> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Peygamberimiz (S.A.V) > Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) > Efendimiz in s.a.s. varlıkla ünsiyeti
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Efendimiz in s.a.s. varlıkla ünsiyeti  (Okunma Sayısı 504 defa)
10 Ekim 2010, 15:59:40
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 10 Ekim 2010, 15:59:40 »



EFENDİMİZ’İN (S.A.S.) VARLIKLA ÜNSİYETİ

Aslında, imanın da, marifetin de, ilâhî alâkanın da insan ruhuna kazandırdığı biricik hakikat sevgidir. Bunların alıp götürdükleri ise, kinler, nefretler ve zaaflardır.. evet, iman, marifet ve sevgi, insanı bütün varlıkla birleştirir.. ve aynı zamanda onu kesretin
ızdırap ve acılarından kurtararak kendi iç dünyasındaki
yalnızlığın, vahşetini Hak'la beraberliğin iksirleriyle erittirip ona
yaşadığı hayatı kâse kâse bir zevk gibi sunar.

Peygamberler insanlığın yolunu aydınlatmak üzere Allah tarafından görevlendirilmiş üstün meziyetli insanlardır. Geldikleri topluma hayatın nasıl yaşanması gerektiğini öğretir ve kendileri de bizzat yaşayarak topluma örnek olurlar. Efendimiz (s.a.s.) ise son peygamber olması hasebiyle topyekün insanlığa rehber olarak gönderilmiştir. Onun risaleti belli bir toplum, bir zaman ve bir mekânla sınırlı değildir. Dolayısıyla görevi, sadece Araplarla değil, bütün insanlıkla ilgilidir. Belli bir zaman dilimine değil, gönderildiği çağdan itibaren kıyamete kadar gelecek bütün zamanlara hitap etmek, insanlara hayatın nasıl yaşanması gerektiğini öğretmektir. Bu itibarla o, çağlar üstü bir mesaj sunmuş ve her devri kapsayacak biçimde bir hayat tarzı ortaya koymuştur. Biz burada Efendimiz’in hayatından sadece varlıkla ünsiyetini bir kesit olarak alıp, onun nasıl bir düşünce yapısıyla, nasıl bir psikolojiyle varlığa baktığını ve ilişkilerinde nasıl müspet bir insan olduğunu ortaya koymaya çalışacağız.

İnsanın gerek sosyal, gerekse tabii çevresiyle ünsiyet etmesi, uyum göstermesi, aldığı zihin eğitimine, kazandığı bakış açısına, inandığı değerler sistemine bağlıdır. Bediüzzaman Hazretleri bir kâfir ya da fasık ile bir mü’minin bakış açılarını karşılaştırdığı İkinci Söz’de konuyla ilgili şu mütalaayı yapmaktadır: Bir inkârcı ya da fasık gafil nazarında şu dünya, umumi bir mâtemhanedir. Bütün canlılar, ayrılık ve yok olma sillesiyle ağlayan yetimlerdir. Hayvan ve insan ise; ecel pençesiyle parçalanan kimsesiz başıbozuklardır. Dağlar ve denizler gibi büyük mevcudat, ruhsuz, müthiş cenazeler hükmündedirler. Mü’min nazarında ise dünya Rahman’ın zikredildiği bir yer, beşer ve hayvanların talimgâhı ve insan ve cinlerin imtihan meydanıdır. Bütün hayvan ve insan ölümleri ise; terhisattır. Hayat vazifesini bitirenler, bu dâr-ı faniden, manen mesrurâne, dağdağasız diğer bir âleme giderler. Ta yeni görevlilere yer açılsın, gelip çalışsınlar. Bütün hayvan ve insan doğumları ise; askere almak, silâh altına, vazife başına gelmektir. Bütün canlılar, birer muvazzaf mesrur asker, birer müstakim memnun memurlardır. Bütün sesler ise, ya vazife başlarkenki zikir ve tesbih ve paydostan gelen şükür ve rahatlama veya çalışma neşesinden neş’et eden nağmelerdir. Bütün mevcudat, o mü’minin nazarında, Seyyid-i Kerim’inin ve Mâlik-i Rahim’inin birer mûnis hizmetkârı, birer dost memuru, birer şirin kitabıdır.

Bu ikinci bakış açısı mü’minler için tutulması gereken bir yoldur. Yalnız, mü’min olan herkes de varlığa aynı nazarla bakamamaktadır. “Elbette ki bu konuda herkesin duyup zevk etme ufku farklı farklıdır. Çevrelerine basiretleriyle bakabilen ve ihsasları itibarıyla derinleşip mârifet ve ruhanî hazların zirvesine ulaşan hassas ruhlar, sathîler sathîliklerinde emekleye dursunlar, kim bilir ne engin hayâller içinde yüzer durur ve talihlerinin sonsuza açık ufuklarında ne sırça saraylar kurarlar.” (F. Gülen, Bir Bakış Açısı, Sızıntı, Kasım 2004). Dolayısıyla insanları ve diğer varlıkları birer dost, munis birer arkadaş görüp kaynaşmak da var, kendini yok etmeye odaklanmış birer düşman görüp korkmak, uzaklaşmak da. Diğer varlıkları şuursuz, cansız, camid görmek de var, canlı, şuurlu, belli bir vazifeyi eda eden memurlar olarak görmek de. Her iki durum da düşünce ve duygu dünyamızın yapısı ile alakalıdır.

Elbette ki varlıkları, kendi hayatını devam ettirmek için başkasını yok etmeye çalışan nesneler olarak gören kimseyle, bunları, yaşatmak için birbirleriyle yardımlaşan şuurlular olarak gören kimse bir değildir. Onlara sadece maddeci bir nazarla bakıp, anlamsız, gayesiz görenle; “Yeryüzü, gökyüzü ve bu ikisinde olanlar her ne varsa Allah’ı tesbih ederler, O’nu tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız” (İsra, 17/44) ayetinin penceresinden bakıp da bir serzakirin etrafında zikreden dervişler gibi gören kimsenin zihin dünyası aynı olmayacaktır. Bir mü’min için kâinat, Recâîzâde’nin dediği gibi; “Bir kitabullah-ı âzamdır serâser kâinat / Hangi harfi yoklasan mânâsı hep Allah çıkar.”

“Aslında, iman nuruyla bakabilenler için, şu iç içe güzellikler Hakk’ın zatına birer burhan; insan ise, o burhanları gören, duyan, okuyan, seslendiren bir tercümandır. Bütün eşya, onu akıl, şuur, his ve gönlüyle yerli yerinde değerlendiren talihlileri fizik ötesi âlemlerin derinliklerine uyarır; zamanla onların ruhlarına melekûtî sırlar akmaya başlar, zihinleri âdeta bu sırların havzı hâline gelir, kalpleri de tecelli avlama rasathanelerine dönüşür.” (F. Gülen, Müslüman Ufkundan Dünya ve İçindekiler, Sızıntı, Aralık 2003).

Efendimiz (s.a.s.) de varlığa bu zaviyeden bakıyor, münasebetini ona göre kuruyordu. Onun varlığa bu nazarla bakmaması, böyle görmemesi mümkün değildi, zira Kur’ân’ın öğretisi böyledir. Efendimiz (s.a.s.)’in nazarında bütün mahlûkat Allah’ın varlık ve birliğinin şahitleri, yüce Yaratıcının sanat eserleri ve mü’minler için birer tefekkür tablosudur. Onun zihin dünyasını bu yönde inşa eden Kur’ân-ı Kerim idi. Bir gece namazında Efendimiz (s.a.s.)’in ağladığını gören Hz. Bilal (r.a.), neden ağladığını sormuş, Allah Resulü de Âl-i İmran sûresinin son ayetlerinin indiğini beyan etmiş, sonra da “Yazıklar olsun bu ayetleri okuyup da düşünmeyenlere” buyurmuştu (Müttaki, Kenz, I, 570). Böyle buyuran Efendimiz (s.a.s.)’in kendisinin varlıklar üzerinde düşünmemesi elbette düşünülemez. Nitekim teheccüde kalktığında gökyüzüne bakar, Âl-i İmran sûresinin, “Yeryüzünün ve göklerin yaratılışında, gece gündüzün farklı oluşunda akıl sahipleri için deliller vardır.” (Âl-i İmran, 3/190) ayetinden itibaren bu son ayetlerini okurdu (Buhari, Teheccüd 6). Gece namazlarında da zaman zaman Âl-i İmran sûresinin son 10 ayetini (190-200. ayetlerini) okuduğu rivayet edilmiştir (Ebu Davud, Salat 26).

İşte burada Peygamber Efendimiz’in hayatından vereceğimiz bazı örnekler, O’nun varlığa bu ikinci zaviyeden nasıl baktığını ve ünsiyet ettiğini göstermektedir.

İnsana Ünsiyet

Allah’ın yarattığı ve vahiyle yücelttiği insan şüphesiz ki kâinattaki varlıkların en değerlisi ve en üstünüdür. Bu yüzden Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) varlıkla ünsiyetinin merkezinde insan vardır. Yani öncelikle insana ünsiyet eder. “Mü’min ülfet eden ve kendisine ülfet edilendir. Ülfet, ünsiyet etmeyende ve kendisiyle ülfet, ünsiyet edilmeyende hayır yoktur” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 5/335) buyurur. İnsanla ünsiyet tesis etmede ilk basamak gülümsemek, onlarla selamlaşmak ve hal-hatır sormaktır. Ünsiyeti devam ettirmek içinse, sevdiğini söylemek, insanlarda gördüğümüz farklılıklarının farkında olduğumuzu belli etmektir. Bu tutum insani ilişkilerde daha baştan pek çok kapıyı açacaktır. Efendimiz’in bu yönünün farkında olan Mekke müşrikleri hicret öncesinde onu öldürme planları yaparken içlerinden birinin söylediği şu söz bu gerçeği çarpıcı biçimde dile getiriyor: “Muhammed’in (s.a.s.) güler yüzlülüğü ve konuşması meşhurdur. Gider bir kavmi kendine bağlar, sonra bize savaş açarlar.” (Mahmud Es’ad, İslâm Tarihi, s. 527).

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) insanlarla sabah karşılaştığında hal-hatırlarını ve geceyi nasıl geçirdiklerini sorardı (Heysemi, Mecma, 10/143). Selamlaşıp hal hatır sorma, alaka kurmanın en asgari şartı olduğu gibi, ünsiyet etmenin de alametidir. Ama bu, alakanın devam etmesi için yeterli değildir. Bunun şuurunda olan Efendimiz insanlarla aralarındaki alakayı sıcak tutmak için onların iyi özelliklerini öne çıkarır ya da gündelik farklılıklarının farkına vardığını belli ederdi. Böylece onlara iltifat etmiş, ilişkiyi sıcak ve canlı tutmuş olurdu. Bir defasında Hz. Ammar (r.a.) Efendimiz’in (s.a.s.) evine gelir, girmek için izin ister. Efendimiz onun sesini tanır ve ‘İzin verin.’ buyurur. Ammar içeri girdiğinde Efendimiz (s.a.s.) ona, “Merhaba ey tayyib mutayyeb” diye hitap eder. (Aliyyü’l-Muttaki, Kenzü’l-ummâl, 8/526). Bu iki kelime onun hem manen temiz, hem de yıkanıp koku sürünmek suretiyle maddeten temizlendiğini ifade ediyor. Bu hadiseden de anlaşıldığı gibi Efendimiz insanların iyi özelliklerini veya hallerini öne çıkararak onlara iltifatta bulunuyor, gönül alıyordu. Yine Peygamber Efendimiz’in (s.a.s.) sakallarını sarıya veya kırmızıya boyamış kimseleri gördüğünde onlara “Merhaba ey sarıya ve kırmızıya boyananlar” diye hitap ettiğini görüyoruz (Muttaki, Kenz, 6/669). Bu da farklılıkların farkında olduğunu belli etmenin insanlar üzerinde ne derece tesir meydana getirdiğini iyi bildiğini göstermektedir.

Bunun bir örneğini de ilim öğrenen talebeler için yaptığı hitapta görüyoruz. Efendimiz (s.a.s.) öğrencilere hitaben: “Mehaba ey ilim öğrenenler! İlim öğrenenleri melekler kuşatır, kanatlarıyla onlara gölgelik yaparlar. Sonra talep edilen şeye muhabbetlerinden ötürü ta dünya semasına ulaşıncaya kadar üst üste gelirler.” buyurmuştur (Muttaki, Kenz, 10/160). Yine bir defasında ilim öğrenenleri gördüğünde, “Merhaba size ey hikmet pınarları, karanlığın lambaları, elbiseleri eski, kalbi yeni olanlar ve her bir kabilenin reyhanları.” diye hitap etmiştir (Muttaki, Kenz, 10/260). Bu ikinci hadiste Efendimiz’in ilim öğrenenleri tavsif için kull...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Efendimiz in s.a.s. varlıkla ünsiyeti
« Posted on: 19 Nisan 2024, 00:31:30 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Efendimiz in s.a.s. varlıkla ünsiyeti rüya tabiri,Efendimiz in s.a.s. varlıkla ünsiyeti mekke canlı, Efendimiz in s.a.s. varlıkla ünsiyeti kabe canlı yayın, Efendimiz in s.a.s. varlıkla ünsiyeti Üç boyutlu kuran oku Efendimiz in s.a.s. varlıkla ünsiyeti kuran ı kerim, Efendimiz in s.a.s. varlıkla ünsiyeti peygamber kıssaları,Efendimiz in s.a.s. varlıkla ünsiyeti ilitam ders soruları, Efendimiz in s.a.s. varlıkla ünsiyetiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes