> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Ameller - İbadetler - Kulluk Kavramı > Sizden Gelenler(Amel-İbadet-Kulluk) > Toplumsal Enaniyet = Irkçılık
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Toplumsal Enaniyet = Irkçılık  (Okunma Sayısı 1222 defa)
13 Mayıs 2009, 12:52:17
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 13 Mayıs 2009, 12:52:17 »



Toplumsal Enaniyet = Irkçılık




ALLAH, insanları ahsen-i takvim suretinde yaratmış ve yeryüzünün halifesi olarak görevlendirmiştir. Böylece insanları, diğer varlıklara karşı imtiyazlı bir duruma getirmiştir. Eşref-i Mahlukat olan insanlara verilen bu imtiyaz, beraberinde büyük bir sorumluluğu da getirmiştir.

Topraktan yaratılan, ancak sayısız duygu ve hasletlerle mücehhez kılınan ve yüceltilen insanın bu üstünlüğü, imtihan sırrının da büyüklüğünü ve önemini göstermektedir. Bundan dolayıdır ki insan, esfel-i safilinden, ta ala-yi illiyine kadar sonsuz makam ve derecelere de namzet bir hüviyet kazanmıştır.

İnsanın, Alemlerin Rabbi olan ALLAH ile bu muhatabiyet ve münasebeti, O’na rüçhaniyet kazandıran en büyük özelliğidir. Meleklere secde emrinin verilmesi ve taallüm-i esma ile başlayan bu rüçhaniyetle birlikte, şedit ve zorlu bir imtihan da başlamıştır. Bu imtihanın en önemli unsurlarından birisi de, insana secde etmeyen şeytanın, bu davranışı ile insanın içine attığı ‘’ene’’ fitnesidir. Onun içindir ki ene, şeytanın en çok istimal ettiği silahlarından biridir.


‘’Ene’’, insanlara kendilerini ve Yaratıcılarını tanımak için bir kıyas ve ölçü olarak verilmiştir. Bu kıyas ile kendini ve kabiliyetlerini bilecek ve tanıyacak, böylece Halık-ı Külli Şey’i bulacaktır. Risale-i Nur’da bu husus çok çarpıcı bir şekilde izah edilmiştir. ‘’Âlemin miftâhı (anahtarı) insanın elindedir ve nefsine takılmıştır. Kâinat kapıları zâhiren (görünüşte) açık görünürken, hakikaten kapalıdır. Cenâb-ı Hak, emânet cihetiyle insana ene nâmında öyle bir miftah vermiş ki, âlemin bütün kapılarını açar; ve öyle tılsımlı bir enâniyet vermiş ki, Hallâk-ı Kâinatın (Kainatın Yaratıcısının) künûz-ı mahfiyesini (gizli hazinelerini) onun ile keşfeder.’’(1) Tam bu noktada önemli bir imtihan sırrı ile karşı karşıya gelmekteyiz. Çünkü ene de ‘’gayet muğlâk bir muammâ (sır) ve açılması müşkül bir tılsımdır.’’ ‘’Eğer onun hakiki mahiyeti ve sırr-ı hilkati bilinse, kendisi açıldığı gibi, kâinatı dahi açabilecek.’’ bir tılsım olan ene ile insan, bu imtihanı kazanma veya kaybetme seçenekleri ile karşı karşıya bulunmaktadır. Kendi evini küçük bir kiyas yaparak, ‘’Bu hanenin sahibi benim.’ deyip, ‘’bu kainatın sahibi olan ALLAH’a ‘’ ulaşmak için bunu bir basamak olarak kullandıktan sonra, bir basamak daha da ötesine ulaşarak; ‘’Bu kainatın küçük bir parçası olan benim hanem de, aslında ALLAH’ındır. Ben de, geçici olarak duruyor.’’ noktasına gelerek, böylece kemal mertebesi olan Malik-i Külli Şey’e ulaşıp, bu müşkül ve muğlak yolculuğu iman ile neticelendirmek, bu tılsımlı imtihanı başarmak için geçilmesi zaruri olan aşamalardır.
‘’Ene’’ tuzağına düşmeden bu zorlu yolculuğu geçmek, ifade edildiği kadar kolay değildir. Aslında fıtratın gereği olarak Malik-i Külli Şey’i bulmakla neticelenecek bu seyahatin çeşitli noktalarında ‘’nefis’’ ve ‘’şeytan’’ tuzaklar kurmuş bir şekilde beklemekte ve el ele bu seyahati yanlış mecralara sürüklemektedirler. ‘’Ene’’ nin mahiyetini bilip bilmeme konusu burada önem kazanmaktadır. Ene’nin mahiyetini anlayan insanlar için bu duygu giderek küçülmekte, tevazu ve mahviyetle marifetullah ve muhabetullaha kapı açmakta ve Yunus Emre’nin ifadesi ile ‘’Bir ben vardır bende, benden içerü.’’ye dönüşmektedir. ‘’Ene’’nin mahiyetini bilmeyen veya yanlış anlayan insanlar için burada büyük bir tehlike söz konusudur. Bunun sonucu olarak ta ene büyümekte, bütün varlığı kaplamakta ve neticede ‘’Firavunlar’’, ‘’Nemrutlar’’, ‘’Şeddatlar’’ ve ‘’Deccallar’’ ortaya çıkmaktadır.

Tam da bu aşamada ‘’ene’’ daha da öteye giderek, ‘’toplumsal bir ene’’ ye dönüşebilmektedir. Kendisinin ve kabiliyetlerinin sınırlılığını bilen insanlar, enaniyetleri ne kadar kabarmış ve güçlenmiş olsa bile, bunu ‘’kollektif bir enaniyete’’ dönüştürmenin yollarını aramışlardır. Bu enaniyet, Said Nursi’nin ‘’asabiyet-i milliye’’ diye ifade ettiği menfi bir milliyetçilik şeklinde tezahür etmiştir. İnsanın, fert olarak diğer insanlarla çatışma ve sürtüşmelerinin en büyük müsebbibi, ruhunda barındırdığı enaniyet duygusu olduğu gibi, yeryüzündeki çatışma ve savaşların büyük bir çoğunluğunun da müsebbibi, asabiyet-i milliye olarak tabir edilen ırkçılık veya toplumsal enaniyettir.

Toplumsal bir enaniyet olan ırkçılık, esas itibariyle kaynağını bütün dünyaya hükmetme ve kendi dışındaki bütün insanlara istediğini yaptırma zihniyetinden doğmaktadır. Kendini bütün insanlardan üstün gören bir ferdin, bunu sahneye koymak için bazı vesileler bulmaya çalışması gerekmektedir. Bunun fert olarak yapabilmenin imkansızlığı ortadadır. Bunu yaptırmanın veya kamufle etmenin en pratik yolu ırkçılıktır. "Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık; sonra da, birbirinizi tanıyasınız diye milletlere ve kabilelere ayırdık." (2) ayetini yorumlayan Said Nursi, bu ayet ile; "Sizi taife taife, millet millet, kabile kabile yaratmışım, tâ birbirinizi tanımalısınız ve birbirinizdeki hayat-ı içtimaiyeye ait münasebetlerinizi bilesiniz, birbirinize muavenet edesiniz. Yoksa, sizi kabile kabile yaptım ki, yekdiğerinize karşı inkârla yabanî bakasınız, husumet ve adâvet edesiniz değildir." (3) manalarının irade buyurulduğunu ifade etmektedir. Farklı ırk, renk ve milletler halinde yaratılan insanların böyle bir amaca hizmet etmeleri gerekirken, enelerinin peşine takılıp, kendi hasis menfaatleri için bütün dünyayı ateşe vermekten çekinmemeleri, bu menhus zihniyetin insanlığın başına ne kadar büyük felaketler getirebileceğini göstermiştir.

İnsanlık tarihi boyunca meydana gelen savaşların çoğunun temelinde, milliyetçilik olarak ifade edilip menfi bir tarzda yorumlanan bu ‘’ene’’ düşüncesinin izlerini görmek mümkündür. Birinci ‘’Harb-i Umumîdeki hâdisât-ı müthişe dahi, menfi milliyetin nev-i beşere ne kadar zararlı olduğunu gösterdi.’’ (4) İkinci Dünya Savaşının ise, Hitler’in Germen Irkının en üstün ırk olduğu ve bütün insanların bu ırka hizmet etmeleri gerektiği düşüncesinden çıktığı da herkesini malumudur. Ülkemizde de, eğitim sisteminin ve bürokratik devletin, ‘’ne mutlu…’’ ve ‘’….dünyaya bedel’’ felsefesinin üzerinde bina edildiği son hadiselerin de teyidiyle bilinmektedir. Aynı şekilde ırkın da, dinin yerine ikame edilmek istendiği, son asırdaki uygulamalar ve gayretler ile aşikar bir şekilde görülmektedir. Bütün bunlarla birlikte; ‘’fikr-i milliyette bir zevk-i nefsanî , gafletkârâne bir lezzet , şeâmetli bir kuvvetin var olduğunu’’ söyleyen Said Nursi, bu düşüncenin tamamen yok edilmesinin zorluğuna işaret ederek, müsbete kanalize etmenin yollarının bulunması gerektiğine işaret etmiştir.

Bütün insanları ‘’bir tarağın dişleri’’ gibi eşit bir surette yaratan Halık-ı Kainat, insanlardan buna uygun bir şekilde davranmasını istemektedir. Kul hakkına çok büyük önem veren ve sebepsiz yere insan katline şiddetle karşı çıkan Kur’an ayetleri, bu hususlara büyük vurgu yapmıştır. Bütün bunlara rağmen Şeytan’dan başlamak üzere, kendilerinde; sürekli olarak, rengini, cinsini, ırkını, aşiretini veya yaşadığı coğrafi bölgeyi bahane ederek ilaveten farklı imtiyaz ve üstünlükler vehmeden varlıklar, insanlar ve gruplar hep var olagelmiştir. Şeytanın ateşten yaratıldığını bahane ederek, topraktan yaratılan insana secde etmeyi reddetmesi ve Kabil’in kendisini daha üstün kabul ederek İlahi takdire itiraza yeltenmesi, hep bu ‘’farklılık ve üstünlük’’ vehminden ve asabiyetinden ortaya çıkmıştır. Asr-ı Saadetteki, tevazu, mahviyet ve İslam Kardeşliği düşüncesi, enaniyetlerinin önüne bir türlü geçemeyen Mekke müşrikleri için de kabul edilmesi çok zor uygulamalar olara ifade edilmiştir. Rengi, ırkı başka olan ve köle ile maddi yönden fakir olan kişilerin İslamiyeti kabul etmeleri ve bunların Peygamberimiz ve Müslümanlar tarafından büyük bir hüsn-i kabul ile karşılanmaları, enaniyet ve ırkî üstünlük düşüncesinde olan bu insanlar tarafından kabul edilmesi ve anlaşılması zor olan hususlar olarak kayda geçmiştir.

‘’Ene’’sini çok beğenen, ancak sınırlılıklarının da farkında olan insan, kendi şahsî çıkarlarını gerçekleştirmek ve amaçlarına ulaşmak için, toplumsal enaniyet içinde kendine bir yer edinmeye çalışır. Said Nursi, On İkinci Söz’de felsefenin halis bir talebesini; ‘’menfaat-i şahsiyesini bâzı menfaat-i kavmiye içinde arayan, dessas bir hodgâm’’(5) olarak tesbit eder ve ene’sini bu şekilde kamufle etmeye çalışan zihniyetten bahseder. Kişi olarak öne atılıp şahsî menfaatine bütün himmetini hasreden insanlara karşı olabilecek itirazlar, bu ırk maskesi ile asgarî seviyeye inebilmektedir. Hatta çoğu kez, bu zihniyetteki insanlar, milletinin menfaatini düşünen bir insan olarak itibar bile görebilmektedir. Bu düşüncenin neticesinde toplumda açılan yaralar, çekişmeler, güvensizlikler çok büyük huzursuzluklara sebep olabilmekte, tamir edilmesi çok zor sosyal tahribata yol açabilmektedir. Bir ene’nin kişiler arası ilişkilerde sebep olabileceği çekişmeler ve çatışmaların, insan ilişkilerine ne derece zarar verdiği göz önüne alınırsa, başka ırkları küçük gören ve büyük bir toplumun enaniyetinden oluşan ırkçılığın, çok farklı kökenden gelen insanların bir arada yaşadığı toplumlarda ne kadar büyük bir tehlikeye kaynaklık edebileceği asla göz ardı edilmemelidir.

Kaynaklar:
1-Nursi, Bediüzzaman Said, Sözler, Sayfa: 495,Yeni Asya Neşriyat
2-Hucurat Sûresi, 49:13
3-Nursi, Bediüzzaman Said, Mektubat, Sayfa: 309, Yeni Asya Neşriyat
4-Mektubat, Sayfa:311
5-Nursi, Bediüzzaman Said, Sözler, Sayfa: 122, Yeni Asya Neşriyat

Abdulkadir MENEK
Risaleakademi

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 13 Mayıs 2009, 15:36:40 Gönderen: selsebil »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Toplumsal Enaniyet = Irkçılık
« Posted on: 27 Nisan 2024, 07:18:28 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Toplumsal Enaniyet = Irkçılık rüya tabiri,Toplumsal Enaniyet = Irkçılık mekke canlı, Toplumsal Enaniyet = Irkçılık kabe canlı yayın, Toplumsal Enaniyet = Irkçılık Üç boyutlu kuran oku Toplumsal Enaniyet = Irkçılık kuran ı kerim, Toplumsal Enaniyet = Irkçılık peygamber kıssaları,Toplumsal Enaniyet = Irkçılık ilitam ders soruları, Toplumsal Enaniyet = Irkçılık önlisans arapça,
Logged
23 Haziran 2016, 23:18:35
Ruhane
Yeni Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 9.473


« Yanıtla #1 : 23 Haziran 2016, 23:18:35 »

Selamun aleykum ..Tüm insanlar Hz Adem ve Hz Havva soyundan gelmektedir.. Ve hepimizi Yaratan Mevlamiz bizleri yaratırken eşit davranmıştır.. Bizim insanlar arasında ayrımcılık yapmak gibi bir luksumuz olamaz..Irkçılığın dinimize asla yeri yoktur..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes