๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler(Amel-İbadet-Kulluk) => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 08 Haziran 2012, 14:08:57



Konu Başlığı: Hasedin kör ettiği
Gönderen: Sefil üzerinde 08 Haziran 2012, 14:08:57
   

Süleyman Sargın
   
Hasedin kör ettiği


Türkiye'de ve dünyada çok farklı gelişmeler yaşanıyor. Gündemi takip edebilmek neredeyse imkânsız.

Suriye'de katliam bütün hızıyla sürüyor; katilin de vazgeçeceği yok. Kendini İslâm'la ifade eden bir zihniyet bu katliama sessiz kalmanın ötesinde destek veriyor. Bizden de bir Allah'ın kulu çıkıp "Yahu bu ne biçim Müslümanlık?" diye sormuyor, soramıyor. Mezhep taassubu dinin yerine geçince başka mezheptekine hayat hakkı tanımıyor.

Türkiye'de de CMK değişikliği, Uludere olayı, kürtaj, sezaryen vs. derken, ortalık toz duman. Hangi gündem hangisinin yerini tutsun diye oluşturulmuş belli değil. Herkes her şeyi konuşuyor. Dini değerler alaya alınıyor, aile mahremiyeti, kadının izzeti, şerefi yerle bir ediliyor; kimin umurunda! Bu arada hiçbir sun'î tartışmanın, üstüne gölge oluşturamadığı gerçek bir gündem gelip gönüllerin tam orta yerine oturuyor. Türkçe Olimpiyatları hasbi yüreklerin dünyasında yerini alıyor. Her türlü riyadan, yapmacıklıktan uzak, samimi, hasbi bir gönül panayırı, bir rıza pazarı bu. Anadolu'nun her köşesinde aynı heyecan, aynı coşku yaşanıyor. İnsanlar oluk oluk bu çocukları bağırlarına basmaya koşuyor. Her gün birkaç farklı şehirden muhteşem görüntüler düşüyor ekranlara, gazete sayfalarına.

Bu muhteşem organizasyon, emek verenleri gibi oldukça mütevazı. Kendi mecrasında akıp gidiyor debisi yüksek nehirler gibi. Binlerce çocuğa Türkçe öğreten, onlara Türkiye sevgisi aşılayan öğretmenler ortada yoklar. Hiçbiri çıkıp "bu iş bizim eserimiz" diye böbürlenmiyor. Kimse onları tanımıyor. Nefyetmişler kendilerini. "Adanmışlık" mefkûresinin ete kemiğe bürünmüş mümessilleri onlar. "Beklentisizlik" ne demekmiş, onlardan öğreniyoruz. "Hasbilik, diğergamlık" soyut kavramlar olmaktan çıkıyor bu yiğitler sayesinde. Törenlerde bile kendilerinden ismen değil, "bu çocukları yetiştiren öğretmenler" olarak topluca bahsediliyor. Ve onlar bundan hiç gocunmuyorlar. Bir destan yazıyorlar feleğin de meleğin de şahit olduğu. Bir destan yazıyorlar vicdanların ayakta alkışladığı. Bir destan yazıyorlar hiçbir hesaba girmeden. Ve bir destan yazıyorlar asla böbürlenmeden. Onlar başlarıyla ayaklarının buluştuğu noktayı, ulaşılacak en büyük zirve görüyorlar.

Bütün millet onları bağrına basıyor. Ekmeğinden kısıp onlara gönderdiği gibi, buraya geldiklerinde de kucaklaşmak için programlara koşuyor. Sevgi, stadyumlara sığmıyor. Gözyaşları sel olup akıyor. Bir tek ortaokul talebesi bulmak için aylarca çırpınan dertli sinenin hislerine ortak oluyor milyonlar. Bir sabah namazı camide gördüğü delikanlıyı kaçırmamak için duayı erken bitirmenin destansı hikâyesi canlanıyor zihinlerde. "Nereden nereye gelindi!" duygusuyla sineler şükür solukluyor. "Keşke o da burada olsaydı!" herkesin ortak duygusu olarak yüreklerde tazeliğini koruyor. Sevinenler o'nun adına seviniyor, içleri burkulanlar, yokluğunun ızdırabıyla yutkunuyor.

Sosyal paylaşım ağlarının da ilk gündemi bu olimpiyatlar. Coşku mesajlara da sirayet ediyor. Herkes bulunduğu şehirdeki atmosferi yazdıklarına yansıtıyor. İnsafı, iz'anı, vicdanı olan her insan bu gösterişsiz şöleni alkışlıyor. Düşüncesi, ideolojisi ne olursa olsun, hakperestlik için vicdan yetiyor. Vefa dost ikliminde yetişen güllerden çünkü. Vicdanın en turfanda meyvelerinden biri o. Bir de haset var; şeytanın en adi silahı. Hangi iklimin dikeni, hangi atmosferin çocuğudur bilinmez. Ve bir de bu hasedin kör ettikleri... Ne yapsak da buraya bir çamur atsak derdindeler. Olmadık meseleleri şişirip güzellikleri gölgelemenin peşindeler.

Haset bir ruh hastalığı olarak kabul ediliyor. Hâsid adam, problemli adam demek. Başkasının elindekine göz dikip, onu almaya çalışan, alamayınca da kuduran bir ruh hali bu. Güzelliklerin tamamına sahip olmak isteyen, olamayınca da ya görmezden gelen, ya da karalayan talihsiz bir travma durumu. Haset için, "Ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi salih amelleri yer bitirir" buyuruyor Nebiler Sultanı. Ona yakalanan da iflah olmuyor. Öyle olmasa, bazı bahtsızlar kibirden inşa ettikleri kulelerde otururken, tevazuun bayrağını yeryüzüne dikenlere laf söyleyebilme cesaretini başka türlü nasıl bulabilirlerdi. Ahirette bu hasbiler ordusuyla yüzleşmekten korkmuyorlar mı bu adamlar? "Hasetleri imanlarının önüne geçmiş" sözü tam da bunları anlatıyor işte.

Bazıları takdirlerini ifade ederken bile "aslında bizimki daha güzel" deme basitliğine düşebiliyor. Bazı dostlar (!) ısrarla küçük görüyorlar sayfalarında olimpiyat haberlerini, ya da görmüyorlar. Bir başkası tam olimpiyat mevsimi başlarken manşetine "diyalog" sakızını taşıyor. Hele biri de ezanı yanlış okuyunca, sıraya giriyor bu güruh! Daha önce, "neden hep şarkı söyleniyor, ilahi yok mu" diyorlardı. Geçen sene birbirinden güzel na'tlar okununca; "usulen ilahi de koymuşlar" deme hakperestliğini (!) gösteriyorlar. Mezhep taassubu kör edip katliama göz yumdurduğu gibi bir kısım taassuplar da güneşi göstermeyecek kadar gözleri karartabiliyor. Haset, simsiyah bir kütle halinde kalblerle güzellikler arasına girip gönül tutulmasına sebep olabiliyor.

Hayır, bu hizmetin erleri kimseden takdir beklemiyor. "Rıza" en hoş ufuk onlar için. Nebiler Serveri'nin memnuniyeti mükâfat olarak onlara yetiyor. Anadolu insanının vefası, onlara her türlü cefayı unutturuyor; bir de "büyüklerinin" duası... Ama çok az da olsa, bazı imanlı sinelerin vefasızlığı her insan gibi onları da yaralıyor. Yine de onlar "Rahman'ın has kulları" olduklarından "kendilerine sataşan cahillere 'selâm' diyerek" yollarına devam ediyorlar.