๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler(Amel-İbadet-Kulluk) => Konuyu başlatan: Sefil üzerinde 27 Kasım 2011, 19:38:12



Konu Başlığı: Fevt edilen farzın kazası
Gönderen: Sefil üzerinde 27 Kasım 2011, 19:38:12
     

Ahmet Kurucan

   
Fevt edilen farzın kazası

Başlıkta okuduğunuz dört kelimelik yarım cümle dinî literatüre vâkıf olanların hemen anladığı bir uygulama. Farz bir vecibenin zamanında yerine getirilmesine "eda"; zamanında yapılmayıp başka bir zaman yapılmasına ise "kaza" denir.

Bizler bu kavramları genelde namaz ve oruç için kullanırız. Namazımı eda ettim, kaza ettim, orucu kazaya kaldı, kaza orucu tuttu vs..

Şimdi soru şu; bu dinî kavramlar dinin, inanan insanlar olarak bizlere yüklemiş olduğu içtimaî, iktisadî, kültürel, ahlakî vb. alanlardaki başka sorumlulukları için de kullanılamaz mı? Mesela komşularımızla iyi münasebet içinde bulunmak. Mesela; çevremizi temiz tutmak. Mesela; dinî değerlerimizi başkaları ile paylaşmak. Mesela; din, dil, ırk, cins, mezhep ayırt etmeksizin bütün insanlığa iyilikte bulunmak. Daha yüzlerce mesela mesela deyip örnekler vermek mümkün...

El-cevap; bir kelimelik bir cevabı var bu önemli sorunun; evet; kullanılabilir. Neden? Çünkü evrensel insanî değerleri hayata ikame için gönderilmiş olan bir dinin, ilgi alanı, yukarıda eda, kaza diyerek verdiğimiz örneklerde olduğu gibi sadece Allah-kul münasebeti öncelikli farzlar değil ki! Diğer bahsi geçen örneklerde de olduğu gibi hayatın bütünü ve o bütünü ihata eden nice emirleri, nice yasakları var İslam'ın kendi müntesiplerine; "ey insanlar!" diye başlayan ayetlerle ifade ettiği nice çağrıları var bütün insanlığa. İşte bugün insanlığa ait yapılması gereken vazifelerin mahiyeti, nasıl bir metot eşliğinde yapılması gerektiğini anlattığı bir ortamda Hocaefendi benim anlatmadan izahına başladığım bir cümle söyledi. Dedi ki: "Vaktini idrak edip de vaktinde yapmadığımız, fevt ettiğimiz şeylerin kazasını yapıyoruz şu anda." Sonra noktayı şöyle koydu: "Temel espri bu."

Kendisinin temel espri dediği ve üç kelimelik cümle ile ifade ettiği bu idealin Yunus diliyle ete kemiğe bürünmesi aşamasında yol alan yolculara hayati uyarıları oldu. Te'vil ve tefsire gerek olmayacak ölçüde kısa ve net cümlelerle ifade etti bu uyarılarını. "Hislerinizle hareket etmeyin." dedi mesela. Önemli bir uyarı bu; çünkü bu yolda yürüyen insanlar zaman zaman öyle düşmanlıklarla karşılaşıyor ki; hisleri akla, mantığa, muhakemeye galip gelebiliyor.

YOL GÖSTEREN TAVSİYELER

"Herkesi kendi konumunda kabullenen anlayışınızın şahıslarla kaim olmadığını, aksine bunun inandığınız dinî değerlerin bir emir olduğunu anlatın; bunu iyice nazara verin." dedi mesela. Bu da bir başka önemli uyarı; çünkü öyle sorularla karşılaşıyoruz ki yolda yol alırken; "şimdi iyi güzel de yarın ne olacak?" Halbuki bu yaklaşımın bugünü yarını yok ki? Eğer din sana muhatabına böyle davranmayı emrediyorsa, Efendimiz'in (sas) uygulamaları böyle ise; 15 asırlık geleneğimizde bu mesele böyle anlaşılmış ve uygulanmışsa; bugün de, yarın da, yarından sonra da bu değerlere inanan bir insan başka nasıl düşünebilir, nasıl davranabilir ki? Kur'an, sünnet ve sahih gelenek ile şekillenen İslam bilgisine nasıl muhalefet eder ki?

"Yurtdışına açılımlar keşke daha önceleri yapılsaydı." dedi mesela ve hemen ardından dedelerimizi ta'n u teşni manası taşır diye onları tezkiye eder bir cümle ile bu yaklaşımını tashih etti. "O günkü şartlar belki müsait değildi. Dört bir yanlarında var olan gailelerle meşgul olurken yapamayabilirlerdi. Ama bugün bize gelince, bu bir fırsat aralığıdır ve mutlaka değerlendirilmesi gerekir. Pir Sultan Abdal'ın dediği gibi 'bu bir demdir gelir geçer.' Fırsat kaçtı dememelisiniz. Sizden sonra gelecek nesilller sizleri değerlendirirken "dahası olmazdı" desinler. Allah mekânlarını cennet, makamlarını firdevs etsin desinler. Bunlar da istenmeyecek şeyler değil." Önemli değil mi bu uyarı?

"Allah müfettihu'l ebvab'dır, kapıları açandır; bir kapıyı sed eder, kapatır ama bin kapıyı feth eder, açar." dedi mesela. İşler tıkır tıkır yolunda giderken karşılaşılan bir zorluk karşısında ümitsizliğe düşen, streslere giren, yoldan dönen nice insanlar için oldukça önemli bir başka uyarı bu. Uzun soluklu projelere evet demeyen, istediği şeyi hem de hemen isteyen günümüzün sabırsız nesilleri için özellikle. Halbuki peygamber yolunun tabii özelliği bu. Doğru ve hak yolda olduğu halde çilelerle, ıstıraplarla, engellenmelerle, gözyaşlarıyla, gurbetlerle, hasretlerle mesafe kat etmek bu yolun olmazsa olmazı. Öyleyse bu türlü durumlar karşısında yegane ve mutlak güç sahibi olan Allah'a, O'nun sonsuz inayetine, Rahmaniyet ve Rahimiyetine sığınıp yola devam, inananların şiarı olmalı.

"Enerjinizin yüzde 50'sini insanlık adına gönüllere girmeye harcayın." dedi mesela ve ilave etti: "Gönüllere girerseniz etrafınızda bir sürü gönüllü oluşur." Zaten bu işin tabiatı gönüllülük ve gönüllü olma değil midir? Aksi halde böylesi bir dert ve davası olmayan insanların dünyadan haz ve kam alma bağlamında çok farklı vadilerde yaşamaları gönüllülük esası olmazsa nasıl aşılır ki? Ahirete bakan veçhesiyle Allah'ın rıza ve rıdvanı hedeflenmezse, bu hayata nasıl katlanılır ki? O zaman gönlünde bağlar bahçeler oluşturan gönül insanlarının etrafının da aynı ölçüde gönüllü insanlarla muhat olması, çevrenin gönüllüler deryası haline gelmesi gönüllüler hareketinin birinci gündem maddesi olmalı değil mi?

"Kusur yapmayın yaptığınız işlerde." dedi mesela. Ardından "sonra Allah ne yapar, ona da biz karışmayız." İkbal düşüncesine girmeyin demek bunun manası. Bugünkü şartlarda üzerinize düşen vazifeyi eksiksiz ve kusursuz olarak yerine getirin demek. Sebepler dünyasında yaşıyorsunuz; sebeplere riayet edin. Allah'ın lütuf ve ihsanına eyvallah ama sebeplere riayet etmeden bu lütuf ve ihsanları bekleme hakkınız yok demek. Bunları yaparsanız idbara da düşmezsiniz demek.

Son olarak "Münasebetlerinizi geçici değil kalıcı değerler üzerine bina edin." dedi mesela. "Siyaset de, siyasiler de gelip geçicidir; biz halkız; halkların halkla münasebeti siyaseti de siyasetçiyi de şekillendirecek, yönlendirecek olan kalıcı münasebettir." dedi. Bir başka zaman "Dinamik güç olan halk, her zaman statik güç olan siyaseti belirleyici olmuştur." demişti. Bunlar yolda yol alan yolculara projektör mahiyetinde sözler...