๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 10 Ekim 2010, 18:55:52



Konu Başlığı: 0 62 yaş arası 5
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 10 Ekim 2010, 18:55:52
0 -62 yaş arası 5



Hudeybiye Antlaşması

Hicretin 6. senesinde, Müslümanlar Umre maksadıyla Mekke’ye doğru yola çıktılar. Ancak Kureyş müşrikleri Müslümanların, bu sene içerisinde Kâbe’yi tavaf etmelerine müsaade etmedi. Bu sıralarda ALLAH-ü Teâlâ Peygamberimize biat edilmesini emretti ve Müslümanlar ALLAH ve Resûlü yolunda canlarını feda edinceye kadar savaşacaklarına dair biât ettiler. Bu biata “Rıdvan Biatı” denilmiştir. Kureyşliler Medinelilerin Kâbe’yi tavaf etmelerine izin vermeyince iki taraf arasında Hudeybiye Antlaşması yapıldı.

Antlaşmaya göre;


- Müslümanlar ve müşrikler 10 yıl savaşmayacaklardı.
- Peygamberimiz ve sahabeler bu yıl Mekke’ye giremeyeceklerdi; ancak bir sonraki yıl girebilecekler ve burada üç gün kalabileceklerdi.
- Medine’deki Müslümanlardan Mekke’ye iltica edenler Müslümanlara iade edilmeyecek; fakat Mekke’den Medine’ye iltica edenler, istendiği takdirde geri verilecekti.
- Arap kabilelerinden isteyenler Peygamberimizle, isteyenler de Kureyşlilerle anlaşma yapabileceklerdi.


Peygamberimizin Hükümdarları İslâm’a Daveti


Hudeybiye anlaşmasından sonra, can düşmanları olan Kureyşliler tarafından emin olunca diğer devlet başkanlarını İslam’a davet etmek üzere harekete geçti. Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, İslâm’a davet maksadıyla Hicretin 7. senesinde ashabından;

1. Hz. Dıhye’yi Rum Kayseri Heraklius’a,
2. Amr bin Ümeyye’yi Habeş Necaşisi Ashame’ye,
3. Abdullah bin Huzafe’yi İran Kisrâsı Hüsrev Perviz’e,
4. Ebî Beltâa’yı Mısır Firavunu Mukavkıs’a gönderdi.

Kendilerine İslâm’ı tebliğ için sahabe gönderilen hükümdarlar içerisinde Habeş Kralı Ashame ve Rum Kayseri Heraklius Müslüman oldu. Fakat Heraklius saltanatını kaybetmemek için imanını gizli tuttu. Mukavkıs, Efendimizin davetini kabul etmek bir yana, kendisine gönderilen mektubu yırtarak yere attı ve gönderilen elçiye hakaret etti.


Hayber’in Fethi

Hayber, kuvvetli kalelere sahip olan bir şehirdi. Bu şehir Medine’den sürülen Yahudilerin de buraya yerleşmesiyle Yahudilerin merkezi haline gelmişti. Hicretin 7. senesinde İslâm ordusu Hayber Kalesi’ni fethetmek üzere yola çıktı. Yapılan çarpışmalar neticesinde Hayber’in fethi Hz. Ali’nin eliyle gerçekleşti. Bu savaş esnasında, Devs Kabilesine mensup olan Hz. Ebû Hüreyre, Peygamberimizin yanına gelerek Ehl-i Suffa’ya dahil olmuş ve ondan sonra da bir an olsun Resûl-i Ekrem Efendimizin yanından ayrılmamıştır. Kendisi bir çok Hadîs-i Şerîf rivayet etmiştir.

Hicretin 8. senesinde Habeş Necaşisinin telkiniyle Müslüman olan siyaset dahisi Amr bin Âs, harp dahisi Hâlid bin Velid ve Osman bin Talha Medine’ye gelerek Peygamberimize biat ettiler.

Yine bu sene zarfında Üsâme bin Zeyd adlı sahabe Benî Mürre seferinde bir müşrikin peşine düştü. Bu müşriki yakalayıp öldüreceği sırada müşrik “Lâ ilâhe illALLAH” dedi. Fakat Hz. Üsâme bu söze inanmadı ve müşriki orada öldürdü. Durum, Peygamberimize intikal edince Resûl-i Ekrem Efendimiz Hz. Üsâme’ye “Lâ ilâhe illALLAH” diyen bir kişiyi neden öldürdüğünü sordu. Hz. Üsâme ise o müşrikin silahtan korktuğu için şahadet getirdiğini söyledi. Bunun üzerine Peygamberimiz Hz. Üsâme’ye “Onun kalbini yarıp da baktın mı?” diye buyurdu. Resûl-i Zîşân Efendimiz bu sözüyle, insanların kalplerinden geçenleri yalnız ALLAH’ın bileceğini bildirmiştir.


Mûte Muharebesi

Hicretin 8. senesinde İslâm’ı tebliğ etmek üzere Bizans topraklarında bulunan Peygamberimizin elçisi Hz. Haris, Bizanslı bir vali tarafından şehid edildi. Hz. Haris, Peygamberimizin şehid edilen ilk ve son elçisidir. Bunun üzerine, 3000 kişilik bir ordu hazırlandı veBizans üzerine yola çıkıldı. Ordunun başına ise Zeyd bin Hârise kumandan tayin edildi. 100.000 kişilik Bizans ordusuyla İslâm ordusu Mûte mevkiinde karşılaştı. Savaş esnasında komutan Hz. Zeyd’in şehid edilmesi üzerine Hz. Cafer kumandanlığa geçti. Hz. Cafer, elinde sancakla savaşmaya başladı; fakat bir süre sonra sol eli kesildi ve sancağı sağ eline aldı. Sağ eli de kesilince sancağı iki kolunun arasına aldı ve şehid oluncaya kadar da bırakmadı. Kesilen bu kollarının yerine kendisine Cennette iki kanat verilmiş olan Hz. Cafer, bundan sonra Cafer-i Tayyar ünvanıyla anılmıştır. Hz. Cafer’den sonra sancağı Abdullah bin Revâha eline aldı; ancak bu sahabe de kısa bir süre sonra şehid edildi. Bu sahabenin de şehid edilmesi üzerine kumandan, Seyfullah (ALLAH’ın Kılıcı) unvanlı sahabe Hâlid bin Velid oldu. Hz. Hâlid İslâm ordusunu ince bir taktikle, fazla kayıp verilmeden geri çekti.


Mekke’nin Fethi

Hicretin 8. senesinin en önemli hadisesi Mekke-i Mükerreme’nin fethidir. İslâm ordusu Mekke üzerine yola çıktığı sırada Ebû Süfyan Peygamberimizin yanına gelerek İslâm’la şereflendi. Mekke, Miladî 630 yılında hiçbir zorlama olmaksızın 10.000 kişilik İslâm ordusu tarafından fethedildi. Fetihten sonra Resûl-i Zîşân Efendimiz Kâbe’ye giderek tavafta bulundu ve buradaki putları temizletti. Kâbe’nin anahtarı ise Osman bin Talha’ya verildi.

Fetihten sonra bir çok Mekkeli Peygamberimize biat etti. Biat edenler arasında Ebû Süfyan’ın karısı Hind ve Hz. Hamza’yı şehid eden Vahşi de bulunuyordu.

Mekke’nin fethinden sonra Muaz bin Cebel, Kur’ân-ı Kerim’i öğretmek üzere burada bırakıldı.


Huneyn Muharebesi


Mekke’nin fethini hazmedemeyenler ile Sakif ve Havazin kabilesinden 20.000 kişilik bir ordu Hicrî 8. senede, Huneyn adı verilen yerde Müslümanlarla savaşmak üzere karargah kurdu. İslâm ordusunun da buraya ulaşmasıyla birlikte savaş başladı. Savaşın başlarında İslâm ordusu dağılır gibi olsa da daha sonra toparlandı ve düşman hezimete uğratıldı. Bu savaş esnasında, Peygamber Efendimiz avucuna bir avuç toprak alarak düşmanın üzerine atmış, bu bir avuç toprak düşman askerlerinin hepsine isabet ederek, düşman ordusunu bozguna uğratmıştır.


Taif Kuşatması

Huneyn savaşında yenik düşen Sakifliler, yurtları olan Taif’e sığındılar. Taif, sağlam kalelere sahip olan bir yerdi ve şirkin son sığınaklarından birisiydi. Havazin ve Sakiflileri Müslümanlara karşı ayaklandıran Malik bin Avf da buraya sığınmıştı. Hem şirkin son sığınak yerinin yok edilmesi hem de Malik bin Avf’ın cezalandırılması amacıyla Hicretin 8. senesinde Taif kuşatıldı. Ancak kuşatmadan bir netice almak mümkün olmadı. Görülen rüyada fethin müyesser olmayacağı Peygamberimize bildirildi. Bunun üzerine İslâm ordusu geri döndü. Kuşatma esnasında Malik bin Avf, Resûl-i Ekrem’in huzuruna gelerek Müslüman olmuştur.

Hicretin 8. senesinin diğer mühim hadiseleri; Bahreyn Hükümdarının Müslüman olması, Peygamber Efendimizin oğlu Hz. İbrahim’in dünyaya gelmesi ve İslâm’da ilk kısas hükmünün uygulanmasıdır.


Tebük Gazâsı

Genişleyen İslâm davasını çekemeyen devletlerden birisi de Bizans’tı. Hicretin 9. senesinde Bizans, din-i İslâm’ı ortadan kaldırmak amacıyla büyük bir ordu hazırlıyordu. Durumu haber alan Peygamberimiz de derhal İslâm ordusunu hazırladı. Mekke’den ayrılan İslâm ordusu Tebük mevkiine vardığında ortada ne Bizans ordusu ne de bir başkası vardı. Doğu Roma İmparatoru giriştiği hazırlıktan, cesaretsizliği sebebiyle son anda vazgeçmişti. İslâm ordusu bir müddet burada bekledikten sonra geri döndü.

Medine’ye dönüldüğünde, bir mazeret göstermeden sefere katılmayan Hz. Kâ’b bin Mâlik, Hz. Mürâre bin Rebi’ ve Hz. Hilâl bin Ümeyye ile 50 gün süreyle görüşmek yasaklandı. 50 gün sonunda bu yasak kaldırıldı. Hicretin 9. senesinin diğer mühim hadiseleri; Haccın farz kılınması, münafıkların başı Abdullah bin Übey’in ölmesi ve Peygamberimizin kızı, Hz. Osman’ın zevcesi Hz. Ümmü Gülsüm’ün vefat etmesidir.

Peygamberimizin 4 erkek evladı vardı. Bunlardan Kasım, Abdullah ve Tahir Hz. Hatice’den dünyaya gelmiş ve bebek yaşta ölmüşlerdir. Hz. Mâriye’den dünyaya gelen Hz. İbrahim ise Hicretin 10. senesinde vefat etmiştir. Hicretin 10. senesinde Müslüman beldelere vali ve zekat memurları gönderildi. Bu sene zarfında Peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkan Esved-i Ansî ve Müseylime-i Kezzab ise öldürüldüler.

Peygamberimizin Vefatı

Yine bu sene zarfında Peygamberimiz, Mekke’ye gelerek burada 120.000 kişilik İslâm cemaatine Vedâ Hutbesinde bulundu. Bu hutbenin ardından veda haccını yapan Efendimiz tekrar Medine’ye döndü. Hicretin 11. senesi miladî 632 yılında Pazartesi günü ise, Peygamberimiz Medine’de vefat etti (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem). Bu sırada 63 yaşında bulunan Efendimizin naaşı, gözyaşlarıyla Mescid-i Nebevî’deki kabristanına defnedildi. Efendimizin vefatından 6 ay sonra en sevgili kızı, aynı zamanda Hz. Ali’nin eşi olan Hz. Fatıma da
vefat etti.


Hulefâ-i Râşidîn


Kainatın Efendisinin Rahmet-i Rahmân’a kavuşmasının ardından, yerine Hz. Ebû Bekir geçti. Hz. Ebû Bekir’den sonra sırasıyla Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali halife oldular. Bu dört değerli şahsiyet “Hulefâ-i Râşidîn” olarak bilinmektedir. Bu dört sahabe Cennetle müjdelenen sahabelerdir. Aşere-i Mübeşşere olarak bilinen ve Cennetle müjdelenen diğer sahabeler ise şunlardır: Hz. Abdurrahman bin Avf, Hz. Ubeyde bin Cerrah, Hz. Saîd bin Zeyd, Hz. Sa’d bin Ebî Vakkas, Hz. Talha bin Ubeydullah ve Hz. Zübeyr bin Avvam.

Rahmân-ı Rahîm olan ALLAH’ın, Arş-ı Azîmden Furkân’ı üzerine indirdiği zat olan Efendimiz Muhammed’e, ümmetinin iyilikleri adedince milyonlarca salât ve selam olsun. Risâletini Tevrat, Zebur ve İncil’in müjdelediği; nübüvvetini doğumundan hemen önce vedoğumu anında meydana gelen harikulade hallerin, cinnî habercilerin, insanlardan evliya ve kâhinlerin haber verdiği; işaretiyle ayın ikiye bölündüğü Efendimiz Muhammed’e, ümmetinin alıp verdiği nefesler adedince salât ve selam olsun.

Çağırmasıyla ağaçların yanına geldiği, duasıyla yağmurun süratle yağdığı, bulutun sıcaktan korumak için başında gölge yaptığı, bir kilelik yiyeceğinden yüzlerce insanın doyduğu, parmakları arasından suyun üç defa kevser gibi aktığı; ALLAH’ın kertenkeleyi, ceylanı, kuru hurma direğini, koyun paçasını, deveyi, dağı taşı ve çakıl taşlarını Onun için konuşturduğu, Miracın ve “Gözü ne şaştı ne de kaydı!” ayetinin mazharı Efendimiz ve şefaatçimiz Muhammed’e, ilk indiği andan itibaren kıyamete kadar Kur’ân’ın, her okuyanın okuduğunda hava dalgalarının aynalarında ALLAH’ın izni ile temessül eden her kelimesindeki her harfi sayısınca salât ve selam olsun. Bu salavatların her birisi hürmetine bizi bağışla, bize merhamet et ey İlahımız! Amin.



ALINTI