> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Kuran-ı Kerim > Sizden Gelenler( Kuran-ı Kerim) > Mevlânâdaki insan sevgisinin kaynağı Kurândır
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Mevlânâdaki insan sevgisinin kaynağı Kurândır  (Okunma Sayısı 895 defa)
06 Ekim 2011, 17:02:01
Sefil
Yeni Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 28.807


« : 06 Ekim 2011, 17:02:01 »



Mevlânâ’daki insan sevgisinin kaynağı Kur’ân’dır
   
YAZAR HAYAT NUR ARTIRAN: Mevlânâ’daki insan sevgisinin kaynağı Kur’ân’dır...
 
Mevlânâ’daki insan sevgisinin kaynağı Kur’ân’dır
 
GİRİŞ
Son günlerde liberalizmin ülkemizde etkili olmasıyla birlikte dindarlık kendine daha iyi bir hayatiyet alanı kazanıyor gibi görünse de bazen liberalizm dinî değerlerin içini boşaltabiliyor. Kimi dinî değerler folklorik ya da pazar malzemesi haline dönebiliyor. Bu değerlerden birisi de Mevlânâ Hazretleri ve öğretileri. Biz de bayrama özel Mevlânâ Hazretleri’nin öğretilerini yakından inceleyen Hayat Nur Artıran’la güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Artıran Hanım, Mevlânâ Hazretlerinin Kur’ân’dan, Hadisten ayrı düşünülemeyeceğini söylüyor. Zaten son çıkardığı kitap “Aşk Bir Dâvâya Benzer” kitabı da bunu kanıtlar nitelikte. Bu röportajın bana öğrettiği en büyük şey Mevlânâ’nın “Ne olursan ol gel” çağrısının hakikatini göstermesi oldu. Bakalım size neler hissettirecek?
Hazreti Mevlânâ’yı İslâmiyeti farklı yorumlamış veya kendince ılımlaştırmış bir kişilik olarak görmek mümkün mü?
Hz. Mevlânâ’yı Cenâb-ı Hak’tan, Efendimizden (asm), Kur’ân ve Hadis’ten ayrı düşünmek yapılacak en büyük yanlıştır. Mevlânâ Hazretleri “Ben Kur’ân’ın kulu kölesi, Hz. Muhammed’in (asm) bastığı yerin toprağıyım” diyen ulu bir sultandır. Zaten kendisi böyle bir yanlış anlayışa maruz kalacağını bildiğinden olacak ki, asırlar önce bu beyti söylemiştir. Hz. Mevlânâ’nın tüm sözlerinin kaynağı âyet ve hadis-i şeriflerdir. O nedenle Mesnevî’ye Mağz-ı Kur’ân, Keşşafu-l Kur’ân denmiştir. Şems-i Tebrizî; Mevlânâ Hazretleriyle ilgili olarak “Her ne söylemişse altına Hazret-i Muhammed’in (asm) mührünü vurmuştur” der. Kim ne söylerse altında Hz. Muhammed’in (asm) bir sözü olmalı ki o söz yeterince açıklanmış, anlaşılmış olsun.
Tam da bu noktada Hz. Mevlânâ’yı Hümanizmle yorumlayanlar da var. Ne olursan ol, ne yaparsan yap insan sonuçta değerlidir gibi…
Hz. Mevlânâ hümanisttir, ama bu sıradan boş bir hümanistlik değildir. Onun tüm insanlık âlemine hoşgörüyle yaklaşması, din, dil, ırk, mezhep ayırmadan herkesi kucaklaması Muhammedî (asm) ahlâkı en yüksek derecede yaşamasından ileri gelir. Peygamberimize (asm) duyduğu sınırsız aşk-u muhabbetin bir yansımasıdır bu durum. Bir beytinde “Hiç kimseye kâfir deme, hiç kimseyi hor hakir görme çünkü herkeste onun nuru var, yani Muhammedî nur var” demiştir.
Bunu biraz açar mısınız?
Bilindiği üzere Allah (cc) âlemleri yaratmadan önce Efendimiz’in (asm) nurunu yaratmıştır. O nurdan da tüm âlemler yaratılmıştır. Bilenler bilir ki ister Budist, ister ateist, ister Hristiyan olsun hepsinde Efendimizin (asm) nuru var. Herkese gösterilen o hürmet, sevgi, saygı kişinin şahsına değil ondaki mânevî emanetedir, farkında olmadan taşıdığı Muhammedî (asm) nuradır. Bu davranış “Yaratılanı hoş gördük Yaradan’dan ötürü” diyen Yunus Emre Hazretlerinin sözünün gerçeğe dönüşen yaşanmış halidir.
“Ne olursan ol gel” derken hiçbir kriter yok mu?
Madde âleminde dahi bazı kriterler söz konusu olurken mânâda olmaz mı? Cenâb-ı Allah’ın (cc), Peygamber Efendimiz’in (asm) kabul etmediğini Mevlânâ Hazretleri nasıl kabul eder? Hz. Mevlânâ’nın Allah’ın rahmetinden, Hz. Peygamber’in (asm) şefaatinden daha büyük bir şefkat ve merhamete sahip olduğunu düşünmek ne derece doğru olur? Ne olursa olsun yarattığı kulu bağışlayacak büyük bir merhamet ve şefkata sahip olan Hz. Allah’tır. Bu âleme Rahmete'l-lilâlemin olarak gönderilen Efendimiz’dir (asm).
İnançlı inançsız herkes bir yudum su içiyor, bir lokma ekmek yiyorsa Efendimizin (asm) yüzü suyu hürmetine içiyor yiyor. “Rızıklar dahi ondan rızık diler” diyen bir Hazret-i Mevlânâ’dan bahsediyoruz. "Allah’tan ümit kesilmez" diyen bir Rabbimiz, ümmetinden hiçbir zaman şikâyetçi olmayan, "Onlar bilmiyor, sen onları bağışla" diyen yüce bir Efendimiz (asm) var.
Yani Hz. Mevlana’nın hoşgörüsü Kur’ân ve Hadis kaynaklı, değil mi?
Efendim bunu daha farklı düşünmek mümkün müdür? Buna bir örnek vermek gerekirse Feriduddin-i Attar Hazretlerinden bir olayı arz etmek isterim: Bir gün Peygamber Efendimiz  (asm) “Ya Rab bundan önceki bütün ümmetlerin hataları, kusurları, ayıpları ortaya döküldü. Benim ümmetimin ayıp ve kusurlarını ortaya dökme, onları sadece ben bileyim” diye yüce Rabbimize niyaz edip yakarır. Cenâb-ı Hakk’tan Efendimize (asm) gelen hitap ne kadar dikkate şayandır: “Ümmetin öyle hallere düşecek ki, belki sen dahi kaldıramayacaksın. Bırak ümmetinin ayıp ve kusurlarını sadece Ben bileyim, sen dahi bilme.” Bu yarattığı kuluna karşı nasıl bir örtücülüktür, bir peygamberin ümmetine karşı duyduğu nasıl bir şefkat ve muhabbettir, bunu zahir kelimelerle nasıl anlatabilirsiniz. Bundan daha büyük hoşgörü, örtücülük, şefkat ve muhabbet olur mu?
Düşünün ki Hz. Hamza gibi iki cihan arslanını şehit eden Vahşi için yüce Rabbimizden “Allah’tan ümit kesilmez” âyeti inmiştir. Vahşi, Hz. Hamza’yı şehid ettikten sonra Cenâb-ı Hakk’ın farklı bir kudreti tecelli ediyor ve Vahşi’nin içine öyle bir ateş düşüyor ki yapmış olduğu telâfi edilmez hatanın sonunda Hz. Hamza’nın ve Peygamber Efendimiz’in (asm) hakikatine vakıf oluyor. Pişmanlıktan gözlerinden kanlı yaşlar akıyor. Çok uzun hikâyedir kısa keseyim vesselâm sonunda bir âyet iniyor: “Allah kendisine şirk koşanlar müstesna dilediğini bağışlar.” Bu âyeti hemen Vahşi’ye müjdeliyorlar.
Fakat Vahşi; umutsuzluğa kapılarak “Şeytanın bütün zürriyeti bağışlanır, onun tövbesi kabul edilir de benimkisi edilmez. Ben öyle bir iş yaptım ki, Nuh’un ömrü kadar ömrüm olsa, Eyyûb gibi sabretsem yine de ben bağışlanmam” diye gözünden kanlı yaşlar akıtıyor ve “Ya Rab, bilirim ki sen herkesi bağışlarsın, ama bu Vahşi kulunu hiç bağışlamazsın” diyerek feryatlar ediyor. İşte o anda yüce Rabbimizin rahmet denizi coşuyor ve “De ki: Nefisleri uğruna aşırı giden kullarım, sakın Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar” âyeti iniyor. Vahşi için bile "Benden ümit kesme" diyen bir Rabbimiz, onu affedip bağışlayan hoş gören bir Efendimiz (asm) var. Tüm bunlar karşısında Hz. Mevlânâ “Ne olursan ol yine gel” demesin de ne desin? Peygamber Efendimiz (asm) kimi dini inancı hali ahvali yüzünden hor hakir görmüş kapısından kovmuş ki, Hz. Mevlânâ da birilerini dergâhından uzak tutsun.
 
Dergâhın mânevî anlamı nedir?
Dergâh hastane, mürşitler de doktor gibidir. Cümle nefsanî hastalıklar burada tedavi edilir. Dergâh hamam gibidir, cümle kirler burada ehlinin eliyle yıkanarak temizlenir. O nedenle doktor hastayı, hamam kirliyi kabul etmez olur mu? Maksat hastaların doktora, kirlilerin hamama gitmesi değil midir? Bir doktor hastaya “Sen çok hastasın git tedavi ol da bana gel” der mi? Hamamcı “Sen çok kirlisin git temizlen de hamama gel” diyebilir mi? Dünyada bile böyle şeyler mümkün olmazken Allah’ın mânevî hekimleri nasıl böyle bir şey yapsın? Kimi dergâhından kovsun?
Fakat hastaneye gitmekten maksat tedavi olmak, doktora teslim olup verilen ilâçları kullanmaktır, gerekirse bıçak altına yatmaktır. Hem hastaneye gidip hem de başımıza buyruk olamayız. “Ne olursan ol gene gel” demek: “Ey insan! Devası bulunmayan bu âlemdeki hastalığın neyse hiç korkma, ümidini kesme bize gel, derdinin dermanını bulursun, çünkü bir Allah’ın hekimleriyiz. Ey kirli adam! Sen bir yanlış yapıp lağım kuyusuna düştüysen orada yıllarca kaldıysan bile yine ümitsiz olma, o kuyudan çık bizim dergâhımızdaki rahmet suyumuzla yıkan, anadan doğmuş gibi tertemiz olursun” demektir. Yoksa “Lağım kuyusundan çık gel tertemiz olan Hakk âşıklarının yaşadığı ulu dergâhta sen de o pisliğinle aramızda yaşa” demek değildir. Suyun altına girip yıkanmadıktan sonra suyu bilmekle insan temizlenmez. İlâç rafta durduğu müddetçe ilâçtır. İçilince şifa verir. Hamama gitmekten maksat yıkanmak, doktora gitmekten maksat ilâçları kullanmaktır. Gerisi kendi kendimizi kandırmaktan başka bir işe yaramaz.
Cümle sözlerin hülâsası: “İyilikle kötülük bir olmaz, sen kötülüğü iyilikle sav” diyen Rabbimizin emri gereğince elbette bu âyete uygun bir şekilde yaşamak her kula farzdır. Efendimizin (asm) rahmete'l-lil âlemin oluşunu dolayısıyla da Hz. Mevlânâ’yı ve ondaki Muhammedî (asm) ahlâk gereği gösterdiği hoşgörü, sevgi ve şefakati anlamayanların sözleri kendileri gibi fani olup çürüyüp gidecektir. Bir gün o sözlerden hiç bir eser kalmayacaktır, ama Hz. Mevlânâ’nın tüm evreni kucaklayan ledün sözleri ilelebet bâki olacaktır. Çünkü o sözlerin kaynağı bâkî olan İlâhî rahmet deryasından coşup gelmektedir.
“Aşk Bir Dâvâya Benzer” isimli eserinizde Peygamber Efendimizin (asm) hakikatıyla ilgili çok geniş bilgilere yer verildiği gibi az yemek, az konuşmak ve az uyumakla ilgili de oldukça derin mânâlara değiniyorsunuz. Bu konuda da birkaç cümle söyleyebilir misiniz?
Az yemek, az uyumak ve az konuşmak dinîmizin tavsiyesidir. Az yemek az uyumaya, az uyumak az konuşmaya, az konuşmak da dinlemeye vesile olur. Sürekli konuşan insan dinleyemez. Kur’ân okumak sünnet, fakat dinlemek farzdır. "Oku" emri Efendimize, dinlemek ümmetine farz olmuştur. O nedenle Hz. Mevlânâ da Mesnevî’ye “Dinle Neyden” diyerek başlamıştır. Elbette tüm bunlar boş ve tesadüf değildir. Burada çok önemli bir nokta da “helâl lokma” yemektir. Helâl olmadıktan sonra az yemenin kime ne faydası olur?
Beden topraktan yaratılmıştır. Yediğimiz lokmalar tohum gibidir, duygu ve düşüncelerimiz de yediğimiz o lokmalardan meydana gelir. Bir insanı insan yapan duygu ve düşüncelerimizdir. Helâl lokma insanda güzel insanî düşüncelerin, haram lokma ise olumsuz negatif düşüncelerin doğmasına vesile olur. Negatif düşünceler de insanı depresyona sürükler. Günümüzde depresyon had safhaya ulaşmış durumda. Bunun en önemli nedenlerinden biri helâl lokmanın azalmasıdır. Fakat haram lokmayı da sadece ağız yoluyla alınan gıdalar olarak düşünmek çok yanlış olur. Bu konu çok detaylı bir şekilde söz konusu eserde açıklanmıştı...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Mevlânâdaki insan sevgisinin kaynağı Kurândır
« Posted on: 16 Nisan 2024, 16:41:10 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Mevlânâdaki insan sevgisinin kaynağı Kurândır rüya tabiri,Mevlânâdaki insan sevgisinin kaynağı Kurândır mekke canlı, Mevlânâdaki insan sevgisinin kaynağı Kurândır kabe canlı yayın, Mevlânâdaki insan sevgisinin kaynağı Kurândır Üç boyutlu kuran oku Mevlânâdaki insan sevgisinin kaynağı Kurândır kuran ı kerim, Mevlânâdaki insan sevgisinin kaynağı Kurândır peygamber kıssaları,Mevlânâdaki insan sevgisinin kaynağı Kurândır ilitam ders soruları, Mevlânâdaki insan sevgisinin kaynağı Kurândırönlisans arapça,
Logged
07 Kasım 2016, 12:25:40
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 07 Kasım 2016, 12:25:40 »

Esselamu aleykum.Rabbim bizleri kur ani kerimi okuyan ve anlayip hayatina rehber edinen ve mevlana hazretleri gibi kur an ile yasayip hayat bulan ve onun icin seven kullardan eylesin inşallah...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes