> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Ameller - İbadetler - Kulluk Kavramı > Sizden Gelenler(Amel-İbadet-Kulluk) > Takva kavramı bağlamında gaye
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Takva kavramı bağlamında gaye  (Okunma Sayısı 803 defa)
27 Ağustos 2010, 12:59:07
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 27 Ağustos 2010, 12:59:07 »



Takva Kavramı Bağlamında Gaye ve Sorumluluk Bilinci


“Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” •
Hz. Muhammed (s.a.v.)

     Özet

    Takva, gaye ve sorumluluk sözcüklerini birbirinden bağımsız olarak işlemek hayli zordur. Özellikle dini bir perspektiften bu üç kavram açıklanmaya çalışıldığı takdirde, bunların birbirleriyle ilintili olarak incelenmesi zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Zira “takva” hassasiyetine sahip olan birey, olumlu bir gayeye yöneleceği gibi; aynı zamanda, bu gayenin oluşmasında, güçlü bir sorumluluk bilincine sahip olacaktır. Bu üç kavramın buluştuğu ortak nokta “Allah’a iman”dır. Bu imandan yoksun bir gaye ve sorumluluk bilincinde “takva”dan bahsetmek mümkün görünmemektedir. Bu dolayımda, “bir ebediyet niteliğini ve aşkın olan”ı içinde barındırmayan “gaye ve sorumluluk bilinç”inin çeşitli zaaflara maruz kalacağı ve kudretini koruyamayacağını belirtmek yanlış olmayacaktır.

     Giriş

     Korkma, sakınma, korunma.. gibi anlamlara gelen takva, Allah korkusuyla günahtan kaçınmakta, Allah'ın emir ve yasaklarına uymakta titizlik gösterme; Allah'ın himâyesine girmek, emrini tutup azabından korunma anlamında Kur'anî bir terimdir. Yüce Yaratıcı'ya karşı sorumluluk duyarak, her türlü günahlardan kendini korumanın, niyet ve gayreti içinde olmadır. Allah'ın rızasını kazanmak için, O'nun himayesine girerek emirlerine sımsıkı sarılmak ve yasaklarından da sakınmaktır. Bu şekilde titiz davranan insana, 'muttaki' denir. Takvâ terimi, esas itibariyle "herhangi bir şeyi ona zarar verecek şeylerden korumak" mânasına gelen vikaye mastarından türemiş bir isimdir. Lügatte "Nefse zarar verebilecek her şeyden titiz ve ciddi bir şekilde korunmak ve sakınmak" anlamına gelir. Şer'î örfte ise "Kişinin taatte bulunarak nefsini Allah'ın vikayesine koyması ve bu suretle ahirette zarar ve elem verecek şeylerden kendini iyice koruması" diye tanımlanır.

     Kur'ân, takvayı kalbe nisbet ettiği gibi Hz. Peygamber de takvanın kalbde bulunduğuna işaret eder. Bu ise nefsi koruma melekelerinin kalbde bulunduğunun açık bir delilidir. Ayetlerde kalbe nisbet edilen akletmek, anlamak, tefekkür ve tedebbür etmek, vahiy ve ilhama mahal olmak gibi hususiyetlerin genel toplamı, fıtrî takvanın temelini oluşturmaktadır. Bu anlamda bütün insanlarda takva tohumları -başlangıç itibariyle- mevcut demektir. Söz konusu melekeler çalıştırılırsa korunma kabiliyeti gelişecek, aksi halde körelecektir. Muhtelif âyetlerde namaz, oruç ve benzeri ibâdetlerin takvaya ulaştıracağından bahsedilmesi, başta Allah zikri olmak üzere tüm emir ve tavsiyelerin insan gönlünü diri tutmaya yönelik olduğu sonucuna götürür. Hz. Peygamberin günahların kalbi karartacağına dair ihtarı ise Allah'ı unutmanın tabiî bir sonucu olarak emredileni yapmamak ya da yasaklanan hal ve davranışlar içinde bulunmak gibi menfî davranışların takva duyularını iş göremez hale getireceğinin açık bir beyanıdır.

    Temiz bir fıtrat üzerine yaratılan insan, “takva”sını koruduğu nisbette, kalbi temizliğini de korumuş olacaktır. Bu hassasiyetini korumayı başarabilen bireyde, gaye ve sorumluk bilinci gelişecektir. Böylelikle yapması gerekeni “en iyi şekilde” yapan bir birey olması gerektiği düşüncesiyle; kendisiyle barışık, içinde yaşadığı topluma faydalı bir kişilik oluşacaktır. Çünkü, bu bireyin “takva”sı, Allah’a salih bir kul olma sonucunu beraberinde getirerek, ebedi mutluluğa ulaşmak ve faziletli insan olma gayesiyle, büyük bir sorumluluk anlayışıyla hayatını sürdürecektir.

    Kur’an’da, yaratılışın bir gayeye dayandığı gerçeği açık şekilde çeşitli ayetlerde vurgulanmıştır. “Yoksa sizi boş yere yarattığımızı ve bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” mealindeki ayette insanın yaratılışın bir gaye ve akibetle ilgili olduğu belirtilirken, “Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık; bu inkar edenlerin zannıdır.” ayetinde, gaye bu defa topyekün alemin yaratılışıyla irtibatlandırılmıştır. “Biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri oyuncak olarak –oyun ve eğlence olsun diye- yaratmadık. Bunları sadece gerçekle yarattık; fakat onların çoğu bilmiyorlar” mealindeki ayette de yaratılış gerçek bir sebep ve hikmete dayandırılmıştır.

     “İslam düşüncesi tarihinde, “gaye” kavramı “gaiyyet” kavramı kapsamında açıklanmış veya daha geniş bir çerçevede ele alınmıştır. Bu kavramsal ifadeyle, insanın yaradılış gayesi, kozmolojik düzendeki mevcudatın her birsinin hikmete binaen yaratılması gibi anlamlar açıklanmaya çalışılmıştır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’in, evrende bir nizamın bulunduğu ve bu nizamın bir gayeye yönelik olduğu, hiçbir şeyin boşa yaratılmayıp bir hikmete dayalı olarak var edildiği, bunun da Allah’ın yaratıkları üzerindeki rahmet ve inayetini belgelediği ifade edilmiştir.”
Alemde mevcut bulunan her varlığın belli bir gayeye yönelik olarak yaratılmış olduğunun bilgisine ulaşan insan, kendisinin de alemlerin Yaratıcı’sına “iyi bir kul olma” gayesiyle yaratılmış olduğu bilinciyle, yüksek bir sorumluluk duygusuna sahip olacaktır. Çünkü insan, Allah’ın şaheseri olarak bir amaç uğruna yaratılmıştır. Dolayısıyla kendi varoluşunun amacını sormak, aramak ve bulmak zorundadır. Bu, insanin kendisine karşı sorumluluğudur.

    İnsan kendisine karşı sorumluluğunun bilincine varırsa, Allah’a karşı sorumluluğunun bilincine de varacaktır. Bu durum, Kur’an’da “takva” olarak nitelendirilmiştir. Bu bilinç kendisinde yer ettikten sonra insan, diğer insanlara, tabiata ve eşyaya karşı sorumluluğunu da idrak edecektir.

     Kavramların Karşılıklı İlişki İçerisinde Değerlendirilmesi

     Kur’an-i Kerim, kainatta gaiyyete dayalı bir nizamın Allah’ın hikmeti uyarınca hüküm sürdüğünü yalnızca kozmolojik bir hakikati vurgulamak için değil, kainatta belirli bir mevkiye yerleştirilmiş olan insandaki ahlaki şuuru uyandırmak için de zikretmektedir. Buna göre insan, göklerdeki ve yerdeki sayısız nimetin kendi yararı için yaratıldığını düşünüp anlamalı, bu gayeler manzumesi içinde kendisi de yaratılışına uygun bir gayeye yönelmelidir. Bu gaye ise sonsuz inayet karşısında Rabb’ini tanıyıp, O’nun dilediği “hayırlı amelleri işleyerek” O’na şükretmektir.

    “Ben insanları ve cinleri yalnız bana kulluk etmeleri için yarattım.” Kur’ân’ın bu beyanına göre yaratılış gayemiz ibadet, yani kulluktur. Bilinçli olarak yapılan ibadetlerin insanları olgunlaştırdığını söyleyebiliriz. İbadetler, güzel ve faydalı davranışlar ahlak-i haseneye ulaştırmaktadır. Bu iyi ahlak, hayatım tüm anlarını ilgilendirecek şekilde, “kalitelilik” niteliğine sahip olmakla tebarüz eder. Özellikle kişinin ahlaklı olması ve insanlarla olan muamelelerinde onların hukukuna riayet etmesi olgunluğunun işareti olsa gerektir. Peygamberimiz (s.a.v.) de, hep kulluğunu vurgulayarak ümmetine bu konuda yeterli mesajı vermiştir. Hz. Peygamber (s.a.v.) ibadeti, sadece belli zamanlarda yapılan görevler olarak değil, hayatın her lahzasını içine alan bir kulluk ve mes’uliyet anlayışı olarak anlayarak, hayatının tamamını ibadete dönüştürmüştür. Müslüman da, dar çerçevede ibadetlerinde; geniş çerçevede bütün davranışlarında kulluk şuuru içinde olarak ihlas, huşu, huzur, ihsan, hamd, marifetullah gibi kulluğun özünü teşkil eden manevî hasletlerde Peygamber (sav)’e benzemeye çalışmalıdır.

     Allah’a kulluğun, yani ibadetin ifade etmiş olduğu mana, sadece belirli hareketleri yapmanın ötesinde çok daha şümullü olmak zorundadır. İnsanlar bütün hayatlarını sadece belirli hareketleri yaparak geçirmezler. Allah kullarına, hayatlarının büyük kısmını içine alan başka sorumluklar yüklemiştir. Bu çerçevede, Allah rızası için yapılan ve kulluk kapsamına giren her şey “ibadet” olarak nitelendirilebilir. İbadet, maddi manevi bütün hayır çeşitlerini içine alır. Namaz kılmak nasıl bir ibadet ise, fakirlerin ihtiyacını görmek, bir yetimi sevindirmek, anne-babayı, akrabayı ziyaret etmek, hayrı emredip, kötülükten sakındırmak için gayret göstermek de bir ibadettir. Yolda insanlara eziyet veren bir taşı, bir engeli kaldırmak bile güzel niyetle ibadet olur. Ayrıca, insan hayatının her anında “Allah’a kul olma” sorumluluğunu hissetmek ve bunu pratikte “salih amelle” izhar etmek zorundadır.

    “Ölüm sana erişinceye kadar, Rabbine kulluk et!” ayetiyle mücahedenin, yani kulluğun sürekliliği ortaya konmuştur. Mücahede ölüme kadar süren bir kulluk bilinci ve uygulamasıdır. O halde müslüman yaşadığı sürece kulluğa devam etmek suretiyle mücahede içinde olacaktır. Yaratıcı’ya kulluğunu hakkıyla yapan kişiler; nefsinin, yeryüzünün baskılarının, aldatıcı duyguların, engelleyici cazibelerin boyunduruğundan kurtularak gerçek manada hürriyetlerine kavuşurlar. Çünkü “asıl hürriyet, ubudiyettedir.” İnsan, ancak ibadet ve Allah'a yönelmekle üstünlüğünü elde eder ve kendine özgü manevi alanında ilerleyerek yaratılıştaki asıl hedefine ulaşabilir. İbadet, riyasız bir şekilde olursa, insanı nefsi kölelikten ve hayvani benliğinden çıkararak Rabb’ine götürür.

    Yaratılış gayesi kulluk olan insanlar bu gayeyi salih amellerle süsleyecek, hayırlı işlerde bulunarak bu görevi yerine getirmiş olacaklardır. Allah, maddi manevi her iyiliğin ve hayrın karşılıksız kalmayacağını, “Zerre kadar hayır işleyen, onun karşılığını görür. Hayır olarak ne yaparsınız Allah onu bilir.” ve “Hayır olarak kendiniz için önceden ne gönderirseniz, onu Allah katında daha hayırlı ve mükafatı daha büyük olarak bulursunuz.” gibi ayetlerle belirterek, kullarının daimi bir “hayır meşguliyeti” içerisinde olmasını taleb edip, yaradılış amaçlarına uygun bir hayat idame ettirmelerini emretmiştir. Bu gerçekler müslümanı, vereceği mücahedede güçlü kılacak ve bir takım fedakârlıklara sevk edecektir. Çünkü, hayır a...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Takva kavramı bağlamında gaye
« Posted on: 08 Mayıs 2024, 18:54:18 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Takva kavramı bağlamında gaye rüya tabiri,Takva kavramı bağlamında gaye mekke canlı, Takva kavramı bağlamında gaye kabe canlı yayın, Takva kavramı bağlamında gaye Üç boyutlu kuran oku Takva kavramı bağlamında gaye kuran ı kerim, Takva kavramı bağlamında gaye peygamber kıssaları,Takva kavramı bağlamında gaye ilitam ders soruları, Takva kavramı bağlamında gaye önlisans arapça,
Logged
19 Şubat 2017, 20:39:43
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 19 Şubat 2017, 20:39:43 »

Esselamu aleykum.rabbim bizleri onun yolunda giden ve onun emrine uyup takva ehli olan ve iman icinde takva icinde gayret eden kullardan olalim insallah...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes