๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 04 Ekim 2010, 17:55:22



Konu Başlığı: Efendimiz in sünnetine göre ticaret esasları
Gönderen: Sümeyye üzerinde 04 Ekim 2010, 17:55:22
Peygamber Efendimiz'in Sünnetine Göre Ticaret Esasları

Resûlüllah Aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz, insanlığa müstakil bir medeniyet getirmiş, Medine’ye hicreti ile fiile geçirdiği devletinin anayasasının ikinci maddesinde “Müslümanlar, diğer insanlardan ayrı bir ümmettir.” diyerek bu hususu tesbit etmiştir. Öyle ise, medenî hayatımızın her meselesinde kendimize has bir değerimiz, bir tarzımız, bir şeklimiz olacaktır. Mü’min ve Müslüman olan herkes, daima meselelerinin “İslâm’a göre” olanını bilmekle, bilmiyorsa arayıp bulmak ve onu tercih etmek ve onu hayata geçirmekle mükelleftir.
Ticarî hayatımız da öyle, onun da İslâm’a göre olanı vardır, olmayanı vardır. Sadece meslek erbâbı olan tüccarlar değil, her insanın, ticaretle uzaktan yakından ilgisi söz konusudur. Alışveriş, şehirde yaşayanların, memur olanların günlük hayatlarının kaçınılmaz bir parçasını teşkil etmektedir.
Önce belirtmek isteriz ki, Resûlüllah Aleyhissalâtü vesselâm “Rızk’ın onda dokuzu ticarettedir.” buyurarak, (Suyûtî, el“Câmi’u’s“Sağîr [Feyzu’l“Kadîr’le birlikte], 3, 244) müntesiplerini ticarete teşvik etmiştir. Ayrıca: “Emin ve (muamelelerinde) doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli, Peygamberler, sıddîkler, şehîdler ve sâlihlerle ki âyette (Nisa, 4/69) sırat“ı müstakîm ashabı olarak zikredilirler“ beraberdir.” buyurarak (Tirmizî, Büyû, 4), makbul ticaretin bir kısım şartlara bağlı olduğuna dikkat çekmiştir.
Öyle ise, alışverişle, yani ticaretle ilgili bir kısım esasların bilinmesi gerekmektedir. Bu yazımızda onları kısmen belirtmeye çalışacağız. Ancak, alışverişle ilgili, farzdan âdâba kadar düsturlar çoktur. Biz, bunların en önemlilerini beş ana başlık altında vererek, başlıklarda yoğunlaşan unsurların ticarî hayattaki ehemmiyetine vurgu yapacak ve dikkat çekeceğiz.

1“ İnsan,

2“Zaman, Mekan,

3“Eylem,

4“Eşya (meta).


1“ İNSANLA İLGİLİ DÜSTURLAR

Alışveriş işinin birinci unsuru, belki de en mühimi insandır. Çünkü, alan da satan da odur. Öyleyse, alışveriş yapacak insan nasıl olmalıdır; onda aranan özellikler nelerdir? Şimdi bunlar üzerinde durmak istiyoruz.

Mükellef ve Akıllı Olmak

Dinimiz, çocukları, delileri alışverişe elverişli/ehil bulmaz. Onların bu işleri velileri vasıtasıyla yürütülür. Çocuklar, büluğa yaklaştıkları takdirde, hayata alıştırılmaları için velilerinin izniyle alışverişe girişebilirler. Bunun dışında onlar, örfen velilerinin izni olduğu kabul edilen çocuk malları veya bunlara yakın kıymeti düşük şeylerin ticaretinde müsamahaya mazhar olurlar (Üstrûşenî, Ahkâmu’s–Sığâr, 198).
Gayr–ı Müslimlerle Müslüman bir kimse alışveriş yapabilir. Bu meselede hiçbir tahdit gelmemiştir. Resûlüllah’ın gayrı Müslimlerle ticarî muamelesi olmuştur. Hz. Aişe, Aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz’in bir Yahudi’den borçlanarak yiyecek maddesi alıp, zırhını rehin bıraktığını belirtir. (Nesaî, Büyû, 83). Yine belirtelim ki, alışverişte uyulması gereken esaslar, gayr“ı Müslimlerle yapılan alışverişler için de şarttır. Sözgelimi “ilerde açıklayacağımız“ dürüstlük’ ve anlayışlılık’ prensiplerine gayr“ı Müslimlerle olan muamelelerde de yer verilecektir. Satıcımız veya müşterimizin gayr“ı Müslim olması, ticarette uymamız gereken esasları ihlâlimizi meşru kılmaz.

Müslüman Alıcı ve Satıcıların Evsafı

Alışverişin kâmil mânâda dinin taleplerine uygun olması için gerek alıcı ve gerekse satıcıda bazı vasıflar bulunmalıdır. Bunlar bulunmadığı takdirde bir kısım yanlışlıkların ve bu arada haramların işlenmesi daima ihtimal dahilindedir. Bunların başlıcalarını şöyle sıralayabiliriz:

İlim:Alışverişlerimizin İslâm’a göre olması için birinci şart bilgidir. Her hususta olduğu gibi burada da mürşidimizin ilim olması lâzımdır. En azından nelerin haram, mekruh veya helâl olduğunu, alışverişi haram veya helâl kılan şartları, sebepleri bilmemiz gerekir. Hz. Ömer’in: “Bizim çarşımızda dini bilen kimseler satıcılık yapsın.” dediği bilinmektedir (Tirmizî, Vitr, 21).
Nitekim, İbnu Abidîn (v. 1252 H.) merhum, Aleyhissalâtü vesselâm’ın: “İlim öğrenmek, kadın–erkek her Müslüman’a farzdır.” hadisinden yola çıkarak herkesin bilmesi gereken farz ilimleri sayarken şunu da ilâve eder: “Ve herhangi bir şeyle meşgul olan herkese, o mevzudaki haramdan kaçınabilmesi için, onunla ilgili bilgileri ve ona terettüp eden ahkâmı öğrenmesi farzdır... keza alışveriş, nikâh, talâkla ilgili bilgiler de, bu meselelerle iştigal etmek isteyen kimselere farzdır.” (İbn Abidin, Reddü’l“Muhtar, 1, 29). Her Müslüman’ın bir surette ticarî meşguliyeti olacağına göre, burada belirtilen vasıf sadece tüccarları değil, herkesi ilgilendirir.
Dinimizin, ticari hayatta uyulmasını şart kıldığı temel düsturlara uyulduğu dönemlerde kalkınan İslâm dünyasının, harp kaçkınlarının ve cahillerin esnaf hayatına katılması sonucu ticarî ahlâkın sarsılmasıyla geriliğimizin nasıl başladığını merhum Sabri F. Ülgener, “İktisadî İnhitat Tarihimizin Ahlâk ve Zihniyet Meseleleri” adlı kitabında açıklar.

İttika: Alışverişin İslâm’a göre olmasının mühim bir şartı, ticari muamelelerde harama düşmemek hususunda titiz olmaktır. Çünkü yeri gelince belirtileceği üzere, alışverişle ilgili bir kısım haramlar ve mekruhlar mevzubahistir. Bazen eşya, bazen ticarî usûl haram olabilir. Müslüman, ticaret yaparken harama girme veya düşme endişesi ile müteyakkız ve hassas davranmalı; dâima dikkatli, endişeli, kuşkulu ve Allah’tan korkar bulunmalıdır. Gevşekliği sebebiyle harama düşmesi durumunda uğrayacağı ziyanın büyüklüğünü anlamada şu hadis yeterlidir: “Vücuduna bir lokma haram giren kimsenin kırk gün ibadetleri kabul olmaz.” (İbn Kesîr, Tefsîr, 1/358; Deylemî, Müsnedü’l–Firdevs, 3/592).

Dürüstlük: Aslında her hususta dürüst olmak, Müslüman’ın temel vasıflarından biridir. Bunun önemi, alışveriş meselelerinde daha bir vurgulanmıştır. Dürüstlük deyince neleri kastediyoruz?
Satan kimse, müşteriye malı hakkında doğru bilgi vermelidir, malın ayıbını, kusurunu gizlememelidir. Resûlüllah Aleyhissalâtü vesselâm, bir keresinde tüccarları şöyle uyarmıştır: “Ey tüccarlar!... Şurası muhakkak ki, kıyamet günü tüccarlar, fâcirler (haddi aşan, Allah’a âsi olan kişiler) olarak diriltilecekler, ancak Allah’tan korkanlarla, dürüst olanlar ve (malın evsafını belirtirken) doğru söyleyenler hâriç.” (Tirmizî, Büyû, 4).
Resûlüllah (s.a.s.), çarşı esnafını teftiş ederken bir buğday yığınına elini daldırır; alt kısmının rutûbetli olduğunu anlayınca, bunu dürüstlüğe uymayan bir davranış, bir hîle, bir aldatmaca olarak değerlendirir ve: “Bizi aldatan, bizden değildir.” diyerek tepkisini ortaya kor. (Müslim, İman, 164; Ebû Dâvud, Büyû, 50; Tirmizî, Büyû, 74, [1215.h.]; İbn Mâce, Ticârât, 36).

Hz. Peygamber: “Sana itimad edene (verdiğin sözü tut), emaneti eda et, sana ihanet edene dahi ihanet etme!” buyurarak. (Tirmizî, Büyû, 38; Ebû Dâvud, Büyû, 81) hainlik yapan karşısında bile doğruluktan ayrılmamayı, hainliğe uğrayanın aynı şekilde hainlikle mukabelede bulunmaması gerektiğini emreder.
Dürüstlükle ilgili daha pek çok hadis–i şerif fem–i Nebevî’den şerefsüdur olmuştur. İçlerinde ticareti ilgilendiren bazı yasaklar vardır ki, bunlar mutlak gelmiştir. Âlimler ise, başka hadisler muvacehesinde bunlardan bazılarının ifade ettiği hükümlerde yorumlara gitmişlerdir. Bazısı ıtlakı esas almış, bazısı kayıtlamıştır. Şu hadiste olduğu gibi: “Yerleşik olan, göçebe olana satış yapmasın.” (Tirmizî, Büyû, 13) Burada manâ, şehirli, köyden gelen (piyasa şartlarını bilmeyen) bir kimsenin malını değerinin çok altında ucuza alıp, sonra yüksek fiyatla başkasına satmasıdır. Burada meselenin teferruatına girmeden şunu söyleyeceğiz: Resûlüllah’ın bu nevi yasakları aldatmaya, suiistimale râcidir. Bu sebeple, yerli kişi, üreticinin malını, onun mağduriyetine sebep olmayacak şekilde, günün şartlarına uygun olarak dürüstçe satmışsa, bunun yasak olmayacağı söylenmiştir. (Mübârekfûrî, Tuhfe, 4/414)
Başka bir hadislerinde Resûlüllah Aleyhissalâtü vesselâm, uzaktan mal getiren tüccarı, pazara inmeden yolda karşılamayı yasaklar ve şöyle buyurur: “Kim böyle birini karşılar, ondan mal satın alırsa, malın sahibi pazara geldiği zaman (Pazar fiyatlarını farklı görünce) yoldaki satışı iptal etmede muhayyerdir.” (Nesâî, Büyû, 18)

Şu hadislerdeki yasaklar da böyle anlaşılmalıdır:
“Alma niyetinde olmadığınız halde, alıcıları kızıştırıp fiyatı artırmak için müşteri gibi davranmayın.” (Buharî, Büyû, 58, 64, 70, Şurût, 8; Müslim, Nikâh, 51, 52, Büyû, 11, Birr, 30–32; Ebû Dâvud, Büyû, 44, Tirmizî, Büyû, 65; Nesâî, Nikâh, 70)
“Allah Teâlâ Hazretleri buyurdu ki: ‘Birbirlerine ihânet etmedikleri müddetçe, iki ortağın üçüncüsü Benim. Biri ihanet ederse, Ben aralarından çekilirim’.” (Ebû Dâvud, Büyû, 27)

2“ ZAMANLA VE MEKANLA İLGİLİ DÜSTURLAR

Bir Müslüman için, ticaretin helâl çerçevede ve daha kârlı cereyan etmesi bakımından zamanla ilgili bilinmesi gereken hususlar vardır. Mühimlerini şöyle hatırlatabiliriz:
˜Erkenci’ Olmak
İslam dininin, müntesiplerinden istediği temel değerlerden biri, daima dakik ve ‘erkenci’ olmaktır. Sabah güneş doğmadan fecir zamanında kalkıp ibadetini yapacak ve hemen günlük işlerine başlayacaktır. Borcunu geciktirmeyip vaktinde ödeyecektir. Verilen söze uyacak, vaatlerini vakti vaktinde yerine getirecektir. Bu hususu, “Allahümme bârik li–ümmetî fi bükûrihâ” yani: “Ey Allah’ım! Erkenci olmayı ümmetim hakkında mübarek kıl!” nebevî duası açıkça ifade eder. Bu duayı nakleden Sahr el–Gâmidî, Resûlüllah’ın, orduları bile sabah erkenden yola çıkardığını kaydettikten sonra kendisinin tüccar olduğunu, malları (müşterilere) sabahın ilk saatlerinde gönderdiğini, böylece zenginliğe kavuştuğunu kaydeder. (Tirmizî, Büyû, 6)
İmam Tirmizî, bu hadisin ticaret hayatıyla ilgisini tebarüz ettirmek üzere Süneni’nin Büyû (Ticaret) Bölümünde ve “Ticarette Erkenci Olmanın Önemi” adını taşıyan bir bapta kaydeder. Şârihler, “erkenci olma”nın gereği ve sabah namazından sonra yatmanın mekruhluğu üzerine başka rivâyetleri de kaydederler. Mübarekfurî, Tuhfetü’l–Ahvezî’de (4/403–404) bunlardan bir kısmına yer verirken, Münzirî, Terğib’de bu konuda altı rivâyet kaydeder (2/529–531). Bunlardan biri şöyledir: “Rızkı talep etmeye erken başlayın; çünkü erken başlamak berekettir, başarıdır.” Bir diğer hadiste de: “Sabah vaktindeki uyku, rızka mani olur.” buyurulmuştur. Bir diğerinde, sabah vakti uyuyan Hz. Fâtıma (radıyallahu anhâ)’yı Resûlüllah’ın ayaklarıyla dürterek uyandırıp, “Ey kızım, kalk, Rabbinin rızk taksimine şahit ol, gâfillerden olma, zira Allah rızkı, fecrin doğumu ile güneşin doğumu arasında taksîm eder.” dediğini okumaktayız. (Terğib, 2/230)


Cuma Vaktinde Ticaret Terk Edilmelidir


Ticarette haram denince sadece haram olan mallar, tarzlar değil, başka şeyler de kastedilir. Bunlardan biri, ticaret yapılan zamandır. Nitekim Kur’an–ı Kerîm, Cuma günü ezan okunurken alışverişin terk edilmesini emreder (Cuma, 62/9–10). Ulema, Cuma günü ezandan Cuma namazının bitişine kadarki vakitte alışâ€“veriş yapma veya Cuma namazı kılmaktan alıkoyacak bir şey ile meşgul olmanın haram olduğunda müttefiktir.
Beş Vakit Farz Namazları Vaktinde Kılıp, O Anda Başka Şeyle Meşgul Olmamak
Farz olan Cuma namazı vaktindeki yasağa kıyas ederek ve farz olan diğer vakitlerin ilk vaktinde kılınmalarındaki efdaliyet düsturundan hareketle, hassas mü’minlerin, beş vakit namazın ilk vakitlerinde ibadet yaparak Cenab–ı Hakk’ın rızasını aramalarının daha uygun olduğunu söylüyoruz. Bu tavsiyemiz, her namaz vaktinde “Dükkanı kapatmak gerekir” mânâsında bir hüküm değildir. Fakat “Helâl rızık yolunda çalışmak da ibâdettir.” gibi gerekçe ile, alışverişi bahane ederek namazı terk etmek veya bilerek kazaya bırakmak elbette caiz değildir. Allah’a olan kulluk borcumuzu terk ederek yapılan çalışmaya ibadet demek için şer’î delil gerekir. Ayrıca, namazı ilk vaktinde kılmak mecburiyeti yoktur diye tehir alışkanlık haline gelebilir; bu bakımdan, hassas mü’min ilk vaktinde kılmayı alışkanlık haline getirir.
Diğer Vacip Vazifeleri de Vaktinde Yapmak
Teferruata girmeden hemen belirtelim ki, çok kazanma hırsıyla, zamanımızı hep ticarî meşguliyetlere tahsis etmek, bu yüzden de:

Allah’a karşı vazifelerimizi,

Kendimize karşı vazifelerimizi,

Ailemiz fertlerine karşı vazifelerimizi,

Komşu ve akrabalara karşı vazifelerimizi,

Çocuklarımıza olan terbiye, ilgi, sohbet vazifelerimizi

Ve diğer bir kısım vazifelerimizi, ihmal etmek doğru değildir. Hadislerde, üzerimizde bu çeşit vazîfelerin de bulunduğu hatırlatıldıktan sonra, “Her hak sahibine hakkının verilmesi gerektiği’ne dikkat çekilir." (Buharî, Savm, 51; Tirmizî, Zühd, 64; Fethu’l–Barî, 5/114, Mubârekfûrî, 7/96)

Mekanla İlgili Düsturlar


Bazı hadislerde, ticaretin tahdit edildiği mekânların da zikri geçer: Mescitler (Nesâî, Mesâcid, 22), insanların gidip gelmesine mahsus yollar, sokaklar vs. yerler, bu aslî vazifelerini haleldar edecek ticarî işgallerden yasaklanmıştır.1 İnsanların rahatça gidiş gelişlerini engelleyecek şekilde yol kenarlarını veya bizzat pazar yerini işgal ederek mal koyup eşya satmak yasaklanmıştır. Hz. Ömer’in, pazar yerinde insanların gidiş“gelişlerini zorlaştıracak şekilde gelişigüzel bırakılmış bir demirci körüğünü tekmeleyerek parçaladığı rivâyet edilir. (Semhûdî, Vefâ’u’l“Vefâ, 2/479)

3. EYLEMLE (BİZZAT TİCARET FİİLİ) İLGİLİ
DÜSTURLAR

Faiz Yasağı
Dinimiz, bütün çeşitleriyle fâizli ticareti şiddetle yasaklar. Kur’an–ı Kerim, faiz yemeyi “Allah ve Peygamberi tarafından harp ilan edilmiş” gibi ağır bir cürüm ilân eder ve bunu yapanların, kıyamet günü şeytan çarpmış gibi perişan bir halde kabirlerinden çıkıp ebedî ateşe gireceklerini belirtir. (Bakara, 2/275–79). Kur’ân’ın bu şiddetli tavrına paralel olarak hadislerde de, faizden kaçınmanın gereği hususunda ciddî uyarılar gelmiştir: “Faiz yiyene de yedirene de Allah lânet etsin.” (Müslim, Müsâkat, 25; Ebû Dâvud, Büyû, 4; Tirmizî, Büyû, 2; İbn Mâce, Ticaret, 5, 8)

Şu müteakip çeşitlerde yapılan alışverişler de faize girdiği için yasaktır:

a) Kaliteleri farklı hurmaların (ve diğer meyvelerin) düşük kaliteliden razı edilecek bir fazlalıkla değiştirilmesi yasaklanmıştır. İhtiyaç hâlinde kaliteli olmayan satılır, elde edilen para ile kaliteli olandan satın alınır.

b) Hurma hurma ile, buğday buğday ile, arpa arpa ile, tuz tuz ile başa baş değiştirilir. Araya ziyade girerse, bu fâiz olur. (Nesaî, Büyû, 41–43)
Türkiye’nin içine düştüğü unutulmayacak ekonomik krizin, faize dayanan banka oyunlarıyla devlet hazînesinin soyulması sonucu ortaya çıktığını hatırladığımızda, yukarıdaki nebevî ifâdenin hikmeti inkâr edilemeyecek şekilde ortaya çıkacaktır.
İnsanlığın yaşadığı bütün ihtilallerin, zekâtın verilmemesiyle birlikte, özde faizin sebep olduğu merhametsizlikten kaynaklandığı kanaatinde olan Bediüzzaman der ki: “Riba (faiz), atalet verir, şevk–i sa’yi söndürür. Ribanın kapıları hem de onun kapları olan bu bankaların her dem nef’i ise (yani faydası), beşerin en fena kısmına olur; onlar da gâvurlardır. Gâvurlardaki nef’i en fena kısmınadır; onlar da zâlimler. Her dem zalimlerdeki nef’i (faydası, zâlimlerin) en fena kısmınadır; onlar da sefîhlerdir. Âlem–i İslâm’a bir zarar–ı mutlaktır... Kur’an’ın adaleti bâb–ı âlemde durup ribaya der: “Yasaktır! Hakkın yoktur; dönmeli!” Dinlemedi bu emri, beşer yedi bir sille. Müthişini yemeden bu emri dinlemeli.” (Nursi, Sözler, Lemaat, 730)
Öyle ise Müslümanların bütün çeşitleriyle faizden uzak durmaları gerekir.
Bazı Yasak Alışveriş Usûlleri
İslam’da her alış veriş tarzı meşru değildir. Mesleği tüccarlık olanların bunları mutlaka bilmesi gerekir. Hadislerde zikredilen ve helâl olmayan bazı alışveriş usûlleri şunlardır:

a) Mülâmese: Satın alınacak eşyaya sadece elin değmesiyle satın alma akdini kesinleştirip, seçim hakkı tanımayan alışveriş tarzı. Halbuki ticarette malın iyice görülüp tetkik edilmesi şarttır.

b) Münâbeze: Elbisenin müşterinin eline atılmasıyla akdin tamamlanması, tetkik etme hakkının tanınmaması.

c) Bey’u’l–hasât: Çakılın atılmasıyla kesinleşen satış veya sürüye atılan çakıl tanesi hangi koyuna değerse onun satılmış olması gibi usûller yasaktır.

d) Ağacın meyveye duracağı kesinleşmezden önce meyvenin, olgunlaşmadan önce başağın alınıp satılması, mal sahibine de müşteriye de yasaklanmıştır.

e) Satın alınan meyve daha ağaçta iken âfet vurmuşsa, satanın para almaması gerekir veya zarar miktarı düşülür.

f) Bahçenin birkaç yıllık meyvesini peşin satmak yasaktır. Çünkü, satış sırasında malın mevcut olması esastır.
g) Kuru üzümü, aynı ağırlıkta yaş üzüm mukabilinde alıp satmak yasaktır, çünkü yaş olanı kuruyunca ağırlığını kaybetmektedir. Para ile satış caizdir.

h) Miktarı ölçülmemiş olan hurma yığınını belli bir miktar hurma ile satmak yasaktır.

i) Miktarı ölçülmemiş yiyecek yığınını, aynı şekilde başka bir yığın karşılığında satmak yasaktır. (Nesaî, Büyû, 23–40)
Alışverişte Yeminden Kaçınmak
Yemin, dinimizde bir delildir, hukukî bir değeri vardır. Yemin delilini kullanan kimseye inanmak gerekir. Bu temel hukukî prensibin bir riski var: İnsanlar yeminle aldatılabilir. Böyle durumların ortaya çıkmaması için dinimiz, hem Kur’ân–ı Kerîm ve hem de Aleyhissalâtü vesselâm’ın diliyle yemin meselesine müstesna yer vermiştir. Bu cümleden olarak alışverişte yemine yer vermek hoş karşılanmamıştır. Bir Buhari ve Müslim hadisinde Aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz: “Alışverişte fazla yeminden kaçının; zira o, malı merğup kılsa da sonra bereketini giderir.” buyurmuş, (Buharî, Büyû, 26; Müslim, Müsâkat, 131, 132) ayrıca, yalan yere olmasa bile yeminin sebep olacağı manevi kirlenmeden alışverişin temizlenmesi için sadaka verilmesi tavsiye etmiştir. (İbn Mâce, Büyû, 3, 2145 h) Bu yemin yalan olursa, bu takdirde Resûlüllah’ın üslubu pek şiddetlidir: “Yalan yeminle malını cazip kılan kimse, Müslüman bir kimsenin malını gasbetmiş olduğu için, kendisine gazap edilmiş olarak Allah’a kavuşur (Müslim, İman, 220) ve “... Allah’ın (rahmet) nazarıyla bakmayacağı üç kişiden biri olur.” (Tirmizî, Büyû, 5) Buharî’nin de kaydettiği bir rivâyete göre, “Allah’ın akdini ve yeminlerini az bir değere değişenler var ya, onların âhirette bir nasipleri yoktur. Allah, onlara kıyamet günü hitap etmeyecek, onlara bakmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Elem verici azap onlar içindir.” mealindeki ayet (Al–i İmrân, 3/77), Resûlüllah’ın devrinde yalan yere yemin eden bir tüccar hakkında inmiştir. (Buharî, Büyû, 27)
Alışverişte Borçtan Kaçınmak
Resûlüllah (s.a.s.), bilhassa maddî bakımdan darlık yaşanan hicretin ilk yıllarında borçlu olarak ölen kimselerin cenaze namazına iştirak etmemiş, borçlanmayı yasaklamış, öyle ki, bir cenaze geldiği zaman “Borcu var mı?” diye sormuş, şayet varsa namazını kıldırmaktan istinkâf etmiştir. (Nesâî, “Cenâiz”, 67; Dârimî, 2/177; Heysemî, Mecma’u’z–Zevâid, 4/127–129)
Resûlüllah, iktisadî rahatlamaya kavuşulduğu zaman borçlu olarak vefat eden kimsenin borcunu ödemeyi üzerine alarak cenaze namazını kıldırmıştır. (Buharî, Kefalet, 5, İstikraz, 11, Ferâiz, 9, Sadakât, 13) Bu uygulamasıyla Efendimiz, borçlu olarak öteye gitmemeye vurgu yapmıştır. Çünkü insanlar, darlık zamanlarında borçlanır ve borcu da ödemekte zorlanırlar. Efendimiz, böyle bir zamanda borçlanmanın önünde durarak, insanları borçlanmaya alışmamaya, bunun yerine çalışmaya teşvik etmiştir. Borçlanma imkânı sebebiyle israfâta kaçıyor ve sıkıntılardan kurtulamıyoruz. Şu hadis, milletçe düştüğümüz zillete de tercüman olmaktadır:
“Borç, Allah’ın yer yüzüne indirdiği zillet tasmasıdır; Allah bir kulu zelil etmek dilerse, onu boynuna geçirir.” (Hâkim, Müstedrek, 2/24; Münâvî, Feyzu’l–Kadîr, 3/556)
Resûlullah’ın: “euzu billahi mine’l–küfri ve’d–deyni (Küfür ve borçtan Allah’a sığınırım)” diye dua ettiğini gören bir sahabi sorar: “Ey Allah’ın Resûlü! Borç küfre denk midir?” Aleyhissalâtü vesselâm:
– Evet! buyururlar. (Müsned, 3/38)
Peygamber Efendimiz, borç altında ezilmekten Allah’a sığınmış ve birçok duasında bunu ifade etmiştir. (Buhari, Daavat, 36; Ebû Davud, Vitr, 32; Nesai, İstiaze, 7)
Borç Vaktinde Ödenmelidir
Bu, ahde vefanın da gereğidir. Hele parası olduğu halde, borcunu –zamanımızda çok görüldüğü gibi– bir kısım çıkar hesaplarıyla geciktirmek hiç mi hiç caiz değildir ve Aleyhissalâtü vesselâm Efendimiz, bunu “zulüm” olarak ifade etmektedir: “Zenginin ödemeyi savsaklaması zulümdür.” (Buharî, Havâlât, 1, 2, İstikraz, 12; Müslim, Müsâkât, 33) Yani, bu davranış bir hakka tecavüzdür. Şehidin bile Cennet’e girmesine mani teşkil eden (Müslim, İmâret, 120; Nesaî, Büyû, 98) bir “kul hakkı ihlâli” sınıfına girmektedir ve haramdır.
Aleyhissalâtü vesselâm, bu hususta şöyle de buyurmuştur: “Kim, ödemeyi murat ederek mal alırsa Allah, ona borcunu ödemede yardımcı olur. Kim de halkın malını itlâf etmek düşüncesiyle alırsa, Allah da onu (dünya veya ahirette) telef eder.” (Buharî, İstikraz, 2)
Anlayışlı Davranmak
Resûlüllah’ın farklı şekillerde yaptığı tavsiyelerden bir kısmı anlayışlı davranma başlığı altında toplanabilir; müsamaha, kolaylık, bağışlama vs. buna dahildir. Anlayışlı davranma, hem alan ve hem satan, her iki taraftan da beklenen bir husustur. Müşterinin mümkünse aldığı malın bedelini peşin ödemesi, değilse vadesi içinde ödemesi, istetmeden ödemesi gibi hususlar bir anlayışlılık olduğu gibi, alıcıya ve borçluya karşı satıcının da anlayışlı davranması gereken hususlar vardır. Şu hadislere bakalım: “Yüce Allah, alıcı veya satıcı veya borç ödeyici veya borç alan olsun, (anlayışlı davranarak) kolaylık gösteren kişiyi Cennet’e koyar.” (Buhari, Büyû, 16; Nesaî, Büyû, 104; İbn Mâce, Ticârât, 28; Hâkim, Müstedrek, 2/56)
“Kim, darda olan borçluya mühlet tanır veya (borcunu) siliverirse, o kimseyi Allah Teâla Hazretleri, Kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Arşının gölgesinde gölgelendirir.” (Tirmizî, Büyû, 67)
Resûlüllah’ın alışverişle ilgili tavsiyelerinden ne kadar uzaklaştığımızı ifade eden bir vak’ayı bizzat yaşayan kişiden dinledim:
“Malûm bu yıl (2003), kurbanın ilk günü fiyatlar çok yüksekti. Mal pazarına gittim. Gözüme kestirdiğim bir sığır için müşteri oldum. Satıcı, 2 milyar 300 milyon lira istedi. Ne kadar uğraştımsa da 50 milyon kırdıramadım. Almaktan vazgeçtim. Üçüncü gün yine aynı yere gittim ve aynı adamla karşılaştım. Mallarını satamamış, üstelik, hayvanlar soğuktan hastalanmış öksürüyorlardı. Birinci günkü aynı sığırı 790 milyona satın aldım.”
Bu alışveriş iki safhasıyla da, zahirde ticarî kaidelere uygundu ama, Resûlüllah’ın tavsiyesi olan anlayışlılığa uygun olmadığı gibi, bir fırsat kollama, kanaatsizlik, hattâ mala değerinden fazla fiyat biçme gibi unsurlar da ihtiva ediyordu.
Cömertlik
Aleyhissalâtu vesselâm, zenginlerin cömert olmasını tavsiye etmektedir. Tüccar, Allah yolunda harcamaya çağırıldığı veya fukara talepte bulunduğu zaman, Allah’ı en ziyade razı edecek gıptaya değen amelde bulunmalıdır: Veren’in malını Veren’in yolunda minnet etmeden vermelidir: “Haset (gıpta) etmek, iki şeyde caizdir: Bir kimse vardır, Allah kendisine Kur’ân’ı(n ilmini) vermiştir, o da gece gündüz elinden geldiğince bu ilimle amel eder, gereğini yerine getirir. Bir kimse daha vardır, Allah ona da mal vermiştir, o da bu malı Allah yolunda gece gündüz harcar. İşte bu iki kişi, gıptaya değen kimselerdir.” (Müslim, Salâtu’l–Müsâfirîn, 266) Tüccarın cömert olması ve bolca sadaka vermesi için başka sebepler de vardır: “Ey tüccarlar cemâati! Alışveriş sırasında boş laflar ve yeminler sarf edilir. [Şeytan ve günah hazır olur]; öyleyse onu sadaka ile giderin.” (Tirmizî, Büyû, 4; İbn Mâce, Müsâkât, 27) Bilhassa –günümüzde olduğu gibi– sefaletin, işsizliğin arttığı durumlarda, tüccarların gelirlerini daha bir temiz kılmaları için, bu nebevî tavsiyeye karşı hassas olmaları gerekir diye düşünüyoruz.
Şartlara Uymak
Resûlüllah’ın bir emirleri de şöyledir: “Müslümanlar, alışveriş sırasında kabul ettikleri meşru şartlara uymalıdır; yeter ki bu şart haram olanı helâl, helâl olanı da haram kılmasın.” (Tirmizî, Ahkâm, 17; Ebû Davud, Akdiye, 3594. h., İbn Mâce, Ahkâm, 2353.h)2
İşçinin Parası Peşin Olmalı
Resûlüllah Efendimiz (s.a.s.), iktisadî hayatta borçların geciktirilmeden ödenmesini düstur kılarken, işçiye, emeği satın alınan insana olan borcun peşin ödenmesini emretmektedir: “Ücretle çalışan kimseye, ücretini, daha teri kurumadan ödeyin.” (İbn Mâce, Rühûn, 4). Münavî, “terin kurumadan verilmesi”nden maksadın, ödemede çabukluğun vacip olduğunu belirtmeye yönelik olduğunu ifade eder. “İşçi ücretini talep ettiği takdirde, terlememiş olsa bile”, ücretinin hemen verilmesi gerektiğine dikkat çeker.
Ölçü ve Tartıda Hassas Olmak, Hîleye Yer Vermemek
Kur’an–ı Kerim’de, eski milletleri helâk eden musibetlerden biri olarak ölçü ve tartıda yapılan hîle gösterilir. Sözgelimi, Hz. Şuayb’ın kavmi bu zaafından dolayı uyarılmış, yola gelmeyince helâk edilmişlerdir. (Hûd, 11/84–85, 94) Mutaffifîn Sûresi: “Ölçü ve tartıda hile yapanlara yazıklar olsun!” diye ağır bir tehditle başlar ve böyle yapmalarının âhirete inanma ile asla bağdaşmadığını ifade ve âhirette karşılaşacakları azabın çetinliğini tasvir eden âyetlerle devam eder. (Mutaffifîn, 83/1–17)
Aleyhissalâtu vesselâm’ın ölçü ve tartı kullananlara bir uyarısı şöyledir: “Sizlere, sizden önceki ümmetleri helâk eden iki şey emânet edilmiştir: ‘ölçek’ ve ‘terazi’.” (Tirmizî, Büyû, 9)
Teraziyi Müşteri Lehine Ağır Kılmak
İslâm, yukarıda görüldüğü üzere, ölçü ve tartıda hileyi yasaklamakla kalmamış, her çeşit hile kuşkusunu bertaraf edecek bir tedbire de yer vermiştir: Satıcı, müşteri lehine, satılan malı tartıda biraz ağır kılacaktır. Bu maksatla Hz. Peygamber Aleyhissalâtü vesselâm, tartıcısına (vezzân): “Tart ve (terazinin kefesini müşteri lehine) ağır kıl.” diye emretmiştir (Buharî, Büyû, 34, Hibe 23; Müslim, Müsâkat, 115; Tirmizî, Büyû, 6) Nitekim, bugün, dindar esnaf terazi kullanırken, satılan malı müşteri lehine biraz ağırlaştırarak tartar, sonra paketler.
Hayat Standardında Sadelik
İslam Dini, “Allah, verdiğini kulunun üzerinde görmek ister” hadisi ile herkesin maddî durumlarına uygun bir standart üzere yaşamalarını meşru addetmiştir. Şu kadar ki, Resûlüllah Aleyhissalâtü vesselâm, kendi hayatında, fetihlerden sonra kavuşulan bolluğa rağmen, her hususta (yeme–içme, giyim–kuşam, mesken–mefruşat) sadeliği esas almıştır. “Rabbim, bana Mekke’nin Bahta mevkiini altın kılmayı teklif etti. Ben: ‘Ey Rabbim hayır!’ dedim. ‘Ben bir gün tok, bir gün aç olmayı talep ediyorum, acıktım mı Sana tazarruda bulunurum, doyunca da Sana şükrederim.” Aleyhissalâtü vesselâm’ın hayat standardının böyle oluşunun imkânların kıtlığından ileri gelmediğini, iradî bir tercihle olduğunu İslam âlimleri belirtirler. (İbn Hacer, Fethu’l–Barî, 14/71)3
Halka örnek olma durumunda olan zenginlerin bu sünnete uyarak, fakir tabakaların gıpta ve rekabet hislerini tahrik etmeyecek bir standardı benimsemeleri müstahsen bir edeptir.
Sadelik, İslâm’ın reddettiği hırs ve onun getireceği ihtikar, haram–helâl tefriki yapmama gibi mühlikâta da set çekmesi bakımından önemlidir.
Paraya Karşı Hırslı Olmamak
Dinimiz zenginliği övmüş, servet edinmeye teşvik etmiştir, ama paraya, mala karşı gösterilecek hırsı da kötülemiş, mü’minleri bu noktada uyarmıştır.


Prof.Dr.İbrahim Canan


Konu Başlığı: Ynt: Efendimiz in sünnetine göre ticaret esasları
Gönderen: Ceren üzerinde 19 Aralık 2016, 23:04:49
Esselamu aleykum.Rabbim bizleri peygamber efendimizin yolunda giden ve onun sunnetine tabi kalip ticareti bu sekilde yapan kullardan olalim inşallah...


Konu Başlığı: Ynt: Efendimiz in sünnetine göre ticaret esasları
Gönderen: Sevgi. üzerinde 20 Aralık 2016, 05:44:51
Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Mevlam bizleri herdaim Peygamberimiz'in hayatını örnek alanlardan eylesin ve Peygamberimiz'in yolundan hakkıyla gidenlerden eylesin inşaAllah. Amin ecmain


Konu Başlığı: Ynt: Efendimiz in sünnetine göre ticaret esasları
Gönderen: enes d7 üzerinde 20 Aralık 2016, 15:42:39
İnsan,

2“Zaman, Mekan,

3“Eylem,

4“Eşya