Konu Başlığı: Dünyevîleşme Zekât Anlayışımızı Nasıl Etkiledi Gönderen: Hadice üzerinde 02 Aralık 2010, 20:39:16 Dünyevîleşme Zekât Anlayışımızı Nasıl Etkiledi? Toplum, birbirinden farklı birçok yapıyı içinde barındırır. Her toplumda zenginlerin yanında fakirler ve orta derece gelire sahip kimseler de bulunmaktadır. Ekonomik farklılıklar nedeniyle bazı kimseler son derece müreffeh bir hayat sürerken büyük bir kesim zor şartlar altında yaşamakta, bunun sonucunda toplumda tabakalar arası uyumsuzluk ve problemler ortaya çıkmaktadır. İslam, toplumların sosyal yapısındaki bu farklılıklar ve bunların olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak için "zekât" ibadetini tayin etmiştir. Zekât, Allah'ın Kur'an'da verilmesini uygun gördüğü kimselere, belli ekonomik gücü olan kişiler tarafından belli oranlarda verilen paydır. İbadetler bedeni, mali ve hem mali hem de bedeni olmak üzere üç sınıfa ayrılmaktadır. Namaz ve oruç bedeni ibadetler iken zekât mali ibadet, hac ise hem mali hem de bedeni bir ibadettir. İbadetlerin bu şekilde çeşitli olması Allah'ın insana verdiği nimetlerin farklı olması ve bunlara şükrün de değişik şekilde yapılmasından kaynaklanmaktadır.Zekâtla kişi Allah'ın kendisine verdiği imkânlar dolayısıyla şükrünü maddi olarak, malıyla eda etmiş olmaktadır. Nasıl ki insanın bünyesinde gerek içeriden gerekse dışarıdan gelen mikroplara karşı kendini korumak için bir savunma mekanizması varsa, gerektiği zaman bu savunma mekanizması harekete geçiyorsa, yine dışarıdan gelen müdahalelere karşı organlar ellerinden geldiğince birbirinin yardımına koşuyorsa, toplum da aynen ödledir. Bireyler toplumsal yapının ayakta kalabilmesi ve devamlılığı için bu yardımlaşmayı yapmak zorundadır.( Bardakoğlu, Ali -Apaydın, H. Yunus vd., İlmihal: İman ve İbadetler, C. I., s. 420-421.) İslam'da olan zekât ve sadakanın böylesine önemli bir fonksiyonu vardır. Kur'an'da da belirtildiği gibi insan sahip olduğu bütün varlıklarda bir emanetçidir, gerçek mal sahibi ise Allah'tır. Yüce Allah'ın Kur'an'da resmettiği tablo, ne ekilen tohumu ne yağan yağmuru insanın yaptığı, gerçekte yapanın Allah olduğu şeklindedir.( 68 Vakıa 56/63-72.) Bundan dolayı da elinde imkânı bulunan zengin kimseler, yüce Allah'ın da ifade ettiği gibi(Zariyet 51/19; Mearic 70/24.) mallarından hak sahibi olan ihtiyaç sahiplerine verirler. Günümüz dünyasının maddeci, menfaatçi zihniyetinin Müslümanları etküediği bir gerçektir. Artık paraya gerekenden çok değer verilmekte, yaşamak için araç olan para, amaç haline getirilmektedir. Bu şekilde maddiyatçı zihniyetin yerleşmesinin en önemli sonuçlarından birisi de zekât verme noktasında cimrilik ve tembelliktir. Zekât vermede cimrilik gösterme ya da eksik verme, oranı aza indirmek için değişik bahaneler bulma çabalarının dünyevîleşmenin bir sonucu olduğunda şüphe yoktur. Pek çok Müslüman maalesef zekât vermemek için türlü türlü bahanelerin arkasına sığınıyor, bilezik sahibi kadın bir yıl dolmak üzereyken zekât vermemek için eşine, bir yıl sonra eşi ona veriyor, böylece zekât vermekten kurtuluyorlar! Üzerinden zekât görevini düşürmek için türlü gerekçe ve bahanelerle zekâttan kaçış yolları aramak dünyevîleşmektir. İşte İslam'ın ilk dönemlerinde Müslümanların artık zekât vermek için fakir bulamamaları ne güzel bir örnek. Yüzde doksan dokuzu Müslüman olan bir ülkede zenginlerin tamamı zekâtını hakkıyla verse, toplumdaki sosyal adaletsizlik bu düzeyde olmazdı. Eğer böyle olsaydı açlıktan hastalananlar, çöpten ekmek toplayanlar, ilaçsızlık alamadığı için sıkıntıya düşen insanlarla karşılaşmak söz konusu olmayacaktı. Zekât aslında gerçek mal ve mülk sahibini tanımanın, mala değer vermediğini göstermenin ve ona olan şükrünü ifade etmenin diğer adıdır. Zekâtla insan, hayatının merkezine malı almadığını, ne kadar çok kazanırsa kazansın onu Allah'ın emri doğrultusunda rahatlıkla harcayacağını ifade etmiş oluyor. Ayrıca sahibi olduğu malı ibadet olarak harcamak da her şeyden öte bir ibadet formatıyla yapılmaktadır. Bu da dünyevî olan mal mülkü uhrevi yapmakta, dünyevilikten alıp ona uhrevilik boyutu kazandırmaktadır. Kendisi zekâta muhtaç olmadığı, dinen zekât verilmesi uygun görülmediği halde değişik yerlerden zekât ve yardım almak için kendisini olduğundan fakir ve ihtiyaç sahibi gösterme çabalan da dünyaya tamah etmenin ve dünyevîleşmenin tezahürleridir. Belediyeden ya da değişik kurum ve derneklerden yardım almak için gerçek gelirini saklamak, burs başvurularında aldığı burs ya da aylık gelirinden daha az miktarını ibraz etmek, ailesi hakkında yanlış beyânda bulunmak, bunların tamamı dünyevî değerlere tamah sonucu ortaya çıkan davranış biçimleridir. Kur'an dünyalık olarak servet toplamayı çirkin görmemiş, fakat onu elde tutmayı, Allah yolunda harcamamayı kötülemiştir. İlgili ayette sadece dünyalık ve ekonomik hayat için malı toplayan, infak etmeyen, biriktirip bekletenler hakkında şöyle ifadeler vardır.( Ahmet Yıldırım, Din, Dünyevî/eşme ve Zühd, Araştırma Yayınları, Ankara 2005, s. 81.) "...Altını, gümüşü yığıp Allah yolunda harcamayanlar var ya, işte onları acı bir azabın beklediğini müjdele!"( Tevbe 9/34.) İslamiyet insanların mal kazanmasını, biriktirmeye gayret göstermesini yasaklamıyor, sadece Allah'ın rızası ve emri doğrultusunda harcamamayı haram kılıyor. Öngörülen azap da para kazanılmasına değil, gereği gibi harcanılmamasına dayalıdır. İşte İslam'ın temel ibadetlerinden olan zekât ibadetinde sergilenen her bir eksiklik ve tembellik dünyevîleşmek, dünya ve dünya değerlerine meyletmektir. Zekâtın bireysel ve toplumsal açıdan değişik faydaları söz konusudur. Zekât, kişiyi kendini beğenmek, diğer fertlerden üstün görmek, cimrilik, katı kalpli olmak gibi kötü huy ve hasletlerden uzaklaştırır. Bunun yanında sırf Allah'ın rızası için, O emretti diye malından zekât veren bir kimse bir başkasının hakkı olan mala da tamah etmeyecek, el uzatmayacaktır. Bu manada zekât ibadeti bir eğitim görevi icra etmiş olacaktır. Zekâtla insan, Allah'ın kendisine vermiş olduğu maddi imkânların şükrünü eda etmiş olacak, zekât verdikçe insanlara karşı sevgi ve merhamet duygularını zenginleştirecektir. Diğer yandan zekât, ekonomik açıdan birtakım faydalar doğurmaktadır. Elinde bulunan ekonomik gücü değerlendirmeyen, ticaret yapmayan kimsenin bu parası zamanla eksileceği için bu parayı ticarete yatıracak, böylece atıl vaziyette olan ekonomik güç yatırıma dönüşmüş olacaktır. Zekât alan kimse ise, kendisine zekât veren kimselerin mal varlığına göz dikmeyecek, onlara karşı haset ve çekemezlik içerisinde olmayacaktır. İhtiyaçtan dolayı kötü alışkanlıklara bulaşan hırsızlık ve benzeri davranışları yapan kimselere bir dereceye kadar engel olacak, ihtiyaç sahibi kimselerin onurunu kırarak birilerinden yardım istemesine, yüzünü kızartmasına mahal vermeyecektir. Önemli olan husus, İslam'ın her bir emrinin birçok hikmete dayalı olduğunu unutmamak, dünyevî arzuların peşine takılmadan inancımızın gereğini yerine getirmek, hatalarımızdan, eksiklerimizden silkinerek kendimize gelmek, ibadetlerimizi layıkıyla yapma gayreti içerisinde olmaktır. Süleyman Karacelil |