> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Kuran-ı Kerim > Sizden Gelenler( Kuran-ı Kerim) > Kuran ve tefekkür 3
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kuran ve tefekkür 3  (Okunma Sayısı 1710 defa)
31 Ekim 2010, 15:39:50
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 31 Ekim 2010, 15:39:50 »



Kur'an ve Tefekkür -3-


İnsanı kullukla mükellef kılan Cenâb-ı Hak, gökte ve yerde ne varsa hepsini ona âmâde kılmış1 ve bu kulluğu bir duygu derinliği ile yaşayabilmesi için insanı tefekkür istîdâdı gibi kalbî hassâsiyetler ile tezyîn etmiştir. Yine insanın îmânda kemâle ererek vuslata nâil olabilmesi için de “Üsve-i Hasene”, yâni “en güzel bir örnek ve rehber şahsiyet” sûretinde peygamberler gönderme lutfunda bulunmuştur.

Peygamberler vâsıtasıyla gerçekleşen ilâhî yardım, Âhirzaman Nebîsi ve onun vâsıtası ile bütün beşeriyete lutfedilen Kur’ân ile zirveleşmiştir.

Bu sebepledir ki hem ümmet-i Muhammed’den olmamız ve hem de Kur’ân ile nasiplenmemiz sebebiyle Cenâb-ı Hakk’a şükür borcumuz sonsuzdur. Zîrâ zerre kadar bir çınar tohumunun münbit bir toprak vâsıtasıyla koca bir ağaç hâline gelerek kazandığı muazzam haşmet gibi bizdeki tefekkür ve hissiyâtın Kur’ân’la beslenip güçlenmesi neticesinde ulaşılabilecek kalbî duyuş ve hakîkatler ne kadar muhteşemdir. Bu itibarla Kur’ân’ın, o bitip tükenmez feyzi ve yüce irşâdı olmasaydı tefekkür ve duygularımız, münbit topraktan mahrum, kuru bir tohum gibi kalırdı. Dolayısıyla biz kullar için Kur’ân sâyesinde gerçekleşen ilâhî ikrâmın yüceliğini ve sonsuz azametini idrâk etmekten daha büyük bir nîmet olamaz. Bu gerçeği; uzay çağı olan şu yirmibirinci asırda ilâhî tebliğden mahrum ibtidâî kavimlerin tefekkür ve tahassüste ortaya koydukları seviyesizlik, daha da bâriz bir şekilde göstermektedir. Hâlâ muharref dinlere mensup milyonlarca insanın, hattâ taştan mâmul Buda heykellerine tapan Budistlerin, âciz bir hayvan olan ineği mukaddes kabul eden Hinduların ve böyle âciz varlıkları ilâh edinmiş bulunan milyarlarca insanın varlığı, üzerimizdeki Muhammedî nîmetin azametini kavrayabilmemiz için ne ibretli manzaralardır. Lâkin, bundan daha hazin olanı, îmân nîmetine mazhar olup da araya giren nefsânî ve dünyevî birtakım sebepler ile hakkın gür sadâsına karşı dehşet verici bir sağırlık içinde bulunmaktır. Her devirde mevcûd olan böyleleri için Kur’ân-ı Kerîm:

“Onlar sağır, dilsiz ve de kördürler…”

(el-Bakara, 18) buyurmaktadır.

Bu itibarla Cenâb-ı Hak, mü’minlerin uyanık, firâsetli ve âyetlerin dehşetinden bir duygu derinliğine sahip olmasını arzu eder. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“O mü’minler ki, kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında onlara karşı kör ve sağır davranmazlar.” (el-Furkan, 73)

Böyle bir devirde, bir müslüman için iki ehemmiyetli vazîfe vardır:

Bunlardan biri, kayaların çatlakları arasında yeşerme şansı elde eden nâdide çiçekler gibi üzerimizde tecellî eden nîmetin kıymetini takdîr edip bir şükür hissi içinde bulunmaktır. İkincisi ise bu ilâhî lutuf ve ikramların tabiî bir sûrette doğuracağı, hak ve hakîkat mahrumlarına acıma duygusuyla, o hakîkatlerin tebliğinde gayretli olmaktır.

Âyet-i kerîmelerde buyrulur:

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmrân, 104)

“(İnsanları) Allâh’a çağıran, sâlih amel işleyen ve «Ben Müslümanlar danım.» diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet, 33)

Tebliğ gayretinin, arzu edildiği nisbette semereli olabilmesi içinse Kur’ân’ın engin muhtevâsı üzerinde her zamankinden daha fazla gönül ve zihin yormak ve Kur’ân ile istikâmetlenip Kur’ân ahlâkı ile ahlâklanmak şarttır. Bu demektir ki, Kur’ân-ı Kerîm’in engin rûhâniyet ve muhtevâsı üzerinde tabiat âlimlerinin maddî âlemi incelemekteki dirâyet ve gayretlerinin üstünde bir gayret ve kalbî dirâyet sâhibi olmak mecbûriyetindeyiz.

Bütün materyalist telakkîlerin beşeri alçaltmaktan ve sefâletini hazırlamaktan başka bir netîce hâsıl edemediği ortadadır. Bu vahim netîcenin sebebi, insan gerçeğini sâdece akıl ile mîzân etmekten doğmuştur. Kur’ân-ı Kerîm ise vahyin içinde değer kazanan akla işâretle, on altı defa "Yâ ulul-elbâb"» yâni “ey akıl sâhipleri” hitâbı yanında pek çok kere de: “Akıl etmez misiniz, düşünmez misiniz, idrâk etmez misiniz?” tarzında îkâzlar ihtivâ etmektedir.

Bütün ilimlerin önünde giden Kur’ân, beşerî tefekkür ve tecessüs meylini tatmin hususunda kıyâmete doğru her geçen gün yeni keşiflerle yeniden ne azametli bir menbâ ve ne feyizli bir kaynak olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır.

Biz Müslümanlar, Kur’ân’ın mükemmelliğini insanlığa îzâh ve onları îkaz hususunda yetersiz kalmanın ve nümûne olamamanın mes’ûliyetini düşünmeli ve ürpermeliyiz. Üstelik, asırlardan beri gerçekleşen bütün ilmî keşifler ile milyonlarca kere Kur’ân te’yîd edilmiş iken bu gerçeğin îmânı îcâb ettirdiği hakîkatini asrımızın çeşitli vâsıta ve imkânlarına rağmen lâyıkıyla yaygınlaştıramamamız hâlinde, dünyanın dört bucağında yaşayan gaflet içindeki insanlar, bizden huzûr-i ilâhîde dâvâcı olacaktır. Bu da bizlerin mes’ûliyetini artırmaktadır. Zîrâ dînin çoğu metafizik olan gerçeklerini îzâh ve ispat sadedinde zamanımızın pek çok ilmî keşfi, geçmiş asırlara nisbetle büyük kolaylıklar sağlamaktadır.

Kur’ân, kıyâmete kadar her asrın ilmî seviyesi ve insanların idrâkine göre hakîkatlerini sergilemektedir. Şâyet insan yaratılışındaki husûsiyetler, tıbbî buluşlar, semâ haritasındaki ve yeryüzündeki zihni dehşete sevk eden nizam ve program gibi daha nice hakîkatler, ilmen keşfedilmeden evvel Kur’ân’da açıkça ve sarâhaten ifâde edilmiş olsaydı, insanların o zamanki aklî ve ilmî seviyelerine göre bunu kabullenip tasdik etmeleri ve netîce itibâriyle îmân ile şereflenmeleri mümkün olmazdı.

Bu yönüyle de Kur’ân-ı Kerîm, eştikçe defîne çıkan kadim bir toprak gibidir. Yeter ki onun engin muhtevâsı üzerinde gereği gibi gönül ve zihin yorabilelim.

Kâinat kitabı ile duygu derinliğine varabilmek ve cihânın hikmet ve sırlarının müşâhedesi, ancak gönül ehlinin tefekkürü sâyesindedir. Rabbimiz aşağıdaki âyetlerle bütün insanlığı bu tefekküre dâvet eder:

“(Sana karşı çıkanlar) hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı? Zîrâ dolaşsalardı elbette düşünecek kalbleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalbler kör olur.”

(el-Hacc, 46)

“Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır.” (er-Ra’d, 4)

Gerçek bir mü’min olabilmek, kalbi harekete geçirmekle ve o kalbin tefekkür ve sevme iştihâsını uyandırabilmekle başlar.

İnsanı insan yapan, beyin ve kalb fonksiyonlarıdır. Sadece beyne yüklenilip kalb âlemi ihmâl edildiği zaman, insan belki iyi bir dünyâ adamı olur. Lâkin ince, rakîk bir mü’min olabilmek için kalbin de hamur gibi yumuşaması, incelmesi ve hissiyât derinliğine bürünmesi zarûrîdir. Kalbi bu kıvamda çalışan bir mü’min için her şey “hâl lisânı” ile konuşur. İnsanın, kendinden başlayarak yüzü-gözü, üstü-başı vitrinidir. Bütün varlıkların “lisân-ı hâl” denilen bir lisânı vardır ki, her şey bununla beyân hâlindedir.

Anadan doğma âmâ olan bir kişi, gözleri birdenbire açılsa ne kadar dehşete kapılır. Şöyle bir baktığında; denizlere, ağaçlara, uçan kuşlara ne kadar hayret eder. Zîrâ hiç görmediği şeyler… «Rabbim ne güzel halketmiş!» der, hayranlık duyar. Bu güzelliklerin her gün binlercesi ile karşılaşan insanoğlu, çoğu kez bunların farkına varmadan, derin tefekkür ve ince tahassüs iklimine yol bulamadan, tıpkı bereketli Nisan yağmurları üzerinden akıp gittiği hâlde ondan hiçbir nasîb alamayan sert kayalar misâli, oradan gafletle gelip geçer.

Yukarıdaki ve aşağıdaki âyetler bizleri ne güzel bir uyanıklığa dâvet hâlindedir:

“Gecenin ve gündüzün değişmesinde, Allâh’ın gökten indirmiş olduğu rızıkta (yağmurda) ve ölümünden sonra yeri onunla diriltmesinde, rüzgârları değişik yönlerden estirmesinde, aklını kullanan toplum için dersler vardır.” (el-Câsiye, 5)

“Onlara bir delil de gecedir: Gündüzü ondan sıyırırız da karanlıkta kalıverirler.”

“Güneş de yörüngesinde yürüyüp gitmektedir. Bu, çok güçlü ve her şeyi bilen Allâh’ın takdîridir.”

“Ay için de sonunda o eski hurma salkımının çöpüne (yay hâline) döneceği konaklar tâyin etmişizdir.”

“Ne güneş aya yetişebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler.” (Yâsîn, 37-40)

“İşte biz, bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.” (el-Ankebût, 43)

İnsan, ömrü müddetince ne derecede tefekkür ve duygu derinliğinde yükselip dirâyet kazanırsa, ilâhî muhabbet ikliminden o kadar nasip alabilir ve ölüm ötesindeki saâdet, o nisbette artar. Tarih boyunca peygamberler, evliyâ ve mütefekkir sâlihler, kâinâtı kavramaktaki dirâyetin canlı misâlleridir. İnsanın fıtratında ve vicdânının derinliklerinde mârifetullâh, yâni Rabbi kalben tanıma istîdâdı, bir hak duygusu, şiddetle inanma ve bağlanma ihtiyâcı gizlidir.

Başı dara düşen gâfillerin, hayat buhranları geçiren münkirlerin, himâyesiz kaldıkları korkunç yalnızlıkta bu fıtrî sermâyenin sevk-i tabiîsiyle Allâh’a dönmeleri, ilâhî kudretten yardım dilenme ihtiyâcı duymaları, insanın yaratılış gâyesinin muktezâsıdır. Lâkin bu istîdâdı köreltenler, bu âlemde ilâhî kudret akışlarından ve sanat harikalarından uzakta ve bîgâne kalanlar, bu ibretler âleminde abus ve alık yaşayanlar, dünyada oynadıkları bu körebe oyununu âhirette de devam ettireceklerdir. Âyet-i kerîmelerde buyurulur:

“Yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalbler de körleşir.” (el-Hacc, 46)

“Bu dünyada kalbi kör olan, âhirette de kör ve daha şaşkındı...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kuran ve tefekkür 3
« Posted on: 23 Nisan 2024, 16:02:55 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kuran ve tefekkür 3 rüya tabiri,Kuran ve tefekkür 3 mekke canlı, Kuran ve tefekkür 3 kabe canlı yayın, Kuran ve tefekkür 3 Üç boyutlu kuran oku Kuran ve tefekkür 3 kuran ı kerim, Kuran ve tefekkür 3 peygamber kıssaları,Kuran ve tefekkür 3 ilitam ders soruları, Kuran ve tefekkür 3önlisans arapça,
Logged
27 Şubat 2018, 20:03:04
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 27 Şubat 2018, 20:03:04 »

Esselamu aleykum.rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes