Rasûlallâh! Allah Teâlâ sizin geçmiş ve gelecek günahlarınızı bağışladığı hâlde niçin ağlıyorsunuz?» dedi.

Bunun üzerine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

«– Allâh’a çok şükreden bir kul olmayayım mı? Vallâhi bu gece bana öyle âyetler indirildi ki, onu okuyup da üzerinde tefekkür etmeyenlere yazıklar olsun!» dedi ve ardından şu âyetleri okudu:

«Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, akl-ı selîm sahipleri için (Allâh’ın birliğini gösteren) kesin deliller vardır. Onlar, ayakta dururken, otururken, yanları üzerine yatarken (her an) Allâh’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin tefekkür ederler ve: Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Seni tesbîh ederiz; bizi cehennem azâbından koru! (derler).» (Âl-i İmrân, 190-191)” (İbn-i Hibbân, II, 386; Âlûsî, Rûhu’l-Meânî, IV,157)

Bu âyet-i kerîmeler nâzil olduğu gece Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, gökteki yıldızları imrendirecek inci tâneleri gibi gözyaşları ile sabaha kadar ağlamıştı. Mü’minlerin, ilâhî kudret ve azamet tecellîlerini tefekkür ile dökecekleri gözyaşları da, Allâh’ın lutfu ile, fânî gecelerin ziyneti, kabir karanlıklarının aydınlığı, âhiretteki cennet bahçelerinin şebnemleri olacaktır.

b. Nebevî tavsiyelerine devamla Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurur:

Rabbim bana konuşma hâlimin zikir olmasını emretti, (size de tavsiye ederim.)

Sevenler, sevdiklerini, duydukları muhabbetin şiddeti nisbetinde yâd etme ihtiyâcı hissederler. Diğer taraftan o yâd ediş de sevilene karşı duyulan muhabbeti artırır. Îmânın lezzetinden nasîb alanlar, bu istikâmette merhale kat ettikçe Cenâb-ı Hakk’a muhabbetleri kadar O’nu zikredişleri de artar.

Allâh’ı zikretmek, hiç şüphesiz ki “Allâh” lafzını sâdece kelime olarak tekrarlamak değil, O’nu bir şuur ve idrâk hâlinde, tahassüs merkezi olan kalbe yerleştirmektir. Zîrâ âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Şunu iyi biliniz ki, kalbler ancak Allâh’ı zikretmekle mutmain olur, huzur bulur.” (er-Ra’d, 28)

Hazret-i Âişe -radıyallâhu anhâ-’nın bildirdiğine göre Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, her ânında Allâh Teâlâ’yı zikir hâlindeydi.6 Cenâb-ı Hak bizim de aynı hâl üzere olmamızı isteyerek şöyle buyurmaktadır:

“…Rabbini çok çok zikret ve akşam-sabah tesbîh et!” (Âl-i İmrân, 41)

“(O korkulu zamanda) namazı kıldıktan sonra, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yanlarınız üzerinde, hep Allâh’ı zikredin...” (en-Nisâ, 103)

Allâh Teâlâ bu âyette, savaş gibi korku, tehlike ve bâdirelerle dolu bir anda dahî zikirden gâfil kalınmaması gerektiğini, her hâlükârda kalblerin kendisiyle beraber olmasını emretmektedir.

İnsanın gaflete düşmemesi için zikir şarttır. Zîrâ Cenâb-ı Hak:

“Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın! İşte onlar fâsıklardır.” (el-Haşr, 19) buyurur.

Yine Yüce Rabbimiz, Hazret-i Mûsâ ve Hârun -aleyhimesselâm-’ı Firavun’a gönderirken:

“Sen ve kardeşin, birlikte âyetlerimi götürün ve Ben’im zikrimden uzaklaşmayın!” (Tâhâ, 42) buyurmuştur.

Kalbi “Yâ Rabbî!” demekte olan birinin ağzından yanlış bir söz çıkamaz, haksızl...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Emsâlsiz örnek şahsiyetten Yüce ahlâk ölçüleri 2
« Posted on: 20 Nisan 2024, 17:50:48 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Emsâlsiz örnek şahsiyetten Yüce ahlâk ölçüleri 2 rüya tabiri,Emsâlsiz örnek şahsiyetten Yüce ahlâk ölçüleri 2 mekke canlı, Emsâlsiz örnek şahsiyetten Yüce ahlâk ölçüleri 2 kabe canlı yayın, Emsâlsiz örnek şahsiyetten Yüce ahlâk ölçüleri 2 Üç boyutlu kuran oku Emsâlsiz örnek şahsiyetten Yüce ahlâk ölçüleri 2 kuran ı kerim, Emsâlsiz örnek şahsiyetten Yüce ahlâk ölçüleri 2 peygamber kıssaları,Emsâlsiz örnek şahsiyetten Yüce ahlâk ölçüleri 2 ilitam ders soruları, Emsâlsiz örnek şahsiyetten Yüce ahlâk ölçüleri 2önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes