Huzur ve mutluluğun anahtarı: Tahkikî iman    
   
Hepimiz Müslümanız. İman etmemiz gereken temel altı şart bulunmaktadır. Bu imanımızın temelini oluşturacak altı esas ne kadar sağlam ve ispata dayalı olursa, hayata karşı duruşumuz da o kadar güçlü olur. Temeli sağlam bir bina kolay kolay çökmeyeceği gibi imanı sağlam, tahkikî imana sahip bir ruh da karşılaşacağı sıkıntılar, olumsuzluklar ve felâketler karşısında yıkılmayacaktır.
 

Rabbimiz bizi dünyaya birçok kabiliyetle donatıp gönderdi. Bunların başında ise akıl, irade ve vicdan gelmektedir. Sahip olduğumuz bu temel duygu ve yetenekleri, aklî, mantıkî ve ilmî delillerle tatmin etmeliyiz. Böylece feyzimiz artar, imanımız güçlenir. Yaşantımız bu doğrultuda yönlenir.
Sadece yüzeyde kalmış yani dilden kalbe intikal etmeyen bir iman, taklidîdir. Ve üzerimizde etkisi çok azdır. Ahirzamanın fitne ve tehlikelerine karşı ne yazık ki zayıftır. En ufak bir darbede hasar görmeye açıktır. Taklidî iman, zaman içerisinde kalpten uzaklaşır. Çünkü muhtevasını bilmediğimiz ve araştırmadığımız iman bütün şartlarıyla tatbik edilmedikçe paslanır, işlevini görmez olur. Kirler sardıkça etrafını kalbimizin, ruhumuz da karanlıklarla dolar. Ruhumuzun bir penceresi olan kalp ne kadar iman nuruyla doluysa, biz de o oranda mutlu ve huzurlu bir hayat süreriz. Ruh Rabbimizden olduğu için her zaman O'nu arayacak ve O'nun sevgisinin eksikliğini hissedecektir. Hiç bir mecazi sevgi, onu mutlu etmeye yetmeyecek, İlâhî sevgiyi bulma yolunda adım atacaktır.
İnsan, kâinatın bir minyatürüdür. Kalp ise bu iletişimi sağlayan bir santraldir. Hakikî imanla dolu olan kalp de, etrafına nur ve sevgi sinyalleri yayacak, bu pozitif enerji bütün çevresine ulaşacaktır. Nasıl ki dağlık bir bölgede sesimiz yankı yapıyorsa, bizden çıkan bu olumlu duygular da bize aynı şekilde geriye dönecektir. Böylece negatif enerjileri itip, pozitif enerjileri kendimize çekmiş olacağız. Manevî anlamda alacağımız bu güç, karşılaşacağımız her türlü zorluğun üstesinden gelmemizi de sağlayacaktır. En büyük örnekleri de Peygamberimiz (asm) zamanında yaşayan Sahabe-i Kiram’dır. O dönemde imanlarından vazgeçmemek için canlarından vazgeçmişler.
Bir de bugün ki Müslümanlara bakarsak arada ne kadar büyük bir uçurum olduğunu görürüz. Biz dinimizi yaşantımızdan soyutlayıp, çok küçük bir alana hapsetmiş gibiyiz. Bunun en önemli sebebi imanımızın tahkikî olmamasından kaynaklanıyor. Kalbimizdeki bu şuur eksikliği, birçok manevî ve ruhsal anlamda hastalıkları da beraberinde getirdi. Bu zamanın hastalıklarının başında ruhsal hastalıklar ön sırada geliyor. Bir şekilde doyurmaya çalıştığımız nefsî ve bedenî arzularımızın ağırlığı altında ruhlarımız da eziliyor. Maddecilik, yaygın bir hastalık gibi bütün insanlığı sarmış durumda… Bu virüs, kalpteki sevgiyi, şefkati ve güzel olan ne varsa çürütmekte, çürüyen ruhlar içinde ise beyin delirmekte…
Sonuç olarak, tahkikî iman; iman esaslarına ve şuuruna varmak, şuurlu bir hayat yaşamaktır. Mânâsına vararak yaşayacağımız bu hayat bize sonsuz mutluluğa açılan kapının bir anahtarı olacaktır.

      Sonuç olarak, tahkikî iman; iman esaslarına ve şuuruna varmak, şuurlu bir hayat yaşamaktır. Mânâsına vararak yaşayacağımız bu hayat bize sonsuz mutluluğa açılan kapının bir anahtarı olacaktır.


      İnşaallah..Bizim de beklentimiz buna kavuşabilmek..Rabbimizin izni ve inayetiyle..

Taklidi imandan tahkiki imana geçebilmek inş bizlere de nasip olur. Allah razı olsun paylaşım için.

Aleykümselam.RAbbim razı olsun paylaşımdan kardeşim...