๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler(Amel-İbadet-Kulluk) => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 08 Ekim 2011, 18:01:49



Konu Başlığı: Tevhid ile şirk arasında insan
Gönderen: Sefil üzerinde 08 Ekim 2011, 18:01:49
Tevhid ile şirk arasında insan

İNSAN hayatı, tevhid ile şirk arasında gelip giden bir salınımla ve imtihanla geçmektedir. Hayatın her aşamasında iki şıklı seçenekler sunulmakta ve insan bu seçeneklerden ya tevhid şıkkını ya da şirki işaretlemektedir. Yanlışlar ve doğrular muhasebesi neticesinde de dünya ahiret huzuru yakalanmaktadır.
   
Dünya imtihanı hakikaten farklı bir imtihandır. Sorular içinde sorular, cevaplara göre başka farklı sorular sorulmakta ve insan şirke bulaşmış bir imanın içine düşerse bundan sonraki sürüklenişi çok daha hızlı olmaktadır.
Bu imtihanda tevhidi yakalamak, tevhid şıkkını işaretlemek de yetmemektedir. Bu cevaptan sonra başka bir soru, ondan sonra başka bir soru şeklinde devam edip gider. Meselâ kalbin tevhidi, aklın tevhidi, amelin ve duyguların soruları sorulmaktadır. Böylelikle tevhid derecelerinin soruları sorulup cevapları alınmakta ve en nihaî noktada da ihlâs sorusu sorulmaktadır. İşte en yüksek noktadaki en küçük bir kayma insanın ilk başladığı soruya, yani tevhid mi şirk mi noktasına getirmektedir. O kadar ilerleme ve doğru cevaplar, yüksek puanlı bir niyet sorusuyla hepsi mahvolabilecek bir imtihan sürecine girilebilmektedir. Bu yüzden tevhid ve şirki iyi bilmek gerekir. Kur’ân’ın dört esasından birisinin tevhid hakikati olması, Risâle-i Nur’un da bu noktadaki tahşidatı bu açıdan önemlidir.
İtikatta istikamet tevhiddir. Amel ve ibadette istikamet ihlâstır. Tefekkürde istikamet kâinat kitabını Allah namına okumaktır. Hayatta istikamet fani hayatın içine beka tohumları ekmektir.
İşte itikat ve fikirde istikamette olabilmek için kâinat kitabını doğru okumak gerekecektir. Çünkü doğru okumakla tevhid nuruna ve vahdet sırlarına ulaşılabilir. Fikrî, akidevî, ahlâkî, amelî olarak vasatı yakalayan, tevhide ulaşan insan ancak dengeli, sıhhatli insan olacaktır.
İnsanın dengesini bozan şirktir. Şirk mutlak anlamda batıl değildir. Zira şirkin içinde haktan parçalar vardır. Bu yüzden tehlikeyi fark etmek için şirki ve tevhidi öğrenmek lâzımdır.
Risâle-i Nur’da bütün imanî meselelerde tevhid hakikatini yakalamak ve şirkten uzak durmak için mana-i harfî ile bakma formülü öğretilmiştir. Mana-i harfî ve mana-i ismî aslında nahiv ilminde kullanılan iki terim olmasına rağmen Bediüzzaman bu iki kavramı, kâinat kitabının okunmasında, fıtrat tahlillerinde bir şifre olarak kullanmıştır. İnsan, mana-i harfîyi esas kılarak, niyet ve nazarını hadiselere çevirdiğinde, her şey onu tevhide götürecek bir mürşid haline gelecektir.
İnsanın duygularında, hislerinde de tevhid ve şirk gel gitleri yaşanır. Bundan başka kalbin şirki ve tevhidi, ahlâkî, siyasî, amelî şirk ve tevhid gibi farklı dairelerde de tehlikeler mevcuttur. Meselâ, yalnızca Allah’tan korkmak gerekirken, başka şeylerden korkmak, korku duygusunun tevhidden şirke kaymasıdır.
Yine, en çok Allah’ı sevmek gerekir. Hiçbir şeyi Allah’ı sever gibi sevmemek tevhid iken, bu ayarın bozulması muhabbette şirke doğru bir gidiştir.
İnsanın sahip olduğunu sandığı şeyler aslında Allah’ın bir ihsanıdır. Bu çizgiyi kaybedip mülk üzerinde hak iddiâsında bulunmak, mülkte şirke düşmek anlamındadır.
Hakperest olmak, samimiyet, Allah adına hüküm vermek tevhiddir. Fakat riyakârlık, dalkavukluk, yalancılık, halkın rızası niyette, hükümde şirktir.
Rızık Allah’tandır ve Allah rızkı elde etmeyi sebeplere bağlamıştır. Sünnetullaha uyan yani çalışan insan karşılığını alacaktır. Bu karşılık Cenâb-ı Hak tarafından inancına değil, hak edip etmediğine bakılarak verilir. İşte rızkı Allah adına harcamayan sadece kendi çalışmasıyla kazandığını düşünüp, ihsan ve nimetlendirilmek yönünü unutan, sebepleri merci tanıyan insan rızıkta şirke düşmüştür.
Bu örnekleri arttırmak mümkündür. Tevhid hakikati insanın hem şahsî hayatını, hem sosyal, dinî, ahlâkî, siyasî hayatını düzenleyen bir esastır. Anarşi ve küfür gibi türlü türlü manevî hastalanmalar hep tevhid hakikatinden uzaklaşmanın neticeleri olmuştur.
Beşer tarihi tetkik edildiğinde görülmüştür ki, insanların hayat felsefelerini, bakış açılarını, tercih ve kabullerini, inkâr ve ifsatlarını, eğitim ve öğretim anlayışlarını, iman ve amellerini, tahrip ve dalâletlerini, himmet ve hamiyetlerini, yıkım ve tahriplerini ya tevhid ya şirk belirlemiştir.
Hâsılı denge insanı olmak, tevhid hakikatini hayatının hem duygu, hem düşünce, hem de eylem aşamalarında yakalayabilmenin ifadesidir. Korku-ümit dengesi, dünya-ahiret, zahir-batın, akıl-kalp, sevgi-nefret, bilim-din vs. gibi alanlarda tevhidi yakalamak insanı sıhhatli ve dengeli hâle getirecektir.


Yasemin YAŞAR