๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ => Sizden Gelenler( Kuran-ı Kerim) => Konuyu başlatan: Sümeyye üzerinde 05 Ekim 2010, 14:45:27



Konu Başlığı: Tekrar mı? sanat mı? 2
Gönderen: Sümeyye üzerinde 05 Ekim 2010, 14:45:27
Tekrar mı? Sanat mı? 2


Bu âyetlere ilk bakışta mânânın vurgulanması maksadıyla tekrar edildiği iddiasında bulunulmuştur. Buna karşılık, başka görüşte olanlar da vardır. Dikkat edilecek olursa, vurgu ile beraber her iki âyetin ayrı ayrı vazifelerinin olduğu da görülecektir. Malûm olduğu vechile, kıblenin Beyt-i Makdis'ten Kâbe'ye tahvili Resûlullah'ın (s.a.s) kalbî arzusu doğrultusunda vahiyle gerçekleşmiş, böylelikle Müslümanlar kendi ibadetlerindeki bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Bu yönüyle ilk âyet Resûlullah'a (s.a.s) ve mü'minlere bir nevi kalblerinden geçirip arzu ettikleri kıblenin değişmesi hâdisesini, ikinci âyet ise, buna ilâve olarak, bu değişme ve yeni kıble hükmünün ebediyen kalıp, başka bir değiştirmenin mümkün olmayacağını bildirmektedir. Zira ilk âyet, “(Ey Muhammed!) Elbette İlâhî buyruğu bekleyerek yüzünün semada aranıp durduğunu görüyoruz” ihbarından hemen sonra gelmiştir. Ve tekrar edildiği iddia edilen âyet bu sibak ile irtibatlıdır (Abbas, 44-45). Öte yandan, ikinci âyetin fasılasıyla gelen ta'lil ise, bir farkıyete işaret etmektedir: "Yüzünüzü oraya (Kâbe'ye) doğru çevirin ki, halk aleyhinizde kullanacak bir delil bulamasın.."

Elmalılı da 2. âyetin tefsiri ile ilgili yaptığı yorumda; "..bununla beraber içine aldığı bazı hikmetler de açıklanmak suretiyle bu pekiştirme, ayrıca müstakil bir mânâyı da ifade edecektir. Şöyle ki: ... İşte kıblenin değişmesi emrinde önce size karşı böyle aklî ve naklî bakımdan haklı olabilecek delilleri büsbütün kaldırmak ve hasımlarınıza aleyhinizde hiç bir delil bırakmamak hikmeti vardır... İkincisi, size nimetimi tamamlamam içindir…" der (Yazır, [Azim Dağıtım], 1:442).

Üzerinde en çok konuşulan ve hakkında ekseriyetle tekrar olduğu iddia edilen bir diğer misal de Rahman Sûres'inde geçen, "Öyleyken Rabbinizin hangi nimetini inkar edebilirsiniz?" âyetidir. Burada lâfzî benzerliğin olduğu muhakkaktır. Fakat, meseleye küllî olarak yaklaşıldığında, bu her bir âyetin sibakıyla irtibatlandırılması gerektiği ortaya çıkar.

Prof. Dr. Suat Yıldırım, bu mevzu ile ilgili olarak: "Aynı cümlenin tekrarına gelince, bu bazen muteallâkın, yani ilgili olduğu yerin çokluğundan ileri gelebilir. Nitekim Rahmân sûresinde 31 kez tekerrür eden her "Öyleyken, Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz?" cümlesi, kendinden önce zikredilen hususa tealluk etmektedir. Allah Teâlâ, insanlara ve cinlere hitapla, onlar için yarattığı nimetleri sayıp dökmekte ve her nimet faslından sonra onların bu nimetleri itiraf etmelerini isteyip, şükür vazifelerini hatırlatmaktadır" açılamasını yapar (Yıldırım, 153-154).

İbn Kuteybe de: "Bu tekrar, nimetlerin farklı olmasındandır, zira her değişik nimetin zikrinden sonra bu âyet gelmiştir" görüşündedir (İbn Kuteybe, 8:190). Bu durumda, "Öyleyken, Rabbinizin hangi nimetini inkâr edebilirsiniz" âyetinin tefsir ve yorumu, kendinden önce zikredilen hususlar ile birlikte yapılmalıdır. Bu her bir âyetten önce zikredilen nimetler farklı farklıdır ve onların her biri birer büyük nimet olup, karşılığında, hem nimet olduklarının vurgulanması, hem onlar için gereken şükür vazifesinin hatırlanması ve bu münasebetle Tevhid'e önemli bir gönderme daha yapılması gerekmektedir.

Bu görüşlerden ayrı olarak bu âyetler, "Allah" lâfzı yerine özellikle "Rab" kelimesinin seçilmesindeki hikmet, bu kelimenin zamire izafetindeki, yani "kümâ" zamiri ile insanlara ve cinlere muzaf kılınmasındaki hususiyet, Türkçe "nimetler" olarak tercüme ettiğimiz, "âlâ" kelimesi ile, "inkâr edebilirsiniz?" diye tercüme ettiğimiz "tukezziban" kelimelerinin hem semantik hem de işaret ettiği merciyetleri mevzuu ve benzeri noktalar açısından da ele alınabilir.

Kıssaların Tekrarı


Kıssa, Kur'ânî istılahatta, Kur’ân'ın yalan ihtimali ve hayalin karışması mümkün olmayacak bir tarzda tarihin derinliklerinde kaybolmuş, unutulmuş veya bazı izleri insanlığın hafızalarında varlığını koruyabilmiş hâdiselerin; muhataplara, âdeta olaylara yeniden bir canlılık vererek anlatılması, beyan edilmesidir (Şengül, 46).

Kıssa, Kur’ân-ı Kerim'in i'caz yönünden nazım ve üslûptaki bir çeşit edebi özelliğidir. Kasımî, Mehasinu't-Te'vil'de, "Kıssaların tekrarı, va'z u nasihatı pekiştirir; çünkü kıssalardan bir kısmı itaat ve imana davet ederken, öbür kısmı küfür ve isyandan sakındırır" der (Kasımî, 158-159). Kıssalarda tekrar olduğunu iddia edenler, kıssaların farklı üslûp ve çeşitlilik arzettiğini vurgulamaktan da kendilerini alamazlar. Meselâ, İmam Zerkeşî, Kur'ân'da tekrarın hikmetlerini izah ederken, "Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim'de, bir kıssayı çeşitli yerlerde, farklı üslûplarla anlatmakla tehaddiyi (meydan okumayı) geniş tutmuştur." yorumunda bulunur (Zerkeşî, 3:27). Farklı üslûplarla anlatım, tekrar olmaktan çıkmış olmayı gerekir. Dikkat edilecek olursa, bir konunun farklı üslûplarla ele alınması tekrar olmayıp, bir çeşit belâgat keyfiyetidir. Bu da, Kur'ân-ı Kerim'e has bir özelliktir. Aynı zamanda bir kıssayı, neticede tek bir mânâya götüren ve anlatım üslûbunu da zedelemeden muhtelif lâfızlarla tekrar etmek, fesahat ve belâgatın zor yönlerindendir ki, bunu ancak üstün ifade melekesi ve belâgat gücü olan başarabilir. Kur’ân'da değişik yerlerde farklı üslûp ve miktarlarda zikredilen bir kıssanın bölümleri bir araya getirildiğinde, o kıssanın tafsilâtlı olarak bütününü oluştururlar. Bu gerçeği ispat için, özellikle Seyyid Kutub, A. Kerim el-Hatib, M.Mahmud Hicazî ve aynı metodla kıssalar üzerinde araştıma yapan bazı müellifler, Kur'ân'da en çok zikredilen Hz.Musa (a.s.) kıssasını ele alarak incelemişlerdir. Neticede, kıssalarda gerçek bir tekrarın ve tekrar gibi görünen pasajlar arasında da her hangi bir tenakuzun olmadığını ortaya koymuşlardır.

Anahtar Bir Kelimenin Tekrarı


Aynı âyet veya onu takip eden âyetler arasında geçen bazı özel tabirlerin yeniden zikredilmesi, bazılarınca o tabirin tekrarı olarak anlaşılmıştır.
Buna misal olarak, Meryem Sûresi 41-45'inci âyetlerinde geçen "babacığım" lâfzı verilir:
Kitap'ta İbrahim'i an. Zira o, sıdkı bütün bir peygamberdi. Bir zaman o babasına dedi ki: Babacığım! Duymayan, görmeyen ve sana hiçbir fayda sağlamayan bir şeye niçin taparsın? Babacığım! Hakikaten sana gelmeyen bir ilim bana geldi. Öyle ise bana uy ki, seni düz yola çıkarayım. Babacığım! Şeytana kulluk etme! Çünkü şeytan, çok merhametli olan Allah'a âsi oldu. Babacığım! Allah tarafından sana azap dokunup da şeytanın yakını olmandan korkuyorum.

Bu görüşe göre, âyetlerde geçen anahtar kelime "babacığım" lâfzıdır. Onun için, sık sık ona dikkat çekilmektedir.

Oysa, siyaktan anlaşıldığı üzere, kıssada mihver; tevhidi, nübüvveti ve haşri konu edinen Meryem Sûresi'nin konu bütünlüğü içerisinde Hz. İbrahim'in tevhide çağrısıdır. Bu çağrıda taklidin bırakılıp tefekküre ve istidlâle tabi olunması istenmektedir. Baba, burada sadece kıssanın bir figürüdür. Dolayısıyla, "babacığım" lâfzının seçilmesi bir çok hikmete mebnidir. Bunlardan, baba-oğul diyalogu içerisinde hitap edebi, baba-oğul ilişkisinde olması gereken sevgi tezahürü, davetin kat’i ve sert üslûpla değil yumuşak ve nezaket içerisinde olması gerekliliği vb. hikmetler sayılabilir. Kur'ân, bu kıssadan hareketle, umumi mânâda sosyal hayat içerisinde ve hususi mânâda akraba ilişkilerinde nezaketi esas alan böyle bir hitap şekli tavsiye etmektedir. Buna, tekrar yerine, babasına karşı acıma, şefkat ve aynı zamanda muhabbet hisleri taşıyan bir oğulun, onu İlâhî azaptan kurtarma adına sa'y ve gayretleri denebilir. Diğer yönden, kıssada cereyan eden davetin bir defaya ve zamana mahsus olmayıp, değişik vesilelerle vuku bulmuş olması ihtimali, hattâ gerçeği de göz ardı edilmemelidir.

Bazı Emir ve Nehiylerin Tekrarı

Kur'ân-ı Kerim, dünya ve âhiret'i tanzim eden bir kanunlar manzumesi olması hasebiyle, içinde emir ve nehiylerin bulunması kaçınılmazdır. Bu yönüyle, evrensel bir ahkâm kitabıdır. Tefsir çeşitleri içerisinde önemli bir yer tutan "ahkâm tefsirleri" Kur'ân'ın bu yönünu incelemektedir. Fakat Kur'ân'ın orijinal mesajı gereği ihtiva ettiği bu ahkâmı ifadede de tekrarlardan bahsedilebilir mi? Bu konuda cumhurun görüşü, ahkâm âyetlerinde tekrarın söz konusu olmadığı yönündedir (Abbas, 24). Bu arada, ahkâm âyetleri içinde tekrar olduğunu iddia eden azın azı diyebilecegimiz görüş sahiplerinin konu ile ilgili zikrettikleri yorumları (Çelik, 12) sadece ilmî emanet gereği değerlendirmeyi uygun görüyoruz.

Ahkâm âyetlerinde, daha doğrusu, ahkâmı vaz’ etme sadedinde de, va'din tekrarı ile sevaba teşvik ve iyi fiillerin işlenmesine sebep olma, vaîdin tekrarı ile de kötü fiillerden sakındırma hikmeti gereği tekrarların yapıldığı ileri sürülmüştür. Fakat, Kur'ân-ı Kerim mu'ciz olması hasebiyle az sözle çok şey ifade eder. Zikredilen bu hikmetler, mutlaka tekrar ile hasıl olacaksa, Kur'ân'ın takdim ettiği her hakikati tekrar etmesi beklenmelidir. Hâlbuki Kur'ânî dilde, yukarıda zikredilen bu ta'lil ve hikmetlere medar olacak fenomen, tekrar değil "tezkir"dir; yani hatırlatmadır. "Farklı lâfızlarla aynı mânâyı ifade eden emir ve nehiylere" tekrar isnadı da kanaatimizce isabetli değildir. O kadar ki, Kur'ân-ı Kerim'de ilk bakışta müteradif gibi görünen lâfızların bile, serdedildikleri metin içinde iyice tetkik edildiklerinde, her defasında önemli nüanslar ihtiva ettikleri anlaşılacaktır.

Harf Tekrarı


Buna misal olarak:

"Hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam mânâsıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar" (Nisâ/4: 65) âyeti verilir. Bu âyetin özellikle son bölümünde "Cim" harfinin, kulağa hoş gelecek şekilde ardı ardına gelerek tekrar edildiği iddia edilmiştir.

Diğer misal ise: "Kendilerine kesin ve açık deliller gelmiş ve Resûl'ün hak peygamber olduğuna şehadet etmiş iken, iman ettikten sonra küfre sapan bir topluluğu hiç Allah hidayete erdirir mi? Yok, yok Allah, zalimler güruhunu Cennet'e giden yola koymaz. Böylelerinin cezası, Allah'ın, meleklerinin ve bütün insanların lânetine uğramaktır" (Âl-i İmran/3: 86-87). Bu âyette de tekrar edildiği iddia edilen "ha" harfinin, kulağa hoş gelecek bir musikî etkisi oluşturduğu muhakkaktır.
Buradaki zahirî harf tekrarları, aliterasyonlarla veya cinaslarla seci' meydana getirmektedir. Zira âyetlerde geçen aynı harfler, içinde bulundukları her bir kelimenin bünyesine dahildir. Burada tekrardan ziyade, belâgat ve sanat aranmalıdır.

Sonuç

İnsanlığın dünya ve âhiret saadetinin temini yolunda bir hidayet rehberi olan Kur'ân-ı Kerim, Allah kelâmı olması hasebiyle en mükemmel i'caz şaheseridir. Araştırıldığında, diğer semavî kitaplar arasında sadece Kur'ân'ın hidayet ile i'cazı eşsiz bir tarzda bir arada dercettiği görülecektir. Arap edebiyatının zirvede olduğu Kur'ân'ın nâzil olduğu dönemlerde, "Eğer kulumuza indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin, eğer iddianızda doğru iseniz Allah'tan gayri şahitlerinizi (yardımcılarınızı) da çağırın" (Bakara/2: 23) meydan okuması ile bütün insanlığa çağrıda bulunmuş, fakat o gün bugündür kimse bu meydan okumaya karşı duramamıştır. Sadece bu yönüyle bile onun mûcizeliği tartışmasızdır. Kur'ân'ın i’caz yönlerinden biri, O'nun nazım, üslûp ve kelimelerden oluşan beyan tarzıdır. Dolayısıyla O'ndaki her bir lâfız - bu ister bir cümle, ister bir ibare, ister bir kelime ve isterse bir harf olsun - öylesine yerindedir ki, bir başkasıyla değiştirilecek olsa, nazım da, hattâ mânâ da, O'nun belâgatı da zedelenecektir. Kur'ân-ı Kerim'de tekrar gibi görünen fenomen de, onun değişik hikmetler, i’caz yönleri, mânâ özellikleri taşıyan bir hususiyetidir. Aynı lafzın birkaç yerde geçmesi, kanaatimizce tekrar olmasa gerekir. Zira lâfzın yeniden kullanılması, yukarıda ifade edilen hususiyetlere ilâve olarak, dilin etimolojik ve semantik yapısının da gereğidir. Dikkat edilecek olursa, her yazıda olduğu gibi şu makalemizde de ifadenin gereği olarak kullandığımız, kullanılması gereken aynı kelimelerin sayısı oldukça fazladır.


Kaynaklar

- Abbas, Fadıl Hasan, Esalibu'l-Beyan, ders notları.
- el-Alûsi, Mahmud, Ruhul Meâni, Beyrut,1985.
- Bahazık, Ömer Muhammed Ömer, Şerh Risaleti'l-Beyani İ’cazi'l-Kur'ân li'l-Imam Ebî Suleyman Hamd b.Muhammed b. Ibrahim el-Hattabî, Daru'l Me'mun li't-Turas.
- Çelik, Muhammed, Kur'ân'da Tekrar, basılmamış makale.
- İbn Kuteybe, el-Bahru'l Muhit, c. 8.
- Kutub, Seyyid, Fî Zilâli'l-Kur'ân.
- Kutup, Muhammed, Dirasatun Kur'âniyyetun, Daru's-Şurûk, Beyrut.
- Şengül, Idris, Kur'ân Kıssaları Üzerine, Işık yay, 1994, İzmir.
- et-Tunusî, Muhammed el-Hıdır Huseyn, Mecelletu Livai'l-İslâm, 7.sayı, Yıl:4.
- Ünver, Mustafa, Kur'ân'ı Anlamada Siyakın Rolü, Sidre yay. Ank. 1996.
- Yazır, Elmalılı Hamdi, Hak Dini Kur'ân Dili, 1936.
- Yıldırım. Suat, Kur’ân İlimlerine Giriş.
- Zemahşerî, Muhammed b.Ömer, el-Keşşaf an Hakaiki't-Tenzil, Kahire,1397/1977.
- Zerkeşî, Bedruddin, el-Burhan fî Ulûmi'l-Kur'ân, Thk: M.Ebû'l-Fadl İbrahim, Beyrut. Daru'l Marife, 1972.




Yrd. Doç.Cüneyt Eren