๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 10 Ekim 2010, 18:52:18



Konu Başlığı: 0 62 yaş arası 3
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 10 Ekim 2010, 18:52:18
0 -62 yaş arası 3



Habeşistan’a Göç

Yapılan eziyet ve işkenceler neticesinde Müslümanların bir kısmı göçe başladı. İlk olarak Hicret edilen yer Habeşistan oldu. Hz. Osman ise zevcesi Rukiyye’yi alıp herkesten önce yola çıktı. Peygamberimiz Onun hakkında “Lût Peygamberden sonra, ailesini yanına alıp ALLAH yolunda ilk hicret eden insan, Osman’dır.” buyurmuşlardır.

Bi’setin2 6. senesinde, Peygamberimizin amcası ve aynı zamanda süt kardeşi olan Hz. Hamza bir gün avdan dönüyordu. Ebû Cehil’in Peygamberimize küfür ve hakaret ettiği kendisine bildirildiğinde, hışımla Ebû Cehil’in yanına gitti ve onun kafasını yardı. Daha sonra ise Efendimizin yanına gelerek Müslüman oldu.

Resûlullah Efendimizin davası karşısında çaresiz kalan müşrikler, kendisi hakkında bilgi edinmek için Yahudi alimlerine başvurdular. Yahudi alimleri şu üç soruyu Peygamberimize sormalarını, eğer Efendimiz bunları cevaplarsa Onun beklenen peygamber olacağını bildirdiler:

- Geçmişteki genç delikanlıların hayret edilecek maceraları nedir?

- Yeryüzünün doğusuna, batısına kadar ulaşan, dönüp dolaşan zatın kıssası nedir?

- Ruhun mahiyeti nedir?

Peygamberimiz, gelen vahiyden sonra, o genç delikanlıların Kehf Ashabı olduğunu, yeryüzünü dolaşanın ise Zülkarneyn olduğunu ve ruh hakkında ise bizlere pek az şeyin bildirildiğini söyledi. Ancak Peygamberimiz “İnşâALLAH” demediği için müşriklerin beklediği cevabı birkaç gün sonra verebilmiştir.


Kırkıncı Müslüman

Yine Bi’setin 6. senesinde, Hz. Hamza’nın Müslüman olmasından sonra müşrikler Peygamberimizi öldürmeye karar verdiler. Onu öldürecek kişiye yüklü hediyeler vaat ettiler. Öldürme işini ise üzerine alan Hattaboğlu Ömer oldu. Kendisi Hz. Muhammed’i öldürmek için yola çıktığında, yolda karşılaştığı yeni Müslüman olan Hz. Nuaym bin Abdullah ona nereye gittiğini sordu. Hz. Nuaym, Ömer bin Hattab’ın Peygamberimizi öldürmek için yola çıktığını duyunca, kendisine ilk önce kız kardeşi Fâtıma ve eniştesi ile uğraşması gerektiğini; çünkü onların da Müslüman olduğunu söyledi. Ömer bin Hattab hışımla kardeşinin evine gittiğinde onları Kur’ân okurken buldu. Önceleri eniştesini ve kız kardeşini hiddetle tokatlayan Hattaboğlu Ömer, okunan Kur’ân-ı Kerim’den etkilenmişti. Daha sonra, kardeşlerinin okuduğu parçayı kendisi de okuyunca “Bu ne güzel, ne şerefli, ne haşmetli kelâm!” demekten kendisini alamadı ve Peygamberimizin yanına gelerek Müslüman oldu.

Hz. Ömer kırkıncı Müslüman’dır. Onun İslâm’ı kabulünden sonra Müslümanlar rahat nefes alabilmişlerdir. Kendisi adaleti ile meşhur olmuş ve hak ile batılın arasını ayıran “Faruk” ünvanıyla anılmıştır.

Bi’setin 7. senesinde, Peygamberimizin amcası Ebû Talib’in oğlu Hazret-i Cafer’in başkanlığında Habeşistan’a ikinci bir göç oldu. Müşrikler bu giden sahabeleri Habeşlilerden geri almak üzere Habeşistan’a Amr bin Âs başkanlığında bir heyet gönderdiler. Bu heyet, Habeş kralı Necaşi’den, Habeşistan’a sığınan Müslümanların iadesini talep etti. Ancak bu teklifleri kabul edilmedi. Kureyşliler, bunun üzerine elleri boş olarak geri döndüler.


Şakk-ı Kamer Mucizesi


Kureyşli müşrikler çok defalar Peygamberimizin mucizesini gördükleri halde iman etmemekte inat etmişlerdi. Yine bir gün Kureyş ileri gelenlerinden Ebû Cehil, Velid bin Muğire gibi müşriklerin içinde bulunduğu bir grup, Peygamberimizin yanına gelerek Ondan, ayı ikiye bölmesini talep ettiler ve bunu yaparsa Müslüman olacaklarını söylediler. Peygamberimiz eliyle aya işaret etti ve ay ikiye ayrıldı. Fakat müşrikler bu hadiseye sihir diyerek, yine iman etmediler. Bu hadise “Şakk-ı Kamer” mucizesi olarak bilinmektedir.


İslâm’ın nurunu söndürmek için her yolu deneyen müşrikler, yaptıklarında başarılı olamayınca Haşimoğullarıyla olan münasebetlerini kesmeye karar verdiler ve Müslümanlara boykot uygulamasına başladılar. Uygulanan boykot gereğince, Haşim ve Muttaliboğullarından kız alınmayacak, onlara kız verilmeyecek, onlara bir şey satılmayacak ve onlardan bir şey satın alınmayacaktı. Anlaşmaya kutsiyet kazandırmak için metni Kâbe duvarına astılar. Yapılan boykot üç sene sürdü. Bu üç sene sonrasında, Kâbe’deki metinin, ALLAH ve Muhammed kelimeleri hariç, bir böcek tarafından yenildiğini gören müşriklerin inadı kırıldı ve uygulama kaldırıldı.

Bi’setin 10. senesinde, Peygamberimiz Mekke’nin ileri gelenlerine tebliğde bulunduğu bir sırada, yanına Hz. Abdullah bin Ümmi Mektûm adında âmâ bir sahabe geldi ve kendisini irşat etmesi için talepte bulundu. Peygamberimiz, müşriklerin ileri gelenleriyle bulunduğundan bu sahabenin arzusu kendisini biraz sıkmış ve rahatsız etmişti; çünkü Mekke’nin ileri gelenlerini, tebliğ yapmak için bir arada toplu olarak bulmak kolay değildi. Bu esnada Abese Sûresi nazil oldu ve Peygamberimizin yaptığının doğru olmadığı, kendisine bildirildi.

Yine bu sene içerisinde Peygamberimiz müşriklerin meşhur pehlivanı Ebû Rükâne ile bir vadide karşılaşmıştı. Resûl-i Ekrem Efendimiz bu pehlivana güreş yapmayı teklif etti. Peygamberimiz, eğer yenilirse Müslüman olacağı hususunda Ebû Rükâne’den söz aldı. Yapılan üç güreşte de Peygamberimiz yendi; fakat Ebû Rükâne Müslüman olmadı. Bunun üzerine Peygamberimiz bir ağacı yanına çağırdı, ağaç emre uyarak yeri yara yara geldi. Peygamberimize selam verdikten sonra yerine döndü. Bu hadiseyi gören Ebû Rükâne yinMüslüman olmadı ve gördüğü bu olağanüstü hadiseleri sihir olarak nitelendirdi. Bir rivayete göre Ebû Rükâne, Mekke’nin fethine yakın Müslüman olmuştur.


Hüzün Yılı


Üç senelik müşrik ablukasının kaldırılmasının sevincini acı olaylar takip etti. Acı hadiselerin ilki Resûl-i Ekrem Efendimizin oğulları Kâsım ve Abdullah’ın vefatı oldu. Bunu, Peygamberimizin amcalarından Ebû Talib’in vefatı takip etti. Kendisine daima arka çıkan ve kendisini destekleyen amcasının ölmesi Peygamberimizi oldukça üzdü. Ebû Talib’in vefatından üç gün sonra ise Peygamberimizin pak zevcesi Hz. Hatice de vefat etti. Art arda vuku bulan bu acı hadiselerin, mübarek kalpleri üzerinde bıraktığı derin teessür sebebiyle Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, Bi’setin bu 10. yılını “Senetü’l-Hüzün (Hüzün Yılı)” olarak isimlendirmiştir.

Amcasının ölümünden sonra, müşrikler Peygamberimiz üzerinde olan baskılarını arttırdılar. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz hem İslâm’ı tebliğ etmek hem de yardım almak için evlatlığı Hz. Zeyd ile birlikte Taif’e gitti. Yapılan tebliği Taifliler kabul etmedikleri gibi Resûl-i Ekrem Efendimizi taşa tuttular ve Ona hakaret ettiler. Kainatın Efendisi ve Hz. Zeyd, kanlar içinde kalmış bir vaziyette Mekke’ye geri döndüler.


İsrâ ve Mi’râc Mucizesi

Hicretten bir buçuk sene önce, Recep ayının 27. Gecesiydi. Bu gecede Peygamber Efendimizin en büyük mucizelerinden birisi olan İsrâ1 ve Mi’râc mucizesi vukû buldu. Mezkûr gecede Cebrail (a.s) geldi ve Resûl-i Zîşân Efendimizi Mescid-i Haram3’dan alıp ismi Burak olan bir binek ile Mescid-i Aksa’ya4 götürdü. Oradan da, gök yüzündeki harika icraat ve Cenab-ı Hakk’ın kudretine delalet eden âyet ve alâmetlerin birer birer gösterilmesi için, semavata çıkarıldı. Peygamberimiz, sema tabakalarında bulunan bütün peygamberlerle ve nihayetinde Cenâb-ı Hakk ile görüştü. Müminin miracı olan beş vakit namaz, bu gecede Müslümanlara farz kılınmıştır.

Sabahleyin Peygamber Efendimiz, gördüklerini müşriklere açıkladı; fakat onlar inanmadılar. Bu kadar uzun mesafenin bir günde kat edileceğine inanmak istemediler. Peygamberimiz onlara yolda karşılaştığı kafileler hakkında bilgi verdi. Mescid-i Aksa hakkında sorulan soruları, kaç kapısının olduğuna varıncaya kadar doğru olarak cevapladı. Verilen bilgilerin doğruluğuna rağmen müşrikler yine de iman etmediler.

Bi’setin 11. senesinde hac mevsiminde, Resûl-i Zîşân Efendimiz kabileler arasında dolaşıp İslâm’ı anlatırken, Akabe adı verilen mevkide Medineli altı kişiye rastladı ve İslâmiyet’i onlara anlattı. Bu altı Medineli Peygamberimizin teklifini kabul ederek Müslüman oldular.
 



ALINTI