> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Peygamberimiz (S.A.V) > Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) > Emsâlsiz örnek şahsiyetten yüce ahlâk ölçüleri 3
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Emsâlsiz örnek şahsiyetten yüce ahlâk ölçüleri 3  (Okunma Sayısı 485 defa)
01 Kasım 2010, 18:07:25
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 01 Kasım 2010, 18:07:25 »



Emsâlsiz Örnek Şahsiyetten Yüce Ahlâk Ölçüleri -3-


Cenâb-ı Hak, bütün mahlûkâtı ve bilhassa insanı muhabbet meyliyle donatmıştır. İlâhî bir imtihan dershânesi olan bu âlemde, insan, muhabbetini Hakk’a ve hayra yönelttiği nisbette mânen seviye kazanır. Rûhun huzur ve sükûna kavuşacağı aslî ve nihâî muhabbet merkezi, onu kendi rûhundan insana lutfeden Allah -celle celâlühû-’dur. Bu yüzden nihâyeti Hakk’a varmayan, sonu O’na ulaşmayan, yanlış adreslerde aranıp çıkmaz sokaklarda hebâ edilen bütün fânî muhabbetler, rûh için beyhûde bir yorgunluk ve sıklet sebebidir.

Mevlânâ Hazretleri, kulun bu gafletini ne ibretli bir misalle ifâde eder:

“Kuzunun kurttan kaçmasına şaşılmaz. Zîrâ kurt, kuzunun düşmanı ve avcısıdır. Asıl hayret edilecek şey; kuzunun kurda gönül kaptırmasıdır!..”

Bu bakımdan, muhabbetin asıl merkezi olan Allah Teâlâ’yı unutmadan, bütün fânî muhabbetleri ilâhî muhabbete basamak kılacak bir gönül kıvâmına sâhip olmak îcâb eder. Bu, insanın yaratılışının muktezâsıdır.

İlâhî muhabbete götüren en doğru ve kestirme yol da, Allâh’ın Habîbi, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’a muhabbetten ve bu muhabbetin tezâhürü olarak O’na itaatten geçmektedir. “Seven, sevdiğinin her şeyini sever.” düstûrunca, Peygamber Efendimiz’e her bakımından bağlılık ve itaat şarttır. Zîrâ, bu bağlılık ve itaat, Hakk’a muhabbetin bel kemiğini oluşturur.

Fahr-i Kâinât Efendimiz’e duyulan muhabbet; ibâdetlere huzur, beşerî davranışlara nezâket, ahlâka incelik, gönüllere rikkat, sîmâlara nûrâniyet, lisanlara rûhâniyet, nazarlara derinlik olarak akseder. Zîrâ bütün bu güzelliklerin tahsil edileceği en feyizli menbâ, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir.

Hakîkaten gönüller, ancak o Varlık Nûru’nun rûhâniyeti etrâfında aşk ile yanan bir pervâne hâline geldiğinde O’nun gönül iklîminden ilâhî aşk dersini kâmil mânâda tahsil edebilir. Nitekim Peygamber Efendimiz’e olan muhabbetimizin derecesini mîzân etmemiz için Mevlânâ Hazretleri, kâinattaki muhabbet tecellîlerinden birkaçını şöyle misal verir:

“Aşk uğrunda nice pervâne, ateşe atıldı. Alevler içinde kanat çırpıyor, yanıp kavruluyordu da hâl lisânıyla: «Sen de böyle ol!» diyordu.”

“Mum, hem yanıyor hem de ağlıyordu. Kendini ateşe, ıztırâba vermişti. Fakat gözleri yaş dökerken etrafa ışık saçıyordu. Yine o mum: «Bu dünyada kazanç elde etmek için altınlar, gümüşler saçsan, bunlar sana ne fayda sağlar? Mânevî kâr elde etmek istiyorsan, benim gibi yanmaya, erimeye bak!» diyordu.”

İşte böylesine derin bir muhabbetle sevmemiz gereken Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, ömrü boyunca; “ümmetî, ümmetî…” diyerek yaşadı. O’nun, ümmetine olan muhabbet ve şefkati, yavruları üzerine titreyen, onlara kol-kanat geren müşfik bir annenin sevgisiyle kıyaslanamayacak derece üstündü. Ümmetinin âkıbetini kendisine öyle dert edinmişti ki, bu uğurda; “En çok çile çemberinden geçen peygamber benim.” buyurmuştu. Yine ashâbına buyuruyordu ki:

“Dikkat edin! Ben hayatımda sizin için bir emniyet vesîlesiyim. Vefât ettiğimde ise, kabrimde: «Yâ Rabbî, ümmetî ümmetî!..» diye ilk Sûr üfleninceye kadar nidâ edeceğim…” (Ali el-Müttakî, Kenzü’l-Ummâl, c. 14, s. 414)

O’nun, ümmetine olan muhabbetine vefâ göstermek, her mü’minin en başta bir vicdan borcudur. “Kişi sevdiğiyle berâberdir.” hadîs-i şerîfi muktezâsınca O’nu canımızdan çok sevmeli, O’nun Sünnet’ine uymalı, ahlâkıyla ahlâklanmalıyız. Zîrâ bu, O’na olan muhabbetimizin en hassas bir terâzîsi ve göstergesidir.

İşte Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-’ın bizlere ebedî saâdet ve kurtuluş sermâyesi olacak hikmetli tavsiyelerinden ikisi:

1. Rabbim bana zulmedeni affetmemi emretti, (ben de size tavsiye ederim.)1

Affetmek, suçluyu cezâlandırmaya muktedir olunduğu hâlde, intikam almak yerine bağışlamaktır. Yaratan’dan ötürü yaratılanlara gösterilen en güzel bir muhabbet tezâhürüdür. Yâni suçluya karşılık verme husûsunda kendi nefsini aradan çıkarıp, Allâh’ın affını umarak, suçlu şahsı ilâhî af ve merhamete muhâtap kılabilme olgunluğudur. Tabiî ki bu olgunluk, ilâhî irâde karşısında “hiçlik” şuuruna ermiş, ilâhî ahlâk ile ahlâklanmış, kâmil mü’minlerin kârıdır. Affede affede, affa lâyık olma azminin bir neticesidir. Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- buyurur:

“Merhamet etmeyene merhamet olunmaz. Kusurları bağışlamayan kimsenin, kendisi de bağışlanmaz. Affetmeyen kişi affolunmaz...” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, s. 415, no: 371)

Öfkeyi yenmek ve affedebilmek, nefse zor gelen bir iştir. Fakat elde edilen bir neticenin şerefi, ona ulaşmadaki zorluk nisbetinde büyük olduğundan, Allâh için bu dirâyeti gösterebilmek, pek müstesnâ bir fazîlettir.

Nitekim öfke zaafına dûçâr olan bir kimse, Peygamber Efendimiz’den öğüt istemişti. Efendimiz de ona; “•: Kızma!” buyurdu. Adam dileğini bir kaç kez tekrar ettiyse de, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- her defasında aynı cevâbı verdi. (Bkz. Buhârî, Edeb 76)

Yine Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- mü’minleri, öfkelerini yenerek affedebilme hasletini kazanmaya şöyle dâvet etmiştir:

“İnsanlar iyilik yaparsa biz de iyilik yaparız, şâyet zulmederlerse biz de zulmederiz, diyerek her hususta başkalarını taklîd eden basit kişiler olmayın! Lâkin kendinizi, insanlar iyilik yaparlarsa iyilik yapmaya, kötülük yaparlarsa zulmetmemeye (affetmeye) alıştırın!” (Tirmizî, Birr, 63/2007)

Nitekim bu hakîkatler ışığında büyüklerimiz; “İyilik yapana iyilik, her kişinin kârı; kötülük yapana iyilik ise, er kişinin kârıdır!” demişlerdir.

Bu ahlâk, aslında mühim bir mânevî terbiye metodudur. Zîrâ iyilik yapılan kimse düşmansa, bu iyilik onun kalbindeki kin ve düşmanlığı kırar, dostluk temâyüllerini filizlendirir. Ortada bir kişiyse, gönlünde dostluk ve yakınlık arzusu peydâ olur. Dost ve yakın biriyse, muhabbeti artar. Nitekim âyet-i kerîmede buyrulur:

“İyilik ile kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel yol ne ise onunla önle. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse bile, sanki yakın bir dost(un olmuş)tur.” (Fussilet, 34)

İbn-i Abbâs -radıyallâhu anhümâ- bu âyeti şöyle tefsîr eder:

“Âyetteki «en güzel yol» tâbiriyle kastedilen, öfke ânında sabır ve kötülüğe mâruz kalındığı andaki aftır. Allâh, bunu yapabilenleri muhâfaza eder, düşmanlarını da kendilerine boyun eğdirir, sanki samimî bir dost kılar.” (Buharî, Tefsîr, 41/1)

Târih boyunca insanları zulüm, haksızlık ve kötülükten vazgeçirmek ve onlara Hakk’ı ve hayrı telkin etmek husûsunda “affedebilme” fazîletinin çok bereketli neticeleri görülmüş; bu meziyet, nice gâfillerin intibâhına vesîle olmuştur.

Nitekim Mekke’nin fethi günü Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, umûmî bir af ve emân îlân etmişti. Kâbe’de toplanmış olan halka:

“–Ey Kureyş topluluğu! Şimdi benim, sizin hakkınızda ne yapacağımı sanırsınız?” diye sordu. Kureyşliler:

“–Biz Sen’in hayrını ve iyiliğini umarak; «Hayır yapacaksın!» deriz. Sen, kerem ve iyilik sâhibi bir kardeş, kerem ve iyilik sâhibi bir kardeş oğlusun!..” dediler. Bunun üzerine Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-:

“–Ben de Hazret-i Yûsuf’un kardeşlerine dediği gibi: «…Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yok! Allâh sizi affetsin! Şüphesiz O, merhametlilerin en merhametlisidir.» (Yûsuf, 92) diyorum. Haydi gidiniz, artık serbestsiniz!” buyurdu.

Allâh Teâlâ, yıllarca müslümanlara zulmeden Kureyş müşriklerini Rasûlü’nün eline düşürdüğü ve O’na boyun eğdirdiği hâlde, Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- onları affetti ve serbest bıraktı.2 Bu âlicenap tavır karşısında nice taşlaşmış yürekler yumuşadı, nice karanlık gönüller hidâyet nûruyla aydınlandı.

***

Peygamber Efendimiz’in sevgili kerîmesi Zeyneb

-radıyallâhu anhâ-, muhterem babasına hicret ederken İslâm düşmanlarından Hebbâr bin Esved peşinden koştu. Devenin üstündeki hevdec’de, yâni mahfazada bulunan Hazret-i Zeyneb’e mızrağıyla vurarak onu bir kayanın üzerine düşürdü ve ağır bir şekilde yaraladı. O vakit hâmile olan Hazret-i Zeyneb, kanlar içinde kalarak çocuğunu düşürdü. Üstelik, orada aldığı yaralar daha sonra vefâtına sebep oldu. Hebbâr, bunun gibi daha birçok suç işlemişti. Mekke’nin fethinden sonra kaçtı ve ele geçirilemedi.

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Medîne’de ashâbıyla oturduğu bir esnâda Hebbâr, huzûr-ı saâdete gelerek müslüman olduğunu bildirdi ve affını diledi. Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- onu da affetti. Üstelik önceden yaptıkları için ona hakâret edilmesini de yasakladı.3 Çünkü Yüce Rabbimiz:

“(Ey Rasûlüm!) Sen af yolunu tut, bağışla, uygun olanı emret, câhillere aldırış etme, onlardan yüz çevir!” (el-A’râf, 199) buyuruyordu.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, şahsına karşı işlenen suçları hiç tereddütsüz affederdi. Lâkin umûma karşı işlenen suçlarda, hak ve adâlet yerini buluncaya kadar, O’nu hiç kimse sâkinleştiremezdi. Zîrâ affetmek, şahsına karşı işlenen suçlarda mevzubahistir. Şayet bir suç toplumu ilgilendiriyorsa, o zaman toplumun hakkını korumak gerekir. Zîrâ böyle bir suçlu affedildiğinde, daha büyük haksızlıklara kapı aralanıp topluma zulmedileceği muhakkaktır.

Allâh için affetme fazîleti, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in en büyük şiârı idi. Öyle ki Peygamber Efendimiz, tebliğ vazîfesi esnâsında kendisine hakâret edip zulmeden nice insanları affetmiş, onların da hidâyete ermeleri için Rabbine niyazda bulunmuştur. Nitekim İslâm’ı teblîğ için Tâif’e giden Efendimiz, oradaki câhil ve putperest halk tarafından taşlanmış, kan-revân içinde bırakılmıştı. Cebrâil -aleyhisselâm- Peygam...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Emsâlsiz örnek şahsiyetten yüce ahlâk ölçüleri 3
« Posted on: 28 Nisan 2024, 00:38:06 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Emsâlsiz örnek şahsiyetten yüce ahlâk ölçüleri 3 rüya tabiri,Emsâlsiz örnek şahsiyetten yüce ahlâk ölçüleri 3 mekke canlı, Emsâlsiz örnek şahsiyetten yüce ahlâk ölçüleri 3 kabe canlı yayın, Emsâlsiz örnek şahsiyetten yüce ahlâk ölçüleri 3 Üç boyutlu kuran oku Emsâlsiz örnek şahsiyetten yüce ahlâk ölçüleri 3 kuran ı kerim, Emsâlsiz örnek şahsiyetten yüce ahlâk ölçüleri 3 peygamber kıssaları,Emsâlsiz örnek şahsiyetten yüce ahlâk ölçüleri 3 ilitam ders soruları, Emsâlsiz örnek şahsiyetten yüce ahlâk ölçüleri 3önlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes