> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Kuran-ı Kerim > Sizden Gelenler( Kuran-ı Kerim) > Kurân ve tefekkür 2
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Kurân ve tefekkür 2  (Okunma Sayısı 1648 defa)
31 Ekim 2010, 15:38:41
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 31 Ekim 2010, 15:38:41 »



Kur’ân ve Tefekkür -2-


İnsanoğlu; diğer mahlûkat gibi et ve kemikten ibâret bir vücud olmaktan ziyâde, bir îcad bedîası yâni sanat hârikasıdır ki, Rabbe vuslat istîdâdını Cenâb-ı Hak, ona nasîb etmiştir. Yaratılışındaki şeref ve haysiyeti koruyarak kemâle eren bir insan; ilâhî feyizlere mazhar, kevnî ve ilmî tecellîlere kaynak, hayırlara mecrâ, muazzam bir kıymettir. Zîrâ Rabbi onu “ahsen-i takvîm” yâni en güzel yaratılış vasfına erdirmiştir.

Böyle lutuflara nâil olan insanın fânî ve emânet varlığını şüphe ve cehâlet girdaplarında ziyan etmesi, daha net bir ifâde ile kendisine azap kefeni dokuması ne hazindir?

İnsanlar, nefs oklarına karşı dikilmiş imtihan hedefleridir. Onun için her yudumda bir boğulma, her lokmada bir tıkanma ihtimâlini gözardı etmeden, ömrü, kalbî bir teyakkuz iklîminde yaşamak îcâb eder. Zîrâ ömür, fânî bir hayatın sayılı günlerini ihtivâ eden bir fırsat takvimine benzer. Görünmez bir el, her gün bir yaprağımızı koparmakta ve ecel rüzgârlarına bırakmaktadır.

Geçen günlerimiz şâhitlerimiz, istikbaldeki günler ise misâfirlerimizdir. Misâfir günlerimize îtinâlı hazırlanmak gerekmektedir. Ömürler, ebediyet dosyalarıdır. Kirâmen-Kâtibîn melekleri, işlenenleri hatâ ihtimâli olmadan kaydetmektedirler. O dosyalar birgün önümüze serilecek ve bize:

“Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak kendi nefsin yeter.” (el-İsrâ, 14) buyrulacaktır.

Bizim kitabımızın, yâni amel defterimizin dışında üzerinde yaşadığımız yeryüzü de, yaptıklarımıza bir şâhid olarak Hakk’ın huzûrunda dile gelecektir. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“İşte o gün (yeryüzü, üzerinde işlenenlerin) haberlerini söyler.” (ez-Zilzâl, 4)

İnşâallâh o gün mü’minler olarak cümlemizin yüzü ak olur. Bunun için Kur’ân-ı Kerîm, bizleri şöyle istikâmetlendirir:

“(O muttakî kimseler, geceleri namaz kılmak ve istiğfâr etmek için) yanlarını (tatlı) yataklarından kaldırırlar. Rablerine, azâbından korkarak ve rahmetini umarak duâ ederler. Kendilerine verdiğimiz rızıklardan da hayır yollarına infak ederler.” (es-Secde, 16)

“Biz, abus ve belâlı bir günde Rabbimizden (O’nun azabına uğramaktan) korkarız (derler)…” (el-İnsan, 10)

“Rablerinin azâbından korkarlar. Doğrusu Rablerinin azâbına (karşı) emîn olunamaz.” (el-Meâric, 27-28)

Kur’ân-ı Kerîm, kendilerini Allâh’ın azâbından emniyette hissedenlerin, ancak hüsrâna uğramış zümre olduğunu bildirir:

“Allâh’ın azâbından emin mi oldular? Fakat ziyâna uğrayan topluluktan başkası, Allâh’ın (böyle) mühlet vermesinden emin olamaz.” (el-A’râf, 99)

İlâhî rahmet ve yardımdan ye’se kapılanların ise sadece kâfirler olduğu bildirilir:

“Allâh’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allâh’ın rahmetinden ümit kesmez.” (Yûsuf, 87)

Mü’min kalbi, korku ile ümit kutupları arasında kulluk heyecanı ile titreyecektir. Korku ile ümit duyguları arasındaki bu muvâzeneye “beyne’l-havfi ve’r-recâ” makâmı tâbir olunur ki, mü’min dâimî bir duâ, acziyet ve ilticâ hâlinde olup yakîn (ölüm) gelene kadar bu muvâzene ve âhengi teminde titiz davranmalıdır. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Allâh’a korkarak ve (rahmetini) umarak duâ edin. Muhakkak ki ihsân sahiplerine Allâh’ın rahmeti çok yakındır.” (el-A’râf, 56)

Dolayısıyla mü’minlerin:

“O’nun rahmetini umarlar ve azâbından korkarlar. Çünkü Rabbinin azâbı, sakınılacak bir azaptır.” (el-İsrâ, 57) âyetindeki târife uygun bir tefekkür içinde yaşamaları îcâb eder.

Peygamberler ve onların bildirdikleri dışında hiçbir kimse için ebedî kurtuluş teminâtı yoktur. Rabbimiz bu hâli te’yîd için:

“Ey îmân edenler! Allâh’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.” (Âl-i İmrân, 102) buyurmaktadır.

Allâh korkusu, kalblerin saâdet ışığıdır. Kur’ân-ı Kerîm, pek çok azap âyetleri ve cehennem haberleri ile doludur. Buna rağmen bazı gâfil kişilerin:

“Allâh Gafûr’dur; o sevilir, ondan korkulmaz.” ifâdelerine Kur’ân-ı Kerîm şöyle îkazda bulunur:

“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdı, ne evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allâh’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve şeytan, Allâh’ın affına güvendirerek sizi kandırmasın.” (Lokmân, 33)

Yine bazı gâfillerin:

“Günahın benim olsun!” gibi mânevî kabadayılığa tevessül ederek alıkça ve ahmakça günah hamallığına girişmeleri ne hazindir.

Gâfil, dünyâda ferahlanır. Dünyâ nîmetleri ile zevk u safâya dalar. Sâlih ve mütefekkir bir kişi ise, dünyâ hayatını ganîmet bilir; mânevî mertebelere erişebilmenin gayret ve heyecanı içinde yaşar. Gâfil; kader, yâni ilâhî takdir ile çekişme ve isyan hâlindedir. “Neden” ve “niçin” suâllerinin çıkmazları içinde kalır. Sâlih ve mütefekkir kişi ise, hikmete nazar etmeye ve hakîkatte derinleşmeye çalışarak gerçek huzuru elde etme çabasında ve rızâ hâlindedir.

Bir kısım kimselerin de, güyâ kendilerinde apayrı bir tasavvufî derinlik varmış gibi davranması, daha doğrusu kalb ve hâl bakımından ulaşmadığı zirve makamları, esas ve esrârına vâkıf olmadan kuru kuruya diline dolayarak:

“Ben ne cenneti isterim, ne de cehennemden korkarım. Ben Hak âşığıyım, sadece onu severim…” gibi yüksek perdeli sözler sarfetmesi ve sun’î bir meczûbluk sergilemesi, aslâ makbul değildir.

Allâh’ta fânî olan kişi, kalbinde mâsivâya âit bütün yolları kilitler. Yalnız Allâh’a giden yolları açık bırakır. Onda muhabbet ve sevginin kemâline erer. Abdülkâdir Geylânî -kuddise sirruh-’un ifâdesi ile, bu duruma gelen âşık kula Rab, öyle bir sevgilidir ki, arştan yerin dibine kadar bütün varlıkların sevgisini onun kalbinden çıkarır. Hem de öyle çıkarır ki, artık ne dünya ne de âhireti düşünmez olur. Kendinden dahî ürküntü duyar, yalnız Rabbi ile ünsiyet ister. Tıpkı Leylâ ile Mecnûn’un durumu gibi olur:

Vaktiyle Leylâ’nın sevgisi ile mecnûn olan genç, halkın arasından ayrılır, yalnız yaşamağa başlar. Mâmur beldeleri bırakır, çöllerde vahşî hayvanlar arasına karışır. Halkın övmesini veya yermesini bir kenara bırakır, bunları duymaz olur. Onların konuşması ile sükûtunu fark etmez hâle gelir. Birgün kendisine, yâni Mecnûn’a sorulur:

“–Sen kimsin?”

“–Leylâ!” der.

Yine sorulur:

“–Nereden geldin?”

“– Leylâ’dan…” der.

Yine sorulur:

“–Nereye gidiyorsun?”

“–Leylâ’ya…” der.

Mecnûn’un gözü ve gönlü, Leylâ’nın aşkının şiddetinden bütün âleme âmâ oldu. Kulakları da Leylâ’nın dışındaki bir kelimeyi duymaz oldu. (Abdülkâdir-i Geylânî, Fethu’r-Rabbânî, s. 284)

Mü’min, Allâh -celle celâlühû-’yu aşk ile tanıdığı ve onda fânî olduğu zaman kalbi bütün varlıklardan boşalır. Yalnız onunla dolar. Dünyevî ve beşerî arzular ömrünü tüketir. Âşık gönül, yalnızlıkta ve kalabalıklarda yalnız Rabbi ile ünsiyet hâlindedir. «Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!» (Hûd, 112) emr-i celîli içinde, yâni istikâmette saâdeti bulur. Allâh Teâlâ böyle kulunu derin hakîkatlere muttalî kılar.

Cenâb-ı Hak, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i beşeriyete «örnek şahsiyet» olarak armağan etmiştir. En alt kademeden en üst kademeye kadar, yâni maddî ve mânevî her kademedeki mü’mine örnek, -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’dir.

Rivâyet edilir ki, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, torunları Hasan ve Hüseyin’e karşı kalbinde olması gerekenden fazlaca bir sevgi duymuştu. Bunun üzerine Cebrâil -aleyhisselâm- geldi ve Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e sordu:

“–Onları çok mu seviyorsun?”

Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurdular:

“–Evet, seviyorum.”

O zaman Cebrâil -aleyhisselâm- şu haberi bildirdi:

“–Onların biri zehirlenecek, diğeri de şehîd edilecek…”

Bu hâdiseden sonra Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, gönlündeki gözünün nûru torunlarının sevgisini dengeledi. Bu vesîleyle sürûr ve neş’esi de hüzün ve kedere dönüştü… (Abdülkâdir-i Geylânî, Fethu’r-Rabbânî, s. 314)

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- buyurur:

“Vallâhi benim bildiklerimi bilseydiniz, pek az güler, çok ağlardınız…” (Bu hâ rî, Kü sûf, 2; Müs lim, Sa lât, 112)

Allâh’a duyulan korku ve ümid duyguları, bir âhenk içinde devam ederse, kalbler, îmân semâlarının rahmet bulutları olur. Zîrâ seven, dâimâ sevdiğini incitme korkusuyla ve sevdiğinin muhabbetini kaybetme endişesi ile yaşar.

Kur’ân-ı Kerîm’de:

“Ey îmân edenler! Eğer siz Allâh’a (Allâh’ın dînine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed, 7) buyurulur.

Onun için bu fırsat demlerinde îmânımızın bütün güzel tezâhürleri ile amel defterlerimizi birer amel-i sâlih sergisi hâline getirmeye gayret etmeliyiz. Unutmamalıyız ki biz mü’minler, Allâh’ın bir lutfu olarak ilâhî esmâ mektebinde okuyan, meleklerin kendisine secde etmesi emrolunan Âdem -aleyhisselâm-’ın torunları, Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in ledünnî hakikat dershânesinin talebeleriyiz. Kur’ân ile hayat bulan sırât-ı müstakîm yolundayız.

Dolayısıyla gönlümüz, Kur’ânî hakîkatlere ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sünnet-i seniyyesine iştiyak ve muhabbetle dolup taşmalıdır. Zîrâ Kur’ân-ı Kerîm ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bizleri sonsuz saâdet ve hidâyet yoluna dâvet hâlindedir. Rabbimiz, kendisine ancak kalb-i selîmin vâsıl olabileceğini bildirmektedir. Bu itibarla onların dâvetine duygusuz ve tefekkürsüz kalmak, ancak kilitli kalblerin bir gaflet ve hüsrâ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Kurân ve tefekkür 2
« Posted on: 19 Nisan 2024, 07:04:35 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Kurân ve tefekkür 2 rüya tabiri,Kurân ve tefekkür 2 mekke canlı, Kurân ve tefekkür 2 kabe canlı yayın, Kurân ve tefekkür 2 Üç boyutlu kuran oku Kurân ve tefekkür 2 kuran ı kerim, Kurân ve tefekkür 2 peygamber kıssaları,Kurân ve tefekkür 2 ilitam ders soruları, Kurân ve tefekkür 2önlisans arapça,
Logged
27 Şubat 2018, 19:44:03
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 27 Şubat 2018, 19:44:03 »

Esselamu aleykum.rabbim bizleri ona inanan onun emrinde yaşayan tefekkur edip kur anin rehberiliginde yasyaan kullardan eylesin inşallah. ..
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

28 Şubat 2018, 07:59:16
Mehmed.
Görevli Sorumlusu
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 18.663


Site
« Yanıtla #2 : 28 Şubat 2018, 07:59:16 »

Ve aleykümüsselam Tefekkür etmek çok önemlidir bir akıl sahibi için Rabbim bizleri tefekkür edenlerden eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes