๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler(Amel-İbadet-Kulluk) => Konuyu başlatan: ღAşkullahღ üzerinde 05 Kasım 2010, 15:44:50



Konu Başlığı: Bir ümid
Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 05 Kasım 2010, 15:44:50
Bir ümid


“Günahım hadden efzûndur
Bana rahmeyle Allah’ım”

Dikençoğlu

İnsan nisyanla mâlûl! Lâkin unutulan, Kâinatın Yaratıcısı, âlemlerin asıl varlık sebebi Cenâb-ı Hak olunca; netice hüsran, netice figân…
* * *
Allâh’ım, nefsimizin fısıldadığı her kötülüğü, Sen hakkıyla bilensin, Sen «el-Alîm»sin.
“Sizler içinizdekini açığa vursanız da gizleseniz de Allah ondan yine sizi hesâba çeker.” (el-Bakara, 284)
Allah’ım, ruhumuzun arayışındaki incecik yönelişlerden Sen haberdarsın, Sen «el-Habîr»sin.
“Nerede olursanız olun, O sizinle beraberdir.” (Hadid, 4)
Allâh’ım, damarlarımızda dolaşan her zerreye Sen şâhitsin.
“Biz insana şah damarından daha yakınız.” (Kâf, 16)
* * *
Yâ Rab!..
Hangi köşeye gizlensem, hangi karanlığa hapsetsem günahımı, Sen’in nazarından, Sen’in nûrundan kaçıramam nefsimi ve nefsimin fısıldayışlarını!.. Güneşin ziyâsına dağ bile zevâl veremezken, bu âciz varlığımı Zât’ından nasıl gizli tutayım? Varlığım, Sana bunca yakınken, hangi ırak beni Sen’den uzak kılsın ki? Buna rağmen günahkârım; bunca “âşikâr”a karşı günahlardayım…
Yûnus Emre Hazretleri, gönlünde «el-Basîr» olanın tecellîsi, boynunda şeyhinin emrini yerine getirememenin ağırlığı, elinde kalbî sâfiyetinin işareti olan tavuk ile çıkarken Taptuk Emre’nin karşısına, nasıl bir nasihat bırakıyor bizlere; düşündükçe utanırım her hâlimden! Allah’ın Basar sıfatını zerrelerinde hissederek mübah olanı dahî terk eden Yunuslar’a mukabil, bizler Allâh’ın rızasına muhâlif hatalara -kimselerin görmediği zannıyla- nasıl bir gafletle râm oluveriyoruz?.. İşte günâhın sırrı, unutmak!..
“Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara kendi nefislerini unutturduğu kimseler gibi olmayın! Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” (el-Haşr, 19)
Allah’ım, nefislerimizi Sen’den gâfil olmaktan koru!.. Yoldan çıkanlardan değil, yola revân olanlardan eyle bizi! Hatalarımıza bakıp da, bizleri gözden çıkarılanlardan eyleme!
“Rabbim! Eğer Sen’in merhametini yalnız sâlih kullarının ümid etmesi gerekiyorsa mücrimler kime gidip sığınsınlar? Ey ulu Allâh’ım! Eğer Sen yalnız has kullarını kabul ediyorsan mücrimler kime gidip yakarsınlar?”
Ve:
“Çiçekler güneşli ve ıslak yerlerde açar.” derken Hz. Mevlânâ, nasıl davetkâr hüznün ve ümidin iç içe dönüp durduğu tevbe kapısına:
«Gel!...» demede, «Ne olursan ol, gel!»
Zira tevbe kapısı açık herkese… Tevbe edeceksen gel… O kapıya gelmek de bir nasib işte!
* * *
Allâh’ım, yazmak, söylemek kolay; hatanın yangınını yürekte hissetmeyi lutfeyle! Gözyaşlarıyla günah yangınlarını söndürüp kalp bahçemizi yeşertebilmekle ikram et, şu âciz kullarına! Ve rahmet ümidinin sıcaklığıyla cennet iklimlerinden bereketlendir kalplerimizi!
Günahımız çok, nisyânımız haddinden efzûn!... Lâkin ümidimiz, rahmetin!
«Ârif olan, kusur ve kirlerini, kişinin önüne sermez.» (F. Attar) diyor velî kulun!..
Yâ Rab, âriflerde tecellin bu ise, Zât’ındaki «es-Settar» sıfatının gölgesi altına al bizleri… Hani çocuk hatasını anlar da dudağını büker, bakamaz annesinin yüzüne; benim de yüzümü kaldıracak yüzüm yok… Lâkin:
“-Kulumun zannı üzereyim!..” buyuran Yâ Rahmân, Yâ Settâr!
Ve Rahîm olan Allâh’ım, îmansızlara dahî merhamet edip cömertçe nîmetler lutfeden Allâh’ım!.. Zâtından rahmet ümidi bekleyen şu âciz kullarını mahzûn eyleme.
“Ey Rabbimiz, unuttuğumuz yahud hata ettiğimiz şeylerden dolayı bizi muâheze etme! Ey Rabbimiz bizden evvelkilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz, tâkat getiremeyeceğimiz bir şeyi bize yükleme! Bizleri af et, mağfiret et, bizleri rahmetin içine al! Sen bizim Mevlâ’mızsın! Artık kâfirler güruhuna karşı bize yardım et!” (el-Bakara, 286)

Sana, yine Sen’in öğrettiklerinle sığınmadayız. Âciziz, câhiliz, nefsimize karşı zâlimiz… Sen her birimize ilim, amel ve nusret ihsan et, ey yüce Allah’ım!..
Alan Sen’sin, veren Sen’sin, kılan Sen!
Ne verdinse odur, dahî nemiz var?!


(Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri)


Huri Sezen