๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 21 Eylül 2010, 14:23:07



Konu Başlığı: Efendimiz in Zahir ve batını şemailün Nebi
Gönderen: Sümeyye üzerinde 21 Eylül 2010, 14:23:07
EFENDİMİZ’İN ZAHİR VE BATINI ŞEMAİLÜ'N-NEBİ

"Lider, özüyle ve zâtî husûsiye ileriyle her zaman kendini hissettiren ve gönüllerde yaşamasını bilen bir şahsiyettir. O, görünüşündeki inandırıcılığı, anlayışındaki derinliği, görüşlerindeki inceliği, ihâtasındaki genişliği, tesbitlerindeki sağlamlığı.. öğrenme aşkı, öğretme istidâdı ve uhdesine aldığı herşeyin üstesinden gelebilme yeteneğiyle -istemediği halde- dikkatleri üzerinde toplayan, sevilen, sayılan, gözdeleşen, dolayısıyla da binlerin-yüzbinlerin herzaman uğrunda Ölmeye hazır oldukları bir seviye insanıdır.''
Yüce ahlâkının sadece bir kısmını aksettirebilen yukarıdaki satırlar, liderler arasında hayatı bütün yönleriyle tesbit edilebilen tek Zât (s.a.v.)'ın ahlâkından birkaç parıltıdır sadece. Bu yazı, asırlar boyu hayatı evrad gibi okunup ezberlenen Efendiler Efendisi'nin nurundan derlenen bir-iki lem'acıktan ibaret mütevazı bir bukettir.


Şemailin Mahiyeti
Şemâil kelimesi lugatta, "şimâl"ın cem'i olarak, sol taraf, ahlâk, bir şeyi örten ve koruyan eşyâ manalarına gelir1.
Hadis âlimleri, şemâil kelimesini, hakiki mânâsı itibariyle Hz. Peygamber'in ahlâkı, mecazen de ahlâkı ile bedeninin birlikte tavsif edilmesinde kullanmışlar ve bu hadislerin toplandığı mecmualara da, "eş-Şemâilü'n-Nebeviyyetü ve'l-Hasaisu'l-Mustafaviyyetü"2 ismini vermişlerdir.
Şemâil kelimesi, Hz. Peygamber'in beden ve ahlâkının bir arada tavsifini yapan bir ıstılah olarak ilk defa et-Tirmizî (Ö.279/892) tarafından kullanılmıştır5. et-Tirmizî, Hz. Peygamber'in, fizyonomisi, bedenî yapısı, kullandığı eşyaları, elbiseleri ve giyiniş tarzlarını; günlük işleri; oturup kalkma, yeme içme ile ilgili davranışlarını 55 bab ve 400 küsur hadis dahilinde işlemiş ve hareketlerinin hâriku'l-âde tarafını değil, beşerî yönünü mevzu etmiştir. O'nun hariku'l-âde yönünü de, Delâil ve Hasâis isimli halleri ve bu isimdeki ilim dalları mevzu etmiştir4.
Şemail ile alakalı bir çok tabir vardır. Meselâ, Ahlâk, Delâil, Fezâil, Hasâis, Hilye ve benzerleri5.
Bu tabirler, aslında birer ilim dalının adıdır. Bu yazıda yeri geldikçe izahları yapılacaktır. Burada kısaca Hz. Peygamber'in Şemâil'inin içinde yer alıp, Şemâil'in bir bölümünün adı olan Hilye kelimesi üzerinde biraz durulacaktır.
Hilye, lugatta, yaratılış (hilkat), süs mânâlarına gelir6. Hz. Peygamberin bedeninin tavsifini yapan hadisler; hilye hadisi olarak risalelerde, kitablarda yer almıştır7. Hilyeler, levhalar ve hat sanatının numûnesi olarak da evlerimizi, iş yerlerimizi süslemektedir. Bu levhalarda bilhassa Hz.Ali'nin, Hz. Peygamber'in tavsifini yapan sözleri yer almıştır. Bunlar, Hz. Peygamber'in bedeninin tavsifini mevzu eder8.
Hilye'ler, Şemâil'in bir bölümünü meydana getirirler. Ayrıca müstakil bir hadis mecmuası şeklinde de yazılmışlardır9. Ancak biz bu muhtasar yazıda, Hilye'yi de içine alan, şemâil'in bir özetini yazmaya çalıştık.

A- Hz. Peygamber'in Bedenî Tavsifi (Hilyetü'n-Nebi):
Hz. Peygamber (sav)'in, Hilye'sini, Şemâil'ini, sahâbeden Enes b. Mâlik (Ö.93/711), Hz.Aişe, (Ö.57/676), İbn Abbas (Ö.68/637), Ebu Hureyre (Ö, 59/678), İbn Ömer (Ö.72/591), Hz.Ali (Ö.40/660). Ömer b. el-Hattab (Ö.23/643), Hasan b. Ali (Ö.51/671) ve tavsifci (eşyayı görür gibi anlatan), Hz. Hatice'nin önceki zevcinden olan oğlu Hind b. Ebi Hâle (Cemel savaşında ölmüştür)10 gibi bir çok sahâbî anlatmıştır".
Yapılan bu tavsifler, daha sonraları hadis mecmualarında yer almış, hatta müstakil olarak da telif edilmişlerdir. Bildiğimiz kadar bu sahada yazılan müstakil ilk eser, et-Tirmizî (Ö.279/ 892), eş-Şemâilu'l-Muhammediyye adlı eseridir.
eş-Şemâil'in üzerine 38 şerh, 8 haşiye yazılmıştır. Ayrıca et-Tirmizi'nin tesirinde kalınarak yazılan 38 müstakil eser zamanımıza kadar gelmiş ve hatta bir kısmı burada kaynaklarımız arasında yer almıştır.
Şemail'in birinci bölümü olan Hilye'sini güzel bir uslubla yazan merhum Cevdet Paşa (Ö.1313/1895)'nın tavsifini buraya kaydediyoruz. O şöyle tavsif etmiştir:
"Rasûlu Ekrem (s.a.v.), ve Fahri Alem, Muhammed Mustafa hazretleri hilkatce ve ahlâkca insanoğlunun en mükemmeliydi. Enbiyâ-i İzâm hazeratının hepsinin uzuvları taman ve yüzleri güzel olup, ALLAH'ın en sevgili Peygamberi ise, onların en güzeli idi.
Mübarek cismi güzel, her azası mütenâsip, boy ve bedeni, çok uygun, alnı ve göğsü, iki omuzlarının arası ve avuçları geniş, boynu uzun ve ölçülü, gümüş gibi saf, omuzları, pazuları ve baldırları iri ve dolgun, bilekleri uzun, parmakları uzunca, elleri ve parmakları kalınca idi.
Mübarek karnı göğsü ile beraber olup, şişman değildi. Ayaklarının altı çukur olup, düz değildi. Uzuna yakın orta boylu, iri kemikli, iri gövdeli, güçlü ve kuvvetli idi. Ne zayıf ne şişman, bilakis ikisi ortası ve sıkı etli idi. Mübarek cildi ise İpekten yumuşaktı.
Kemâli itidâl üzere büyük başlı, hilâl kaşlı, çekme burunlu, az değirmi çehreli idi. Şişman yüzlü ve yumru yanaklı değildi. Kirpikleri uzun, gözleri kara ve güzel, büyücek ve İki kaşının arası açık idi. Çatık kaşlı değildi. İki kaşının arasında bir damar vardı ki, O, öfkelendiği zaman kabarıp görünürdü.
O, Nebiyyi Müctebâ, "ezheru'l-Leva" idi. Yani O ne kireç gibi ak, ne de karayağız, belki ikisi ortası ve gül gibi kırmızıya mayil ve beyaz, nurânî ve berrak olup, mübarek yüzünde nur parlardı. Gözlerinin akında daha az kırmızılık vardı. Dişleri inciler gibi lâtif ve parlak olup, söylerken ön dişlerinden nur saçılır, gülerken mübarek ağızları bir latif şimşek gibi ziyalar saçarak açılırdı.
Âlem-i bekaya göç buyurduklarında, saçı, sakalı henüz ağarmaya başlamıştı. Başında biraz ve sakalında yirmi kadar beyaz kılı vardı.
Cismi temiz, kokusu latif idi. Koku sürünsün sürünmesin teni ve teri en güzel kokulardan âlâ kokardı. Bir kimse onunla musafaha etse bütün o gün O'nun güzel ve hoş kokusunu duyardı. Mübarek eliyle bir çocuğun başını meshetse, râihâ-i tayyibesiyle o çocuk, sair çocuklar arasında malum olurdu.
Doğduğu vakit dahi, nazif ve pak idi. Sünnetli ve göbeği kesik olarak doğmuştu. Duyuları fevkalâde kuvvetli idi. Pek uzaktan işitir ve kimsenin göremeyeceği mesafeden görürdü"12..
Buraya kadar Hz. Peygamberin bedenî vasıflarından kısaca bahiste bulunduk. O'nun asıl olgunluğu, ruhî vasıfları, güzel âhlâkını ve günlük davranışlarıyla tezahur eder. Beden güzelliğinin ahlâk güzelliğine delâlet ettiği eski çağlardan beri bilinmektedir. Nitekim, kiyafetnâme ilmi ile uğraşan İbrahim Hakki hazretleri. "Allâh (c.c.) sureti sirete, azayı ahlâka, alâmet ve nişan etmiştir"13 der. Hz. Peygamber, "güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim" buyurarak asıl kemalâtın ahlâk güzelliğiyle vücut bulacağını anlatmış olmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in rûhî vasıflarının yüceliği, ancak onların hususiyetlerini bilmekle anlaşılır. Bu vesileyle, ahlâkının bazı hususiyetlerini, kısaca izah edelim.
Bir kere her şeyden önce, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ahlâkı, Kur'an'ın tatbikinden başka bir şey değildir. Kur'an'ın hoş gördüğünü O'da hoş görür, beğenmediğini beğenmezdi14. O'nun ahlâkını . aklî, gazabı ve şehevî güçlerin tertibi dahilinde kısaca izah edelim:
Hz. Peygamber (s.a.v.)’de mezkur güçler, kemal derecesine ulaşmıştır. Bunlardan da, çeşitli hasletler hasıl olmuştur. Aklî kuvvetin fazileti, "hikmet", gazab kuvvetinin fazileti de "şecaat"; şehevî kuvvetin fazileti ise "iffet"tir.

1- Gazab Kuvveti

Gazab kuvvetinin fazileti olan, "Şecaat"tan, hilm, musamaha, fakirlere, cahillere, zayıflara, kâfirlere, ihtiyarlara, çocuklara, hayvanlara, merhamet etmek, hüsnü zanna ve tatlı dile sahip olmak doğar. Ayrıca tevazu, vakar, mürüvvet de şecaatinin mahsulüdür. Meclislerdeki güzel âdetleri, latifeleri, sabrı ve sebatı da yine gazab gücünün bir faziletidir15.
O'nun en başta gelen cesareti, inanmasını; müşrik Mekke halkına karşı eza ve cefalarına maruz kalmasına rağmen yine de af ilan etmişti16.
Harb meydanlarında da, meselâ Uhud ve Huneyn gazvelerinde, bazen etrafında kimse kalmadığı halde cesaretini kaybetmemiştir.
Hz. Peygamberin gayesi, insanların gönlünü fethetmekti. Nazarında harb son çaredir. Bunun için O "düşmanla karşılaşmayı temenni etmeyin ..."17 buyurarak, harbi değil, sulhu aradığını ortaya koymuştur.
Hüsnü zan sahibi olan Peygamberimiz, başkalarının kötülüklerini duymamayı arzu etmiştir. Nitekim bir hadislerinde, "sizden biriniz, diğeri aleyhine bana bir şey söylemesin. Ben sizin yanınıza selim bir kalble çıkmayı daha çok severim"18 buyurmuştur.
Güzel ahlâkının bir tezâhürü de insanların hatalarını yüzlerine vurmamasıdır. O, gördüğü hataları düzeltmek için, "Bazıları neden şöyle şöyle yapıyor" derdi19. Bir defasında yüzüne zaferan sürmüş bir adam görmüştü. O'nun yapmış olduğu işin yanlış olduğunu yüzüne vurmamış, adam gittikten sonra, "ona söyleyin yüzündeki boyayı yıkasın"20 demiştir.
Yine bir defasında, Mescid-i Nebevî'nin bir köşesine bevleden bedevîyi güzel sözlerle ikna etmişti21.
Hz. Peygamber, mütevazı olmakla beraber, vakarına bir noksanlık getirecek söz ve hareketten de sakınırdı. Arkadaşlarından kendisine ayağa kalkanlara, "Acemlerin bir kısmının diğerlerine tazim ederek ayağa kalktığı gibi, bana ayağa kalkmayın"22 demişti.
Meclislerde en güzel âdâb-ı muaşereti tatbik etmiştir. Bu vesileyle huzurlarına giren önce selâm verir, sonra boş bulduğu yere otururdu. Gelişi güzel konuşulmazdı. Birisi konuşurken, sözleri bitene kadar dinlenirdi.
Hz. Peygamber, zaman zaman latife yapmış, sıkıntılara da sabretmiştir.

2- İffeti
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in çok evliliği iffetine bir nakise getirmemiş, bilakis çok evlilik, iffeti korumanın en önemli sebeblerinden biridir. Bunun yanında Hz. Peygamber'in çok hanımla evlenmesinde daha bir çok hikmetler, gayeler vardır.
Hz. Peygamber hanımlarını sık sık ziyaret ederdi. O'nun bir günde hepsini ziyaret etmesi, şehevî sebeblerle değildi. Zira O sırayı gözetir, mümkün mertebe kul hakkına riayet ederdi. Bu ziyaretleri şehvet düşkünlüğüne bağlama yanlış anlamanın bir sonucudur. O, Ümmü Seleme'den başlamak üzere çok kere ikindiden sonra, diğer bir riayette, akşamdan sonra sırası gelen hanımının yanında toplanan hanımlarını topluca, ikindiden sonra teker teker ziyaret ederdi23. Zaman zaman hediye verip ve kabul eden Hz. Peygamber (s.a.v.) birdefasında bir kadının kendi eliyle dokuyup hediye ettiği kumaşı kabul etmişti. Daha sonra da bu kumaşı giymişlerdi. Zira O'nun bu sırada o kumaşa ihtiyacı vardı. Orada bulunanlardan birisi, "O ne güzel bir kumaştır, onu bana verirseniz memnun olurum" demiş. Rasulullâh da kumaşı ona vermişdi24. Diğer taraftan Hz. Peygamber (s.a.v.), kanaâtkâr olduğu için az şeyle yetinmiş, başkalarının ihtiyaçlarını gidermeye öncelik vermiştir. Hatta arzuladığı mubah şeylerden dahi vaz geçmişti. Onun vazgeçişine, "Zühd" denir. Bunların yanında O, edep ve hayanın zirvesine yükselmiş olan Hz. Peygamber, Ebu Said el-Hudrî'nin beyanına göre, ".... perde arkasında oturan bakire kızdan daha utangaçtı"25. Övgüde aşırı gitmeyi nehyeden Hz. Peygamber (s.a.v.) ... "Beni överken Meryem oğlu İsâ'yı övdükleri gibi, mubalağa ile övmeyin. Zira ben ancak Allâh'ın kulu ve Rasûlü'yüm"26 buyurmuştur





Dipnotlar :
1) İbn Manzur. Lisânu'l-Arab, XI. 364-369. Beyrut ts.
2) en-Nebhânî, Vesâilu'l-Vusûl ilâ Şemâili'r-Rasûl s.8. H.1309.
3) Kâtip Çelebi, Keşfu'z-Zunûn, II.54, İstanbul 1971.
4) Okiç M.Tayyib, Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler, s.145. İst. 1959.
5) Daha fazla bilgi için bak. Bayraktar, İbrahim, Hz.Peygamber'in Şemâili, s. 20-22, İstanbul 1991
6) Heyet. el-Mucemu'l-Vâsit, ilgili md.
7) et-Tirmizî, eş-Şemâil, s. 9-11, Hımıs-1958.
8 ) et-Tirmizî, eş-Şemâil, s.8.
9) Bak. et-Tirmizî, eş-Şemâil; Bayraktar, İbrahim, a.g.e. İst. 1991.
10) el-Münâvî, er-Ravdu'l-Bâsim, s.39-40. Ali el-Kârî, (Cem'u'l-Vesâil isimli eserin hamişinde 1317) H.Mısır.
11) el-Kâdi İyâz. eş-Şifâ bi Ta'rifi Hukuki'l-Mustafa. (tah. Karaali ve arkadaşları) I,146-147 Beyrut ts.
12) Ahmet Cevdet Paşa, Kısas-ı Enbiya ve Tevarihi Hulefa, 1.248-249 (sadeleştirilmiş baskısı) İst 1966.
13) İbrahim Hakkı, Mârifetnâme, s.210 İstanbul H. 1330.
14) İmâm Malik, Muvatlâ, Hüsnü'l- Hulk, 8 (s.564), Kitâbu'ş-Ş'ab.
15) el-Kâdî İyâz, eş.Şifâ. 1,207.
16)Bak.Bayraktar, İbrahim, Hz.Peygamber' in Şemâili, s.66.
17) İbn Hişam. es-Sira maa Ravdil-Ünf, IV, 94
18) Müslim. el-Edep. 342 H.No: 1741.
19) Ebu Davud, el-Edeb, V.183 h.n: 4860.
20) Ebu Davud, el-Edeb. V. 143 h.no: 4788
21) Ebu Davud, A. yer. h.no: 4789.
22) el-Buhârî, el-Vudu. I. 62.
23) İbn Sa*d. et-Tabakât, VIII, 170 ts.; el-Buhâri'nin es-Sâhih'inde Hz. Peygamber'in (s.a.v.) bir günde bütün hanımlarını ziyaret ettiği beyân edilmektedir. Enes b. Mâlik, bu ziyâretin cimâ maksatı ile yapıldığını söyler. Ancak, el-İsmâ'ilî. hal ve hatır sormak için yapıldığını beyân eder (el-Aynî, III, 214). Bazıları da. bu ziyaretinin, seferlerden döndükten sonra yapıldığını, sıra tesbiti için veya hal hatır sormak için vaki olduğunu söylemişlerdir. (el-Aynî.111,215).
24) el-Buhârî, el-Libâs, VII, 40.
25) el-Buhârî, Bed'u'l-Halk, IV.167.
26) et-Tirmizî, eş-Şemâil, s.172.

Prof. Dr. İbrahim Bayraktar