๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler(Amel-İbadet-Kulluk) => Konuyu başlatan: Ekvan üzerinde 27 Kasım 2010, 15:54:19



Konu Başlığı: önceki yılın günahlarına keffaret (Aşure orucu)
Gönderen: Ekvan üzerinde 27 Kasım 2010, 15:54:19
   önceki yılın günhlarına keffaret (Aşure orucu)

Ebû Katâde radiyallahu anh'den rivayet edilmiştir: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e aşûra günü tutulan orucun kıymeti soruldu; o da: "Geçmiş bir senenin günahlarına kefaret olur" buyurdu. (Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî)
Aşûra günü, İbnu Düreyd'e göre İslamî bir isimdir ve câhiliye devrinde bilinmemektedir. Ancak İbnu Dıhye bu iddiayı reddeder, bunun câhiliye devrinde mevcudiyetini gösteren deliller zikreder. Bunlardan biri aşağıda gelecek olan Hz. Aişe radiyallahu anha'nın rivayetidir.
Aşûra günü âlimlerin çoğuna göre, Muharrem'in onuncu günüdür.
Kurtubi der ki: "Aşûra, (onuncu anlamına gelen) "âşire”den alınmadır, mübâlağa ve ta'zim ifade eder. Aslında bu, onuncu gece için bir sıfattır. “Aşura günü” denince sânki onuncu gecenin günü kastedilir. Ancak daha sonra isim halını alırken “gece” anlamına gelen “leyl” kelimesi atıldı ve sadece Aşûra dendi. Bu kelime böylece aşûra günü'ne özel bir isim oldu..."
Zeyn İbnu'l-Münîr der ki: "Âlimlerin çoğu, "aşûra" yı Muharrem ayının onuncu günü bilir. Bu, aynı zamanda isimlendirmenin ve kelimenin köküne uygunluğunun da gereğidir. Aşura'ya, Muharrem'in dokuzuncu günü diyen de olmuştur. Birinci durumda gün, geçmiş geceye tabidir. İkinci durumda ise, gelecek geceye tabidir."
Bazıları: "Dokuzuncu güne aşûra denmesi, develerin içeri alınmasındandır" demiştir. Deveyi sekiz gün boyu otlatıp sonra dokuzuncu gün içeri alırlardı.
Hakem İbnu'l-A'rac anlatıyor: "İbnu Abbâs'a uğradım. O ridasına dayanmış duruyordu.
"Bana Aşûra gününden haber ver!" dedim. Şu cevabı verdi:
"Muharrem hilâlini gördün mü, saymaya başla ve dokuzuncu günü oruçlu olarak sabahla."
"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) o gün oruç tutar mıydı?" dedim.
"Evet!" cevabını verdi."
Bu rivayetin zâhirine göre, Aşûra günü dokuzuncu gündür.
Müslim'in bir başka rivayeti de bunu te'yid eder: "İbnu Abbâs'tan gelen bir rivayete göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem "Önümüzdeki seneye kadar yaşarsam Muharrem'in dokuzuncu gününde oruç tutacağım" diye buyurdu. Ancak Resulullah aleyhissalatu vesselam bundan önce vefat etti."
Bu rivayetin zâhiri, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Muharrem'in onunda oruç tuttuğunu, önümüzdeki seneye ulaşırsa dokuzunda tutmaya azmettiğini gösterir. Bunun şu mânaya gelmesi de muhtemeldir: Efendimiz sâdece dokuzla yetinmemiş, aksine onu, onuncu güne katmıştır. Bu katma, ihtiyaten olabileceği gibi Hıristiyan ve Yahudilere muhalefet olsun diye de olabilir. Bu ikinci ihtimal daha kuvvetlidir. Müslim'in bazı rivayetleri de bunu te'yid eder. İbnu Abbâs'tan gelen bir rivayette Efendimiz aleyhissalatu vesselam şöyle buyurur: "Aşûra günü oruç tutun, Yahudilere muhalefet edin: Aşûradan bir gün önce veya bir gün sonra oruç tutun."
Bazı âlimler demiştir ki: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Müslim'deki: "Eğer önümüzdeki seneye kadar yaşarsam Muharrem'in dokuzunda oruç tutacağım" hadisi iki ihtimal taşır:
Birincisi: Resûlullah bununla, dokuzuncu geceyi onuncu geceye nakletmeyi düşünmüş olabilir.
İkincisi: Dokuzuncu günü, oruçta onuncu güne ilave etmeyi düşünmüş olabilir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, bunu beyan etmezden önce vefat etmiş olması sebebiyle, iki günü oruçlu geçirmek ihtiyata uygun düşer. Durum böyle olunca Aşura orucunun üç mertebesi var demektir:
-En aşağısı: Sadece Aşure günü oruç tutmak.
-Bir üst derecesi: Aşûra ile birlikte dokuzuncu günde de oruç tutmak.
-En üstünü: Dokuz ve on birinci günlerde de oruç tutmak... Doğruyu Allah bilir."
Buharî'nin bir rivayetinde, Hz. Aişe radiyallahu anha’nın şöyle dediği zikredilmiştir: "Kureyş câhiliye devrinde Aşûra orucu tutuyordu. Bunu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselam) da tutuyordu. Medine'ye (hicrete) gelince, Aşûra'yı tuttu ve oradaki Müslümanlara da tutmalarını emretti. Ramazan orucu farz edilince, Aşûra'yı terketti. Artık dileyen tuttu dileyen tutmadı."
Bu rivayette üç husus açıkça gözükmektedir:
-Aşûra orucu Mekkelilerce bilinmekte ve tutulmakta ise de Medine'deki Araplarca tutulmamaktadır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in emretmesi bu mânaya gelir.
-Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ramazan farz edilmezden önce Aşûra'yı nâfile bir amel olarak değil, vâcib olarak tutmaktadır.
-Ramazan orucu farz olunca Aşûra yasaklanmıyor; dileyen nafile olarak tutmaya devam ediyor. Bazı rivâyetler, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın buna devam edenler arasında yer aldığını göstermektedir.
Kureyş'in Aşûra orucu tutmasını İbnu Hacer şöyle izah eder: "Onlar bunu, geçmiş bir şeriatten (mesela Hz. İbrahim aleyhisselam’ın şeraitinden) almış olabilirler. Nitekim onlar, Ka'be'nin örtüsüne tâzimde bulunuyorlardı.
İkrime'ye bu hususta sorulunca demiştir ki: "Kureyş, cahiliye devrinde bir günah işledi. Bu onların çok ağırlarına gitti. Onlara: "Aşûra orucu tutun, bu günahınıza kefaret olur" denmiş, (onlar da tutmaya başlamışlar)."
İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine'ye gelince, yahudileri Aşûra günü oruç tutar gördü. Onlara:
"Bu da ne, (niçin oruç tutuyorsunuz)?" diye sordu.
"Bu, büyük (ve hayırlı) bir gündür. Allah, o günde Musa ve kavmini düşmanlarından kurtardı. Firavun ve kavmini de suda boğdu. (Şükür olarak) Hz. Musa o gün oruç tuttu" dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Ben Musa'ya sizden daha layıkım" buyurup o gün oruç tuttu ve Müslümanlara da tutmalarını emretti." (Buhari, Mslim, Ebu Davud)
Ahmed bin Hanbel'in, Ebu Hüreyre radiyallahu anh'den bir rivayetinde şu ziyâde yer alır: "...Bu gün, Hz. Nuh'un gemisinin Cûdi dağına oturduğu gündür. Hz. Nuh, o gün şükür orucu tuttu."
Bu rivayet, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in Medine'ye Aşura esnasında gelmiş olmasını gerektirdiği için zahirde bir çelişki gözükmektedir. Zira Efendimiz Aleyhissalâtu vesselâm, rebiülevvel ayında gelmiştir.
Bu problemi İbnu Hacer şöyle halleder: "Burada kast edilen, Resûlullah'ın onların Aşûra orucunu tuttuklarını ilk defa bilmesi zamanıdır. Suâl sorma vak'ası ise hicretten sonra olmalıdır. Rivayette gizli bazı kelimeler var. Şöyle takdir edilebilir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine'ye geldi. Aşûra gününe kadar ikamet etti. O gün yahudileri oruç tutar buldu..."
İbnu Hacer, İbnu Abbâs radiyallahu anhümâ'nın rivayeti ile Hz. Aişe'nin rivayeti arasında ihtilaf görmez. Ona göre, cahiliye Arapları ile Yahudilerin Aşûra gününde farklı sebeplerle oruç tutmada birleşmeleri mümkündür. Nitekim Kurtubi der ki: "Kureyş, Aşûra orucunu tutmada geçmiş bir şeriata dayanmış olup Resûlullah'ın orucu da onlara muvafakat icabı olabilir. Nitekim hacda böyle olmuştur. Veya bu hayırlı bir amel olması sebebiyle, Allah o gün oruç tutmasına izin vermiş olabilir. Hicret edince Yahudileri de o gün oruç tutar bulunca, bunun sebebini onlara sormuş, kendisi tutup Müslümanlara da tutmaları için emretmiş olabilir."
İbnu Hacer der ki: "Her hâl u kârda, Efendimiz aleyhissalatu vesselam, Aşûra'yı Yahudilere uymak için tutmuş değildir. Zira o günün orucunu eskiden beri tutuyordu." (Kütüb-i sitte tercüme ve şerhi’nden)

Şah Veliyullah dehlevi der ki: Aşura orucunun meşru kılınışının sırrı şudur: Allah Teâlâ, Musa’yı Firavun’dan ve kavminden bu günde kurtarmıştı. Musa aleyhisselam bu günde oruç tutmak suretiyle Allah’a şükretmişti. Böylece ehl-i kitap ve Araplar arasında bu gün oruç tutmak adet olmuştu. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem, bunu olduğu gibi bıraktı. (Huccetullah el-Baliğa)
Hasılı; Aşûra günü orucunun, ramazan orucu farz kılınmadan önce farz olduğu, sonra bu farziyet hükmünün ortadan kaldırıldığına dair rivayetler bulunmaktadır. Önce farz iken sünnete dönüşen bir hüküm, böyle bir geçmişi olmayan sünnetten daha üstündür. Bu sebeple aşûre günü orucuna ihtimam göstermek gerekir. Nitekim Resûl-i Ekrem Efendimiz, kendisi hem tutmuş hem de tutulmasını tavsiye etmiştir. Ayrıca muharremin dokuzuncu günü de oruç tutmak sünnettir. Zira Peygamber Efendimiz'in niyet ettikleri de ümmeti için sünnet sayılır.

On muharrem, kaynaklarda işaret edildiğine göre birçok peygamberin hayatında önemli ve olumlu olayların gerçekleştiği bir gündür. Ne yazık ki, İslâm tarihinde Resûl-i Ekrem Efendimiz'in sevgili torunu Hz. Hüseyin'in Kerbelâ'da şehid edilmesi de bu güne tesadüf etmiştir. Hicretin 61. yılında vuku bulan bu elîm olay, bütün Müslümanlar için büyük üzüntü sebebi olmuştur.
Tabiatıyla aşûra orucunun bu elîm olay ile hiçbir alâkası yoktur. Aşûra orucunun bu olay ile irtibatlandırılması yanlıştır. Böyle bir niyetle oruç tutulması bid'at olur. (R. Salihin şerhi’nden)


A.Kuddus Yalçın