Konu Başlığı: Hadislerde rahmet kavramı Gönderen: Sümeyye üzerinde 08 Ekim 2010, 18:34:49 Hadislerde ''Rahmet'' Kavramı Rahmet, Rahmân, Rahîm ve Rahim kavramları Rahmet: Rahmet, sözlük anlamı olarak incelik, acıma, şefkat etme, merhamet etme, affetme ve mağfiret manalarına gelir. Rahmet kökünden gelen terahhüm ve terhîm, bir kimse için Allah’ın rahmetini dileme demektir. Yine aynı kökten gelen istirham, rahmet dileme, rahmet isteme manalarına gelir (İbn Manzûr, XII, 230) . Anlamı oldukça geniş olan rahmet kelimesinin dilimizde tam olarak karşılığı yoktur. Bununla beraber Arapça’da ifade ettiği manalara yakın olarak “acımak” ve “esirgemek” gibi kelimelerle izah edilmek istenmişse de, eksiktir. Acımak, derinliği olmayan, sadece insanlarda varolan bir histir. “Allah rahmet sahibidir” dediğimizde, affeden, ihtiyaçları gören, şifa veren gibi manalar hemen zihnimize akar. “Acımak” kelimesini Allah hakkında kullanmak caiz ise, acıdığı için affeden, acıdığı için lütfeden, acıdığı için sıhhat veren gibi tamamlayıcı mânâlar rahmetin içerisinde tabiî olarak vardır. Şu halde rahmeti sadece “acımak”la tercüme etmek kesinlikle doğru olmaz. Çünkü bu durumda rahmet kelimesinin mânâsını daraltmış oluruz. Rahmet’i “esirgemek” kelimesiyle de tercüme etmek doğru değildir. “Benden onu esirgedin” ve “Beni esirgemiyorsun” cümlelerinden de anlaşıldığına göre esirgemek ‘kıskanmak’ ve ‘korumak’ mânâlarına gelir. Bu sebeple “esirgemek” kelimesi rahmetin tercümesi olmak şöyle dursun, takdiren tefsiri dahi olamaz (Elmalılı, I, 32- 33). Müfessirler, ‘acımak’ ve ‘esirgemek’ gibi zaaf ifade eden bu kelimeleri Allah hakkında kullanmayı uygun görmediklerinden demişlerdir ki: “Nefsin meylinin lâzımı, nimet vermenin sebebi hayır murad etmektir. Öyleyse er-Rahmân, er-Rahîm, insanlar hakkında hayır murad eden Allah demektir.” Fakat bu takdirde Allah’ın diğer sıfatları hakkında da bu şekilde düşünmek gerekir. Meselâ Allah’ın Basar ve Sem’ sıfatları vardır. Allah Basîr ve Semi’dir. Yani Allah görür ve duyar. Bir kısım vasıtalarla meydana gelen görme ve duyma Allah’a isnad edilemez. Bizdeki görme, güneş şuaları yardımıyla ve bir mesafeye bağlı olarak meydana gelir. Ve bizim gördüğümüz şeyler olduğu gibi, görmediğimiz şeyler de vardır. Duymamız da yine bir kısım sebeplere bağlı olarak meydana gelir. Onun için bu sebeplerle meydana gelen görme ve duyma Allah’a isnad edilemez. İşte nasıl ki, bu şekildeki görme ve duyma Cenâb-ı Hakk’a isnad edilmez; öyle de, bizde nefsin meyli veya kalb inceliği olarak tezahür eden Rahmaniyet ve Rahimiyet de bu mânâda Allah’a isnad edilemez. Bizdeki nefis meyline ve rikkat-i kalbe mukabil, O’nda mukaddes olarak bu mânâlar vardır. O’nun görme ve işitmesi de tamamen bizimkinden farklıdır. Binaenaleyh, bu sıfatları mecaza verip, te’vil yapma, biraz tekellüflü olur ki, sonra Allah’ın binbir ismini te’vil etme lüzumunu duyarız. Onun içindir ki, biz “Rahmân, Rahîm, Mü’min, Müheymin, Rezzak vs.” derken bunları Allah indindeki mânâlarıyla mütalâa ediyoruz (Gülen, s. 153-154) . İnsanların birbirlerine olan rahmeti, kalbin rikkati ve şefkat etmek şeklinde izah edilebilir. Allah’ın rahmeti ise Allah’ın kullarına acıması, şefkat etmesi, onlara nimetler vererek ihsanda bulunması, bol bol rızıklar göndermesi demektir. Rahmân, husûsî bir isim olup umûmî bir mana taşımaktadır. Rahmân Allah, ayırım yapmaksızın bütün varlığa ihsanda bulunmaktadır, onları rızıklandırmaktadır. Rahîm, (Allah’tan başkası için de kullanılması yönüyle) umûmî bir isim olup husûsî bir mana taşımaktadır. Rahîm Allah, rahmetini sadece mü’minlere has kılmıştır. Rahmet kelimesinin anlam çerçevesi çok geniştir. Geçtiği yere göre manalarından biri öne çıkabilir. Mesela, ayet-i kerîmede Hz. Muhammed (s.a.s.) hakkında “İman edenleriniz için bir rahmettir O!” (Tevbe, 9/61) denilmektedir ki, O’na rahmet denilmesi mü’minlerin imanlarına bir vesile, bir sebep olduğu içindir. “Eğer insana tarafımızdan bir rahmet tattırır, sonra o nimeti geri alırsak o, son derece ümitsiz, son derece nankör olur.” (Hûd, 11/9) ayetinde rahmet, rızık manasına gelmektedir. “İnsanlara uğradıkları bir dertten sonra bir rahmet (nimet ve âfiyet) tattıracak olursak, bir de bakarsın ki âyetlerimiz hakkında yine birtakım kötü düşüncelere sapmışlar!” (Yûnus, 10/21) ayetinde rahmet, kıtlıktan sonra bir bolluk ve bir canlılığın meydana gelmesini ifade etmektedir. “Fakat Allah rahmetini, dilediğine seçip ihsan eder.” (Bakara, 2/105) ayetinde rahmetle nübüvvetin ifade edildiğini görüyoruz. (İbn Manzûr, XII, 231, 230.) Resûlullah’a (s.a.s.) hitaben söylenen “Seni, başka değil alemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiyâ, 21/107) ayet-i kerîmesi de bu manayı destekler mahiyettedir. Rahmân ve Rahîm: Rahmân ve Rahîm, rahmet kökünden gelen iki isimdir. Âlimlerin çoğunluğu, Rahmân ismi, rahmet kökünden geldiği; misli, benzeri olmayan rahmet sahibini ifade ettiği konusunda hemfikirdirler (İbn Hacer, XIII, 371) . Rahmân ismi yalnızca Allah için kullanılan özel bir isimdir. Fakat zat ismi değil, sıfat ismidir. Rahman dil açısından rahm ve rahmetten türemiş, sürekli ve pek fazla acıma mânâsına gelen bir sıfat-ı müşebbehe kipidir ki çok merhametli, çok rahmet sahibi mânâsına bir sıfattır. Böyle olunca da bu sıfat kimde bulunursa ona er-Rahmân demenin kıyas yoluyla mümkün olması lazım gelir. Hâlbuki hiç böyle kullanılmamış, rahmeti sonsuz, ezelî ve gerçek anlamda nimet veren bir mânâya tahsis edilmiş olduğundan Yüce Allah’tan başkasına Rahmân denilmemiştir ve denilmez. Rahmân isminin aslında sıfat olması itibariyle, çok rahmet sahibi, pek merhametli, çok merhametli, gayet merhametli veya sonsuz rahmet sahibi diye tefsir edilebilse de husûsiyetinden ve isim olmasından dolayı tercümesi mümkün olmaz. Çünkü özel isim tercüme edilemez. Özel isimlerin tercüme edilmesi onların değiştirilmesi demektir ve dilimizde böyle bir isim yoktur. Özetle Rahmân “pek merhametli” diye eksik bir şekilde tefsir olunabilirse de terceme olunamaz (Elmalılı, I, 31-32). Bu ismi bu şekilde belleriz ve tercemesiyle değil tefsiriyle rahmet mefhumundan anlamaya çalışırız. Rahîm, sıfat-ı müşebbehe veya mübalağa ile ism-i fâil bir sıfattır. Rahman’a eksik bir tefsir de olsa “pek merhametli” denilebileceğini belirtmiştik. Rahim’e de “merhamet edici” denilebilir. Bu da yüce Allah’ın sıfatlarından biridir. Fakat yalnız sıfat olarak kullanılır, mevsufsuz tek başına kullanılmaz. Bundan dolayı Rahmân gibi sıfât-ı gâlibe (genellikle sıfat olarak kullanılan kelime) ve özel isim olmayıp Allah’tan başkası için de kullanılabilir (İbnü’l-Esîr, II, 210) . Rahmân ve Rahîm isimleri arasında bazı nüanslar bulunmaktadır. Rahmân ismi daha şumûllü ve geniştir. Rahmân, Allah Teâlâ’nın canlı-cansız, büyük-küçük, melek-şeytan, insan-hayvan, mü’min-kafir, müttakî-fâsık her mahlûka karşı olan rahmetini ifade eder. Bütün mahlûkât O’nun rahmetiyle çepeçevri kuşatılmıştır. Yokluktan varlığa çıkışları, ilk yaratılışları Rahmân’ın rahmetinin tecellisiyle olmuştur. Öyle ise hiçbir varlık bu rahmetin tecellîsine mazhar olmaktan hariç değildir. Bu rahmetten mahrum kalmış hiçbir varlık düşünülemez. Aksi takdirde vücud libası giyip varlık sahasına çıkamazlardı. Öyle ise Rahmâniyet ezele yani başlangıcı olmayan geçmişe ve dünyaya bakar (Elmalılı, I, 34-35) . Rahîm ismi husûsîdir, mü’minlere hastır. “Allah mü’minlere karşı rahîmdir.” (Ahzab, 33/43) ayeti de bunu ifade eder. Bu hususî rahmetin tecellî yeri de ahirettir. Bir başka ifade ile dünya hayatında mü’min ve kâfire Rahmân ismiyle rahmetini umûmî olarak tecellî ettiren Cenâb-ı Hakk, ahirette, rahmetini Rahîm ismiyle mü’minlere has olarak tecellî ettirecektir. Şu halde Rahmâniyet ezele bakmasına mukabil, Rahimiyyet, ebedî olan ahirete bakar. Bu farklılıktan dolayı alimlerimiz Allah’ı “Dünyanın Rahmânı, ahiretin Rahîm’i” diye ifade etmişlerdir (Canan, VI, 272). Rahîm ismi husûsîdir, mü’minlere hastır. “Allah mü’minlere karşı rahîmdir.” ayeti de bunu ifade eder. Bu hususî rahmetin tecellî yeri de ahirettir. Bir başka ifade ile dünya hayatında mü’min ve kâfire Rahmân ismiyle rahmetini umûmî olarak tecellî ettiren Cenâb-ı Hakk, ahirette, rahmetini Rahîm ismiyle mü’minlere has olarak tecellî ettirecektir. Özetleyecek olursak Rahmân, (Allah’tan başkası için kullanılmaması yönüyle) husûsî bir isim olup umûmî bir mana taşımaktadır. Rahmân Allah, ayırım yapmaksızın bütün varlığa ihsanda bulunmaktadır, onları rızıklandırmaktadır. Rahîm, (Allah’tan başkası için de kullanılması yönüyle) umûmî bir isim olup husûsî bir mana taşımaktadır. Rahîm Allah, rahmetini sadece mü’minlere has kılmıştır (Ahmet Şerbâsî, I, 37) . Rahim Rahim, çocuğun içinde yetiştiği, kadınlara ve dişi hayvanlara mahsus organa denir. Dilimizde buna ‘dölyatağı’ deriz. Çoğulu “erham”dır. Rahim, aynı dölyatağında yetişip dünyaya gelen insanlar arasındaki akrabalık bağını da ifade eder. Zevu’r-rahim, akrabalar için kullanılan diğer bir isimdir. Aralarında neseb bağı olan herkesi kapsar. Hadislerde “Rahmet” Rahmetle ilgili hadislere genel olarak baktığımızda rahmetin, yukarda temas ettiğimiz lugat manaları çerçevesinde kullanıldığını görürüz. Bu hadislerde rahmet, Allah’ın rahmetinin genişliği ve sınırsızlığı, kalp inceliği, şefkat etme, merhamet etme, acıma, yağmur, bol rızık, bol nimet manalarında kullanılmıştır. Bu hadislerden bazı örnekleri aşağıda ele alacak ve izah etmeye çalışacağız. Allah’ın Rahmetinin Enginliği: Peygamberimiz (s.a.s.) “Allah mahlûkâtı yarattığı vakit, kendi nezdinde arşın üstünde bulunan kitabına kendisi için ‘Muhakkak benim rahmetim gazabıma galip gelmiştir.’ yazmıştır.” buyurmaktadır. (Buhârî, Tevhid 15, 55.) Aynı manayı ifade eden farklı lafızdaki başka bir hadiste Peygamberimiz (s.a.s.) “Allah mahlûkâtı yaratmadan evvel rahmetinin gazabına sebkat ettiği, onun önünde olduğu yazılıydı.” buyurmuştur (Buhârî, Tevhid 55; Müslim, Tevbe 15) . Hadislerde ifade edilen rahmetin gazaba galebe çalması veya rahmetin gazabı geçmesi, Allah’ın rahmetinin taalluku itibariyledir. Herhangi bir şeye Allah’ın rahmetinin taalluku, gazabının taallukundan öncedir. Çünkü rahmet Allah Teâlâ’nın zâtının şanıdır. Gazaba gelince o kulun işlemiş olduğu bir cürüme binâen gelir. Resulü Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah rahmeti yüz parça yaratmış, doksan dokuzunu kendi nezdinde tutmuş, yeryüzüne bir parçasını indirmiştir. İşte mahlûkât bu bir parçadan dolayı birbirlerine merhamet ederler. Hatta at (bazı rivayetlerde “hayvan” geçmektedir), yavrusuna basmamak için tırnağını (ayağını) kaldırır”. Nevevî (v. 676 h.) bu hadislerle ilgili şunları söylemiştir: Alimler Allah’ın gazabıyla rızasının irâde sıfatına râci olduğunu söylemişlerdir. İtaat eden kuluna sevap vermek dilerse buna rıza; isyan eden kuluna azap vermeyi dilerse buna da gazap denilmiştir. Buradaki öncelik ve galebe çalmaktan murad, Allah’ın rahmetinin çokluğu ve şumûludur (Nevevî, XIIV, 74) . Merhametli Olmaya Teşvik: Resulüllah (s.a.s.) mü’minleri, bir çok hadis-i şeriflerinde kâinattaki canlı-cansız her varlığa karşı merhametli olmaya teşvik etmiştir. Bunlardan birisinde şöyle buyurulmuştur: “Allah merhametli olanlara rahmetle muamelede bulunur. Öyleyse sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semada bulunanlar da size merhamet etsinler...” (Tirmizî, Birr 16) . Hadiste “merhametli olanlar” ve “merhamet edin” ifadelerinin mutlak bırakıldığı dikkat çekmektedir. Kime veya kimlere merhametli olanlar diye bir kayıt getirilmemiştir. Demek ki bütün mahlûkâta karşı merhametli olma tavsiye edilmektedir. Yeryüzünde bulunan sâlih-fâcir bütün insanlara, ehlî-vahşî bütün hayvanlara, canlı-cansız bütün varlığa merhamet söz konusudur ki, bütün mahlukata merhametle muamele edenlere, Allah’ın rahmet edeceği vurgulanmaktadır. Allah’ın rahmetle muamelesi, bol bol ihsanda ve ikramda bulunma ve afvetme, mağfiret etme şeklinde anlaşılmalıdır. Ancak burada merhamet etme Kitap ve Sünnet’le kayıtlıdır. Kitab’a ve Sünnet’e aykırı davrananlara, cezayı gerektirecek cürüm işleyenlere merhamet edilmez. Onlara cezalarının verilmesi rahmete ters değildir. Aksine toplumun selameti ve haksızlığa uğrayanların haklarının iadesi için bunların yapılması gerekir. Hadiste ifade edilen göktekilerden maksat meleklerdir. Çünkü onlar mü’minlere istiğfar eder. Nitekim ayet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır: “Arşı taşıyan ve etrafında bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih ederler. O’na iman edenler, mü’minler için de; ‘Rabbimiz Senin ilmin ve rahmetin herşeyi kuşatmıştır, tevbe edip Senin yolunda gidenlere mağfiret et, bağışla, onları cehennem azabından koru!’ diyerek mağfiret talep ederler.” (Mü’min, 40/7) . Hadis şârihleri, kişinin şefkat ve merhamet duyacağı şeyler arasında kendi nefsini de zikrederler ve en başta kendi nefsinin yer aldığını, diğerlerinden önce nefsine merhamet etmesi gerektiğini belirtirler. Hatta kişinin başkalarına göstereceği merhamet de kendisine dönmektedir. Zira ayet-i kerîmede “İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz.” (İsrâ, 17/7) buyurulmaktadır (İbn Hacer, X, 455) . Merhamete teşvik konusunda yine Resûlullah (s.a.s.) “Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmetiyle muamele etmez.” (Buhârî, Edeb 27) ve “Merhamet, ancak şakînin (ebedî hüsrana uğramış) kalbinden çıkarılır.” buyurmaktadır (Ebû Dâvûd, Edeb 66) . Şakî, ebedî hüsrana uğrayan, uhrevî saadetini kaybedendir. Şakî hükmü ancak imandan mahrum olan kimse hakkında verilebileceğine göre, burada şakî ile küfre düşen kimse kastedilmiş olmalıdır. Tîbî (v. 743 h.) konuyla alakalı şunları söylemektedir: Çünkü mahlûkâta karşı merhamet, kalbin bir rikkatidir. Kalpteki rikkat imanın alâmetidir. Öyleyse kim bu rikkatten nasipsiz ise şakîdir (Canan, VI, 279). Resûlullah’ı torunlarından birini öperken gören Akra’ ibn Hâris “Benim on tane çocuğum var, hiçbirini de öpmemişimdir.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.) Akra’ ibn Hâris’e “Merhamet etmeyene merhamet edilmez.” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fedâil 65.) Başka bir rivayette de bir bedevî (bu şahsın da Akra’ ibn Hârîs olabileceği söylenmektedir, bkz: İbn Hacer, X, 444) Resûlullah’a “Sizler çocuklarınızı öpüyorsunuz, bizler ise çocuklarımızı öpmeyiz.” dedi. Bunun üzerine Resûlullah “Senin kalbinden merhamet alınmışsa ben ne yapabilirim!” diyerek taaccübünü ifade etmiştir (Buhârî, Edeb 18) . Sıla; atıyye, şefkat ve merhamet manalarına gelir. O, Allah Teâlâ’nın kullarına bir ihsanı ve bir rahmetidir. Sıla-i rahim ise, akrabayı ziyaret ederek hallerini sormak, gerekirse yardımlarına koşmak, uzakta iseler iletişim vasıtaları ile onlarla görüşmek, selam göndermek suretiyle aradaki bağların kopmamasına dikkat etmektir. İbnu Ebî Cemre (v. 695 h.) bu hadisi “Başkasına herhangi bir iyilik yapmayan kimseye hiç sevap hasıl olmayacaktır” şeklinde yorumlamıştır. Zira ayet-i kerîmede “İyiliğin karşılığı ancak iyilik değil midir!?” (Rahmân, 55/60) buyurulmaktadır. Öyleyse hadisten şu manaları çıkarabiliriz: “Kimde dünyada iken imanın merhameti yoksa, ona rahmet edilmez.” veya “Kim Allah’ın emirlerine uymak, yasaklarından kaçmak suretiyle nefsine merhamet etmezse, Allah da ona rahmet etmez, çünkü Allah nezdinde ona verilmiş bir vaad, bir garanti mevcut değildir.” İbn Mes’ud’dan gelen bir rivayette merhametli olmanın, kâmil imanın rüknü sayıldığını görmekteyiz. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Ashabına “Merhametli olmadıkça iman etmiş sayılmazsınız.” Ashab “Bizler merhametli insanlarız.” dediler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.s.) “Bu (dediğiniz) merhamet, birinizin kendi arkadaşına gösterdiği merhamet değildir. Şüphesiz (benim kastettiğim) merhamet, bütün insanlara ve her şeye karşı merhametli olmaktır.” buyurdular (Heysemî, VIII, 187) . Çocuklara merhamet etmenin önemi konusunda Resûlullah’ın buyurduğu “Küçüklerimize (çocuklarımıza) merhamet etmeyen bizden değildir.” (Tirmizî, Birr 15) sözü, her zaman için olduğu gibi, çocukların büyüklerinden yeterince ilgi ve alaka görmediği çağımızda daha bir önem arzetmektedir. Allah’ın Yüz Rahmet Yaratması: Resulü Ekrem (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah rahmeti yüz parça yaratmış, doksan dokuzunu kendi nezdinde tutmuş, yeryüzüne bir parçasını indirmiştir. İşte mahlûkât bu bir parçadan dolayı birbirlerine merhamet ederler. Hatta at (bazı rivayetlerde “hayvan” geçmektedir), yavrusuna basmamak için tırnağını (ayağını) kaldırır” (Buhârî, Edeb 19) . Benzer hadislerde Allah’ın, yüz rahmetinin doksan dokuzunu kıyamet günü için ayırdığı, yeryüzüne indirdiği bir rahmetle insanlar, cinler, hayvanlar ve böceklerin birbirlerine merhamet ettiği, bu rahmetle annelerin yavrularına şefkat ettiği, vahşî hayvanların ve kuşların birbirlerine acıdıkları anlatılmaktadır (Müslim, Tevbe 19-21) . Nevevî (v. 676 h.) bu tür hadislerin Müslümanlar için ümit ve müjde veren hadisler olduğunu vurgulamaktadır. Alimler, şu imtihan dünyasında yeryüzüne indirilen bir parça rahmetten insanlara hidayet kaynağı olacak Kur’ân, hayat istikameti kazandıracak namaz ve kalplerine rahmet gibi nimetler verilirse, karâr ve mükâfât diyârı olan ahiretteki Allah’ın yüz rahmetini bir düşünmeli, demişlerdir (Nevevî, XIIV, 74) . Sahîh-i Müslim şârihlerinden Übbî, bu taksimin Allah’ın rahmetinin çokluğundan kinâye olduğunu ifade etmiştir. Bununla beraber bu taksimin rahmet çeşitlerinin gerçek taksimi olması da muhtemeldir. Buna göre rahmetin diğer çeşitlerini Allah bilir. Bu hadislerin birer temsilden ibaret olduğunu söyleyenler de vardır. Zira Allah’ın rahmeti sınırlı değildir. Bu yüzden de taksimi kabil olmaz. Bu hadisler, bize verilen rahmetin azlığını, Allah nezdinde olanın da çokluğunu anlatmaktadır (Davudoğlu, XI, 101) . Hadiste hayvanların içerisinden atın seçilmesi, vurgulanmak istenen rahmete en güzel örnek olduğu içindir. Çünkü at, ehlî hayvanlar içinde en sert, en haşin olanıdır; çok hızlı hareket eder. Bununla beraber yavrusuna bir zarar vermemek için ayağını kaldırır (İbn Hacer, X, 447) . Sıla-i Rahimle İlgili Hadisler: Sıla; atıyye, şefkat ve merhamet manalarına gelir. O, Allah Teâlâ’nın kullarına bir ihsanı ve bir rahmetidir. Sıla-i rahim ise, akrabayı ziyaret ederek hallerini sormak, gerekirse yardımlarına koşmak, uzakta iseler iletişim vasıtaları ile onlarla görüşmek, selam göndermek suretiyle aradaki bağların kopmamasına dikkat etmektir. Akrabalarla alakayı koparmak manasına gelen kat-i rahim ise büyük günahtır (Aynî, XVIII, 129) . Konuyla ilgili hadislere geçmeden önce sıla-i rahimin ehemmiyetini ifade eden ayet-i kerîmeye temas etmekte fayda var. Nisâ Sûresi’nde geçen ayette Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar dünyaya getiren Rabbinizden korkun; kendi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)tan sakının. Şüphesiz Allah sizin üzerinizde gözeticidir.” (Nisâ, 4/1) . Rahim kelimesi sevgi, merhamet, şefkat ve acıma mânâsını anlatır ve bunlar, kadınlığın yaratılışının temel taşlarıdır. Bundan dolayı kadınlara acımak, şefkatle muamele etmek, şeref ve haysiyetlerini yaratılışları gereğince korumak; tecavüzden, evlenme gayesini bozacak yakışıksız şeylerden korumak; aile fertleri, çocukları; genel olarak akraba ve hısımlar hakkında da akrabalık inceliğine yaraşan nazik ve çekici bir sevgi beslemek gerekmektedir. Bütün bunlarda Allah korkusu esas kabul edilip iyi ve kötüyü bu açıdan düşünmek ve bundan dolayı bu ilişkilerde ne erkeğin ne kadının yaratılış hikmetine ve neslini devam ettirme gayesine aykırı olan hırs ve nefse ait kibir, ne de akrabaların Allahın emrine aykırı arzu ve meyiller göz önüne alınmalıdır. Her hususta Allah’ın hükmünün yerine getirilmesi lüzumuna göre hareket edilmelidir. “Rabbinizden korkun” ifadesi, genel olarak insanlar arasındaki umumi kardeşliğin bozulmasından ve erkekle kadın arasındaki cinsel meyillerin kötüye kullanılmasından; “Allah’tan korkun” ifadesi de aile ve akraba haklarının ve ilişkilerinin bozulmasından sakınmayı kapsamaktadır (Elmalılı, II, 1276-1278) . Bu konuda pek çok hadis-i şerif vardır. Bunlardan bazılarını ele alacak ve açıklamaya çalışacağız. Yusuf Güneş Konu Başlığı: Ynt: Hadislerde rahmet kavramı Gönderen: Ceren üzerinde 28 Haziran 2015, 21:56:21 Esselamu aleykum.Rabbimin rahmetini ve merhametini kazanan,cennet ehli kullardan olalım inşallah....
|