Konu Başlığı: Kuran ışığında ubudiyyet ilişkisi 2 Gönderen: Sümeyye üzerinde 30 Eylül 2010, 15:26:24 Kur'an Işığında Ubudiyyet İlişkisi 2 Şahısların kutsallaştırılması iki şekilde olur: 1.Despot insanların başkalarını kendilerine kul-köle yapmaları. 2.Önder insanların zamanla mabud kabul edilmesi, Birincinin en tipik misalini Firavunda görebilir. "(Firavun) kavmini istihfaf etti, onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar fasık bir kavim idi"29 ifadesinin bildirdiği gibi, Firavun kavmini hafife alır, onların idrakleriyle oynar. Sonuçta onları ? şahsiyetli idraksiz insanları ? getirmişti. "Ben sizin en yüce Rabbinizim"30 diyerek kendisine mutlak itaate sevkeder. Fakat ne gariptir ki, kendisini "rab" olarak takdim eden bu Firavun, başı sıkışınca "kullarına" kullarına kul gibi davranmakta bir beis görmez. Şöyle ki: Hz. Musa, Firavunun huzurunda asasını yılana çeviren, elini ışık saçar bir hale getiren mu’cizeler gösterince Firavun telaşlanır. Etrafındakilere fikir danışarak "ne emredersiniz?" der.31 Hamdi Yazır onun bu ifadesini şöyle değerlendirir: "Firavunun yakın çevresine böyle demesi, onların Firavun hükümetinde ulu’l-emr olduğunu itiraf etmek demektir. Bu ise, "ben en yüce rabbinizim" demekte olan Firavunun davasında büyük bir tenakuzdur. Demek olur ki, Firavun ehemmiyetli bir olayın baskısı altında kalınca rab’lık davasını bir süre bırakıp, kulları saydığı cemiyetine, memurlarına veya halkına karşı "emir sizindir. Siz benim amirim, efendimsiniz" dercesine sahte ve müraiyane bir yaltaklanma vaziyeti takınarak, tehlike kendisinin değil onların imiş ve binaenaleyh, emir sahibi de onlar olacaklarmış gibi göstermiştir."32 Cenab-ı Hak, Beni İsrail’e olan nimetlerini sayarken, "hatırlayın, sizi l-i Fiaravndan kurtarmıştık..." hatırlatmasını da yapar. "l-i Firavn, Firavunun etrafındaki kalbur üstü bürokratlar, önde gelen yetkili kişiler, kendileriyle meşveret edilen seçkin insanlardır."33 Bunun ile, "yapılan zulümlerin temsilcisi Firavun idiyse de, bunda asıl sorumluluğun ondan ziyade etbaına ait olduğu ifade edilmiştir. Çünkü Firavun, yaptıklarını bunların eli ve bunların hizmeti ile yapmıştır."34 Firavun sisteminde en temel hürriyetlerden olan inanç hürriyeti bile yoktur. Bunun en çarpıcı örneğini Hz. Musa’ya iman eden sihirbazlara karşı Firavunun söylediği şu sözde görmekteyiz: "ben size izin vermeden iman ettiniz ha!?... Sizin ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim. Sonra hepinizi astıracağım!" ALLAH’a "Abd" Olmanın Şerefi Bilsin veya bilmesin aslında her insan ALLAH’ın kuludur. Hattâ "göklerde ve yerde olanların hepsi Rahman’a abd olarak varırlar"36 âyetinin hükmüyle, her varlık ALLAH’ın kuludur. Küçük yaşta ormanda kaybolan bir şehzadenin, günün birinde şehzade olduğunu bilmesi, nasıl kendisini birden farklı bir atmosferde bulmasına sebebiyet verirse, "abdullah" olduğunu bilmek de insanı rahatlatır, yükseltir. Kur’ân-ı Kerim, Hz. Peygamber’in en ileri seviyede bir mazhariyeti olan miracı anlatırken, Hz. Peygamberden "abd" olarak bahseder: "Âyetlerimizden ona göstermek için, kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya getiren ALLAH’ın şanı ne yücedir."37 yette Hz. Peygamber’in "abd" olarak nitelendirilmesi, ubudiyet makamıyla uluhiyet makamının birbirine karıştırılmamasını ders verir.38 Yani Hz. Peygamber (sas) en yüksek mertebeye bir kul olarak çıktı. Bu yükseliş-haşa- ilâh yapmadı. O, Miraç’ta da bir abd idi. Kur’ân-ı Kerim, Hz. Musa’nın Hz. Hızır’la seyahatinin başlangıcını haber verirken Hz. Hızırı "kullarımızdan bir kul" ifadesiyle anlatır. 39 Hz. İsa’nın ilk sözünün "ben ALLAH’ın kuluyum"40 olması, ubudiyetin şerefine delalet eder.41 Kur’ân-ı Kerim, bir şükür kahramanı olan Hz. Süleyman’ı ve bir sabır kahramanı olan Hz. Eyyub’u "ne güzel kul" ünvanıyla taltif eder.42 Müfessirlerin de dikkat çektikleri gibi, gerek Hz. Peygamber’in, gerek diğer peygamberlerin "abd" olarak nitelendirilmeleri, "tekrim ve teşrif" içindir. Cenab-ı Hak bu ifade ile ALLAH’a kul olmanın mükerremiyetine ve şerefine dikkat çekmiştir.43 İbadet ve Hürriyet Gerçek hürriyet ALLAH’a kul olmaktır. İnsanlar tek Allaha ibadet etmekle emrolunmuştur. Hamdi Yazır bu konuda şöyle der: "Âlemde ben ALLAH’tan başkasına hürriyetimi veremem."45 "Kendime kalırsam hiç. O’na intisabımla her şeyim." 46 "İyyake na’budü: Yalnızca Sana ibadet ederiz"47 diyebilmekten büyük hürriyet tasavvur olunamaz." 48 "Yalnızca Sana ibadet ederiz" ifadesinde hasr ve tahsis vardır.49 Yani, bununla "başkasına değil, sadece ve sadece sana kul oluruz" manası ilan edilir. "Yalnızca Sana ibadet ederiz" ifadesi, abd olanlara kul olmakla, mutlak hürriyete kavuşmak noktasında bir yol ayrımıdır.50 İnsan, sadece İslamî esaslar çerçevesinde kula kulluktan kurtulur, hürriyete kavuşur.51 Başka sistemlerde ise, şahsa veya sisteme kulluk söz konusudur. Hz. Yusuf, mazlumen atıldığı zindanda arkadaşlarına tevhidi anlatırken şu mühim esası da bildirir. "Ey zindan arkadaşlarım! Farklı farklı rabler mi hayırlıdır, yoksa Vahid ve Kahhar olan ALLAH mı?"52 Bu mukayese, şirk zindanındaki insanları tevhid hürriyetine çıkaracak önemli bir derstir. Hamdi Yazır, âyetin yorumunda şöyle der: "Ümit ve korku, bir mebdeden gelen ve yine onda birleşen müsbet ve menfi birer tesir şekli olarak duyulmalıdır ki, birinin yerine diğerini ikame etmek imkânı hasıl olsun da, kalb bir itminan duyabilsin."53 Cenab-ı Hak, bu hakikati şöyle bir temsille idraklere yaklaştırır: "Birbiriyle çekişen efendileri olan bir adamla, tek efendiye hizmet eden bir adam hiç eşit olurlar mı?"54 İşte, tek ALLAH’a kul olan, başka şeylere kulluktan kurtulur. Allaha kulluktan kaçanlar ise, nice şeylere kul olmakla karşı karşıya kalır. ALLAH insanlar için bir takım sınırlar koymuş ve bu sınırlara riayet edilmesini emretmiştir: "İşte bunlar ALLAHın koyduğu sınırlar. Bunları aşmayınız. Kim ALLAHın koyduğu sınırları aşarsa nefsine zulmetmiş olur."55 Bu ilâhî sınırlar, insanın mutlak hürriyete sahip olmadığını gösterir. Zira "mutlak hür olan sadece Allahtır... İnsanın hürlüğü ise, ancak izafi ve sınırlıdır."56 Bediüzzamanın dediği gibi, "insanlar hür oldular ama, yine abdullahtırlar."57 Beşeri ilişkilerinde bile tam bir hürriyete sahip olmayan insanın, ALLAH’a karşı bütünüyle hür olması elbette düşünülemez. Kavram kargaşasının yaşandığı günümüzde, hürriyet kavramı da çeşitli zihniyetlerce farklı farklı kullanılmaktadır. Özellikle Hedonist felsefe mensupları, zevklerinin önünde hiçbir engel ve otorite kabul etmezler. Gönüllerince hür ve özgür olarak yaşamak isterler. Halbuki, "insanda olan yarı hürriyettir. Diğer yarısı da başkasının hürriyetini bozmamaktadır."58 Ayrıca, insanın her istediğini yapabilmeyi hürriyet zannetmesi, nefsin ve şeytanın aldatmasından ibarettir. Çünkü, İlahi yasakları çiğnerken hür olduğunu zanneden insan, farkında olmadan şeytanın istibdadı altına girmekte, nefsine esir olmaktadır. Keza, bazılarının hürriyeti, "başkalarına zarar vermemek şartıyla her istediğini yapabilmek"59 şeklinde algılamaları, İslâmî açıdan bakıldığında yanlıştır. Zira, başkalarına zarar verme hürriyeti olmayan insanın, kendi nefsine de zarar vermeye hakkı yoktur. Meselâ, başkasının yaşama hürriyetini bozmak olan haksız yere adam öldürmek yasak olduğu gibi, kendi hayatına intihar ile son vermek de dinen yasaktır.60 İlâhî emir ve yasaklar, insan hayatını bir nizam altına alırlar. Temsilde hata olmasın, trafik işaretleri gibi yol gösterirler. İlâhi emirlere itaat ve yasaklardan kaçmaktan ibaret olan ibadet, insanı insana layık bir hayata ulaştırır. İbadet, görünüşte insanın bazı hürriyetlerini kısıtlar. Fakat bu kısıtlama, insanın lehine bir durumdur. İçki içmemek, harama bakmamak şeklindeki ilahi yasaklar, insanı keşmekeşten, helaketten, harabiyetten kurtarır. ALLAH’a ibadet, gerçek hürriyetin teminatıdır. Zira, Mü’min, -Ne başkasını tahakküm ve istibdat ile zillet aldında bırakır -Ne de zalimlere boyun eğer.61 ALLAH’a ibadetin hakim olduğu toplumlar, istibdattan, tahakkümden uzak bir şekilde gerçek hürriyetin zirvelerine doğru yol alırlar. Günümüzde çeşit çeşit istibdatlar altında inleyen İslâm âleminin bu manzarası, gerçek imanı elde edemediğinden ve tek ALLAH’a ibadetin şuuruna eremediğindendir. Halkın Firavuna itaatini anlatan ayette, "çünkü onlar fasık bir kavim idi" denilmesi bu hükmümüzü teyit etmektedir.62 DİPNOTLAR 1İbnu Manzur, Lisanu’l – Arab, Dar-u Sadır, Beyrut, III, 273 2 Yazır, Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili I, 95 3 Razi, Fahreddin, Mefatihu’l-¼ayb (et-Tefsiru’l-Kebir), I, 242 4 Ibnu Manzur, age. III, 271 5 Ebussuud, İrşadu Akli’s – Selim, Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, Beyrut, 1990, I, 16; Yazır, age. I, 97 6 Yusuf, 40 7 Beydavi, Kadı, Envaru’t-Tenzil ve Esraru’t-Te’vil, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1988, I, 484; Kurtubi, Ebu Abdullah, El-Cami’li Ahkami’l-Kur’an, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 1993, IX, 126; Alusi, Ebu’l-Fadl, Ruhu’l-Meani, Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, Beyrut, 1985, XII, 244; Şevkani, Muhammed, Fethu’l-Kadir, Daru İhyai’t-Türasi’l-Arabi, Beyrut, ts. III, 27. 8 Nahl, 36 9 İbnu Manzur, age. XV, 9 10 Bkz. Beydavi, age. 1, 273; Alusi, age. VI, 175 11 Furkan, 3 12 Meryem, 42 13 Maide, 76; Enbiya, 66 14 A’raf, 194 15 Hacc, 71 16 Ankebut, 41 17 Yasin, 60 18 Bkz. Ebussud, age. VII, 175; Nesefi, Ebu’l Berekat, Medariku’t –Tenzil, Daru’l-Fikr, ts. IV, 11 19 Yazır, age. V, 3589-3590 20 Furkan, 43; Casiye, 23 21 Beydavi, age. II, 389; Ebu’s-Suud, age. VIII, 73 22 Yazır, age. VI, 4321 23 Beydavi, age. II, 142 24 Zümer, 3 25 Bakara, 55 26 Naziat, 24 27 Taha, 83-97 28 Bakara, 67-74 29 Zuhruf, 54 30 Naziat, 24 31 Şuara, 35 32 Yazır, age. IV, 2231 33 Yazır, age. IV, 2227/2228 34 Yazır, age. I, 348 35 A’raf, 123-124 36 Meryem, 93 37 İsra, 1 38 Kutub, IV, 2211 39 Kehf, 65 40 Meryem, 30 41 Razi, age. I, 250 42 Sad, 30 ve 44 43 Bkz. Razi, age. XXVI, 184-185, I, 250; Kurtubi, age. XV, 104; Ebussuud, age. V, 202, V, 234; Sabuni, Muhammed Ali, Safvetu’t Tefasir, Ensar Yay. İst. 1987; II, 156. 44 Mesela, bkz. Tevbe, 31; Hud, 2, 26; Yusuf, 40; İsra, 23; Ahkaf, 21; Beyyine, 5 45 Yazır, age. I, 103 46 A.y. • Fatiha, 5 47 Yazır, age. V, 3111 48 Razi, age. I, 243 49 Kutub, age. I, 25 50 Age, I, 407 51 Yusuf, 39 52 Yazır, age. I, 101 53 Zümer, 28 54 Talak, 1. Ayrıca bkz. Bakara, 187; Nisa, 13; Mücadele, 4. 55 Sezen, Yümni, Sosyoloji Açısından Din, Marmara Ün. İlahiyat Fak. Yay. İst. 1988, s. 18 56 Nursi, Hutbe-i Şamiye, Envar Neş. İst. 1990, s.89. 57 Nursi, Münazarat, Yeni Asya Neş. İst. 1991, s. 58 58 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesinin 4. Maddesine göre " hürriyet, başkalarına zarar vermeyen her şeyi yapabilmektir." Armağan, Servet, İslâm Hukukunda Temel Hak ve Hürriyetler, Diyanet Yay. Ankara, s. 228; Keskioğlu, Osman, Hukuk ve İnsan Hakları, İzmir, 1996, s. 218-219 59 Bkz. Nisa, 29 60 Bkz. Nursi, Muhakemat, Sözler Yay. İst. 1977, s. 39 61 Zuhruf, 54 Doç. Dr.Şadı Eren |